Konu: | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı 5'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 1 |
Birleşim: | 50 |
Tarih: | 02.03.2016 |
HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul) - On dokuz dakika, tamam.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bakın, Sayın Bakan, bütçe bir ülkenin vicdanıdır ve burada, aslında vicdanımızı görüşüyoruz. Yani, ülkede tüyü bitmemiş yetimin vergilerini topluyoruz ve özellikle de fakirlerden vergileri topluyoruz -zenginler vergi vermiyor- 500 küsur milyar TL topluyoruz ve bu parayı nasıl harcayacağımıza karar vereceğiz. Bu parayı neye harcayacağız? Barışa mı, bir arada yaşama iradesine mi, eşitliğe mi -hayatın her alanında eşitliğe mi- harcayacağımıza yoksa savaşa, tanka, tüfeğe, acıya mı harcayacağımıza karar veriyoruz burada.
Maalesef ve maalesef, tekrar, kötülüğün sıradanlaştığı günlerden geçiyoruz. Türkiye tarihinde ve bölge tarihinde defalarca bu karanlık dehlizlere girildi ve çıkıldı. Her seferinde bölge halkları acılar çektiler ama muktedirler hep parmağıyla işaret ettiler: "Hain var içeride, iç mihrak var, dış mihrak var, üzerimizde oyunlar oynanıyor."
Vallahi, sözüm Meclisten dışarı; dedemin lafıydı diye söylüyorum: "Eşek olana semer vuran çok olur." Biz hata yaparsak, biz iç barışımızı tesis edemezsek, biz kardeşlik hukukunu, bir arada yaşama hukukunu tesis edemezsek içeride de dışarıda da tıpkı Suriye'de olduğu gibi... Suriye'ye şimdi bugün gömlek biçenler, fistan biçenler Suriyeliler değil. Maalesef, Suriye'ye Türkiye fistan biçmeye kalktı, İran kalktı; olmadı, emperyal güçler geldiler, Rusya biçmeye kalkıyor, Amerika biçmeye kalkıyor, Fransa biçmeye kalkıyor çünkü Suriye'deki rejim oradaki iç barışını tesis etmedi, bir istibdat rejimi kurdu, on yıllarca da bunu sürdürdü, baskıyla, zulümle sürdürdü, yok sayarak sürdürdü ama nihayetinde birikti, birikti, birikti, bir yerde taştı ve ülke yangın yeri oldu. Bakın, Suriye'dekiler hep şöyle derlerdi, buraya göç edenlerle -ben yıllarca bir aktivist olarak çalıştım- onların her kesimiyle görüştüm, Sünni'siyle, Alevi'siyle, Hristiyan'ıyla, Müslüman'ıyla, hepsiyle görüştüm, hepsi şunu diyorlardı: "Ya, memlekette hep bir karışıklık olurdu, biz de bunları sıradan sayardık çünkü her gün birtakım karışıklıklar olurdu ama bizim şehrimize gelmez diye düşünürdük. Bir sabah kalktık ki birileri elinde silah 'Hadi, evinden çık, gidiyorsun.' dediler. Bir baktık, evimize bomba düşmeye başladı, şehrimiz yanmaya başladı. Evimiz vardı, işimiz vardı, gücümüz vardı, şimdi hiçbir şeyimiz yok. Sırtımızdaki ceketimizle memleketimizi terk ettik, buraya sığındık."
Bakın, Göç İdaresini konuşuyoruz. 3 milyon insan geldi Türkiye'ye, 3 milyon. Ancak, son durak olarak da burayı görmüyorlar Sayın Bakan. Hepsi, biliyorsunuz, büyük çoğunluğu Müslüman olmalarına rağmen, Hristiyan olan Avrupa'ya doğru gitmeye çalışıyorlar. Niye? Çünkü, burayı da son durak olarak görmüyorlar. Buradaki politikalar da Suriye'nin bir benzeri, Suriye'de ne yapılıyorsa burada da o yapılıyor çünkü, burası da karışabilir diye düşünüyorlar. Cumhurbaşkanı üç gün önce söyledi ya "Buralar karışacak." diye. Bilmiyorum ne olacak?
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Bursa) - Yapmayın ya!
GARO PAYLAN (Devamla) - Bir miktar karıştı ama acaba daha büyük şeyler mi olacak? Nasıl biz güvercin tedirginliği içindeysek Suriye'den gelenler de güvercin tedirginliği içindeler çünkü Suriye'de ne yapılıyorsa başka bir versiyonu Türkiye'de hayata geçiriliyor. Bu cendereden çıkmanın bir yolu vardı, barış sürecinde biz bunu gösterdik. Umutlarımızı büyüttük, bir arada nasıl yaşanabileceğini gösterdik. Bölge halkı da umutlarını büyüttü, hayata tekrar tutunmaya başladı. Bütün ülkede ölümlerin olmadığı, barışın konuşulduğu günleri yaşadık ancak maalesef ve maalesef tekrar kötülüğün sıradanlaştığı günlere geri döndük.
Bakın, bugünkü manşetlerde ne deniyor? Bugünkü manşetlere bir bakalım: "Topyekûn temizlik" deniyor mesela bugünkü manşetlerde. Efendim, bugünkü manşetlerde "O ilçeler terörden ev ev temizlenecek" deniyor, "Sokak sokak temizlenecek" deniyor. "Şehirde temizlik" deniyor bugünkü manşetlerde.
HALİL ETYEMEZ (Konya) - Niye üstünüze alınıyorsunuz? Siz terörist misiniz?
BAŞKAN - Sayın Milletvekili, lütfen...
GARO PAYLAN (Devamla) - Şimdi, Einstein'ın bir lafı vardır; "Ancak ahmaklar aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar almayı bekler." der. Bilimin kuralıdır yani aynı girdileri koyduğunuzda aynı çıktıyı alırsınız, farklı bir çıktı olmaz.
Bakın, tarihimize bakalım. Hani "tarihten ders almak" denir ama bizde o yoktur. Biz üç yıl öncesini hatırlamayız. Mesela Sayın Cumhurbaşkanının "Ne var efendim, yerel yönetim, özerklik niye yanlış olsun ki? Özerklik tarihimizde var, Kürdistan var, Lazistan var." meselesini bile hatırlamayız. Yerel demokrasiyi o dönemlerde konuşuyorduk, bugünse tekrar merkezî, otoriter, diktatöryal, faşizan günlere doğru sürüklendik çünkü tarihimizde bunlar da oldu. 1908'de özgürlük hayali kuran halklar Abdülhamit'i devirdikten sonra düşündüler ki özgür olacaklar ama bir cunta geldi ve halkların bütünlüğüne kastetti. Daha sonra, cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarında, 1921 Anayasası'nda tekrar çoğulcu bir demokrasiye inanılırken 1924'te tekrar tekçi, tek din, tek dilci anlayışa girildi, dar bir kalıba sokuldu. O günden beri de buna itiraz edenler "hain", "terörist" olarak yaftalandılar.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Alınır ama arkadaşlar.
NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Ama CHP'liler kızar şimdi.
GARO PAYLAN (Devamla) - Bakın, isyan edenler... Şimdi, inkâr ve isyan sarmalından yüz yıldır çıkamıyoruz. İsyan edene "Niye isyan ediyorsun?" diye sorulmaz, kimse keyfinden de isyan etmez. Ancak, bakın, nasıl ki bugünkü isyan edenlere devletimiz "Ev ev temizlenecek"ten başka bir şey diyemiyorsa, 1930'da Ağrı'da da aynı şey söylenmiş. "Asiler beş günde imha edildi", "Temizlik başladı" diye manşet atılabiliyor 1930'da. Aynı şekilde, "Temizlik başladı" manşetleri. Aynı şey. Veya Dersim'deki... Bakın, Dersim tarih boyunca hep özerkti. Dersim'in özerkliğine kastedildi ve Dersimliler dediler ki: "Biz tarih boyunca özerktik, kendi kültürel, sosyolojik yapımız var." Ama, bunu bir çıban olarak gören bir anlayış vardı ve Dersim'e bir katliamla cevap verdi, "İ. İnönü Tunceli yolunda", "Tunceli'de temizlik başladı" diye manşet atabildi. Aynı şeyler yapıldı. E, gelelim... 1980'deki son Kürt isyanında buna devlet tekrar aynı paradigmayla cevap verdi ve 1990'larda "Güneydoğuda büyük çatışma.", "Eşkıyanın kökünü kazıyacağız." manşetleri, "PKK'yi temizlemeden geri dönmek yok" manşetleri, "Bitirmeden çekilmeyiz." Sayın Çiller ve dönemin komutanları bugün hayırla mı yâd ediliyorlar yoksa şerle mi yâd ediliyorlar; bildiğimiz "Bitirmeden çekilmeyiz." manşetleri. Ya, bütün bunlar yaşandı. Arkadaşlar, bugün de devletimiz diyor ki: "Biz oraya gireceğiz." Hani, duvarlarda yazıldığı gibi... Maalesef ve maalesef diyorum, Sayın Bakana da özellikle Komisyonda çağrımı yapmıştım. Güvenlik güçlerine nasıl eğitim veriyorsunuz bilmiyorum Sayın Bakan? Nasıl bir tedrisattan geçiyorlar ki "Türk'ün gücünü göstereceğiz." diye oraya gidebiliyorlar?
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - O da senin gibi bir tedrisattan geçiyordur ya, çok merak etmene gerek yok!
GARO PAYLAN (Devamla) - Bakın, mesela nasıl bir eğitim veriyorsunuz ki güvenlik güçlerine Sayın Bakan, duvarlara "Türk'sen övün, değilsen itaat et!" yazabiliyorlar? Nasıl yazabiliyorlar Sayın Bakan? Yani, maksat güvenlikse, güvenliği sağlamaksa, suç da kişiselse devletin güvenlik güçleri elbette olacak ama bu manşetlerle olduğu zaman... Bakın, bir bölge halkına düşmanca baktığı zaman, rastgele... Bakın, fotoğraflara lütfen bakın, "Ev ev temizlenecek." dediğinde...
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - O yazıların çoğunu PKK'lılar yazıyor.
GARO PAYLAN (Devamla) - Hayır efendim, değil.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Tabii, tabii.
GARO PAYLAN (Devamla) - Önünde asker fotoğrafları olan da var.
Bakın, hatta size bir selam da göstereceğim burada.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - O yazılara mı karşısın, güvenlik güçlerine mi, sen onu bir söyle önce. O yazılar olmasa bir şey diyecek misin güvenlik güçlerine?
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen konuşmacının insicamını bozmayın.
GARO PAYLAN (Devamla) - Bakın, bir selam da göstereceğim, bunu kimin yazdığı belli, bir mesaj göndermiş Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a. Recep Tayyip Erdoğan'a da...
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Onların çoğu fotomontaj.
GARO PAYLAN (Devamla) - Hayır, yapmayın!
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Gayet tabii.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Ne kadar basitsin ya!
GARO PAYLAN (Devamla) - Sayın Cumhurbaşkanı selama cevap verdi. Yapmayın!
BAŞKAN - Sayın Paylan, siz lütfen Genel Kurula hitap edin, lütfen!
GARO PAYLAN (Devamla) - Bakın, Recep Tayyip Erdoğan...
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Bir duvar yazısı üzerinden siyaset yapıyorsun ya!
GARO PAYLAN (Devamla) - "Seni seviyoruz uzun adam." Önünde iki askerle, arkada kurşun delikleri olan, Cizre'den, yakılmış yıkılmış Cizre'den Recep Tayyip Erdoğan'a mesaj gönderilmiş. Recep Tayyip Erdoğan da iade mesajında "Ya, ben çok duygulandım." dedi. Bakın, Sayın Bakan, Recep Tayyip Erdoğan'ı çok duygulandırdı güvenlik güçleri. Bana da bir mesaj göndermiş güvenlik güçleri veya Markar Eseyan'a da veya Selina Doğan'a da bir mesaj göndermişler; şöyle bir mesaj göndermişler: "PÖH", "JÖH" diyerek "Ermeni piçleri" diye bir mesaj göndermişler. Ben de çok duygulandım Sayın Bakanım! Yani, nasıl bir eğitimden geçiriyoruz ki Ermeni olmanın -bir halk olduğunu- ve her kimliğin bir onur olduğunu ve benim de kendi kimliğimi onurla taşımaya çalıştığımı ama maalesef, yüz yıldır, halkımın başına gelen büyük felaketten sonra, yalnızca ve yalnızca bir küfür olarak bununla karşılaştığımı her ortamda ve maalesef, ülkemin güvenlik güçlerinin kötü olarak gördükleri her şeyde "Ermeni" diye bir yafta ortaya koyabildiğini ortaya koyuyoruz. Ama, bunu yalnızca güvenlik güçleri yapmıyor maalesef. Geçen gün Sayın Başbakan Bingöl'e gitti ve şöyle dedi: "Efendim, Birinci Dünya Savaşı'nda da Ermeni çeteleri Ruslarla iş birliği yapmıştı." Yazıklar olsun! Bir ülkenin Başbakanı bunu diyebiliyor, "Ermeni çeteleri Ruslarla iş birliği yapmıştı." diyebiliyor ve aslında, aba altından sopa gösteriyor Kürtlere "Ermenilerin başına ne geldiğini hatırlıyorsunuz." diye. İkinci şey de şunu söylüyor: Bir nefret suçu olarak bunu kullanıyor. Yani şunu diyebilirsiniz... Bakın, ben mesela "Türkler soykırım yaptı." desem kıyameti koparırsınız, demem de, yanlıştır çünkü. İttihat ve Terakkinin o dönem başa geçen cuntası soykırımı yapmıştır, bu halkı da maalesef alet etmiştir. Lanetleyelim, el birliğiyle o zihniyeti lanetleyelim. Soykırımları yapan zihniyetlerdir, katliamları yapan zihniyetlerdir; suç da kişiseldir, bir ırkın çetesi olmaz. Her milletin...
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Hınçak ve Taşnaklar yapmıştır.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - "Ermeniler yaptı." mı diyor, "Ermeni çeteler yaptı." mı diyor?
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Hınçak ve Taşnak çeteleri yapmıştır soykırımı.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
Sayın Paylan, buyurun, devam edin lütfen.
ERHAN USTA (Samsun) - Türkler de İttihat ve Terakki de hiç kimse soykırım yapmadı.
GARO PAYLAN (Devamla) - Bakın, umudu büyüttüğümüz günlerdeydik ve maalesef masa devrildi ve tekrar karanlığın hâkim olduğu günlere geldik. Cizre, Sur, Dargeçit, Silopi bugün yanmış durumda; görüyorsunuz, ev ev bombalanmış, tahrip edilmiş durumda.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Acaba neden?
GARO PAYLAN (Devamla) - Allah aşkınıza, ne kazandık? Mesela, devlet gücünü gösterdi de ne oldu? Oradan göç eden 300 bin kişinin devlete bağımlılığı mı arttı? Daha mı çok devlete bağlı ve devletini sever, bu devletle, bu zihniyetle birlikte yürüyebileceğine dair inancı büyüdü?
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Oradan göçenler devletten kaçmadılar, oradaki terörden kaçtılar.
GARO PAYLAN (Devamla) - Ne kazandık? Elimize ne geçti? Yalnızca ve yalnızca bunu adlandırabileceğiniz... Eğer ki bir zaferse, bir "Pirus zaferi" olarak adlandırabilirsiniz. Yaktınız, yıktınız, öldürdünüz, ne geçti elimize?
Bakın, Cizre'de 160 insanı sağ olarak oradan çıkarabilirdik el birliğiyle; Sayın Bakan da çok çabaladı, el birliğiyle çıkarabilirdik. Sayın Bakanımız gerçekten çabaladı ama maalesef, orduyu kışladan çıkardığınızda siyasetinize ortak edersiniz. Orduya "Çık, şuradaki görevi yap." dersiniz ama "Dur." dediğinizde durmaz çünkü bir zaferle çıkmak istiyor, anladığı da oradakilere haddini bildirmek. Maalesef ve maalesef, 160 insan yakılarak katledildi. Sayın Bakan ve Sayın Başbakan talimat verdiği hâlde katledildi ve yakıldı, küllerini insanlar defnediyorlar şu anda. 100 insanın şu anda hâlâ kimlikleri tespit edilememiş durumda, DNA testlerinde bile sonuç almakta zorlanıyor Adli Tıp. Yani, iç barışımızı sağlayamamış, içeride herhangi bir paradigma ortaya koyamamış ve olan her türlü itirazı "terör", "hain" diye yaftalayan bir anlayış, gidip Suriye'de de barışı tabii ki öğretemeyecekti. Sınırın bu tarafında olan Kürtler, Asuriler, Hristiyanlar, Araplar, Türkler, Türkmenlerde eşitliği kurumsallaştıramayan Türkiye, gidip de Suriye'ye barışı anlatamayacaktı ve oraya gönderdiği... Bakın, Plan ve Bütçede net olarak gördük, milyarlarca TL örtülü ödenekten harcama yapılmış. Yani, 2011'e kadar yıllık 100 milyon lira olan örtülü ödenek, bir anda yıllık 2 milyar TL'ye çıkıyor. Biz, bunun silah olarak, Suriye'deki yangına benzin olarak döküldüğünü çok iyi biliyoruz. Ne geçti elimize? Bakın, içeride eşitliği ve barışı tesis edebilseydik, buradaki eşitliğin bir tezahürünü Suriye'ye önerebilseydik, bölgesel anlamda yerel demokrasiye dayalı demokrasimizi kurumsallaştırabilseydik, başka bir bölgede yaşıyor olacaktık. Oysa, bildiğimiz tek şeyi yaptık; güç göndermek, mezhepçi davranmak, ırkçı davranmak, oradaki mezhebimizden olan insanlara silah göndermek, ırkımızdan, ırkınızdan olan insanlara sizce silah göndermek. Ama, ne geçti elimize? Yalnızca kan ve gözyaşı ve 3 milyon göçmen ve 3 milyon göçmeni de yalnızca bir şantaj malzemesi olarak kullandık. Bakın, AB Bakanı "Geçen aya kadar her gün 3 bin olan göçmen sayısını biz şubat ayında günlük 300'e düşürdük." dedi, itiraf etti. Demek ki daha önce düşürebiliyormuş. Ama, tam anlaşma arifesinde, 3 milyar euro çerçevesinde ve AB'ye olan bu şantajı "İçerideki, bizim insan hakları ihlallerini görmeyin, bunlara bir şey demeyin, biz burada mücadele edenleri, direnenleri ezelim, siz de sesinizi çıkarmayın, biz de 3 bin yerine 300'e düşürelim." anlaşmasıydı bu ve bu bir itiraftı.
Sayın Bakan, geri kabul merkezleriyle ilgili bir sorum var. "Dikili'de geri kabul merkezi yapılıyor." diye bir durum var. Bununla ilgili de bir açıklama yaparsanız sevinirim. Geri kabul merkezleri nerede olacak? Bu anlaşmayla madem durdurulabiliyordu, bu göçmenleri, bu mültecileri...
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Bursa) - Var, var, birçok yerde var.
GARO PAYLAN (Devamla) - Ve İpsala'da başlamış geri alım. Ne zaman anlaşma imzaladınız Yunanistan'la? Bununla ilgili bilgiler verin. Niye 3 milyar euro gelme arifesinde bu geri alımlar başladı? Anlaşma imzalanmadan neden oluyor bu işler? Hangi anlaşma çerçevesinde yürüyor bunlar? Ne zaman imzalanacak?
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Bursa) - Neyse anlatacağız.
BAŞKAN - Genel Kurula hitap edin, lütfen, Sayın Paylan.
GARO PAYLAN (Devamla) - Bakın, hiçbir zaman şunu diyeceğim aklıma gelmezdi: Ben 12 Eylülde 7 yaşındaydım ve ne yaşadığımızı çok iyi biliyorum, ailecek, bütün çevrem ve yoldaşlarımla, neler yaşadığımızı çok iyi biliyoruz. 12 Eylül ayrımcılık yapmadı, solcusuna da, sağcısına da, milliyetçisine de, Kürt'üne de, Türk'üne de hepsine işkence etti ama 12 Eylül hukukunu bari uygulayın diyeceğim hiç aklıma gelmezdi. Hukukun tamamen dışına çıktık. Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki: "Mevzuatı koyun bir kenara." Güvenlik güçlerine de bunu söylüyor ve bir dokunulmazlık yasası öngörülüyor. Sayın Bakan, zinhar bu yola girmeyin, bu, bu devletin bittiğinin ilanı olur. Güvenlik güçlerine "Siz ne yapıyorsanız yapın, öldürün, kırın, şehirleri bombalayın, ne yapıyorsanız yapın ben sizin arkanızdayım." demek... Suç cezasız kalırsa tekrarlar. Suç da hep cezasız kalmıştır, bu cezasızlığı bitirmemiz, hukuk devletini esas kılmamız gerekiyor. Ama Sayın Cumhurbaşkanından başlayarak hukuk devleti maalesef... Yani, o değiştirmeye çalıştığımız, evrensel ilkelerde hukuku hâkim kılmaya çalıştığımız ilkeler bile geride kaldı, biz bari mevcut hukuku uygulayalım noktasındayız.
Sayın Bakan, son olarak soy kodunun kalktığını nüfus işleri müdürünüz bana şifahen söyledi, teşekkür ederim. Siz de lütfen, bu yönde beyan kullanın. Bakın, bu devlet buradaki mütedeyyinleri de, buradaki Alevileri ve solcuları da, buradaki bütün halkların temsilcilerini ve solcuları da, buradaki milliyetçileri de hep fişledi. Burada, tarihî boyunca fişlenmemiş kimse yoktur herhâlde. Ama, artık bu fişlemeler bitti mi?
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA (Bursa) - Onlar fişliyor, biz kaldırıyoruz.
GARO PAYLAN (Devamla) - Soyumuza göre, sopumuza göre, ırkımıza göre, mezhebimize göre fişlemeler kalktı mı? Bunlar devletin dehlizlerinde var mı yok mu, lütfen bir cevabını verin.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)