| Konu: | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı 1'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 46 |
| Tarih: | 27.02.2016 |
MHP GRUBU ADINA EDİP SEMİH YALÇIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı bütçesinin görüşülmesi dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Çukur mu demesi lazım?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Alçak sensin!
HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Çukur mu demesi lazım? Ben "alçak" falan demedim, ne demek alçak?
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen! Kürsüde konuşmacı var, lütfen!
Buyurun Sayın Yalçın.
EDİP SEMİH YALÇIN (Devamla) - Türkiye 7 Haziran seçimlerinden sonra büyük bir terör sarmalına girmiş, başta PKK olmak üzere, terör örgütlerinin kanlı eylemleri o günden bu güne yükselen bir seyir takip etmiştir. Hâl böyleyken, Türkiye'yi hâlâ soğuk savaş döneminin anlayışıyla yönetenler, dış politikamızı sorunlar yumağına dolamış, ülkemizi bütün komşularıyla itilaflı veya düşman durumuna düşürmüştür. İktidar, bütün bu yaşanan kaosun sorumluluğunu üzerinden atmakla kalmamakta, Sayın Erdoğan'ın da yönlendirmesiyle, neredeyse bütün iktidar sözcüleri yaşanan sorunların merkezine mevcut parlamenter sistemi koymaktadırlar. Hep bir ağızdan, çarenin sistem değişikliğine gidilmesinde olduğu, maalesef, ısrarla sorgulanmaktadır.
Sizlerin de yakinen bildiği gibi, AK PARTİ, 2002 ve 2007 seçim bildirgelerinde parlamenter sistemin devamından yana olduğunu ilan ederken, sonradan başkanlık sistemini tartışmaya açmıştır. Milletimiz can ve mal emniyeti, egemenlik ve bütünlük, devletimiz beka derdindeyken, Sayın Erdoğan ve emrindeki AKP iktidarı başkanlık telaşındadır. Yani bir anlamda, koyun can derdinde, kasap et derdindedir. Eğer başkanlık sistemi sihirli bir değnekse, bu zaten fiilen Sayın Cumhurbaşkanının elindedir, kendisi bütün erkleri elinde bulundurmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanı, seçildiği günden beri Anayasa'yı bile bile çiğnemekte eline aldığı bu yetkiyle, bir taraftan da sorumsuz olduğunu ifade ederek meşru olmayan yetkiler kullanmaktadır. Bu durumda Türkiye'nin sorunlarını çözmek için daha neyi beklemektedir?
Değerli arkadaşlar, dünyada pek çok başkanlık sistemi örneği -sizlerin de yakinen bildiği gibi- mevcuttur. Afganistan'dan Sudan'a, İran'dan Brezilya'ya, Uganda'dan Arjantin'e kadar elli civarında ülke başkanlık sistemiyle yönetilmektedir. Latin Amerika'daki başkanlık sistemleriyse diktatöryal özellikleriyle, maalesef, öne çıkmaktadır. Yine, dünyada parlamenter modelle yönetilen demokratik ülke sayısı başkanlıkla yönetilenden daha çoktur. İngiltere, Almanya, İtalya, Japonya, Hindistan, Avustralya gibi ülkeler parlamenter demokrasiyle yönetilen ülkelerdir. Ayrıca, herhangi bir ülkedeki demokrasinin seviyesi ile başkanlık sistemi arasında doğrudan bir ilişki bulunduğunu gösteren hiçbir delil, hiçbir bilimsel veri yoktur.
Yeri gelmişken bu konuda, gerçekten, ilmî sonuçlarla ortaya konulan bazı gerçeklerin Global Politika ve Strateji isimli bir düşünce kuruluşu tarafından yapıldığını görüyoruz. Bu kuruluşun ortaya koyduğu sonuçlar oldukça önemlidir. Yapmış oldukları araştırma sonrasında ülkelerin yönetim modelleri hakkında çok çarpıcı sonuçlar ortaya çıkmıştır. Bu sonuçlara göre hepsini değil ama bir özetini arz edeceğim.
ABD istisna olmak üzere, başkanlık sistemi uygulayan birçok ülkenin gerek demokrasi gerek ekonomi gibi birçok gelişmişlik göstergelerinin dünya sıralamasında gerilerde kaldığı ortaya çıkmıştır. Mesela, bütün demokratik ve ekonomik gelişmişlik göstergelerinde dünya sıralamalarının sonlarında yer alan Orta ve Güney Afrika ülkelerinin büyük çoğunluğu başkanlık sistemiyle yönetilmektedir. Buna karşılık, dünya sıralamalarında Norveç, Hollanda ve Avustralya gibi ilk sıralarda yer alan Avrupa ve Asya Pasifik ülkelerinin çoğunluğu parlamenter sistemle yönetilmektedir. Dolayısıyla, başkanlık sistemi uygulayan ülkeler genel olarak dünya sıralamalarında geridedir. ABD örneği buna istisna teşkil etmektedir. Dünya genelinde parlamenter sisteme sahip ülkelerin bütün gelişmişlik göstergeleri açısından daha başarılı oldukları artık tespit edilmiştir.
Dünya genelinde yine ekonomik-siyasi iş birliklerine dayanan uluslararası ve ulusüstü örgütlere üye olan ülkelerin yönetim sistemleri değerlendirildiğinde NATO, G8, G20 ve AB gibi güçlü birlikleri oluşturan ülkelerin büyük çoğunluğunun parlamenter sistemle yönetildikleri görülmektedir. Dünya ölçeğindeki indekslere bakıldığında, parlamenter sistemle yönetilen ülkelerde demokrasi ve hukuk anlayışının başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelere göre çok daha ileri seviyede olduğu yine bu araştırmadan anlaşılmaktadır.
Söz konusu araştırma çerçevesinde analiz edilen "hukun üstünlüğü", "demokratik gelişmişlik", "bireysel özgürlük" ve "basın özgürlüğü" indekslerinde de parlamenter sisteme sahip ülkeler dünya genelinde daha başarılıdır. Ülkeler, ekonomik gelişmişlik yönüyle değerlendirildiğinde de benzer bir tablo ortaya çıkmaktadır. Ülkelerin refah düzeyleri ve ekonomik gelişmişlik indekslerinin analizleri, parlamenter sisteme sahip ülkelerin ekonomik gelişmişlik seviyelerinin başkanlık sistemine sahip olan ülkelere göre çok daha iyi durumda olduklarını çok net bir şekilde ortaya koymuşlardır.
Özellikle ekonomik yönde ciddi zorluklar içerisinde bulunan Orta ve Güney Afrika ülkeleri başta olmak üzere dünya genelinde başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelerin büyük çoğunluğu ekonomik gelişmişlik açısından dünya sıralamasında çok gerilerde kalmaktadır. Ülkelerde yaşayan insanların yaşam kalitesini belirleyen faktörlerden birisi de, bildiğiniz gibi, sosyal hayat düzenleridir.
Araştırma kapsamında incelenen "insani gelişmişlik", "toplumsal gelişmişlik" ve "sosyal sermaye" indekslerine göre parlamenter sisteme sahip ülkelerde yaşayan insanlar, başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelerde yaşayan insanlara göre çok daha iyi imkânlara sahiptirler.
"Eğitim düzeyi", "sağlık hizmetleri" ve "güvenlik" indekslerinin analiz sonuçlarında yine parlamenter sistemle yönetilen ülkelerin bariz üstünlüğü çok net bir şekilde görülmektedir.
Bu sonuç, parlamenter sisteme sahip ülkelerde vatandaşlara sağlanan sağlık, eğitim ve güvenlik hizmetlerinin kalitelerinin başkanlık sistemine sahip olan ülkelerdekine göre çok daha yüksek olduğunu ortaya koymaktadır. O hâlde, ülkelerin iyi yönetim ilkeleriyle yönetilmeleri ve siyasi istikrara sahip olmaları da ülke başarısını gösteren diğer önemli faktörler arasında yer almaktadır.
Araştırma çerçevesinde analiz edilen "iyi yönetim ve ülke kırılganlık" indeksi verileri, parlamenter sisteme sahip ülkelerin başkanlık sistemine göre çok daha iyi konumda bulunduğunu da çok net bir şekilde ortaya koymuştur. Parlamenter sisteme sahip olan ülke yönetimlerinin büyük çoğunluğunun siyasi ve politik istikrara sahip oldukları ve ülkelerin iyi yönetim ilkeleriyle yönetildiği de görülmüştür. Buna karşılık başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelerin büyük çoğunluğunun siyasi ve politik istikrarsızlık içinde bulundukları ve ülke yönetimlerinin de büyük sorunlarla karşı karşıya oldukları ortaya çıkmaktadır.
Çok saygıdeğer milletvekilleri, dünya gerçeği budur. Bu gerçeğin yanı sıra size iki konuyu arz etmek suretiyle kürsüden ayrılacağım. Bu gerçeklere rağmen, mevcut Hükûmet veya AKP iktidarı, ısrarla, Mustafa Kemal Atatürk ve Alparslan Türkeş'in fikir ve uygulamalarını da başkanlık sistemine geçiş için gerekçe göstermeye çalışmaktadırlar. Bununla ilgili olarak size çok net olarak birkaç hususu ifade etmek istiyorum.
Atatürk'ün başbakanlarından Ali Fethi Okyar, anılarına yer verdiği "Üç Devirde Bir Adam" adlı eserinde Atatürk'ün ülkede her şeye hâkimken parlamenter sistemden vazgeçmediğini çok net bir şekilde ifade etmiştir. Okyar, çıkan olaylar üzerine Serbest Cumhuriyet Fırkasının kapatılmasından sonra Atatürk'ün, Meclis Başkanı Kâzım Özalp Paşa'ya bir yemekte şöyle söylediğini bize anlatıyor: "Siz Meclis Reisi olarak halkla daha yakından temasta idiniz. Bilhassa inkılap kanunlarının günlük hayata ne derece yerleşmiş olduğunu siz benden daha yakından bilmek imkânına sahiptiniz. Benim eskiden beri parlamenter sistemin bütün müesseseleriyle kurulması fikrinde olduğumu bilirsiniz. Beni daha açık şekilde ikaz etmeniz icap etmez mi?" diyor.
Atatürk döneminde Cumhurbaşkanı sıfatıyla fiilen Başbakanlık görevini de üstüne alması gerektiği yolunda tartışmalar da, saygıdeğer milletvekilleri, yapılmıştır. Ama o günlerde Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak "Şaşarım o efendilerin aklı perişanına. Hep biliyoruz ki memleketimizin başına gelen felaketlerin çoğu şahsi idareden gelmiştir. Bu kadar geri kalmamızın başlıca amillerinden biri de budur. Biz öteden beri böyle bir idareyi bertaraf etmek için mücadele ettik. Şimdi nasıl olur da benim aynı yola gitmekliğim, yeniden devlet hayatında tarafımdan böyle bir çığır açılması istenebilir?" şekliyle çok net görüş beyanındadır.
Eğer bu da yetmiyorsa son olarak, Mustafa Kemal Paşa'yla ilgili 27 Eylül 1930'daki bir görüşünü, bir açıklamasını arz edeceğim. Şöyle söylüyor: "Amerikan sistemini memleketimizde tatbik etmeyi hiç hatırıma getirmedim. Sistemsiz ve kanunsuz tarzda reisicumhurlukla başvekâleti birleştirmeyi düşünmedim ve düşünecek adam olmadığım bütün milletçe malumdur zannederim." Bütün bu tarihî gerçeklerin ışığında denilebilir ki Atatürk sahip olduğu güce rağmen başkan olmaya, tek adamlığa asla tevessül etmemiştir.
Merhum Alparslan Türkeş'in başkanlık sistemini savunduğu yıllarsa 1960'lı yılların sonuna tekabül etmektedir. Doğrudur, başlangıçta bunu savunmuştur. "Dokuz Işık"ta yer alan başkanlık sistemi lehindeki açıklamanın temelinde, senatonun kaldırılması talebi ve tek meclisli bir sistemin istenilmiş olması yer alır. Ancak 1980'de senato kaldırılmış, Türkiye tek meclise dönmüştür. Merhum Başbuğ Türkeş de 1997'deki vefatına kadar bir defa olsun başkanlık sistemi dememiştir. Daha da önemlisi, Demirel ve Özal'ın kendi iktidar dönemlerinde konjonktürel sebeplerle dile getirdikleri başkanlık sistemi lehindeki isteklerine karşı çıkmış, destek vermemiştir. Siyasi hayatının sonuna kadar başkanlık sistemini ağzına almamış, bu tür çıkışlara iltifat etmemiştir. Merhum Türkeş'in bu husustaki fikirlerinin değişmesinde o dönemde giderek büyüyen bölücülük tehlikesi karşısında demokratik parlamenter sistemin ve çoğulculuğun birlik ve bütünlüğün devamı açısından elzem olduğunun ortaya çıkması fevkalade önemli bir etken olmuştur.
Son olarak, merhum Başbuğ Türkeş'e atfen 1977 yılı basımlı "Gönül Seferberliği" adlı kitabındaki ifadesini aktarıyorum: "Milliyetçi Hareket Partisinin yolu hukukun üstünlüğünü esas alan, çok partili, demokratik, parlamenter, hürriyetçi nizamdır." şeklinde ifade etmiştir.
Çok saygıdeğer milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak Anayasa Komisyonunun çalışmalarını sürdürmesinden yanayız. Ancak komisyonda AKP tarafından başkanlık sistemi üzerinde ısrarını, Anayasa değişikliği tartışmalarını başkanlık sistemine endekslemesini doğru bulmuyoruz. Temel hak ve özgürlüklerle ilgili, Türkiye'nin güvenliğiyle, birlik ve bütünlüğüyle ilgili başlıkların öncelikli olarak ele alınmasını öneriyoruz.
AKP'nin önerdiği başkanlık sisteminde, başkana yönelik yargı atamaları da dâhil, bütün yüksek kamu görevlilerini atama yetkisi düşünülmektedir. Bu yeni Anayasa çalışmaları çerçevesinde yargı erklerini tek çatı altında toplama niyeti de başkanlık modelinin altyapısını tamamlama gayesine bizce matuftur. Dolayısıyla, AKP'nin bu teklifi yasama, yürütme ve yargı gücünü başkanın elinde toplamaya meyletmektedir yani gidecek istikamet bu olacaktır. Dolayısıyla, gerek Anayasa görüşmelerinde gerekse bu görüşmeler sırasında AKP'nin teklifi başkanlık sistemi açısından değerlendirildiğinde tam bir denetimsizlik ve tam bir dengesizlik yaratacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi bu görüş ve düşünceler içerisindedir.
Konuşmamı hepinizi saygıyla selamlayarak bitiriyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)