GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bangladeş Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:44
Tarih:25.02.2016

MHP GRUBU NURİ OKUTAN (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; herkesi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Esasen, bir sonraki maddede Filistin konusu var. Madem Filistin konusu gelecek, şimdiden Filistin'le ilgili düşüncelerimi aktarmak isterim. Hazırlığım da buna yönelik bir hazırlıktı.

Filistin konusu bizim millî davamız, Filistin konusu aynı zamanda bizim aynamızdır. Eğer iyi anlar, iyi değerlendirirsek belki oradan günümüze de cevap verebilecek bulgular, hisler, anlayışlar çıkarmak mümkündür.

Urfa yani "Yukarı Mezopotamya" dediğimiz Urfa, orada Göbeklitepe var. Göbeklitepe'de on üç bin yıllık bulgular var ve şimdiye kadar ulaşılan bilgilere göre biliniyor ki gerek Konya'ya gerek Mısır'a buradaki hayattan, medeniyetten sonra gidildi ve Filistin topraklarına da biz buradan sonra ulaşmış olduk.

Batılılar bu "Bereketli Hilal" diye adlandırdıkları ve kilit taşı bizim Urfa'nın yani Göbeklitepe'nin merkez olduğu ve aynı zamanda Adıyaman, Antep, Hatay'ı da içine alan, diğer taraftan Diyarbakır, Mardin ve ta Körfez'e kadar içine alan alanı "Bereketli Hilal" diye adlandırıyorlar ve bu Bereketli Hilal uğruna ne kavgalar oluyor, ne kanlar dökülüyor, ne savaşlar oluyor ve hâlâ oluyor. Bu Bereketli Hilal'in üstünde -hepinizin dikkatini çekerim, bu Bereketli Hilal'e sahip olanlar- kim, hangi medeniyet sahip oluyorsa bütün dünyayı da onlar yönetir hâle geldi ve bu manada Orta Doğu'nun, Kudüs'ün, bizim diyarımızın kıymeti de buradan ortaya çıkıyor. Bizim ecdadımız da, geçmişimiz de bunu fark etmişler ve dikkat ederseniz, bu siyahla çizili yerler, bu tren yolunu bizim ecdadımız yaptırmış. Diğer mavi hatları da kara yolları belirliyor ve bugünkü modern hayatta Bereketli Hilal'in izlerini izliyor.

Bu haritada Urfa, Bereketli Hilal'in nirengi noktası, Hazreti İbrahim'in tevhit inancını ilk haykırdığı yer. Peygamberler şehri Urfa'dan bakıldığında, İstanbul 1.200 kilometre, Bağdat yine 1.200 kilometre, Tahran da 1.200 kilometre, Kudüs de buradan 2 bin kilometre. Urfa'dan, bu Bereketli Hilal'in kilit taşından bakıldığında, Halep, Adana'dan daha yakın; Şam, Kayseri kadar. Bu bakımdan, bizim Kudüs'le ilgili, Filistin'le ilgili davamız bir kardeşlik davasıdır, aynı davanın, aynı gönlün ve aynı dünyanın paylaşılması davasıdır ve bizi de tanımlar. Oradan Filistin'e baktığınızda, Filistin davasına ne kadar sahip çıktığımızla, ne kadar uzak durduğumuzla doğrudan alakalıdır.

Hani Mevlâna diyor ya: "Aynı dili değil, aynı duyguyu paylaşanlar gerçek kardeştirler." Hâlbuki, biz zaman zaman bu etnik tanımın, etnik milliyetçiliğin girdabına kapılıyoruz, bu etnik milliyetçilik bizim kültürümüzün takip ettiği bir milliyetçilik değildir. Bu etnisite, soy kavramı cahiliye devrinin alışkanlıklarıdır ve bölücülüğe götürür, kavgaya götürür ve kan akar. O bakımdan, biz gönlü esas alan, değerleri esas alan bir kardeşliği arzu ediyoruz ve bunu bize ilk öğreten, tevhit inancının ilk yeşerdiği, haykırıldığı yer Urfa'dır ve hemen Urfa'nın ikinci... Halilürrahman -biliyorsunuz- Peygamberimiz'le doğrudan bağlantılıdır. O bakımdan, biz tarihte hep o bölgede olduk yani Abbasiler döneminde, Emeviler döneminde, Eyyubiler döneminde, Memlûklüler döneminde, Selçuklular ve Osmanlı döneminde hep olduk ve bugün buradan baktığımızda, bu kardeşlik bizim için önemli. Alparslan Bizanslılarla karşılaştığında oradaki hangi etnisiteden, hangi soydan gelirse gelsin oradaki tüm askerler -başkomutan dâhil- herkes aynı duyguyu taşıyordu ve bizim kardeşimizdi ve kardeştiler. Ve Selahaddin Eyyubi Kudüs'ü fethederken hangi duyguyu taşıyorsa biz o duygudanız, biz ondanız, bizim milletimiz ondan. Dolayısıyla, bizim kardeşliğimiz bu manada soya, sopa dayanmaz.

Efendim, Yıldırım, Niğbolu'da, Kosova'da hangi duygularla karşılaşıyorsa biz de aynı duyguların içindeyiz ve aynı duyguları taşıyorsak biz kardeşiz. Ve Çanakkale'de, Millî Mücadele'de de bu Millî Mücadele davasına katılan kim varsa bizdendir. Biz aynı milletteniz bu manada ve Batılılar buna diyorlar ki: "Türklük üzerine yemin ediyorlar." Ben Adapazarı Valiliği yaptım, Adapazarı'nda bütün imparatorluğun çevresinden gelen insanlar vardır ve o soylarını da saklarlar, amenna, ama hepsi Türk'türler.

Ve Balkanlarda, bilhassa, Türklük üzerine yemin ederler, hani "Ekmek Kuran çarpsın." der gibi, bir şey olursa, hemen "Türklükten çıkayım." falan diye yemin ederler. Dolayısıyla, bu Türklük meselesi, aslında etnisiteye dayalı, soya dayalı bir tabir değildir; gönüle dayalı bir tabirdir, değerlere dayalı bir tabirdir. Hepimiz bu değerlerin etrafında birleşebiliriz.

Bu manada, Filistin davası bizim davamızdır, doğrudan bizim davamızdır, bizim milletimizin davasıdır. Buna böyle bakmak lazım.

Diğer taraftan, hâl böyleyken, baştan beri Filistin'e gerek imparatorluk döneminde gerek cumhuriyet döneminde hep bir kardeşlik davası bakımından bakılmış ve doğrudan kendi millî davamız olarak görülmüştür, tıpkı Kıbrıs davası gibi. Ama son dönemde bu, biraz iç politikada kullanılır hâle gelmiştir, biraz genel politikadan, o millî dava oluşundan vazgeçilerek iç politikada kullanılır hâle gelmiştir.

Mesela, bu hususta, iç politikada kullanılır hâle gelmesini bir Sayın Bakanımız şöyle dile getiriyor: "İsrail en büyük zaferini AKP sayesinde kazandı. Birleşmiş Milletlerin Uluslararası Atom Enerjisi Kurumunda 'İsrail'in nükleer kapasitesi var mı yok mu?' oylamasında Türk delegasyonu çekimser kaldı. 2010 Mayısında da Türkiye, İsrail'in OECD üyeliğini onayladı. Veto ettiğimiz takdirde üye olması mümkün değildi. Daha önce birçok ülke veto etmişti. Otel lobisinde, Birleşmiş Milletlerde, OECD salonlarında (....)(*) demek marifet değil. Sayın Başbakanın kalbi 'Ali' diyor, dili 'Muaviye' diyor." diye söylüyor Sayın Numan Kurtulmuş Bakanımız.

Diğer taraftan, bir daha, şimdi, birtakım soruları sormak icap ediyor. Birinci soru: İsrail NATO tatbikatlarına katılmıyordu biliyorsunuz. Ama bu veto hangi Hükûmet döneminde kaldırılmıştır ve hangi Hükûmet dönemindeki kararla, İsrail, NATO tatbikatlarına katılır hâle gelmiştir? Filistinliler bizim kardeşimiz, İsrail de onları katlediyor.

Yine "Tepkim İsrail Başkanına değil, moderatöredir." diye kim söyledi?

"İsrail'de nükleer silah var mı?" diye yapılan anlaşmada Türkiye çekimser kalarak kime destek verdi?

ABD Yahudi lobisinden "Davut Yıldızı Ödülü"nü alan dünyada tek Müslüman kimdir?

Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, bu tür şeyleri çoğaltmak mümkün. Burada incitmek amacıyla filan söylemiyorum. Bu millî davaları, gerek Kıbrıs davası gibi gerek Filistin davası gibi davaları doğru yerine oturtmalıyız, kardeşlik hukukuyla bunların savunucuları olmalıyız, bunları da iç politikada malzeme yapmamalıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURİ OKUTAN (Devamla) - Gerçek devlet adamlığı bunu icap ettirir.

Herkesi bu duygularla, saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)