| Konu: | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 45 |
| Tarih: | 26.02.2016 |
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçe, Plan ve Bütçede görüşüldü, orada çok kıymetli tartışmalar yapıldı. Ben de o tartışmalardan birisine katıldım, arkadaşlardan da dinliyoruz neler konuşuldu, neler tartışıldı diye. Söylenen her söze, dile getirilen her fikre saygımız var. Eminim, 9 Marta kadar burada da yine bütün partilerden arkadaşlar çok değerli görüşler ortaya koyacaklar ve neticede bütçe bütün bu görüşlerle birlikte tekemmül edecek. Öyle de olmaklığı icap eder çünkü iktidarın ve muhalefetin birbirine ihtiyacı var. Muhalefet iktidarın halifesi demektir, iktidara hazırlanan demektir. O yüzden, iktidar kendi işlerini yürütürken nasıl bütün halkı dinleyip onlar ne düşünüyorlar, nasıl bakıyorlar, bunları kendi programına ekleme lüzumunu hissediyorsa muhalefetin de aynısını yapması lazım. Elbette biz halkı dinleyeceğiz, muhalefeti dinleyeceğiz, dikkatle dinleyeceğiz ve bütün bunların neticesinde yapıp edeceğiz, muhalefet de aynısını yapacak.
AK PARTİ on dört yıldır iktidarda. Bu, bir başarıdır -ister başka bir yerde oturun, ister Meclisin bu tarafında oturun- bunun son derece açık, her türlü spekülasyondan uzak, olgusal bir başarı olduğunu teslim etmek lazım çünkü AK PARTİ iktidar. Mülkiye'de okurken birinci sınıfta Politika Bilimine Giriş kitabının hemen başlangıcında da yazar: "Siyasette en üst değer başarıdır çünkü o başarıyı takdir eden halktır." Yoksa spekülatif olarak o başarılı bu başarılı tartışması değil. İktidarsanız ve bu yetiyi halktan alıyorsanız başarılısınız demektir. Muhalefet de eğer iktidar olmak istiyorsa nasıl biz muhalefeti dinliyorsak muhalefetin de aynı şekilde iktidarı dinlemesi lazım bu adamlar nasıl başarılı oldular, bu neticeleri nasıl sağladılar? Buradan bizim dünyamıza intikal edecek bir görüş, bir değerlendirme var mı? Bütün bunların anlamını takip etmekte fayda olur diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bu 14'üncü bütçe. Ben de biraz Hurufilik'ten mülhem bir yorumda bulunayım: 14'ü tersine okursanız 41 yapar. "41 kere maşallah." (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar) 14'ü 41'in habercisi gibi okumak mümkün.
MUSA ÇAM (İzmir) - Başbakan dinliyor, Başbakan dinliyor seni Hocam.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Ama emin olun, AK PARTİ milletle bu şekilde sözleşmesine devam eder, milleti dinler, muhalefeti de aynı şekilde dinler ve yoluna böyle devam ederse o "41 kere maşallah." ifadesini bu kürsüden gelecek kuşaklar, bizim çocuklarımız söyleyeceklerdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, AK PARTİ niçin başarılı? Önemli, bu başarıyı anlamak lazım. On dört yıldır... 2002'de yüzde 35'le başlamış, sonra yüzde 47, yüzde 50, evet 7 Haziran yüzde 41, sonra tekrar yüzde 50; 60 da olur.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Hitler kaçla gelmişti, Hitler? Hitler'i de söyle Sayın Hocam. Hitler kaçla gelmişti? Hitler örneğini verir misiniz.
KEMAL ZEYBEK (Samsun) - Kenan Evren yüzde 92 almıştı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Değerli arkadaşlar, AK PARTİ'nin başarısını bu ülkede aslında iki yüz yıllık tarihsel hikâyeden gelen bir yay gibi düşünün. Bunun arkasında, hepimizin çocukluktan, gençlikten -sizlerin, bizlerin- bu ülkenin tarihine, bu ülkenin geçmişine, bu ülkenin yaşadıklarına dair özlemlerimiz, hayal kırıklıklarımız, beklentilerimiz, ümitlerimiz vardır. Ben çocukken derlerdi ki: "Bizim İtalya'ya yetişmemiz için yüz elli yıl lazım, bizim İngiltere olmamız için iki yüz yıl lazım." Hatırlarsınız, aşağı yukarı burada aynı yaşta olduklarımız bilirler ama bütün bunlar, elbette, bir taraftan, acaba gerçekten bir gün Avrupa'daki bu ülkeler gibi olabilir miyiz, gerçekten bir gün bizim insanlarımız da tıpkı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi yüksek hayat standartlarında yaşayan, güzel, müreffeh, modern şehirlerde hayatlarını sürdüren, özgür ve demokratik bir ülkede yaşamanın huzurunu hisseden, bütün bunlarla birlikte hayatına devam eden bir ülke olabilir miyiz, bu umudu herhâlde hepimiz taşıdık. İşte, AK PARTİ'nin o yay gibi gerilen hikâyesinin arkasında, emin olun, Balkanlarda duyulan acıdan, İstiklal Savaşı'nda çekilen çilelerden, cumhuriyetin kuruluşundaki ruhtan, o devletçilik döneminde bir müteşebbis sınıf oluşsun diye devlet eliyle iktisadi işletmeler kurmaktan, 1950'lerle birlikte çok partili parlamenter rejim ve "Meşru kudretin, siyasetin asli kaynağı halktır." diyen siyasetten gelen bir ırmak vardır. Biz tarihten geleceğe akan bir ırmak gibi 2002'de şekillendik, doğru ama gerili bir yay gibi geleceğe fırlayan bir ok hâlindeyiz; AK PARTİ. O yüzden, "14"ü biraz da "41" gibi okudum, inşallah hayırlı olur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Yer çekimi yok herhâlde! Naci Bey, yer çekimi var, yer çekimi!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Kıymetli arkadaşlar, şundan emin olun: Yakın tarihi değerlendirenler "Kimler iktidar oldu? Kimler bu ülkede insanların büyük bir çoğunluğunu bir araya getirerek buradan bir iktidar kudreti çıkardı?" diye bakarsanız, o iktidar kudretini çıkaran siyasetlerin parametrelerinin, değerlerinin, yaklaşımlarının, dillerinin bugün AK PARTİ tarafından temsil edildiğini görürsünüz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Ya, Bostancı, bütçeye gelir misin kardeşim, bütçeyi konuşuyoruz, bütçeyi!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - AK PARTİ'den önce Anavatan Partisi vardı; emin olun, AK PARTİ'ye benzer, rahmetli Özal'ın yürüdüğü çizgi de aynıdır. Ondan önce Adalet Partisi vardı -muhafazakâr dönemlerini söylüyorum- aynı çizginin geçmişidir; ondan önce Menderes. Bu, aslında bize şunu söylüyor: "Ey CHP, ey HDP, ey MHP, iktidar mı olmak istiyorsun? O zaman bu parametrelere dikkat et. Eğer sen de AK PARTİ'nin yürüdüğü yolda, onun kullandığı dilde, onun insanlara seslendiği şekilde konuşursan, siyaseti böyle yaparsan iktidar olursun." diyor. Bunu görmek lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Yolsuzluk yapalım mı?
MUSA ÇAM (İzmir) - Atma, atma, atma! Allah göstermesin, savaş çığırtkanlığı yapıyorsun, savaş, savaş!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi, birbirimize "Konuşacağız, müzakere edeceğiz." dedik. Tabii, CHP de iktidar olmak istiyorsa iktidara bakacak. Eminim, mahrem alanlarda, CHP'nin elitleri, AK PARTİ'nin başarısı üzerine konuşuyor ve değerlendirme yapıyorlardır ama eleştirilerini böyle millete duyurmaya çalışıyorlardır. Hani şu işletmelerde vardır ya şikâyet kutuları "Memnuniyetinizi dostlarınıza söyleyin, şikâyetlerinizi müdüriyete." diye, onun biraz tersi bir ilişki olduğunu düşünüyorum çünkü CHP rasyonel bir parti, eğer AK PARTİ başarılıysa bunu anlamak gibi bir çabasının olmaklığı icap eder ve eminim bu çabayı biz görmüyoruz ama birtakım yerlerde bunlar yapılıyordur diye düşünüyorum.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Beşar Esad da çok başarılı, yüzde 92 almış.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Kıymetli arkadaşlar, on dört yıldır AK PARTİ bu ülkede önemli işler yaptı, arkadaşlarımız saydılar, ben tekrar yoldu, hastaneydi bunlara girmeyeceğim, halkın memnuniyetiydi bunlara girmeyeceğim. Ama on dört yıldır mesela CHP'li arkadaşlara bakarsak her şey kötü. Her seçim bu dili tekzip eder. "CHP'nin dili eleştirel." diyoruz ama yapılanlar kötü, halk inim inim inliyor, 3-5 rantçı öne çıkıyor! Mesela beş yıldır Suriye'de birtakım olaylar yaşanıyor, iç savaş yaşanıyor. Beş yıldır biz, savaşa girdik gireceğiz!
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ya, siz girdik gireceksiniz, biz değil.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Savaşa girdik mi? Girmedik.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - 500 insan öldü daha nasıl gireceksin ya? Her gün bomba patlıyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Ama her defasında savaşa sanki yarın girecekmişiz gibi bir atmosfer uyandırmaya çalışıyorsunuz.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Ya, biliyorsun bu vekâlet savaşı.
MUSA ÇAM (İzmir) - Hocam, bataklığa battınız, bataklığa; çıkamıyorsunuz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Buna ne derler biliyor musunuz?
BAŞKAN - Naci Bey, affedersiniz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Musa Bey, buna ne derler biliyor musunuz?
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Vekâlet savaşı derler Naci Bey.
MUSA ÇAM (İzmir) - Battınız Hocam, battınız.
BAŞKAN - Naci Bey, biraz müsaade...
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Buyurun efendim.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biraz sonra sizin de temsilcileriniz konuşacak, Sayın Genel Başkan konuşacak, insicamı lütfen bozmayınız.
MUSA ÇAM (İzmir) - Hoca istiyor Hoca, karşılıklı konuşma istiyor Hoca.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Sempatilerini bildiriyorlar.
BAŞKAN - Kürsü masuniyeti var, biliyorsunuz. Fikre hürmet sizin de fikrinize hürmeti getirir.
Teşekkür ediyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Kıymetli arkadaşlarım, şunu yapıyorsunuz: Bir bardak suda fırtına koparmaya çalışıyorsunuz, kopmuyor. Eğer söyledikleriniz doğru olsaydı, halk inim inim inliyor olsaydı, köylü, çiftçi, işçi, herkes perişan olsaydı siz de takdir edersiniz ki siz orada değil burada otururdunuz...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - O demokratik bir ülkede oluyor değil mi üstat!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - ...biz de kös kös orada otururduk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) - O da olacak hiç merak etme, hiç merak etme Hoca, hiç merak etme, hiç merak etme geliyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Şimdi, ne yapmaya çalışıyorsunuz biliyor musunuz? Yapmaya çalıştığınız şu: Cenap Şahabettin'in bir lafı var, aklıma o geliyor. Cenap Şahabettin diyor ki: "Havas -elitler- beğendikçe alkışlar, avam da alkışlandıkça beğenir."
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Güzel! İlk defa yerli bir şey söyledi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Şimdi, CHP'li arkadaşlar, bir bardak suda fırtına kopartarak aslında halka biraz avam muamelesi yapıyorlar; "Biz gürültü kopartıyoruz, ülke çok dramatik durumda, hadi siz de bu gürültüye katılın." diyorlar ama halk katılmıyor, katılmıyor.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Her şey çok güzel! Nefis bir dış politika, nefis bir ekonomi! Bizde hata, doğru yani (!)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Kıymetli arkadaşlar, şimdi, CHP, eski CHP'ydi, yeni CHP olma yolunda ilerliyor.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Başkan, adam, CHP'den bahsediyor, cevap vermek durumunda kalıyoruz yani. Zaten anlatacak bir şeyi yok.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Şimdi, İç Tüzük ne diyor Sayın Başkan? Konuyla ilgili konuşması gerekmiyor mu?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Ümit ederim, tabii ki, kendisini yenileştirir, değiştirir, iktidar olmaya yönelik bir dil, üslup, bir yaklaşım, halkla kucaklaşma istikametinde bir çabayı etkileyici bir şekilde gösterir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bakın, İç Tüzük ne diyor? Yani, şu anda bütçeyi mi konuşuyoruz biz?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Buna emin olun, biz memnun oluruz. Bundan şikâyetçi olmayız.
ATİLA SERTEL (İzmir) - Sen kendine bak Hocam!
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Amasya'ya gel! Amasya'da halkın durumunu anlat! Amasya perişan!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Futbol maçında bile oyunun kalitesini tayin eden, her 2 takımın da iyi oynamasıdır.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Amasya milletvekilisin! Amasya'daki üreticinin durumu ne? Amasya'da elektrikler kesiliyor, temiz su yok! Yol yok Amasya'da!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Biz ana muhalefetin iyi olmasından memnun oluruz.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Naci Bey, bütçeyle ilgili konuş, bırak CHP'yi.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Bütçeyle ne ilgisi var şimdi bunun?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bakın, CHP'nin siyasete ilişkin bütün söylemini analiz ettiğimizde; 1) AK PARTİ eleştirisi, 2) Saray! Saray!
KEMAL ZEYBEK (Samsun) - Siz, Sayın Davutoğlu'na sorun bakayım, Başbakanınıza sorun.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Kaçak saray!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - "Kaçak saray..."
LEVENT GÖK (Ankara) - Kaçak saray! Evet, evet! Sadece saray değil, kaçak saray!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - "Orada oturan despot...", "Orada oturan diktatör..." [CHP, HPD ve MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar (!)]
MUSA ÇAM (İzmir) - Söylediklerinize katılıyorum!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Hatta, Engin Bey'e dedim ki... [CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar (!)]
Değerli arkadaşlarım, bunların devamı var, devamı! Ümit ederim devamını da alkışlarsınız! Devamı var, bunlar sizin sözleriniz!
LEVENT GÖK (Ankara) - Tabii, tabii! Aynen öyle! Güzel bir tespitte bulundunuz!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, rica ediyorum efendim, insicamı bozmayınız.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Kıymetli arkadaşlar, şöyle düşünün, diyelim ki Sayın Cumhurbaşkanımız dese ki: "Ya, kardeşim, ben, Cumhurbaşkanlığı bittikten sonra kenara çekiliyorum; gidiyorum bir köye, orada bir köy hayatı yaşayacağım." Siz boşluğa düşersiniz, boşluğa. Ne konuşacaksınız? Ne konuşacaksınız? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Kavafis'in "Barbarları Beklerken" diye bir şiiri vardır, muhakkak arkadaşlar okumuşlardır...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - CHP olmasaydı bugün ne konuşacaktın Hoca? CHP olmasaydı ne konuşacaktın, bana bunu söyler misin?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Diyor ki "Barbarları Beklerken" şiirinde özü itibarıyla -uzun bir şiir de- içeride, şehirde kendi iktidarını sürdürmek isteyenler, halka sürekli "Barbarlar gelecek, sizi ham edecek." hikâyesi anlatıyor.
ALİ ŞEKER (İstanbul) - Tam kendinizi anlatıyorsunuz, kendinizi!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Sonra bekliyorlar, bekliyorlar, barbarlar gelmiyor. Her biri diyor ki, o iktidar sahipleri: "Allah Allah, barbarlar gelmeyecekmiş, şimdi biz ne yapacağız? Şimdi biz ne yapacağız?"
Kıymetli arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanımız o köye gitse, zannediyorum CHP'li arkadaşlar koşa koşa gidip "Lütfen, git şu Saray'a otur, yoksa biz ne konuşacağız?" diye kriz içine düşerler.
LEVENT GÖK (Ankara) - Naci Bey, CHP olmasaydı ne konuşacaktın bugün Allah aşkına, ne konuşacaktın?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Evet, evet!
LEVENT GÖK (Ankara) - Biraz bütçeyi konuş bakalım, yoksulluğu konuş, yolsuzluğu konuş!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bakın, Richard Sennett diye bir adam vardır. Bu otorite ilişkileri, biliyorsunuz, çok katmanlıdır. Aslında, Mecliste bunları da konuşmak lazım. Böyle zaman zaman Sayın Baluken benim hoca tavrıyla konuştuğumu söylüyor ama bazen bunlara da ihtiyaç var galiba. Burada herkes tabii, birbirinden öğreniyor, onu belirteyim. Richard Sennett, bu otorite bağlarında "ret bağları" diye bir şeyden bahseder, "ret bağları". Hikâye şudur: Bir bürokratik dairede daire başkanı ile sekreteri arasında şöyle bir ilişki vardır. Daire başkanı, zalim, müstebit, o sekreteri sürekli aşağılayan, hakaret eden, ona aman vermeyen birisidir. Sekreter de bu durumdan sürekli şekvacıdır, şikâyet eder ve her gittiği yerde insanlarla ilişkilerini bu şikâyetler üzerine kurar. Ona gider "Bu daire başkanı şöyle kötü.", buna gider "Bu daire başkanı şöyle kötü.", herkese gider ve bütün sosyal ilişkilerini daire başkanının kötülüğü üzerine kurar. Gel zaman git zaman -masaldaki gibi- daire başkanı alınır, yerine çok insani, çok hümaniter, çok beyefendi, çok nazik birisi gelir. Sekreter de başta memnun olur; müstebit gitmiş, yerine beyefendi birisi gelmiştir ama üç gün sonra kimlik krizine düşer; şimdi, insanlarla nasıl ilişki kuracaktır, onlara ne anlatacaktır? Elindeki, kendi kimliğinin asli unsuru olan, şikâyet ettiği varlık gitmiştir.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bütün seçim beyannamemizi kopyaladınız, rica ediyorum ya. Bir entelektüel teziniz bile yoktu, bizden aldınız.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Buna "ret bağları" diyorlar kıymetli arkadaşlarım. Emin olun, sizin "saray" dediğiniz o insanla ilişkiniz, tıpkı bu ret bağlarında olduğu gibi, böyle.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Biz bu devleti kurduk, her şeyi yapabiliriz, bunları unutmayın.
ATİLA SERTEL (İzmir) - Komisyonda da böyle masal mı anlattınız?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Evet, evet!
Kıymetli arkadaşlar, tabii, biz, CHP'nin ana muhalefet partisi olarak görüşlerini, değerlendirmelerini dikkatle dinleriz, bundan da sonuçlar çıkarırız.
MUSA ÇAM (İzmir) - Hocam, biraz da 17-25 Aralıktan bahsetsene, 17-25 Aralıktan Hocam!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bütün bunları yaptığımız için elbette bu iktidar yolunda da devam ederiz.
ALİ ŞEKER (İstanbul) - Seçim beyannamesini aldınız ya!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Türkiye, imparatorluk bakiyesi bir ülke, bütün imparatorluk bakiyesi ülkeler gibi sosyopolitik olarak karmaşık bir yapıya sahip yani etnisite ve kültür meselelerine ilişkin problemleri var.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Zenginliktir bu ya, böyle problem mi olur?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bu problemleri bizim gibi ülkeler iki türlü çözüyorlar, bunlardan birisi, çevremizde öyle örnekleri var, şimdi onlar yıkılıyorlar, bir müstebit çıkıyor, elinde iktidarın sopası, herkese diyor ki: "Hizaya dizilin, millî birliği sağlayacağız!" Otoriter yöntem.
ORHAN SARIBAL (Bursa) - Sizin gibi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Biz, demokratik yöntemle, halkın rızasına yaslanarak, insanların rızasını, iradesini, o, gelecek, kader duygusunda birleştirerek bunu sağlamaya çalışıyoruz.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Demokrasi mi var?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Türkiye'nin altmış küsur yıllık bir demokratik tecrübesi var; elbette, bu işte daha almamız gereken mesafeler de var. İnşallah, hepimizin katkılarıyla bu demokrasi ve özgürlükler konusunda bu ülkeyi daha da güzelleştireceğiz. Bu halk, bu ülkede yaşayanlar, demokrasi ve özgürlüklerin daha da tekemmül etmiş ortamında gelecek duygusunu, ortak kaderi, birlikte kudretli bir ülkenin vatandaşları olarak geleceğe koşma işini gerçekleştirecekler. Ama, risklerimiz var, demokrasinin aynı zamanda zaafları vardır. Siz, demokrasi marifetiyle siyasetin meşru mecralarını aştığınızda...
ORHAN SARIBAL (Bursa) - Sizin gibi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - ...merkezkaç siyasetler de buradan faydalanmak, kendi ajandaları, kendi gündemleri, kendi yaklaşımları itibarıyla başka tür tahayyüllerin, ayrılıkçı fikirlerin peşinde koşmak isterler.
1984'ten bu yana Türkiye Cumhuriyeti devletinin mücadele ettiği bir terör örgütü var. Bu terör örgütü, etnik siyasetçi bir temelde, hedef kitlesi olarak Kürtleri gören ama Kürtlerin örgütü olarak değil, kendi kafasındaki ideolojik angajmana uyan Kürtleri esas alan bir terör örgütü, derdi, bütün Kürtler değil. O yüzden de kurulduğu zamandan beri birinci hasım olarak önce Kürtleri gördü, Kürtlerin üzerine gitti, kendisinden farklı örgütlerin canına okudu -bilirsiniz, Kawa'ydı, Rızgarî'ydi, Ala Rızgarî'ydi- 1970'li yılların sonunda tekel hâline geldi, önce Kürtleri hizaya dizmeye çalıştı, sonra da terör marifetiyle etnik-ulusalcı bir tahayyülü mümkün kılmak için çaba gösterdi.
Terör, şiddet, bir ülkede insanları birbirinden ayırmak istiyorsanız, krizi derinleştirmek için kullanacağınız çok işlevsel bir araçtır, insanları hasım yaparsınız, o uçurumu derinleştirirsiniz, araya kan gölü doldurursunuz. Örgütün şiddet marifetiyle yapmaya çalıştığı, etnik kimlikçi ayrı bir dünya kurmak için halkları birbirine düşman yapmaktı ama ben Çözüm Komisyonu olarak çalışırken de, daha öncesinde bu işlere ilişkin saha çalışmaları yaparken de, Hoca olarak da çalışırken şunu gördüm: Bizim bağlarımız, bu tür örgütlerin şiddet girişimlerinden, kanından, husumet dolu politikalarından çok daha güçlü.
Evet, insanların canı yandı. Evet, bu süreç içerisinde hayatlarını kaybeden birçok insan oldu. 2013 yılına kadar 36 bin kişi hayatını kaybetti. Bunun içinde şehit olan güvenlik güçlerimiz var, sivil vatandaşlarımız var, bunun içinde PKK'nın, ölüsünden ve dirisinden faydalanmak için ileri hatlara sürdüğü gençler var, 22 bin kişi de onlar hayatını kaybetti. Ama hangi eve gittiysek -2013'ten sonraki dönemde- hangi insanla görüştüysek yüreği yaralı, acı çeken o insanlar, bu ülkenin birliği ve dirliği dışında herhangi bir telaffuza sahip değillerdi. Acıları vardı, çektikleri çileler vardı, gece olduğunda, üzerlerine karanlık çöktüğünde, o acılarını kimi zaman tek başlarına yaşadıkları hâller vardı -ayrıntıları o kadar çoktur ki insanın hayatında- ama sonuçta farklı siyasetler, farklı anlayışlar, farklı telaffuzlar olabilir ama bu ülkenin kardeşliği söz konusu olduğunda hiçbirisinin zihninde farklı bir dünya yoktu.
O yüzden böyle bir ülkede insanları bir araya getirmek için tabii ki demokrasi ve özgürlükler zemininde çözüm süreci yaklaşımı, insanları kucaklayan, insanların acılarını paylaşan, insanların umutlarını birleştiren çözüm süreci doğru bir iştir. Yürüttüğümüz siyasete ilişkin eleştiriler olabilir "Öyle yapmayın da böyle yapın." denilebilir ama çözüm süreci yanlış değildi. Bu ülkenin kardeşliğini kurmak, incelikli yaklaşımlar gerektirir. Öylesine yüksek volümlü seslerle haykırarak, bağırarak yahut da yerli yerinde olmayan hamasi bir dil kullanarak çözüm süreci eleştirisi kesinlikle doğru olmaz.
Biz, 7 Hazirandan sonra farklı bir tabloyla karşılaştık. Suriye'deki gelişmeler, orada büyük güçlerin kendilerine göz kırptığını zanneden terör örgütünün uzantısı ve terör örgütünün kendisi, içeride siyasal istikrarsızlık olduğu düşüncesi, beklentisi, "Türkiye'de bir fiilî durum yaratabiliriz, bir tık daha yukarıya çıkabiliriz, özerk alanlar ilan edebiliriz, hendekler açabiliriz, bunun arkasına silahlı güçleri yığabiliriz ve böylesi bir ortamda Türkiye Cumhuriyeti devleti de bir oldubittiyle karşılaşır." zannıyla harekete geçtiler ama bekledikleri gibi olmadı. Ne onlara göz kırpan büyük devletler vardı ne de Türkiye Cumhuriyeti devleti zaaf içindeydi.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Daha ne olacak ya!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - O çukurları kazanlar, patlayıcıyla dolduranlar, o çukurların arkasına 20-25 yaşındaki çocukları dikenler, sonuçta bir dramın faili oldular; bu cinayetlerin, bu ölümlerin, bu ülkedeki kederin ve acının faili oldular. O yüzden, terörle mücadele ederken biz herkesi düşünürüz. Orada hayatını kaybeden teröristler var ya, onları da şeytanlaştırmayız. Devlet öfkeyle davranmaz, devletin adalet duygusu herkesi kucaklar. Oradakiler suçludurlar. Polisi, askeri şehit eden hariç, eline silah verilip oraya gönderilen, orada hayatını kaybedenlere biz merhamet duyarız, onların ölümünden memnun olmayız. O çocuklar, terör örgütü mensupları ve onların yandaşları tarafından öne sürülmese, hendeklerin arkasına dikilmese, üniversitelere gitseler, okusalar, mühendis olsalar, ressam olsalar, bu ülkenin insanlarına ellerinde silahla hendekte yaptıklarından çok daha fazla katkı yapmazlar mı? Yaparlar. Bu ülkenin buna ihtiyacı yok mu? Var.
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) - Naci Bey, iktidarda kim var? İktidarda siz varsınız, siz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Asıl katil kim biliyor musunuz? Asıl katil, o gençlere, o çocuklara "Siz, onurlu bir iş yapıyorsunuz, siz, ülkenizi kurtarıyorsunuz, siz, buraya özgürlük getireceksiniz." diyerek onları öne sürenlerdir, asıl katiller onlardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz, kimin ne yaptığını iyi biliyoruz. Elbette devlet, elinde silahla orada dikilenle mücadele eder, merhametle eder, adaletle eder, öldürmek için değil, öncelikle yaşatmak için eder; onların acısını da duyar ama asıl katilleri, devlet de, halk da asla unutmaz.
Kıymetli arkadaşlarım, bu çukur siyaseti, meşru mecraların da bir siyaseti hâline getirilmek isteniyor. Örgüt kendisini çukura soktu, yetmedi, meşru siyasetin temsilcileri de kendilerini çukura sokmak istiyorlar; yetmedi, Türkiye'yi de o çukura sokmak istiyorlar. Türkiye o çukura girmeyecek, o çukura Türkiye girmeyecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Kıymetli arkadaşlar, "Türkiyelileşme" iddiasındaydı HDP'li arkadaşlar, bilmiyorum vaz mı geçtiler. "Türkiyelileşme" iddiasından vaz mı geçtiniz?
AHMET YILDIRIM (Muş) - Genel Kurula hitap edin.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Ben, Meclisteki konuşmalarınıza bakıyorum, doğrusu, "Türkiyelileşme" iddiasıyla bu konuşmalar arasında bir telif, gayrikabil gibi geliyor bana.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Anlatacağım, merak etme.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Mesela, Ankara saldırısında 29 kişinin kanına girmiş olan insanın taziyesine gidiliyor. Siz böyle bir taziyeye gittiğinizde bu ülkedeki on milyonlarca...
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Siz, 30 bin kişinin katiliyle görüştünüz ya.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - ...insanla herhangi bir şekilde bağ kurma, onlara bir söz söyleme hakkını, duygusunu, rüyasını kaybettiğinizi bilmiyor musunuz, nasıl Türkiyelileşeceksiniz? Burada konuşurken HDP'li bir vekil diyor ki: "Türk keskin nişancı, 6 aylık Kürt bebeği öldürüyor." Dediniz. Böyle bir dil üzerinden kardeşlik kurulabilir mi? Devletin yaptığı, oradaki teröristle mücadeledir, siz burada herhangi bir siyasetçiden bu terör meselesine ortak yaklaşımı ifade eden siyasetçiden "Kürt terörist" diye bir laf duydunuz mu? Duymazsınız çünkü bizim için terörist, teröristtir, Kürtler de kardeşimizdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HDP, çukur siyasetine destek vererek değerli arkadaşlar, aslında metaforik olarak kucakladığı patlayıcılarla birlikte demokratik siyaset zeminine karşı bir intihar teşebbüsünde bulunuyor; sizi uyarmak için söylüyorum. Böyle giderse HDP'nin taziyesine gidecek kimse kalmayacak arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Burada -başka yerlerde de söyleniyor- bir arkadaşımız dedi ki: "Kandil'i sizin başınıza yıkacağız." Bana kalırsa öyle olmayacak, siz yürüttüğünüz bu siyasetle başınızı Kandil'in kayalarına vura vura Kandil'i siz yıkacaksınız, kendinizi de o çukurlara gömeceksiniz, bize iş bırakmayacaksınız.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)