Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bangladeş Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 1 |
Birleşim: | 44 |
Tarih: | 25.02.2016 |
HDP GRUBU ADINA HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bu iki ay içerisinde sanırım 200'den fazla uluslararası anlaşmayı biz Dışişleri Komisyonunda tartıştık. Bunların birçoğu zaman içerisinde Meclise de gelecek. Bunlar daha çok teknik anlaşmalar. Tabii, bu teknik anlaşmaların detaylarını biz Komisyonda tartıştık. Bugün yapacağım konuşmada bu tür teknik anlaşmaların çok detaylarına girmeyi düşünmüyorum.
Yalnız, Dışişleri Komisyonu olarak artık bu teknik anlaşmalardan gerçekten yorulduk, Türkiye'nin dış politika ajandası çok derece yüklü ve son derece tansiyonlu. Bu gerekçeyle de geçen hafta ben kendim Komisyon Başkanımızdan, Taha Bey'den Dışişleri Bakanımızı Komisyona davet etmesini rica etmiştim. Sağ olsunlar, Sayın Dışişleri Bakanı bugün geldiler, Dışişleri Komisyonunda Komisyon üyelerinin sorularına cevap vermeye çalıştılar; aynı zamanda, özellikle Orta Doğu'daki gerilen bu diplomatik alana dair fikirlerini paylaştılar.
Şimdi, ben de bugün, biraz, Sayın Bakanımızın orada ifade ettikleri üzerinden Türkiye'nin özellikle Orta Doğu'daki dış politikası hakkındaki fikirlerimizi HDP Grubu olarak paylaşacağız.
Şimdi, Sayın Bakana ben ilk sorumu sordum, tabii, genel, böyle, bir giriş ve açıklama yaptıktan sonra. Yalnız, doğrusu, Sayın Bakanımız sorularımızın hiçbirine doyurucu bir cevap vermedi. Mesela birinci sorumuz şuydu: Şimdi, Türkiye hem komşularıyla hem bölgesel güçlerle hem Rusya'yla hem Amerika'yla bayağı sıkıntılı bir diplomatik süreci yaşıyor. Sayın Bakana "Hükûmet olarak sizin, Bakanlık olarak sizin mevcut durumun bu hâle gelmesinde herhangi bir hatanız, sorumluluğunuz, eksikliğiniz var mıdır; varsa nedir?" diye ilk sorumu sormuştum öz eleştirel yaklaşım, kendi hatalarımızı görmek yeni pozisyon almayı sağlayabilir düşüncesiyle. Sayın Bakanımız genelgeçer birtakım şeyler söyledi, herhangi bir hatayı kabul etmedi. Yoğunlukla da dışarıdan dış güçlerin, bölgesel güçlerin Türkiye'yi nasıl zora sokmaya çalıştığından bahsetti. Şimdi, biz bunları biliyoruz. Dış güçler olabilir, Türkiye'yi zora sokmaya çalışırlar. Tabii, Rusya'sından Amerika'sına, İran'ından İsrail'ine, herkesle bu kadar sert bir şekilde mücadele ederken onlar da herhâlde oturdukları yerde oturmayacaklar, onlar da ellerinden gelen her şeyi yapacaklardır. Burada "Dış güçler bunları yapıyor."dan ziyade burası ne yapıyor, asıl önemli olan budur.
İkinci olarak, biliyorsunuz, Suriye'de ateşkes konusunda Rusya'yla Amerika arasında bir mutabakat oluştu. Doğrusu, bu süreçte Türkiye'yi de dışta bırakarak böyle bir karar aldılar. Şimdi, Sayın Dışişleri Bakanı "Biz bu ateşkese uyacağız." diyor, Başbakan Sayın Davutoğlu "Bu ateşkes Suriye'yle ilgili, Türkiye'yi bağlamaz." diyor, Sayın Cumhurbaşkanı bambaşka bir yerden çalıyor, işte, "Biz sonuna kadar PYD'ye, YPG'ye müdahalelerimizi sürdüreceğiz." diyor. Şimdi, ortada böyle de Bakanlık, Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı arasında karmaşık bir durum söz konusu.
Tabii, şimdi, bu Türkiye dış politikasında PYD, YPG takıntısı gerçekten Türkiye'yi son derece zor bir duruma sokuyor. Bakın, Sayın Bakana da sordum, dedim ki: "Sayın Bakanım, şu ana kadar YPG'den, PYD'den Türkiye'ye fiziki anlamda saldırı var mıdır? Bunun bilgisini bize verin." Sayın Bakan bu soruyu es geçti, buna cevap vermedi ama temel olarak biz biliyoruz ki Türkiye'nin argümanı şu: PYD ve YPG Esad rejiminin iş birlikçisi. Bunu söylüyor değil mi? Temel olarak söylüyor. Yalnız Sayın Bakan ilginç bir şey söyledi benim bir soruma istinaden, "Bu bizim için sıkıntı değildir." dedi. Evet, söyledi. Niye söyledi, onu da size söyleyeyim, bana da biraz ilginç geldi çünkü. Şimdi, eğer Esad rejimiyle iş birliği yapıyor... Hani, kabul edelim, bir an için bunu kabul edelim, böyle olduğunu düşünmüyoruz, kabul edelim.
HASAN TURAN (İstanbul) - Sadece öyle değil, PKK'lılarla da iş birliği yapıyor.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Tamam, oraya da geleceğiz.
Şimdi, bunu kabul edelim.
HASAN TURAN (İstanbul) - PKK'yı onlar yönetiyor hatta.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Şimdi, ben de kendisine sordum, dedim ki: Sayın Bakanım, Esad rejimiyle en büyük iş birliğini yapan İran, İran'la ilişkileri düzeltmeye çalışıyorsunuz. İran olmazsa Suriye rejiminin ayakta kalma şansı yok, bu bir. İkincisi, Rusya'nın bütün yaptırımlarına rağmen Sayın Bakan "Biz yaptırım uygulamadık, cevap vermedik çünkü ilişkilerin düzelmesini istiyoruz, yapıcı olmak istiyoruz." dedi kendisi toplantıda haklı olarak. Rusya zaten Suriye'ye en büyük desteği veren güç. Onlar olmasa Suriye'nin ayakta kalması mümkün değil, değil mi? Şimdi, hâl böyleyken -tırnak içinde- Esad iş birliği üzerinden YPG'ye, PYD'ye vurmanın herhangi bir anlamı yok. Bakın, şunu daha önce de burada ifade ettik. Şu an PYD, YPG dediğiniz yapıyla Rusya ilişkilenmiş durumda, açıktan. Amerika ilişkilenmiş durumda, açıktan. Hatta bu ara tuhaf, herkesin böyle bir Suriye'de Kürtleri sevmesi tutmuş. Öyle söyleyeyim, biraz ironik bir şekilde.
HÜSEYİN TURAN (İstanbul) - Sevmiyorlar.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Farkındayız Sayın Vekilim, farkındayız. Fakat ortada ilginç olan durum şu.
HÜSEYİN TURAN (İstanbul) - Yüz yıl önce de aynısını yaptılar.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Kendi toprakları içerisinde 15-20 milyon Kürt yaşıyor Türkiye'nin ve Türkiye, Suriye'deki Kürtlerle, PYD'yle pozitif anlamda ilişki kuramıyor. Aslında daha önce bunun denemeleri olmuştu. Oturup nasıl koptu, hatalar neredeydi bunları da tartışabiliriz ama Türkiye'nin içine girdiği bu bölgesel sıkışmışlığı aşmasının yolu olarak biz, hem sınırın o tarafında hem bu tarafındaki Kürtlerle mümkün mertebe, bir an önce pozitif anlamda ilişki kurmasını söylüyoruz. Şimdi, bu ne kadar mümkün olur? Bunları tartışırız.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - PYD lideri Salih Müslim verdiği sözleri tuttu mu bugüne kadar Kürt halkına? Salih Müslim'in verdiği sözlere güveniyor musunuz?
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Şimdi, şöyle devam edeyim: Bakın, dış politikada siyaset, niyet ve samimiyet meselesi değildir. Maalesef, insanlık henüz dış politikayı insan hakları üzerinden götürebilecek durumda değil. Mevzu bir çıkar mevzusudur. Ben buradan konuşayım. "Onun niyeti böyleydi, bunun samimiyeti şu kadardı." bununla hiçbir noktaya kimse gidemez. Sayın Vekilim, İsrail'in niyeti nedir, dostluk ilişkilerini koyuyorsunuz bir daha ortaya, samimiyeti nedir? Suudi Arabistan'ın niyeti ve samimiyeti nedir? Müslüman Kardeşler'i paramparça ettiler, kan gölüne çevirdiler Mısır'ı. Niyet, samimiyet meselesinden bakmayalım şu meseleye. Sürekli olarak "Bu bu kadar samimi, bu bu kadar değil." hiçbir yere götürmez bizi, kusura bakmayın. Ama şu götürür, bizim iddiamız HDP olarak şudur: Orta Doğu'nun dağılan, altüst olan bu yapısında Kürtlerin geneli ile Türkiye arasındaki pozitif ilişkiler, güçlü bir ittifak hem Türkiye'nin hem Türklerin hem Kürtlerin hem Orta Doğu'nun yararınadır diyoruz.
HASAN TURAN (İstanbul) - Zaten ilişkisi var. Kürtlerin devleti Türkiye'dir.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Tamam, Türklerin devleti Türkiye'dir. Tabii, Kürtler de Mars'tan geldiler zaten.
Geçelim bunları. Ya, bunlar hamasi laflardır, geçelim. Burada ciddi bir şekilde tartışıyoruz.
HASAN TURAN (İstanbul) - Nasıl hamasi laf ya?
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Bakın, bölge gerilmiş, bölge gerildiği için ülke gerilmiş ve ülke patlamanın eşiğine doğru gidiyor. Gerçekten polemik yapacak bizim zamanımız yok. Böyle düşünüyoruz, bu polemiklik bir mevzu değildir.
Dış ilişkiler itibarıyla önümüzde birtakım tehlikeler ve birtakım fırsatlar var. Siyasi basiret şunu gerektirir: Tehlikeleri görüp ama bu tehlikeler içerisinde varsa bir imkân, bir fırsat bunları değerlendirmektir.
Siz oturup suçlayabilirsiniz, polemik olabilir. Mecliste yoğunlukla zaten yapılan bu ama ben polemiğe girmek istemiyorum burada. Söylediğimiz son derece nettir. Bakın, bütün sıkıntılara, sorunlara rağmen -"Salih Müslim" dediniz, "PYD" dediniz- defalarca üst üste açıklamalar yapıyor, diyor ki: "Biz Türkiye'yle iyi geçinmek istiyoruz." Şimdi, siz ne kadar samimi derseniz bu sıkıntı.
Ben diyorum ki, oradaki Kürtlerin Türkiye'ye siyaseten de, toplumsal olarak da, ekonomik olarak da ihtiyacı var; Türkiye'nin de onlara ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz ve bu anlamda çıkarların örtüştüğünü biz düşünüyoruz. Bunu iyi değerlendirip, iyi analiz edip buna yönelik politika oluşturmak gerektiğini söylüyoruz. Farkındayız, bakın, Suriye'deki bu durum yüzünden, yoğunlukla o durum yüzünden Türkiye'de barış süreci ne hâle geldi.
Ben burada bir şey söylemek istiyorum, özellikle AK PARTİ'li vekillere, grup başkan vekillerine söylemek istiyorum: Bu ülkeye yaptığınız iyiliklerden en büyüğü bence çözüm süreci konusunda AK PARTİ'nin irade göstermiş olmasıydı. Bir noktaya gitti, gidemedi, kırıldı, döküldü, hatalar oldu, şu oldu, bu oldu ancak başka gruplardan partinize yönelik olarak "Siz çözüm sürecini başlattığınız için bu kadar kan akıyor." gibi yapılan eleştiriler konusunda bence çözüm sürecini sonuna kadar sahiplenecek tavrınızda ısrar etmeniz gerekiyor. Bu noktada kesinlikle geri adım atmamanız gerektiğini düşünüyoruz. Eğer bugün kan akıyorsa çözüm süreci başladığı için değil, şu veyahut da bu gerekçeyle, şu veyahut da bu sebeple rafa kaldırıldığı içindir diyoruz. Dolayısıyla, şu an hem Orta Doğu'daki genel gerilim, savaş durumu Türkiye'nin içine de yansıyor, evet, Meclisin içine de yansıyor. Bakın, özellikle son günlerde şu Meclisin içerisinde artan tansiyonu biz görüyoruz, sürekli artıyor.
HALUK İPEK (Amasya) - Silahı bırakın bir kere, bir kere.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Bakın, arkadaşlar, birbirimize bağırıp çağırabiliriz, dünya kadar polemik de yapabiliriz ancak şöyle bir durum söz konusu: Biz mevcut olan sorunlar üzerinden birbirimize vuruyoruz ama mevcut olan sorunların çözümü için adım atamıyoruz. Şimdi, sorun var mı? Herkes muzdarip mi bu sorunlardan? Bakın, ben şuna inanıyorum, iddia ediyorum, kulislerde de konuşuyoruz arkadaşlarla: Ben bütün siyasi partilerde olan insanların, neredeyse hepsinin Türkiye'nin gidişatından memnun olmadıklarını görüyorum, bunu konuşuyoruz, kimse memnun değil arkadaşlar, bu sıralarda oturan arkadaşlar da memnun değil.
MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Öyle bir şey yok.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Memnun musunuz, her şeyden memnun musunuz? Yani, şu ülkede son üç beş ay içerisinde binden fazla insanın -askerdir, polistir, gerilladır, sivildir, yaşlıdır, gençtir- ölmesi memnuniyet verici bir durum mudur?
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - Sayın Vekilim, teröristle ilgili bir şey söyle, bu samimi konuşmalarınızı dinleyelim.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Ya, geçelim şu lafları artık, kınadın, kınamadın, terör mü, değil mi...
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - Hayır, kınama değil yani. Şu anda, orta yere bomba patlatacak...
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Başka bir şey konuşuyoruz burada. Terörist dediğinizle iki yıl konuştunuz siz.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - Kiminle konuşmuşuz?
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Konuştunuz tabii, kötü de yapmadınız, bu kötü bir şey değil. E, dediniz, konuştunuz canım.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Çözüm sürecinin son bulmasının sebebini lütfen açıklar mısınız? Çözüm süreci neden son buldu? 2 polisin ensesinden kurşun sıkarken niye konuşmadınız?
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Bugün Dışişleri Komisyonunda Bakan Bey şunu söylüyor: "Efendim, PYD Rusya'da bir büro açmış, arkasına Abdullah Öcalan'ın fotoğrafını koymuş." diyor, buradan vurmaya çalışıyor. Ya, Abdullah Öcalan'la iki yıl boyunca görüşmeler yapıldı. Nereye savruluyoruz? Bir daha geriye, fabrika ayarlarına mı savruluyoruz? Şu an farkındayız, bir kavga, bir savaş, bir çatışma durumu olduğu için herkes kendi yarasına bakıyor. Tabii ki bakacak, yarasına bakacak. Herkesin kanı da kırmızı, o kan her bedenden kırmızı akıyor. Her ananın gözyaşının da biz tuzlu olduğunu biliyoruz o açıdan, insani açıdan baktığınız zaman. Fakat, ortada şu an bir mesele var ve mesele uluslararası bölgesel güçlerin girmesiyle daha ağırlaşıyor. Bunu söylüyorum, bu bir tespit.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - Konuşabilmek için terörün bitmesi lazım, teröristin silahı bırakıp gömmesi lazım. Konuşma zemini yok şu an önümüzde.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Şimdi, biz şunu söylüyoruz: Bakın, arkadaşlar, ya el insaf, Türkiye'de yeni kavramlar çıkıyor. "Konuşabilmek için terörün bitmesi lazım." Ya, bu ülkede binlerce akademisyen imza attı diye yeni bir kavram türetildi "akademik terör". Ben bunu dışarıda anlattığım zaman gülüyorlar, biliyor musunuz? Gülüyorlar, gerçekten gülüyorlar. Katılmayabilirsiniz, diyebilirsiniz ki bu yanlış, bu yanlış, bu yanlış. Karşıt bildiri de yapabilirsiniz. Ya, böyle bir şey yok ki.
Ya, bakın, öyle bir noktaya savrulmuşuz ki kim ağzını açarsa "HDP; aha, bunlar terörist." Sürekli olarak bunu pompalıyorlar. Siz ulusal basına bakıyorsunuz, değil mi? Size yakın olan medyanın bu mevzuyu nasıl işlediğinin farkında mısınız?
Bizim söylediğimiz şudur: Şu an herkes bir savaş psikolojisine savrulmuş durumda. Mevcut durum o kadar gergin ki -bundan kastım- herkes kendi evine çekiliyor, herkes kendi yarasına bakmaya çalışıyor. Ama, bakın, biz siyasetçiyiz diyoruz.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - İhanet etmeyen Kürtlerin yarasının hepsi bizim yaramızdır, biz hiç ayrı görmüyoruz.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Bütün bu vahim duruma rağmen, siyasetçilerin yapması gereken, toplumun duygusal anlamda içine girdiği durumun...
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - Kürtlerin hepsinin yarası bizim yaramız, yeter ki teröristle iş birliği yapmasınlar.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - ...yani acı, öfke, bütün bunların ötesinde, aklıselim dediğimiz noktaya gelmesi ve "Evet, arkadaşlar, kötü gidiyor, iyiye giden bir taraf yok." Vekilim diyor ki: "Biz memnunuz." Ekonomi kötüye gidiyor, turizm kötüye gidiyor -biliyoruz- endüstri kötüye gidiyor, maliye kötüye gidiyor.
HASAN TURAN (İstanbul) - Biz terörizmden memnun değiliz ya.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Yani, vallahi biz memnun değiliz, halkın geneli de memnun değil. Size oy veren insanların da önemli bir kısmı memnun değil.
HASAN TURAN (İstanbul) - Terörizmden kimse memnun değil.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Bakın, geçen gün ben burada bir şey söyledim, bu Yeni Şafak gazetesi sürekli çarpıtıyor. Sürekli yani ağzından aldığı lafı 180 derece çevirip başka türlü ifade ediyor. Şunu söyledik, dedik ki: 1 Kasım seçimlerinde insanlar sandığa gittikleri zaman -bir daha söylüyorum, umarım bu defa çarpıtmaz- dediler ki: "Biz AK PARTİ'yi tek başına iktidar görmek istiyoruz." Böyle bir karar çıktı. Ne kadar adil; adil değil, bunu tartışırız. Bize göre adil olmadı, size göre olmuş olabilir ama en nihayetinde toplumda, ülkede, ekonomide istikrar olabilir diye -sizin verdiğiniz söz buydu, ölümler olmayacaktı, istikrar olacaktı politik anlamda, ekonomik anlamda- şimdi, insanlar gittiler sandığa, oy verdiler, tek başına Hükûmet oldunuz, kurdunuz. Ama 1 Kasımdan sonra, 1 Kasım öncesine nazaran biz gerilimin, kutuplaşmanın, ölümlerin daha arttığını, insanların daha tedirgin olduğunu, daha fazla istikrarsızlaştığımızı görüyoruz, yanlış mı görüyoruz? Diyoruz ki: Bakın, bu bahar geliyor, bu bahar iki şeye vesile olabilir. Bu bahar tansiyonun düşmesi, kademeli olarak, belki zorlayıp karşılıklı hatalarımızı görüp çözüm sürecine geri dönmenin yollarını arayabiliriz. Eğer müdahale olmazsa olumlu anlamda, pozitif anlamda katkı olmazsa bu baharla birlikte ortalığın daha fazla kızıl kıyamet olacağına dair yeterince emare var. Bunu söylediğimiz zaman lütfen, rica ediyoruz, bir tehdit olarak almayın, bir korku mevzusu değil, Allah'tan başka kimseden korkumuz yok ama bu memleketin geneli için, Türklerin de Kürtlerin de burada yaşayan diğer insanların da geleceği için çok ciddi kaygılarımız var. Eğer bu şekilde gidersek yani Sayın Dışişleri Bakanının Komisyonda söylediği şekliyle dönüp hatalarımıza bakıp ders çıkarmadan böyle olduğumuz şekliyle, şu hâliyle biz devam edersek öyle bir toslarız ki duvara gerçekten dönüp toparlayacak mecalimiz kalmaz.
HASAN TURAN (İstanbul) - Bu cümlenin içinde tehdit var, tehdit!
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Onun için -yani şimdi dış politika konuşurken sürekli iç politikaya da giriyoruz çünkü iyice iç içe girmiş durumda bu iki mevzu- biz şunu söylüyoruz, tekrar söylüyoruz: Türkiye'nin de Kürtlerin de Türklerin de...
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - 5 Şubatta, yirmi gün önce Birleşmiş Milletlere ülkenizi şikâyet ettiniz.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Bitireyim lütfen, iki dakika kaldı, bitireyim.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Sayın Vekilim, bu konuda...
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Lütfen, bak, zamanınız kayıyor. Bak, yirmi saniye hakkımdan yediniz.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Sayın Başkan versin.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Şunu bitireyim, yine söyleyin.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Bakın, yirmi gün önce ülkenizi Birleşmiş Milletlere şikâyet ettiniz. Bu konudaki düşüncelerinizi de öğrenebilir miyim?
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Çıkıp kürsüden konuşabilirsiniz sonradan.
Siz devam edin.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Şimdi, tamam, arkadaşlar...
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, lütfen karşılıklı konuşmayalım.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Ya, ilk defa yirmi dakika aldım, bırakın bir...
BAŞKAN - Sayın Özsoy, siz Genel Kurula hitap edin lütfen.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Şimdi, şöyle söyleyelim: Zamanımız az, bir daha ben tekrar etmekte fayda görüyorum.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Yirmi gün önce ülkenizi şikâyet ettiniz.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Diyoruz ki her şeye rağmen... Olumsuzluk var, görüyoruz, ölümler var, görüyoruz. Arkadaşlar, görüyoruz bunları, hepsi için de inanılmaz acı hissediyoruz. Bunu da hiç, kesinlikle, öyle hamaset olsun diye, işte, gerçek duygularımızı falan saklıyoruz, böyle bir durum yok. Her ölüm karşısında insan olan herkes üzüntü duyar, duymuyorsa sıkıntı var. Bunu hepsi için söylüyoruz. Eğer bir insan ölüyorsa, günahı ne olursa olsun, ölmüşse biz üzüntü duyarız, oh çekecek bir durumumuz yok.
Duygular kabarmış ama rasyonel aklın devreye girmesi lazım. Tekrar söylüyoruz: Türkiye'nin yapabileceği, kendisine, Türklere, Kürtlere, Orta Doğu'ya, herkese yapabileceği en iyi şey, bir an önce Suriye'deki Kürtlerle, "terörist" olarak ifade ettiği PYD'yle, YPG'yle bir an önce ilişki kurması, pozitif ilişki kurması, Kürtlere orada aşırı baskı yapıp Kürtleri başka seçeneklere itmemesi, kayıtlara geçsin diye söylüyoruz, bu hâlâ imkân dâhilindedir diyoruz. Bu bir seçenektir arkadaşlar.
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - PKK'yla ilişkinizi bitirin, gelin beraber kurarız.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Bunu yaparsınız, yapmazsınız ama biz siyaseten sorumluluğumuz gereği bunu söylüyoruz. Bunu yaparsanız hem orada ilişkilerin düzelmesine katkınız olmuş olur hem Türkiye'de iç tansiyonun düşmesine...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - ...belki çözüm sürecine bir daha geri dönüş için bir zemin şansımız olabilir.
Yok zamanım, değil mi Başkanım?
BAŞKAN - Tamamlayınız Sayın Özsoy, bir dakika sadece, buyurun.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Sayın Milletvekili, yirmi gün önce ülkenizi şikâyet ettiniz Birleşmiş Milletlere. Ne hissediyorsunuz, bunu öğrenmek istiyorum.
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Siz devam edin.
BAŞKAN - Sayın Özsoy, devam edin lütfen.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Acil eylem çağrısı...
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Biz, bakın...
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Siz şikâyet ettiniz, siz.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Bakın, biz ülkemizi kimseye falan şikâyet etmiyoruz.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - 5 Şubat 2016, siz, bizzat sizin imzanızla.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Biz AK PARTİ Hükûmetinin dış politikasının bu ülkeyi birçok savaşın eşiğine getirdiğini düşünüyoruz ve bunu burada söylediğimiz gibi her yerde de söylüyoruz.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Yaptığınız eylemi kabullenemiyorsunuz.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Bunu durduracaksınız. Hem sınırın o tarafında hem sınırın bu tarafında, Kürtlerle şu an mevcut konjonktür ne kadar ateşli olursa olsun, dostane ilişkiler kurup tarihî bir Kürt-Türk ittifakıyla bütün bu halkları güçlendirerek çıkarabilirsiniz. Bu mümkündür, tercih de sizindir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)