GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı 2'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:47
Tarih:28.02.2016

MHP GRUBU ADINA İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı'nın Vakıflar Genel Müdürlüğü, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Büyükataman, süreniz yirmi iki dakika.

Buyurun.

İSMET BÜYÜKATAMAN (Devamla) - Teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, on dört yıldır büyük bir Meclis çoğunluğuna sahip tek başına iktidar olan AKP tarafından yönetilmektedir. On dört yıllık zaman zarfında AKP tarafından 13 bütçe yapılmış, sonuç değişmemiş, sosyal ve ekonomik hedefler umut vadetmemiştir. Bütçelerin inandırıcılığı ve samimiyeti rakamlarla, oranlarla, dibi görünmeyen sözlerle sağlanamayacaktır. Burada asıl önem taşıyan, asıl öncelikli olan, bütçenin arka planındaki siyasi iradenin tutum ve kapasitesidir. Bütçe, ciddiyeti yansıtmadıktan, vizyona sahip olmadıktan, sosyo-ekonomik meselelere neşter vurmadıktan sonra sıradanlığa mahkûmdur. Hepsinden önemlisi bütçe, toplumsal gerçekleri kavramalı, insanımızın ihtiyaç ve beklentilerini cevaplandırmalıdır. Ne var ki, bugüne kadar teşekkül ettirilen bütçelerde, sosyal ve ekonomik bir ufuk çizilememiş, insanımızın yüzünü güldürecek derinlikli bir tedbir geliştirilememiştir. Devlet çarkının dönmesi, ekonomik dişlilerin çalışması amacıyla hayati bir işlevi olan bütçenin, kaynakların dağılım ve bölüşümünde en zorda bulunan toplum kesimlerini gözetmediği de ortadadır.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının faaliyetleri ve AKP hükûmetlerinin Türk dünyasına bakışıyla ilgili değerlendirmede bulunmak istiyorum. Hepimizin malumudur ki, AKP'nin Türk'e ve Türk'le ilgili her konuya bakışı ne yazık ki sakattır. "AKP'den önce herkes Türk'tü, AKP sayesinde Türk olmaktan kurtulduk." gibi absürt yaklaşımların, AKP içerisinde istisna olmadığını biliyoruz. Bu ucube sözlerin sahibi, şu an AKP'nin milletvekilidir. Milletimizin AKP'den sonra ne olduğu konusunda AKP zihniyetinden bir açıklama gelmemiştir ama biz biliyoruz ki, bu, açık seçik bir bölücülüktür. Ne yazık ki, AKP kendisini Türk kültür ve tarihini bir türlü içine sindiremeyen kompleksli, sakat zihniyetten kurtaramamıştır. Böyle bir zihniyetin hâkim olduğu Hükûmetten, elbette Türklük için bir şey yapmasını, Türk'ün davasına hassasiyet göstermesini bekleyemeyiz.

Nitekim, Hükûmet, Arap ülkelerinin sorunlarına gösterdiği ilgi ve alakanın yüzde 1'ini, Türk dünyasının ve Türkiye dışında yaşayan Türk kardeşlerimizin meselelerine göstermemektedir. AKP'nin nezdinde Türkmen kardeşlerimiz, Barzani ve çapulcularına gösterilen değerin yüzde 1'ine dahi muhatap olamamaktadır. Bugün, ülkemize iltica eden Türkmen kardeşlerimiz acil dışındaki sağlık hizmetlerinden yararlanmaktan mahrum kalırken Suriye'den gelen Arap göçmenlere çalışma izni ve sınavsız üniversite öğrenimi verileceğini Başbakan Davutoğlu büyük müjdelerle duyurmuştu. Bilinmelidir ki hiç kimse, Türkmenleri sindiremeyecek, varlık ve birlik yolundan ayıramayacaktır. Biz, tüm Türkmen kentlerini ve Türkmen kardeşlerimizin durumunu yakından takip edip gerekli notlarımızı kararlılıkla alıyoruz.

Yeri gelmişken Ülkü Ocaklarımızın kurduğu Türkmen evine bu kardeşlerimizin tüm ihtiyaçlarını karşılamak üzere verdiği insanüstü mücadele dolayısıyla huzurlarınızda Türk milliyetçileri adına teşekkür ediyorum. Tarih, Ülkü Ocaklarının bu güzel hizmetlerine en temiz sayfalarında elbette yer verecektir.

AKP, her alanda aldatma ve kandırma siyasetine devam etmektedir. AKP Bursa teşkilatı, "Aşımı paylaşıyorum" kampanyasıyla Bayır Bucak Türkmenlerine yardım toplamış ancak toplanan yardımlar Diyarbakır'da dağıtılmıştır. Yardımların kime gittiği ise belli değildir. Her ne kadar bu durum bizim için sürpriz değilse de bu olay kamu vicdanını ciddi şekilde rahatsız etmiştir.

Değerli milletvekilleri, 1990'lı yıllarda Demirperde'nin yıkılmasıyla Türk dünyasının önüne yeni ufuklar açılmıştı. Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan Türk devletleri bağımsızlıklarını dünyaya ilan etmişti. Bağımsızlık ilanının dünyada duyulması, bütün Türk illeri gibi Türkiye'mizde de çok büyük bir sevince vesile olmuş, bir anda Adriyatik'ten Çin Seddi'ne Türk dünyası heyecanını ortaya koymuştu.

Bu bağlamda, soydaşlarımızla ilgilenecek kurum ve kuruluşlar hayata geçirildi. TİKA, bu amaçla 12 Mayıs 2001 tarihinde kurulmuş, başlangıçta da çok önemli çalışmalara imza atmıştı ancak 2002 sonu itibarıyla, AKP'nin tek başına iktidarıyla beraber TİKA'da çok büyük bir eksen kayması olduğunu görüyoruz. TİKA, önce kuruluş amacı dışına çıkarılarak hedefleri tamamen değiştirilmiştir. Türk dünyası dışında bir yardım kuruluşu hâline getirilmiştir. TİKA, AKP iktidarında Afrika, Latin Amerika ve Filistin gibi çeşitli yerlere ulaşarak faaliyet alanını o bölgelere yöneltmiştir.

Orta Doğu ve Afrika'da gerçekleştirilen proje sayısı Balkanlar, Kafkasya ve Türkistan Türk Cumhuriyetlerinde gerçekleştirilen projelerin çok üstündedir. Projelere yatırılan paralar heba olmakta, projelerin takibi sağlıklı yapılmamaktadır. Örneğin, Makedonya'da yapılan arı yetiştiriciliği işine ne kadar para harcanmıştır? Bu işin akıbeti ne olmuştur? Ne yazık ki görünen odur ki, TİKA, dünyaya açılırken Türk dünyasını neredeyse yüzüstü bırakmıştır. Türk'ün taleplerine, sorunlarına ilgisiz kalmıştır.

TİKA'nın yurt dışında desteklediği sivil toplum örgütlerinin hedefleri ve faaliyetleriyle ilgili ciddi soru işaretleri vardır. TİKA tarafından desteklenen sivil toplum örgütleri denetlenmekte midir? Faaliyetleri kontrol altında mıdır? Filistin ve Gazze'ye, Afrika'daki birçok ülkeye "açılımlar" adı altında çok büyük yardımlar, yatırımlar yapılmıştır. O bölgelere yardımlar yapılmasın demiyoruz, insani olarak tabii ki yapılacaktır ancak TİKA'nın isminin gereği olarak biraz da Türk dünyasına yardım yapması gerekmez miydi?

Bugün Suriye, Irak, Doğu Türkistan, Ahıska, Kırım ve Azerbaycan Türkleri çok büyük sıkıntı ve zorluklar içerisinde hayat mücadelesi vermektedirler. Ahıska Türkleri, 1948 yılında Stalin'in emriyle, Rusya'nın birçok yerlerine dağıtılarak sürgüne gönderilmişti. Yıllar sonra vatanlarına dönüş izinlerine Gürcistan'ın Avrupa Konseyine verdiği taahhüt neticesinde hak kazanılmıştır. Soruyoruz: Kaç aile, Türklerin öz vatanı olan Ahıska'ya dönebilmiştir? TİKA bu masum insanlara nasıl bir yardımda bulunmuştur? Bölgelerine dönüşlerine neden destek olmamıştır?

Kırım Türkleri de aynı zulme uğramıştı. Daha sonra Kırım bölgesine geri dönüşe izin verildi. Dönüşte TİKA marifetiyle o zamanlar 3.500 aileye ev ve toprak alındı. Bölgeye dönüş teşvik edildi ancak AKP iktidarıyla beraber maalesef teşvik devam etmemiştir, kesilmiştir. Kırım'a, ana yurtlarına Türkler dönemediler, çok az sayıda dönüş oldu ve dönüş zorlukları da ne yazık ki hâlen devam ediyor.

Yukarı Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında 25-26 Şubat 1992 tarihlerinde Azerbaycan Türklüğü, tarihin ibretle kaydettiği zulüm ve saldırılara maruz kalmıştı. Rusların destek ve kışkırtmasıyla harekete geçen Ermeni çeteler masum canlara kastetmiş, insanlık değerlerini yok saymışlardır. Dost ve kardeş ülke olan Azerbaycan'ın egemenlik hakları ihlal edilmiştir. Türk toprakları, Rus ve Ermeni saldırganlığıyla kirletilmiştir. Hocalı'da katledilen, Türklüktür. Hocalı'da hedef alınan, Türk'ün hayat ve varlık haklarıdır. Hocalı'da etnik temizlik yapanlar hâlâ işbaşındadır. Hocalı'da yuva yıkan, yurt yakan, eziyet ve işkenceleri bir yöntem olarak kullanan zalimler emellerinden hâlâ vazgeçmiş değiller.

Sözde Ermeni soykırım şakşakçılarının Hocalı'yı ağızlarına almaması, 1 milyon soydaşımızın, kardeşimizin mağduriyetine gözlerini yummaları Türk'ün yaşadığı mağduriyetlerde sıklıkla karşımıza çıkan bir ikiyüzlülüktür. Bu 1 milyon Azerbaycan Türkü şu anda ne yapıyor? Bu konular, TİKA'nın faaliyet alanına girmemekte midir? Dünyanın her tarafına, sivil toplum kuruluşlarına, Bileşmiş Milletlere, Hocalı katliamı, 1 milyon Azerbaycan Türkünün dramı TİKA ve Dış Türkler Başkanlığınca anlatılamaz mı? Bu vesileyle, Hocalı'da vefat eden soydaşlarımıza bir kez daha Cenab-ı Hak'tan rahmet ve manevi huzurlarında saygıyla eğiliyorum.

Yine, Doğu Türkistan bugün kan ağlıyor, her gün onlarca insan Çin zulmüne maruz kalıyor. Uygur bölgesi Türklerin öz vatanı olmasına rağmen göçe zorlanıyorlar. Haksız şekilde suçlamalarla hapis cezaları veriliyor, soydaşlarımız haksız yere idam ediliyor. Çin, Uygur nüfusunun davranışlarını ve inançlarını şekillendirmek için eşi benzeri görülmemiş işkenceler uyguluyor. Doğu Türkistan'ın sürgündeki lideri Rabia Kadir Hanımefendi, dünyanın her tarafına rahat bir şekilde gidiyor -Japonya'ya gidiyor, ABD'ye gidiyor- gelemediği bir tek yer var, orası da Türkiye'dir. Neden izin verilmiyor, bunu da hâlâ anlayabilmiş değiliz.

Başbakanlığa bağlı, müsteşarlık düzeyinde bir kamu kurumu olarak 6 Nisan 2010 tarihinde kurulan Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, yurt dışındaki vatandaşlarımız, soydaş ve akraba topluluklarımız ile Türkiye'de öğrenim gören uluslararası burslu öğrencilerimize yönelik çalışmaları koordine etme, bu alanlarda verilen hizmetleri ve yapılan faaliyetleri geliştirme görevini üstlenmiştir. Çalışmalarıyla, gerek yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızla gerekse soydaş ve akraba topluluklarla ilişkileri güçlendirmesi, ekonomik, sosyal ve kültürel olarak daha yakın ilişkiler tesis etmesi beklenen kuruluş ne yazık ki görevini layıkıyla yerine getirememektedir.

Türkler, Türkistan dışında, Avrupa devletlerinde de çok büyük sorunlarla karşı karşıyadır. Bugün Avrupa'da 4 milyonun üzerinde Türk yaşamaktadır. Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan soydaşlarımızın en önemli sorunu, Türk kimliğinden uzaklaşma tehlikesidir. Birçok soydaşımız, Türkçemizi ne yazık ki konuşamıyor, eksik konuşuyor. Ayrıca, bulundukları ülkenin dilini de iyi konuşamıyorlar, eğitimleri de ne yazık ki çok yetersiz. Türkiye olarak, orada yaşayan insanımızın her türlü sorunuyla ilgilenmek bizim görevimiz olmalıdır. Fakat durum hiç de öyle değildir. Türk gençleri vatanını tanımamakta, ülkesinin tarihini, dilini, kültürünü, örf ve adetlerini maalesef yeterince bilmemektedir. TİKA gibi, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı da faaliyet alanından Türk dünyasını çıkarmaya çok istekli görünmektedir. Bu yıl yurt dışından gelen öğrencilerden kaç tanesi Türk dünyasındandır?

Değerli milletvekilleri, Türk dünyası, bugün kendisini Türkiye tarafından yüzüstü bırakılmış hissetmektedir. Yeni Osmanlıcı hülyalar kuran iktidar, Irak'taki, Suriye'deki Türk kardeşlerimizi korumaktan acizdir. Çok uzağa gitmeye gerek yok, hemen yanı başımızda, tarihî Türk yerleşimleri olan Halep'te, Şam'da, Lazkiye'de, Türkmen Dağı'nda yaşayan Türk kardeşlerimiz kendi kaderlerine terk edilmiş durumdadır. Halep'te, kuzey kırsalında yaşayan 100 binlerce soydaşımız, IŞİD, PYD ve İran-Rusya destekli Esad kuvvetlerinin kuşatması altındadır.

Süleyman Şah Türbesi'ni bulunduğu yerden teröristlerle koordine kurarak kaçıran ve bunu büyük bir başarıymış gibi sunan, bu Hükûmettir. Kobani'deki PKK'Iılara yardım için sınırlarını açan, bu Hükûmettir. Peşmergeyle gurur duyan, sıra geceleri düzenleyen Hükûmet, aziz Türkmen varlığını görmezden gelmek için elinden geleni yapmış ve yapmaya da devam etmektedir.

Elbette, bünyesinde "PKK, terör örgütü değildir." diyen milletvekilini barındıran bu Hükûmetin Suriye'de, Irak'ta Türk varlığını korumasını beklemek safdillik olur. "Vallahi de billahi de o silahlar Türkmenlere gitmiyordu." söyleminden "Yardımların daha iyi, daha sağlıklı yapılabilmesi için bu sözleri sarf ettim." tarihî çarkının sahiplerinin Türk varlığının korunması adına işlem tesis etmesini beklemek safdillik olurdu.

AKP Hükûmetinin Gazze'yle ilgili haklı hassasiyetinin, komşu ülkelerdeki muhaliflere sergilediği ilginin birazını Türkmen kardeşlerimize göstermesi milletimizin en bariz ve haklı beklentisidir.

AKP'nin önümüzdeki yıllarda küresel güçlerin iktidar mücadelesine tanıklık edecek Türkistan coğrafyasını tamamıyla yok sayması, TİKA'nın bu bölgedeki faaliyetlerinin aksaması ve hatta durma noktasına gelmesi, devletimizin stratejik menfaatlerine derinden aykırılık teşkil etmektedir.

Öte yandan, Türkiye'nin Türk dünyasıyla ilişkileri tanzim edecek bürokrat sorunu da vardır. Bürokratlar, bölgeyi tanımayan, ahbap çavuş ilişkisiyle atanmış ve Türk dünyasına ilgisiz kişilerdir. Türk dünyası konusunda Dışişleri ile bahsi geçen kuruluşların birçok kez tenakuza düştükleri bilinen bir gerçektir. Siyasi mülahazalarla, yetişmiş kadrolar bu kurumlardan tasfiye edilmiştir.

AKP, Türk dünyasında Türk partilerini bölmek için ne yazık ki para harcamaktadır, Türkiye'de olduğu gibi Türk dünyasında da bölücülük yapmaktadır. AKP iktidara geldiğinde bir ülke hariç tüm Balkan ülkelerinde tek Türk partisi olmasına rağmen AKP'yle birlikte her ülkede 4 Türk partisi kurulmuş, Türk toplulukları ne yazık ki AKP eliyle bölünmüştür.

Dünyanın birçok ülkesinde ofisleri bulunan TİKA, Türkçe kurslar açan Yunus Emre Enstitüsü, Musul ve Kerkük'ü utanç verici bir şekilde dışlamıştır. TİKA, kuruluş amacı dışında faaliyet göstermektedir. TİKA, Türk dünyası için kurulmuştur ancak mesaisinin ve bütçesinin önemli bir kısmını Afrika'da harcamaktadır. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı olan adını Türk'e alerji duyan AKP Hükûmetinin değiştirmesi ve "Türk"ü isminden kaldırması yakındır diye düşünüyoruz.

Diğer taraftan, TİKA üzerinden yapılan kontrol dışı para hareketleri vardır. Bu paraları kim, nereye harcadı belli değildir. TİKA nereye kaç para harcadı, çıkıp burada Hükûmet bunun hesap vermelidir.

Değerli milletvekilleri, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının öğrenci getirme projesi tüm soydaşlarımızı incitmiştir. Getirilen öğrenciler karma olarak getirilmekte, soydaşlarımıza pozitif ayrımcılık yapılmamaktadır. Türk dünyasından getirilen öğrencilerle ilgilenilmemekte, gelen öğrenciler sokaklarda kalmaktadır. Birçok kez, bu kurumun getirdiği öğrencilere üniversitelerdeki ülkücü öğrenciler sahip çıkarak evlerinde barındırmıştır. Bunların örneği çoktur.

Türk dünyasından getirilen öğrencileri seçme sistemi nasıldır? Öğrenci seçme işi, karşı devletin inisiyatifine bırakılmakta ve gelen öğrencilerin kim olduğunu ne yazık ki kimse bilmemektedir. Mesela bu yıl Romanya'dan kaç öğrenci getirilmiştir? Bunların kaçı Türk'tür? Diğer taraftan, Gagavuz elinden getirilen öğrenciler devletin öğretmenini gönderemediği vilayetlere gönderilmiştir. Öğrenci gönderilecek olan vilayetler neye göre seçilmektedir? Her işinde olduğu gibi, AKP, ne yazık ki bu konuda da gayriciddidir.

Değerli milletvekilleri, vakıfların amacı nedir? Vakıflar, genel anlamda toplumda yardımlaşmayı, dayanışmayı yeşertmek amacıyla kurulur. Ancak içinde bulunduğumuz dönemde AKP iktidarı tüm kavramların ve kurumların içini boşalttığı gibi, vakıfların da içini boşaltmıştır. Türk-İslam medeniyetinin temel taşlarından birisini oluşturan vakıflarımız, ne yazık ki AKP hükûmetleri dönemindeki yozlaşmadan nasibini almıştır. Çeşitli isimlerle Hükûmete yakın insanlar tarafından kurdurulan vakıf müesseselerimiz yolsuzluk için bir araç hâline getirilmiştir.

Buna en güzel örnek Sayın Cumhurbaşkanımızın oğlu tarafından yönetilen TÜRGEV'dir. Bu sözde vakıf, belediyeleri ve bakanlıkları âdeta emri altına almış, istediğini yaptırmakta, istediği kararları anında aldırmaktadır. Bu çürümüş, kokuşmuş yapıları denetlemesi, kontrol altında tutması gereken Vakıflar Genel Müdürlüğümüz ise ne yazık ki restorasyon skandallarıyla ismini gündeme getirmektedir.

Hukuk devletlerinde, demokrasilerde idarenin iş ve işlemleri, denetime tabidir yani şeffaflık ve hesap verebilirlik, demokrasinin olmazsa olmazlarından birisidir. Ancak AKP iktidarları döneminde bunlardan bahsetmek mümkün değildir.

Diğer taraftan, AKP döneminde gayrimüslim cemaat vakıfları konusunda ilk defa 2003 yılında AB uyum yasaları çerçevesinde düzenleme yapılmıştır. 2008 yılında çıkarılan 5737 sayılı Vakıflar Kanunu'yla cemaat vakıfları, istisnai statüden çıkarılmış, Medeni Kanun'a göre kurulan diğer vakıfların statüsüne getirilmiştir. Aslında Anayasa'mız ve Türk Medeni Kanunu'muz "Belli bir cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz." demektedir. Buna rağmen AKP'nin yaptığı düzenlemelerle, Lozan Anlaşması'yla verilen sınırlı ve istisnai haklar bu anlaşmanın da hilafına genişletilerek ve mütekabiliyet şartı aranmaksızın gayrimüslim cemaat vakıfları diğer vakıflarla aynı statüye getirilmiştir. Dolayısıyla, ülkemizde çoğunluğu teşkil eden Müslüman kesimin dinî amaçlı, cemaat amaçlı vakfı yok iken gayrimüslim, Hristiyan ve Yahudi vatandaşların cemaat amaçlı vakfı her türlü hakka sahip kılınmıştır.

AKP Hükûmeti, kilise vakıflarına, sinagog vakıflarına pozitif ayrımcılık getirmiştir. Bunu İslami hoşgörüyle izah etmenin imkânı yoktur. Bu, açık bir şekilde boyun eğmedir, Lozan'ı Türkiye zararına delmektir. "Azınlıklara haklarını vermek boynumuzun borcudur." diyorsunuz, olmayan haklarını zorlama yorumlarla veriyorsunuz. Peki, Müslümanların haklarını aramak kimin boynunun borcudur? Kilise vakıfları için bu kadar düzenleme yapıyorsunuz da ceddimizin kurduğu vakıfların haklarını niye aramıyorsunuz? Neden Lozan Anlaşması'nın gereği olan mütekabiliyet şartını aramadan tek taraflı tasarrufta bulunuyorsunuz? Daha da önemlisi, bu hakkı kendinizde nasıl buluyorsunuz? AKP tarihe, okul kapatan, cami yıkan, kilise açan bir iktidar olarak geçecektir. Kurduğunuzu iddia ettiğiniz yeni Türkiye'nizde cumhuriyetin kazanımlarını, kurşunla, kanla kazandıklarımızı iade etme hakkını size kim vermektedir? Yeni bir ülke ancak ve ancak bir bağımsızlık savaşıyla kurulur. Yanlış dış politikanız yüzünden Türkiye, böyle bir mücadeleyle muhatap olmaya doğru gitmektedir. Bu mücadelede havaalanında dantelli çarşaflarla liderlerini bekleyenler -geçmişte olduğu gibi- arazi olacak, Türk milliyetçileri ise...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMET BÜYÜKATAMAN (Devamla) - ...namusunu elbette ki koruyacak ve kefensiz kahramanların yanındaki yerini alacaktır.

BAŞKAN - Sayın Büyükataman, teşekkür ederim.

İSMET BÜYÜKATAMAN (Devamla) - Konuşmama son verirken yüce heyetinizi en derin saygı ve hürmetlerimle bir kez daha selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)