GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 4'üncü tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:49
Tarih:01.03.2016

CHP GRUBU ADINA İLHAN CİHANER (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elden geldiğince teknik bir konuşma yapmaya çalışacağım ama sadece Cumhurbaşkanının konumuyla ilgili olmadığı için ben de bununla ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. Çünkü adalet sistemimizin en temel organıdır HSYK ve HSYK bütçesiyle birlikte yargının içinde bulunduğu bu siyasi ve hukuki krizin ana besleyenlerinden birisidir Cumhurbaşkanının davranışı. Yani eğer Cumhurbaşkanı uymaya yemin ettiği ve yasa hiyerarşisinin üstünde bulunan Anayasa'ya uymayacağını, tanımayacağını söylüyorsa bu çok ciddi bir krizdir ve yargıyla ilgili, HSYK'yla ilgili...

ÖMER ÜNAL (Konya) - Anayasa Mahkemesi kararına, Anayasa'ya değil. Anayasa'yı kasteden kim?

İLHAN CİHANER (Devamla) - Şimdi, bu hukuksuzluk içinde geldiğimiz nokta, Cumhurbaşkanının "Ben Anayasa Mahkemesini de takmıyorum." şeklinde yorumlanacak tutumudur.

ALİM TUNÇ (Uşak) - Anayasa Mahkemesinin kararı.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Önce Joe Biden'a söyleyin.

İLHAN CİHANER (Devamla) - Şimdi, daha enterasını, AKP'nin elitleri de kısa bir tereddütten sonra hemen aynı konumu aldılar. Biliyorsunuz, bunu detaylandırmaya gerek yok. İşte, biraz önce de grup başkan vekili çıkıp -sizler de öyle laf atıyorsunuz- "Cumhurbaşkanı mahkemeyi değil, kararlarını eleştirdi..." Yani sanki mahkemenin mimarisini eleştirebilirmiş gibi yani herhangi bir mahkeme, kararlarından ya da üyelerinden bağımsız eleştirilebilirmiş gibi "Mahkemeyi değil, kararlarını eleştirdi." gibi çok komikçe bir savunmayla tevil ediyorlar. Ama daha hazin bir durumla karşı karşıyayız: Buradaki bu ağır saldırıya, ağır krize, başta yüksek yargı ve ilgili kurumlar olmak üzere, kendilerinin artık varlık nedenlerini ortadan kaldıracak şekilde bu ağır saldırıya güçlü bir eleştiri göstermemiş olmaları en ağır saldırıdır bence, en hazin durumdur.

Ama daha ürkütücü bir durum var, içinde bulunduğumuz durumla birlikte biraz önce yaşadığımız gerilimi de aslında bağlıyor bu durum: Yargı sistemini tartışıyoruz, HSYK'yı tartışıyoruz, adaleti tartışıyoruz, hemen hemen toplumu ilgilendiren her alanı tartışıyoruz. Ama buradaki siyasi partilerin ait oldukları, temsil ettikleri, dayandıkları toplumsal taban ile buradaki söylemler arasında inanılmaz bir uçurum var. Adalet ve Kalkınma Partisini dinleyen bir yurttaş, Türkiye'deki yargı sistemini, tıkır tıkır işleyen, süper yolunda giden bir pembe tabloyla karşılayacaktır ama muhalefet partileri -ki bizden sonra da muhtemelen aynı tabloyu MHP'li ve HDP'li milletvekili arkadaşlarımız da söyleyecektir- bir felaket tablosu çizecek size, asıl sorunumuz bu. Yani, bu kadar yarılmış, âdeta siyasi bir şizofreni tablosuyla karşı karşıyayız. Bunun üzerinde kafa yormamız belki de bu sorunların tamamını çözecektir. (CHP sıralarından alkışlar) İşte böyle bir siyasi ve hukuki iklimde biz HSYK üzerinde konuşmaya çalışacağız. Aslında iktidar mensuplarının konuşmalarını aktarırsak nasıl bir tabloyla karşı karşıya olduğumuz açığa çıkar, çok fazla şey söylemeye gerek yok. İşte, Başbakanın bastırarak sizlere de dağıttığı konuşmasının 206'ncı ve 214'üncü sayfalarında, tespitleri okursanız, dehşet, süper, pembe bir tablo var. Ama, Plan ve Bütçe Komisyonunda Sayın Adalet Bakanının yaptığı konuşmada, OECD verilerine göre yargıya olan güven ve memnuniyet noktasındaki objektif ölçümlerinde Türkiye'nin çok kötü bir noktada olduğunu kendisi söyledi. Yani, bu bahsettiğimiz şizofrenik yarılmışlık hâli sadece partiler arasında, toplumsal bağlamda değil, AKP'nin kendi içerisinde de var; bir kere bunları çözmemiz gerekir. Bazen, bunun, acaba sahiden milletvekillerinin inandığı bir şey mi olsa, gerçekten inanarak söyledikleri bir şey mi olsa daha tehlikeli, yoksa bir propaganda amacı olarak kullandıkları bir argümanlar serisi olsa mı daha tehlikeli, karıştırıyorum. Ama, biraz önce arkadaşlardan birisi laf attı, "Millete bak." sanırım öyle bir şeyler dedi. Biz de bir toplumsal kesimi temsil ediyoruz, MHP de temsil ediyor, biz de milletten yetki aldık. Sahiden ne yaptığınızı görmeniz lazım bu topluma. Toplumun bir yarısı yargıyla ilgili olarak sıfır güven duyuyor, siz güven duyuyorsanız çok büyük bir sorun var demektir burada ve birlikte yaşayacaksak bunu bir dert edinmeniz gerekir.

Şimdi, önce, bir AB ilerleme raporuna bakalım. "2014 yılı başından bu yana ilerleme kaydedilememiştir." diyor AB ilerleme raporu. "Yargının bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ilkesinin gözetilmesi sekteye uğramış, hâkimler ve savcılar güçlü bir siyasi baskı altında kalmıştır. Gelecek yıl, Türkiye'nin özellikle -bu yılı kastediyor- yargının, görevlerini bağımsız ve tarafsız şekilde gerçekleştirmesine imkân tanıyan ve yürütmenin ve yasamanın kuvvetler ayrılığı ilkesine riayet ettiği siyasi ve hukuki bir ortam yaratması; yürütme erkinin, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üzerindeki rolünü ve etkisini sınırlandırması, hâkimlerin görev yerlerinin kendi istekleri dışında değiştirilmemesi konusunda yeterli güvenceyi sağlaması, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yargılama sürecine müdahalesinin önlenmesine yönelik olarak daha fazla koruma tedbirini uygulamaya koyması gerekmektedir."

Gene, Avrupa Birliğine, Avrupa Konseyine hukuki konularda danışmanlık veren Venedik Komisyonu da benzer bir şekilde, Avrupa Konseyini âdeta uyararak alarma geçmesini, hâkim ve savcılarla ilgili tedbirlerin yeniden gözden geçirilmesini, HSYK'yla ilgili kanunların ve mevzuatın yeniden gözden geçirilmesini, HSYK'nın devam eden davalara müdahalesinin yasaklanmasını istiyor.

Aslında, HSYK ve genel olarak yargıyla ilgili durumumuzu yabancı kaynaklardan değerlendirmeye hiç gerek yok. Bu tablonun nasıl oluştuğuna bir dikkat etmemiz gerekir. Bu tablonun bu şekle gelmesindeki en temel neden, hepinizin de bildiği gibi, AKP ve cemaat birlikteliğinin son yedi, sekiz yıl içerisinde ülkeye yaşattıklarıdır. Öncelikli neden, Hükûmetin bağımsız ve tarafsız bir yargı inşasından daha çok, 17 ve 25 Aralık, MİT tırları, MİT Müsteşarının gözaltına alınma girişimi gibi, yol kazalarına uğraması korkusunu referans alması nedeniyle hareket etmesidir. Tam burada şunu belirtmek isterim ki: Devlet örgütlenmesi içerisinde, hele hele yargıda ayrı bir hiyerarşi ve örgütlenme kabul edilemez. Böyle bir yapılanma adil ve etkin hukuki prosedürlerle süratle tasfiye edilmelidir. Hiç kimse, 2007-2014 yılları arasında yargı eliyle işlenen hukuk cinayetlerini görmezden gelip tüm o yaşananlar olmamış gibi davranamaz. Rol alanlar, hangi meslek ve statüde olursa olsun o dönemki eylemlerinin hukuki ve tabii ki siyasi hesabını vermelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İLHAN CİHANER (Devamla) - Bu süreçte rol alanlardan, gazeteci de olsa, siyasetçi de olsa, yargı mensubu da olsa kahraman yaratılamaz. Aslında karşı karşıya kaldığımız sorunu çözebilecek yeterli deneyime sahibiz, yeter ki birbirimize güvenelim ve sahiden çözümden yana birtakım adımlar atmaya, birbirimizi dinlemeye çalışalım.

Teşekkür ederim, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)