Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Filistin Devleti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı İdari Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 1 |
Birleşim: | 44 |
Tarih: | 25.02.2016 |
HDP GRUBU ADINA BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ve Filistin devleti hükûmetlerinin arasındaki anlaşmanın onaylanmasının uygun bulunduğuna dair tasarı hakkında söz aldım.
Bu konuda Komisyonda grubumuz adına gerekli önergeler, öneriler sunuldu ve tartışıldı. Ben, bugün burada Millî Güvenliği Tehdit Eden Örgüt ve Yapılarla İrtibatlı Kamu Çalışanları Hakkındaki Genelge'den ve bu genelgenin yaratacağı tahribat hakkında konuşmak istiyorum. Bildiğiniz gibi, 17 Şubat 2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan genelge ile Hükûmet muhalif kesimleri susturmak adına bir hukuk faciasına daha imza atmıştır. Söz konusu genelgede kamu görevlilerine kanunlarca suç sayılan faaliyetleri yürüten örgütlenmelere dâhil olamayacakları hatırlatılıyor. Ayrıca, kurum amirlerine de olağanüstü ve görevleri dışında yetkiler veriliyor. Genelgeye göre, kurum amirleri terör örgütleri veya legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten yapılarla ilişki kuran veya eylem birliği içinde olan, bu örgüt ve yapıların emir ve talimatıyla hareket eden, bu örgüt ve yapılara yardım eden, kamu imkân ve kaynaklarını bu örgüt ve yapıları desteklemeye yönelik kullanan veya kullandıran, bu örgüt veya yapılarla mücadeleyi engelleyen, bu örgüt veya yapıların propagandasını yapan kamu çalışanlarına ilişkin idari işlem başlatabilecektir.
Değerli milletvekilleri, özetlemeye çalıştığım genelgenin hangi cümlesini okursanız okuyun, hem ulusal hem de uluslararası hukuka aykırılık göreceksiniz. İlk başta darbe anayasasındaki hükümleri bile fersah fersah aşan bir kısıtlayıcı zihniyetin bu genelgeyle açığa çıktığını kabul etmek gerekir. Neresinden tutarsak elimizde kalacak bir genelgeyle karşı karşıyayız. Öncelikle, Başbakanlık çalışanları, yetkilileri "legal görünüm altında illegal faaliyet" adlı yeni bir kavramı literatürümüze kazandırmış bulunuyor. Bu tanımın hangi hukuk belgesinde ya da nerede karşılığı olduğunu hiçbirimiz bilmiyoruz. Gündelik yaşamımızda "legal görünüm altında illegal faaliyet" diye bir karşılık olabilir mi? Olamaz.
Barış talebinin ve "çocuklar ölmesin" demenin bile terör propagandası sayıldığı bugünlerde, bu genelgeyle birlikte bu talepleri dile getiren kamu çalışanları da illegal faaliyet yürüten kişiler olarak adlandırılabilir durumdadır şu an. Bu kavramla birlikte, "güvenlik politikaları, kamu düzeni, kamu güvenliği" gibi muğlak kavramlarla şekillendirilerek yurttaşların güvenliksiz bırakıldığı Türkiye'de, mevcut hukuksuzluklara sadece bir yenisi daha eklenmiş oluyor.
Mevcut genelge, kamu çalışanlarının zaten sınırlı olan ifade ve örgütlenme özgürlüklerine de bir darbe niteliğindedir. 10 Ekim katliamında yaşamını yitirenleri anmak ya da sokağa çıkma yasaklarını protesto etmek ve abluka altında yaşayan insanlarla dayanışmak için eylem ve etkinliklere katılan ya da grev yapan binlerce kamu çalışanı zaten çeşitli baskılarla ve soruşturmalarla karşı karşıya kalmaktadır. Gerek sivil toplum örgütlerinin gerekse sendikaların düzenlediği basın açıklamaları, toplantılar ve paneller terörle mücadele polisleri tarafından takip ediliyor. Zaten yeterince yasa var. Başbakanlık genelgesinin bu baskılara yasal olmasa bile idari dayanak oluşturduğu çok açık görülmektedir.
Değerli milletvekilleri, genelgedeki ifadelerin hukuk belgelerinde yer almadığını az önce belirttim. Mevzuatta karşılığı olmayan bir tanımı suç sayamayacağımız suç ve cezanın kanuniliği ilkesini düzenleyen Anayasa'nın 38'inci maddesine açıkça aykırıdır. Ayrıca Anayasa'nın 14'üncü maddesi de hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlandırılabileceğini belirtir.
Öte yandan, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125'inci maddesi, devlet memurlarına verilecek disiplin cezaları ile her bir disiplin cezasını gerektiren fiil ve hâlleri düzenliyor. Bir kamu görevlisinin fiili nedeniyle idari soruşturmaya tabi tutulabilmesi ve disiplin cezası alabilmesi için bu fiillerin maddede düzenlenmiş olması gerekir. Burada bulunmayan hiçbir fiilden dolayı kamu görevlileri hakkında soruşturma açılamaz. Bu gerçek ortadayken kanunda yer almayan unsurların genelgede suç sayıldığını ve idari işlem gerekçesi olarak belirlendiğini görüyoruz.
Ortada bir kanun yokken hazırlanan bu genelge, hukuk devletinin olmazsa olmazları olan yasaları ve mahkemeleri hiçe saymakta, yasama yetkisini Başbakana vermekte ve amirlere de âdeta hâkim rolünü biçmektedir. Sayın Başbakan bu genelgenin altına imza atarak Anayasa'nın 7'nci maddesinde düzenlenen Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama yetkisini ve kanun yapma iradesini açıkça gasbetmiştir.
Değerli milletvekilleri, bu genelgenin keyfî uygulamalara kapı açarak toplumdaki mevcut kutuplaşmayı derinleştirebileceğini ve bu kutuplaşmayı kamudaki iş yaşamına kadar yaygınlaştırabileceğini düşünmek için kâhin olmaya gerek yok.
Buradan Başbakana soruyorum: Amirlerin keyfî karar vermesini nasıl engelleyeceksiniz? Örneğin, bir amirin kişisel gerilim yaşadığı veya anlaşamadığı bir personelini ihbar etmesinin önüne nasıl geçeceksiniz? Terör ihbarları ülkenin yargı ve güvenlik makamları için âdeta kutsal sayılıp hemen işleme alınırken yalan yanlış beyanların doğruluğu nasıl araştırılacaktır? Kamu çalışanlarına ilişkin ihbar edilen her türlü filin "terör" olarak adlandırılmasının önüne nasıl geçeceksiniz?
Kurum amirlerinin esas amacı ve onlardan beklenen, kendisine bağlı çalışanların kurum içindeki çalışma performansını takip etmesidir. Ama bu genelge, amirlere görev ve yetkileriyle hiçbir alakası bulunmayan bir de muhbirlik işini yüklüyor. Türkiye'de terör kavramının muğlak olduğu her platformda tartışılırken, amirlerin hangi fiilin illegal ya da terör kapsamında olduğunu tereddütsüz tespit etmesini bekleyemeyiz. Sayın Başbakan, amirlerin iş tanımına terörle mücadele polisliğini eklemişken acaba illegal faaliyetlere dair de bir yönerge hazırlanacak mıdır? Çalışma arkadaşını siyasi perspektifle takip etme zorunluluğu getirilen amirlerin haklarını nasıl koruyacağız peki? Bu genelge iş yaşamında uyumlu olması gereken amir ve personeller arasında anlaşmazlığın önünü açmaktan ve kurum performansını olumsuz etkilemekten başka bir işe yaramayacak durumdadır. Bizler her defasında toplumsal barışın sağlanması gerektiğini dile getirirken bu genelge savaşı iş yerlerinin içine kadar sokmaktadır.
Sayın milletvekilleri, sözlerime burada son vereceğim ama kamu personelinin düşünce ve ifade özgürlüğü ile örgütlenme özgürlüğünün apaçık ihlali yönünde olan bu genelgenin derhâl kaldırılması gerektiğine dair olan inancımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)