| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Filistin Devleti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı İdari Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 44 |
| Tarih: | 25.02.2016 |
HDP GRUBU ADINA HÜDA KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetiyle Filistin Devleti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı İdari Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum.
Gerekçesinde "Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin Devleti arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin yasal bir altyapı kazanmış olmasına katkıda bulunmak üzere imzalanan Anlaşma ile; Türkiye ile Filistin Devleti Gümrük İdareleri arasında işbirliğini kurumsallaştırmak, bu suretle söz konusu ülkeler arasındaki eşya ve yolcu akışını kolaylaştırmak ve teşvik etmek ve iki ülkenin ekonomik, sosyal ve mali çıkarlarına aykırı olan ve gümrük mevzuatlarına karşı işlenen suçlarla daha etkin mücadele edilebilmesini sağlamaktır." denilmektedir.
Sayın vekiller, Türkiye Filistin'le hangi konularda ne kadar anlaşmalar yaparsa yapsın, imzaladığı ticaret ve tüm anlaşmaların hayata geçirilmesi sadece İsrail'in onayına, iznine tabidir. İsrail'in izni olmadan bu anlaşmaların bir moralden öte pratikte hiçbir karşılığı yoktur.
Yine, bugün üzerinde konuştuğumuz kanun tasarısının "Hassas Eşyanın Yasadışı Ticaretine İlişkin Bilgiler" bölümünün 9'uncu maddesinin (a) bendi silah, füze, patlayıcı ve nükleer maddeler yasaklarını içermektedir.
Filistin halkının yıllardır işgal altında olan yurtları için verdikleri destansı mücadeleden bahsetmeme bile gerek yok. Gazze başta olmak üzere, Filistin halkının büyük ambargo ve imkânsızlıklara rağmen nasıl ayakta durabildiğini, dirençlerini, cesaret ve azimlerini hepimiz biliyoruz. Gittiğim Filistin mülteci kamplarında, işgal edilen topraklarını terk etmek zorunda kalmış ve üç kuşaktır büyük mahrumiyetler altında yaşamaya çalışan Filistinlileri görmüştüm. Hâlâ terk ettikleri evlerinin anahtarlarını saklıyorlar ve yurtlarına geri dönüş umutlarını kaybetmeden mücadele etmeye devam ediyorlar.
Otuz yıldan fazladır Filistin mücadelesinin her aşamada pek çok hareketiyle dayanışmalarım olmuştur. Bugün hâlâ siyasi ve askerî direnebilme güçleri varsa onların mücadeleleri üzerine haksız, hamaset ve edebiyat yapan ülkelere rağmen ayakta durabilmektedirler. İsrail'in aleyhine en ufak bir adım atmayan ve yıllardır Filistin halklarının haklı davasını görmezden gelen, yıllardır Gazze halkı bombalar altında katledilirken, ambargolar altında inim inim inlerken zerre kadar titremeyen, etkilenmeyen, başta dikta Arap ülkeleri ile bugün Türkiye İslam ittifakı diye bir garabet oluşuma adım atmıştır ve bu anlaşmaların çabası içeriksiz ve manasız kalmaktadır Filistin mücadelesi karşısında.
Türkiye, sınırlarımızın güneyinden binlerce mühimmat tırlarını bölge dışından işgal ve vahşet yaşatan örgütlere değil de Filistin hareketlerine eğer gönderseydi Filistin halkı şimdi daha özgür koşullarda olabilecekti. Konya'da İsrailli pilotlar hâlâ eğitilmeye devam ederken Filistin'le ne anlaşması yapılırsa yapılsın boştur. Türkiye'nin eğittiği pilotlar Filistin halkını bombalamaya devam ediyorken Türkiye'nin İsrail'den aldığı savaş uçakları ve mühimmatıyla da Kürt halkı bombalanmaya devam ediyor.
Biraz önceki oturumda AKP grup sözcüsü arkadaşımız "İsrail'le dün neredeysek bugün de aynı yerdeyiz." dedi. Keşke öyle olabilseydi ama hayır, böyle değil.
Türkiye, bu Hükûmet zamanında İsrail'in 7'nci veya 8'inci büyük ticaret ortağı olmuştur ve bu, resmî kayıtlarda mevcuttur. Orta Asya'dan İsrail'e savaş uçağı yakıtlarını kim taşıyor, sormamız lazım. İsrail'in Güney Akdeniz'deki doğal gaz ticareti kimler üzerinden anlaşılıyor, düşünmemiz lazım. AKP Hükûmetinin sadece son beş yılında İsrail'le askerî ticaret anlaşmaları kaç kat artmıştır? Türkiye İstatistik Enstitüsü rakamlarıyla söylüyorum: 5,6 milyar dolara yükselmiştir sadece son beş yılda. Mavi Marmara katliamı dâhil, katledilen binlerce Filistinli bile bu kâr ortaklığını bozamamıştır. AKP iktidarı sürecinde her şey ama her şeye ticaret ve kâr gözüyle bakılmaktadır. Mülteci politikasından Mavi Marmara'ya kadar her şeye nasıl daha kazanabiliriz diye bakılıyor ve politika üretiliyor. 20 milyon dolar tazminat karşılığında Mavi Marmara katliamı sorumluları cezadan kurtarılmadı mı arkadaşlar? Buna karşılık ise İsrail aleyhine çalışma yapan Filistin özgürlük hareketlerinin çalışmalarına kısıtlama getirildi. İsrail'le en ileri, en üst düzeyde askerî, silah ve mühimmat anlaşmaları, ilişkileri devam ediyorken Filistin'e en ilkel bir silahın girmesinin yolu kapatılmıştır.
Sayın vekiller, 28 Şubat haftası içinde olmamız hasebiyle 28 Şubat postmodern darbesine de değinmek istiyorum. On binlerce kadın üzerinden kadınların tercih ve inançlarının toplumsal görselliğine bir ayar çekilmeye çalışılmıştı 28 Şubat darbe döneminde. Bu vesileyle, yasaklara, zulümlere karşı direnen bütün kadınlarımızı, onları destekleyen halkımızı saygıyla selamlıyorum. Yine, bu vesileyle, başörtüsü direnişleri sırasında hayatını kaybeden şehit kadınlarımızı, Filiz'i, Macide'yi, Özlem'i, Cevahir'i ve 25 yaşında Bandırma Cezaevinden tahliye olduktan sonra yine Bandırma'da kaybettiğimiz sevgili kızım Nurulhak'ı rahmet ve özlemle anıyorum. Yine, bu vesileyle, burada, bu Meclisin çatısı altında başörtüsüyle seçilip geldiği hâlde bu çatının altında utanılacak bir sahne yaşatılarak vazifesine devam ettirilmeyen Sayın Merve Kavakçı arkadaşımızı da saygıyla anıyorum. Şunu belirtmek istiyorum ki başörtüsü özgürlüğü AKP ile kazanılmamıştır...
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Ya kimle kazanılmıştır?
HÜDA KAYA (Devamla) - ...direnen kadınlarla kazanılmıştır. Başörtülüler özgürlüğü AKP'ye borçlu değildir, bir kişiye borçlu değildir, bilakis bu iktidar ve malum kişi başörtülü kadınların direnişine bugünleri borçludurlar.
Yine, bütün şubat şehitlerimizi; ırkçılık, asimilasyon, tek tipçi, faşist yönetimlere karşı mücadele ederken şehit edilen Metin Yüksel ve Malcolm X'i saygıyla anıyorum. 28 Şubat darbe dönemi de bütün darbe dönemlerinde olduğu gibi halkları hedef alan bir süreçti, evet ama bu dönemde özellikle başörtülü kadınların inançları ve tercihleri hedef alınmıştı.
1998'de başörtüsü yasakları sebebiyle yazdığım bir yazı sebebiyle yirmi ay hapis cezası alıp Malatya E Tipi Cezaevinde kalmıştım ve bu davada, DGM'de yargılanırken 13 yaşındaki oğlum da benimle birlikte DGM'de yargılanmıştı. 1999 yılında o sene Malatya'da imam-hatip lisesi son sınıfa giden 3 kızımla birlikte tekrar hapsedildik ve kızlarımdan biri özgürlük duası okuduğu için, biri "Özgürlük Türküsü" şiirini okuduğu için sadece bu suçlarımızdan dolayı idamla yargılandık, yıllarca şehir şehir hapishanelerde dolandık.
"28 Şubat bin yıl sürmedi." diyorlar arkadaşlarımız. Bugün iktidar dünkü o darbeci derin yapılarla ittifak kurarak içeride ve dışarıda zulüm politikalarını devam ettiriyorsa nasıl bin yıl sürmedi diyebiliriz? 28 Şubat daha derin, daha vahşi bir şekilde devam ediyor arkadaşlar. İsrail'de olduğu gibi bugün Türkiye'de de insanlar barış istiyor diye yine hapsedilmeye devam ediyor; siviller, kadınlar, çocuklar katledilmeye devam ediyor. Dün 28 Şubatta kadınların başını açmaya çalışıyordu devlet güçleri. Peki, bugün ne değişti? Kadınlar işkence edilmiş, bedeni soyulmuş, açılmış, çıplak bir şekilde cesetleri sokaklarda teşhir edilmiyor mu arkadaşlar?
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Çok nankörsünüz, çok.
HÜDA KAYA (Devamla) - Sadece şu fotoğraf, 28 Şubatta başı açan bir polis, buradaysa bir kadının bedenini açarak sokaklarda işkenceyle teşhir eden bir devlet mekanizmasından bahsediyorum. Bunun adı nankörlük değildir, gerçekleri görmeye çalışmanız gerekiyor.
Aynı zamanda, Hediye Şen... Dün, 28 Şubatta "Özgürlük" şiiri okuyoruz diye hapsediliyorduk, bugün de kadınlar özgürlük ve barış istiyor diye hapsediliyor.
Yine bir kadın, tesettürlü bir kadın arkadaşımız Diba Keskin, bir belediye eş başkanı yine hapiste.
Yine kadınlar, bahçesinde, evinin bahçesinde abdest almaya çalışırken evinde infaz edilen, keskin nişancılarla infaz edilen Hediye Şen arkadaşımız.
Dün, 28 Şubatta Batı Çalışma Grubu'yla insanlar fişleniyordu, bugün çok daha vahim boyutlarda, insanlar istisnasız sivil hayatlarında fişleniyorlar, görevlerinden alınıyorlar. Bakın, sadece geçtiğimiz haftalarda Sayın Başbakanın imzaladığı bir genelgede, "Millî güvenliği tehdit eden örgüt ve yapılarla irtibatlı kamu çalışanları hakkında" başlıklı genelgede, "Terör örgütleri yanında legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten yapılarla hukuki zeminde mücadele yürütüldüğü; devletin ve ülkenin menfaatlerini korumakla yükümlü olan kamu çalışanlarının hizmet içi ve dışındaki davranışlarının, resmî sıfatlarının gerektirdiği niteliklerle bağdaşır olması gerektiği; amirlerin mahiyetinde çalışanların görevlerini Anayasa ve kanunlara uygun olarak yerine getirip getirmediğini takip ve kontrol etmekle yükümlü oldukları..." gibi devam eden cümlelerle, insanların sivil hayatlarında, çalışma hayatlarının, meslek hayatlarının dışında bile nasıl bir takibata maruz kaldığı ve işlerinden atılmakla karşı karşıya kaldığını görüyoruz. Bu, Batı Çalışma Grubu'ndan daha ileri boyutta bir yasak, sınırlama, hayata müdahale etmek demek değil midir arkadaşlar?
Dün, Cevahir Çağlar adında bir doktor kadın arkadaşımız başörtülü bir hayatı tercih ettiğinden dolayı babası tarafından katledilmişti. Şimdi ise kadınlar evinin bahçesinde abdest alırken veya sofra başında evlatlarıyla kahvaltı ederken yine devlet güçleri tarafından katledilmeye devam ediyor.
İşgale karşı, zulümlere karşı, orantısız güçlere, tankına, toplarına karşı ellerinde taşlarla direnen Filistinli ve yeryüzünün tüm mazlum çocuklarına ithafen şehit Malcolm X'in bir şiiriyle konuşmamı bitireceğim arkadaşlar.
"Bir taş at.
Bir taş daha at.
Bir şiir ateşle.
Bir yumruk yükselt.
Sesini yükselt.
Bir çocuk yetiştir.
Bir maske tak.
Duvara bir slogan yaz.
Şehitleri an.
Bir hayal kur.
Bir barikat kur.
Tarihine sahip çık.
Sokaklara sahip çık.
Bir slogan at.
Bir tohum ek.
Bir ateş yak.
Bir cam kır.
Terle.
İşçilerden öğren.
Bir yoldaşa öğret.
Bir hücreyi ziyaret et.
Bir savaş esirini kurtar.
Hainlerle hesaplaş.
Ağırlığını hakkıyla taşı.
Biraz daha ağırlık kazan.
Sevmek için mücadele et.
Sevdiğini bir daha söyle.
Sınırı aş."
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)