| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bangladeş Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 44 |
| Tarih: | 25.02.2016 |
HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bangladeş Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı'nın 1'inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu maddeden ziyade ben genel olarak Türkiye'de ülkemizin dış politikasına ilişkin görüşlerimi genel çerçeve olarak kısaca paylaşmak istiyorum sizlerle.
Doğrusu, Türkiye'nin dış politikası, yansımaları, iç politikadan çok da farksız değil. İç politika ve dış politikanın zaten birbirinden bağımsız olarak değerlendirilmesi, siyasi yaklaşımlarının ayrıksı olması pek mümkün değil. Genellikle de bu meselede Türkiye'nin özellikle son yıllarda ve son, Suriye'deki iç savaştan sonra dış dünyada nasıl bir itibar kaybına uğradığını, Türkiye'nin uluslararası bilinen, tirajı en büyük gazetelerde, dergilerde, manşetlerde nasıl nitelendirildiğini hepimiz çok iyi biliyoruz.
Malum, Türkiye'de basın-yayın özgürlüğü yok artık. Hiç kimse özgürce yazı yazamıyor, düşüncelerini açıklayamıyor, işlenen suçları gazetelerine haber konusu yapamıyor ve bu konudaki sansür ve yasaklar ülkenin Cumhurbaşkanı tarafından bizzat yönetiliyor ve Hükûmet de kendini bunları uygulamakla görevli addediyor. Hâlâ cezaevinde bulunan gazeteciler bu meselenin en önemli göstergelerinden biri. Niye bunu söyledim? Çünkü dış basına, gerçekten, Türkiye'de yaşananların çok daha objektif, reel bir yaklaşımla yansıdığını biliyoruz.
Türkiye'nin dış politika yaklaşımı "sıfır sorun"du, çok iyi biliyoruz. Stratejik Derinlik kitaplarında ve bu konudaki yol haritalarında "sıfır sorun", "Bütün komşularımızla iyi geçineceğiz." tezleriyle hareket edildi ama bugün geldiğimiz aşamada -çok sıkça ifade edildiği gibi, moda deyimle, ben de söyleyeyim- sıfır komşumuz kaldı neredeyse. "Sıfır sorun"dan "sıfır anlaşma"ya vardık. Yani, komşumuz kimler kaldı? Suudi Arabistan ve Katar dışında kimlerle -bazı ayrıntılara değinmeden söylüyorum- dost kaldık, ilişkilerimiz iyi? Bunu yüce Meclisin takdirine sunuyorum tabii.
Niye bu hâle geldik? Çünkü bizim dış politikaya, Hükûmetin dış politikaya yönelik yaklaşımı, diyor ki: "Bizim iç işlerimize karışamazsın. Biz her türlü kararı verebiliriz. Sizin ülkenizle ilgili de karar verebiliriz -Suriye'de olduğu gibi, Mısır'da olduğu gibi- biz kendi yönetim tarzımızı ve anlayışımızı size ihraç edebiliriz ama siz bizim iç meselelerimizle ilgili asla bir söz edemezsiniz. 'Sizin hak ve özgürlük sorununuz vardır.' diyemezsiniz. Siz 'Ülkede işkence vardır, basın-yayın özgürlüğü yoktur.' diyemezsiniz. En çok gazetecinin tutuklu olduğu ülke olduğumuzu söyleyemezsiniz. Söyleyemezsiniz, söyleyemezsiniz. Bu bizim iç işimiz." diyor. Deminki sataşmalarda, doğrusu, değerli milletvekili arkadaşlarımın sataşmaları bazen öyle bir ufuk açıyor ki, o resmî olarak söylenmeyen sözler bazen buradan, bilinçaltından ortaya çıkıyor.
Mesela demin, ismini bilmediğim bir milletvekili arkadaşım dedi ki: "Bizi niye şikâyet ediyorsunuz? Siz bizi Birleşmiş Milletlere kendi imzanızla şikâyet ettiniz." Ederiz, bu bizim görevimiz.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - E, tamam, işte, ben de onu demek istedim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Bu meseleye yaklaşım nedir? Türkiye'nin uluslararası sözleşmelere yaklaşımı nedir? Diyor ki: "Ben en ileri derecedeki uluslararası sözleşmeleri imzalayayım, Türkiye Büyük Millet Meclisinde de onaylayayım ama bu sözleşmelerin getirdiği hak ve yükümlülükleri, vatandaşa getirilen hakları asla tanımayayım, vatandaşım buna yaklaşırken bu şikâyetleri yapamasın." Buna, doğrusu, avukatlık yıllarımın ilk dönemlerinde tanık olmuştum.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, bildiğiniz üzere, 1987 yılında imzalandı, sonra bireysel başvuru hakkı kullanıldı. Biz mahkemelerde yaptığımız savunmalarda "Bu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin şu maddesine aykırıdır." dediğimizde mahkeme başkanları, hâkim ve savcılar bize vatan haini gözüyle bakıyorlardı. "Nasıl şikâyet edersiniz, sözleşmeyi niye söylersiniz?" Allah, Allah! Ya biz bu sözleşmeye imza attık, iç hukukta bu iş çözülmezse, bu da hukuk mekanizmasıdır, biz oraya gideriz. Bu bizim hakkımız, bu iç hukukun bir parçası. Neyse, oradan nereye geldik? Şuraya geldik: Anayasa'da bazı değişiklikler yapıldı ve artık Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı durumlardan dolayı gidişimiz o kadar sert tepkiyle karşılanmasa da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği kararlara uymamak konusundaki direniş devam ediyor.
İki gün önce burada AK PARTİ'li bir milletvekili "Hukuk sokağa çıkma yasaklarına ilişkin noktayı koydu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi karar verdi." dedi. Doğru değil, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sokağa çıkma yasaklarına ilişkin esas hakkında bir karar vermedi; aksine, tedbir kararlarıyla ilgili bir kısmını reddetti, bir kısmını kabul etti. Kabul ettiklerine dair de uygulanmadı ve maalesef tedbir kararı verilen insanlar tek tek öldürüldü Cizre'de. Buna rağmen, şu anda gelip yanıltmaya yönelik "Bu ulusal üstü mahkemenin kararları işte bu şekildedir." şeklinde söyleniyor.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Terörizmi savunmak için mahkemeye mi başvuruyorsunuz, insaf! Siz nasıl hukukçusunuz ya, hukuka hiç mi saygınız yok sizin? İnsaf ya!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Biz niye başvuruyoruz? İç hukukta idari pratik, Hükûmet, yargıyı tümüyle eline alarak verdiği talimatlarla...
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Teröristlerin haklarını korumak için mi başvuruyorsunuz acaba?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - ...bu kararları aldırmakta ve bu konuda yaptığımız başvurulara dair de maalesef kendi tutumunu devam ettirmekte.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Hanımefendi, sizin diplomanız geri alınmalı, teröre destek veriyorsunuz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - İşte, Birleşmiş Milletler mekanizmaları, Avrupa Birliği Konseyi üyesi ülkelerin başvurabileceği mekanizmaları, bu konudaki ulusal üstü sözleşmelerin getirdiği yetkileri biz Halkların Demokratik Partisi olarak tabii ki kullanırız. Türkiye Birleşmiş Milletler sözleşmelerini süs olsun diye mi imzaladı? İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ni öyle çerçeveye koyup, buna bakıp bakıp "Ben ne kadar büyük bir insan hakları savunucusu ülkeyim." diye mi imzaladı?
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Teröristleri müdafaa için yapıyorsunuz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Eğer burada, Türkiye'de basın-yayın özgürlüğü yoksa, işkence varsa, sivil halka yönelik katliamlar varsa ve siz bu mekanizmalara, bu sözleşmelere aykırı bir Hükûmet icra ediyorsanız tabii ki bizim görevimiz, sorumluluğumuz ve yetkimiz bu başvuruları yapmaktır. Bu, bir eleştiri konusu bile olamaz, eleştiri konusu bile olamaz.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Kimin için yaptınız? O başvuruyu kimin için yaptınız, söyleyin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Biz herkes için bu başvuruyu yapabiliriz. Biz Cerattepe için de yapabiliriz.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Öyle mi? Hadi yapın.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Soma için de yapabiliriz, Sur için de yapabiliriz, Cizre için de yapabiliriz, Gezi için de yapabiliriz.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Bakın, terörist için yaptınız, terörist.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Biz Halkların Demokratik Partisi için sizin gibi bu gözlüklerle, tek taraflı, at gözlükleriyle hayatı değerlendirmiyoruz.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Yakalandınız. 5 Şubat 2016... Yakalandınız, yakalandınız, belgesi var bunun.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Evet, Türkiye'de şu anda Hükûmet görevini icra eden parti ve Hükûmet yaklaşımını şöyle ortaya koyuyor, diyor ki: "Benim iç sorunum bu. Sizin başvuru mu yapmanız gerekiyor? Ne âlâ. Ben İnsan Hakları Kurumu kurarım. Ben ombudsmanı da getiririm kurum olarak." İşte dün kişisel verilerle ilgili kanun tasarısı ertelendi bütçe sonrasına. "Ben bu kurulları oluştururum, siz oraya gitmeyin." AYM'deki düzenleme de buna ilişkindi.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Sonuç ne oldu Hanımefendi, sonuç? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ne dedi?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - "Gelin, iç hukukta bunu çözelim." Tabii ki çözelim. Biz, çok meraklı değiliz, Strazburg'a gitmeye, Cenevre'ye gitmeye, Lahey'e gitmeye meraklı değiliz. Biz, Ankara'da, İstanbul'da, Diyarbakır'da bu meseleyi çözmek istiyoruz. Peki, ne yapılıyor? İnsan Hakları Kurumu diye kurulan kuruma yapılan başvurulara bakıyoruz: Bir kere, objektif ve hakları koruyan bir yaklaşımdan uzak. Ombudsman diye atanan kişi Hrant Dink cinayetinin azmettiricilerinden biri ve konuşmalarında kadınları bile reddeden, "dezavantajlı grup" diye nitelendiren... Bu kadar kıyamet koptu, ombudsmanın hakkı olduğu hâlde bölgede tek bir inceleme yapmayan kurul...
Diğer yandan, Kişisel Verileri Koruma Kuruluyla ilgili bizim parti olarak şerhlerimiz var, diyoruz ki: 79 milyon insanın kişisel verisini teslim edeceğimiz kurul niye böyle oluşsun, niye sadece Hükûmet ve Cumhurbaşkanı görevlendirsin? Gelin, kaynakta çeşitliliği artıralım. Bu kurul gerçekten kişisel verileri koruyacaksa bu konuda evrensel normlara, ulusal üstü sözleşmelere uygun bir şekilde yapalım. Hayır, sen benim vatandaşımsın, ben istersem seni döverim, istersem severim -demin söylediği gibi- kudret de gösteririm, şefkat de gösteririm; işte, biz, bu yaklaşımı reddediyoruz. Biz devletin vatandaşa hizmet etmesini savunan bir yaklaşımla siyaset yapıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Peki, sonuç ne oldu bu mahkemelerde?
BAŞKAN - Tamamlayınız Sayın Beştaş.
Buyurun.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Uluslararası mahkemeler size ne dedi, onu da söyleyin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Daha bekleyin bizi, şikâyetlerimiz bitmedi.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Hadi, Lahey'e de...
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Süreç devam ediyor, merak etmeyin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Lahey'de, Uluslararası Ceza Mahkemesinin önünde yargılanacak bu fiiller.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Önce siz Türkiye'de yargılanacaksınız.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Bu suç fiilleri... Orada tek tek tarih önünde failler hesap verecek. Çünkü şu anda Türkiye, Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü'nü imzalamıyorsa, insanlığa karşı suçlara dair sözleşmeyi imzalamıyorsa tümüyle bu korkusundan ibaret. Tabii ki biz bunu biliyoruz, bunun farkındayız ama Türkiye taahhüdüne rağmen hâlâ UCM Statüsü'nü tanımadı, hâlâ imzalamadı. Bu vesileyle şu çağrıyı da yapmak istiyorum: Eğer bir kaygınız yoksa gelin, Uluslararası Ceza Mahkemesinin yargılama yetkisini Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak kabul edelim. Bangladeş ve diğer ülkelere ilişkin iş birliklerini konuşalım ama Türkiye'nin içler acısı, Türkiye'nin dışarıda dostunun kalmadığı bir ortamda, gelin, insan hakları standartlarını birlikte yükseltelim diyorum.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)