| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 40 |
| Tarih: | 17.02.2016 |
ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisi üzerine söz almış bulunmaktayım. Öneri üzerinde konuşmak istiyorum.
Dün esasen burada Suriye kriziyle ilgili konuşmuştuk, Hükûmetten biz bilgi talebinde bulunmuştuk ve Sayın Millî Savunma Bakanımız ve Dışişleri Bakanımızın da burada olduğu bir ortamda bu konu görüşülmüştü. Ben de şahsen söz alıp düşüncelerimizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına belirtmiştim. Dünden bugüne çok şey değişmedi ama gök kubbe altında söylenecek yeni sözler vardır. Bugün en azından onu tamamlayabiliriz diye düşünüyorum.
Şimdi, Suriye'de hakikaten öyle bir noktaya gelindi ki Suriye krizi bizim artık iç güvenliğimizi de etkiler hâle geldi. Hem içerideki mülteciler hem onların yaratmış olduğu ekonomik maliyet hem Rusya'yla karşı karşıya gelmemiz hem Amerika Birleşik Devletleri'nin artık bizi desteklemiyor bir noktaya gelmesi, İran'la ilişkilerin gerginleşmesi, Avrupa Birliğinin bize biraz burun kıvırması, bütün bunlar bir arada değerlendirildiğinde Suriye krizi artık bizim güneydeki bir komşumuzla sorun olmaktan çıktı. Hem bizim iç yapımızı etkiliyor, iç dinamiklerimizi etkiliyor hem bölgeyi etkiliyor hem de dünyayı etkiliyor.
Esasen Suriye'deki iç savaşın sonlandırılması konusunda bugün diplomatik çözümler zayıflıyor, arazideki şiddet, çatışma, iç savaşın hızı iyice artıyor. Amerika Birleşik Devletleri'nin yönetimi artık seçime gidiyor. Dolayısıyla Suriye'de bir başarı hikâyesi yaratmak istemiyor, risk almak istemiyor. Rusya ise bu boşluktan yararlanıp Suriye'yi dizayn etmek istiyor. Suriye'nin bütün altyapısını kurmak istiyor, limanlarını kullanmak istiyor, havaalanlarını kullanmak istiyor. Biz dün de söyledik, biz kara operasyonu konusunda duyarlılığımızı açıkladık, biz bir kara operasyonuna karşıyız. Çünkü bölgedeki dengeler, Türkiye'nin yalnız kalmış durumu, Türkiye'mize zarar verir dedik. Bu konudaki hassasiyetimizi en açık şekilde belirttik. Sadece eleştiri yapmakla kalmadık, bazı önerilerde bulunduk. O önerileri bugün konuşmamda tekrarlamak istiyorum. Çünkü diplomatik çözüm dışında Suriye'de savaşla bir çözüm olmayacağı artık açık. Çünkü Suriye konusunda sadece farklı cepheler yok, farklı fikirler var. Suriye'nin geleceğiyle ilgili farklı düşünceler var. Suriye artık farklılaşıyor, bölge de farklılaşıyor.
Bölgedeki Suriye konusuna müdahil olan ülkelere baktığımız zaman onların, örneğin İran'ın özellikle nükleer programdan sonra Batı'yla yakınlaşması, Amerika'yla yakınlaşması, Türkiye'nin en azından Suriye'deki pozisyonu açısından doğrudan etki doğuruyor. Bütün bu eksene baktığımız zaman Suudi Arabistan ve Katar esasen Amerika'nın bir noktada işaret ettiği yoldan yürüyorlar. Böyle bir durumda Türkiye'nin kara operasyonuna girişmesini dün sakıncalı görmüştük. Bununla birlikte Türkiye'ye dönük, ulusal güvenliğimize dönük, meşru müdafaa hakkımız çerçevesinde Türkiye'ye yönelebilecek herhangi bir saldırıya elbette yekvücut karşı olacağımızı söylemiştik. Bugün bunu tekrar vurgulamak istiyorum. Hiç kimse Türkiye'nin güvenliğiyle oynayamaz. Bizim burada kesin, net duruşumuz vardır. Bu noktada bizim esas alacağımız, rehber alacağımız Türkiye'ye dönük, öncelikli bir saldırı olması hâlinde bizim yapacağımız eylemlerdir.
Suriye politikasıyla ilgili dün grupta konuşmuştum, bugün tekrar etmek istiyorum. Bizim nasıl bir Suriye istediğimizi, öncelikle nasıl bir Suriye görmek istediğimizi artık temel prensiplerle ortaya koymamız gerekiyor çünkü arazideki şartlar her gün zikzak durumuna düşmemize bizim yol açıyor. Bizim bundan kurtulmamız lazım. Prensipler koymalıyız. Ne istiyoruz Suriye'de?
Dün söylemiştim, bir kere, iç savaşın sonlandırılması, ateşkesin sağlanması konusunda çalışmalıyız. Suriye'nin egemenliği ve toprak bütünlüğünün korunması bizim için hayati önem taşıyor çünkü Suriye bizim komşumuz ve bu konudaki duyarlılığımız son derece önemli.
Bir başka konu terör örgütlerinin Suriye'nin geleceğinde bir yeri olmaması gerekiyor. Bunların masada da yer almaması gerekiyor çünkü Suriye'nin geleceğine sivil unsurlar karar vermeli, düşüncesi olanlar karar vermeli. Suriye'nin nasıl bir Suriye olacağına elinde silah olanlar değil, düşüncesi olan Suriye halkı karar vermeli.
Bir başka konu, Suriye'deki yabancı güçlerin konuşlandırdığı askerî birlikler. Bunların çekilmesini istiyoruz. Başta Rusya ve diğer bütün unsurların, askerî unsurların Suriye coğrafyasından çekilmesini istiyoruz. Bunların olmadığı zamanda Suriye'de bir barış tesis etmek mümkün değil.
Suriye'nin geleceğine Suriye halkı karar verecek ancak Suriye'deki bütün halkların -Türkmenler, Kürtler, Araplar, Hristiyanlar- hepsinin söz hakkı var ve Suriye anayasasında kendi statüleri olmalı ve bunlar güvenceye alınmalı.
Bir başka konu, Türkiye'nin güney sınırında, Türkiye'nin egemenliğini, toprak bütünlüğünü tehdit edecek herhangi bir unsurun oluşmasına izin vermemeliyiz. Suriye'nin nasıl bir devlet yapılanmasına sahip olacağına elbette Suriye halkı karar verecektir ancak Suriye gibi etnik ve mezhebi bölünmüşlüğün yaşandığı, derin fay hatlarının bulunduğu bu coğrafyada seküler bir sistem olmalı, seküler bir sistem. Suriye, Sünni bir devlet olmamalı, Şii bir devlet olmamalı, seküler bir Suriye olmalı. Başka şekilde Suriye'de kalıcı barışın sağlanmasının şartları ortadan kaldırılır.
Diğer bir konu, mültecilerle ilgili konuydu. Türkiye, gerçekten, mültecilerle ilgili şu anda hiçbir politika geliştiremiyor. En son duyduğumuza göre, özellikle Geri Kabul Anlaşması çerçevesinde Türkiye'ye sağlanacak 3 milyar -Suriyeliler için sağlanacak, Türkiye'ye doğrudan verilmiyor- Suriyelilere sağlanacak 3 milyar euro çerçevesinde Türkiye'nin bunları vatandaşlığa alması konusu gündeme geliyor. Hakikaten vatandaşlığa alınmak bu kadar kolay mı? Kim ne bedel ödedi ki vatandaşlığa alınıyor?
Bizim Suriyeliler konusunda, Suriyeli mülteciler konusunda önceliğimiz Suriye'de barışın sağlanması ve sonra bu insanların ana vatanlarına dönmesidir. Türkiye kavimler göçü değildir. Hiçbir bedel ödememiş insanlar Türkiye'de barınabilir, bizim de insani olarak bunlara bakma yükümlülüğümüz vardır, külfeti paylaşmasalar bile vardır. Ama, Türkiye, bir noktadan sonra bu kadar yükü tek başına kaldıramaz. Türkiye'de, eğer bu insanların vatandaş kabul edilmesi hâlinde, bunlara seçimlerde oy hakkı verildiği anda yüzde 7-8 oy hakkına sahip oluyorlar. Böyle bir sistemi bizim kabul etmemiz mümkün değil. 3 milyon Suriyeliden bahsediyoruz, 1 milyon Iraklıdan bahsediyoruz. Bu kadar fazla bir grubu biz vatandaşlığa alamayız. Bu kapı eğer açılacaksa çok dikkatli ve seçici olunması ve hatta barış yapıldıktan sonra mümkünse gönderilmeleri konusunda bir plan hazırlanması gerekiyor.
Bir başka konu: Şimdi, Suriye konusunda şu anda arazide şartlar Cenevre'deki süreci çıkmaza soktu. Cenevre'deki sürecin tekrar canlanmasını, dinamiği ateşleyecek ülkeler kim? Amerika. Amerika'nın bu konuda doğru dürüst bir çabası yok maalesef. Amerika Birleşik Devletleri'yle bu konu görüşülmeden, bu konuda bir uyum sağlanmadan Suriye konusunda bizim atacağımız adımlar, gerçekten, arazide karşılığını bulamaz. Çünkü Amerika Birleşik Devletleri müttefik ilişkisi açısından kimin tarafında olduğunu açıkça söyledi. Bu açık açık ortadayken, Türkiye'nin yerel olarak kimler tarafından destekleneceği şu anda bilinmezken, hatta hiç yokken, hatta düşmanlıklar varken Türkiye'nin böyle bir ortamda çok daha dikkatli olması gerekiyor.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)