GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:39
Tarih:16.02.2016

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde sabrınızı zorlayacağım, kusura bakmayın ama şu ana kadarki konuşmalar hakikaten böyle bir ihtiyaç doğurdu diyorum.

Şimdi, efendim, bakın, biz mütemadiyen söyledik, dedik ki: Devlet milletin kurumsallaşmış, sistematikleşmiş hâlidir. Bu devleti çok ötekileştirmeyin, bu devleti çok böyle yabancılaştırmayın. Aslında, söylemek istediğimiz icraatların eleştirisidir. Devleti büyük bir malikâneye benzetin; büyük bir ev, çok odalı bir eve benzetin. Bu malikânede, bu evde farklı odalar var; mutfak var, yatak odası var, efendim, oturma odası var, dinlenme odası var, vesaire vesaire. Bu odaların herhangi birindeki bir sıkıntıyı tutup da o güzelim malikâneye mal etmeyin. "Toptan olarak bu malikâneyi tartışmaya tabi tutalım, yıkalım, yok edelim."

Şimdi, bu aralar çok moda ulus devleti linç etme siyaseti. Sevgili Hocam, affınıza sığınarak söylüyorum: Dünyada, Avrupa'da ulus devlet yapısı Fransız İhtilali'yle başlamadı. Bakın, ulus devletin temelleri ta Rönesans'a kadar gider. Orta Çağ'dan bıkan Avrupa'da uluslaşma süreci ta o dönemde başlamıştır. Onun için, İngilizler "Anglikan Kilisesi" demiştir, yani kilise İngiliz kilisesi, dini millileştirmiş neredeyse Avrupa. Erasmus onun için İncil'in Latinceden, Yunancadan çevirilerini, Avrupa dillerine çevirilerini savunmuştur. Onun için, üniversitelileşme süreci Orta Çağ'dır, Fransa'da da öyledir, İngiltere'de de öyledir, Almanya'da da öyledir. Göttingen öyledir, Oxford öyledir, efendim, Sorbonne öyledir. Burada da eğitim dili o halkın diline çevrilmiştir, artık bu üniversitelerde Fransızca, İngilizce ve Almanca eğitim dili olacaktır. İşte bunlar ulus devletin ilk ayak sesleridir. Yani İngiliz demiştir ki: "Ben artık İngiliz'im, Roma'daki Vatikan Kilisesi'nin emriyle ben birlikte hareket etmeyeceğim." Fransa'da da aynı şey olmuştur, Almanya'da da öyle şey olmuştur. Maalesef, bunlar bakın, sanki ulus devletten vazgeçmişler. Hayır, efendim, burada bir düzeltme yapıyorum: Ulus devlet süreci tamamlanmıştır Avrupa'da ve Amerika'da, Batı toplumlarında ama ne menemdir ki onlar ulus devlet olma süreçlerini tamamladıktan sonra, "melting pot" eritme potası diye kavram vardır. Buradan bu kavramı kullanan milletvekiline de söylemek istiyorum. Bu Türkiye Cumhuriyeti kurulurken böyle bir kavram kullanılmadı. Bu Amerikan yapımı bir kavramdır, eritme potasıdır; 72 milleti katmış, eritmiş, bir millet daha çıkarmış ondan ve bugün, artık o milletin bekası ve kurumsal yapısı tartışılmıyor.

Allah aşkına biz neyin peşindeyiz? Niye bunları sürekli tartışmaya tabi tutuyoruz? Burada, aslında icraatlardır tartışma konusu olan. Yani bu malikânenin mutfağında sıkıntı var.

Şu yüce Mecliste neyiz biz? Biz neyiz? Yasamayız değil mi? İşte, bu devlette, güç olan devletin organlaşmış hâlinin bir parçasıyız. Yasamayı doğru yapamıyorsak bu bizim suçumuz. Yürütme hükûmettir; yürütme iyi yürütemiyorsa, doğru yürütemiyorsa, bu onun hatasıdır, burada sorgulanması gereken yürütmedir, yargı yapamıyorsa yargıdır, yasama yapamıyorsa yasamadır.

Efendim, "Devletten uzak duralım." Böyle bir entelektüel tanım yok. Bakın, burada kastedilen, Shayegan de, Walter Benjamin de, Said de -hatta daha fazlasını da sayabiliriz- Gramsci de diyor ki: "İktidardan uzak durun." "Nizamın köpeği" diye bir kavram kullanır entelektüel uzmanlar, "İktidardan uzak durun." der. Yani organik bir bilgi teknisyeni olmayın. Entelektüel, iktidara mesafe koyar, hakkı söyler, hakkı savunur; biz bunu söyledik.

Bugün, inanın, kendi iktidar yanlışlarımızı kamufle etmek için ya da Türkiye'nin birlik beraberliğini, cumhuriyetini, genç bir yapıyı, devleti yok etmek için sürekli yapay birtakım söylemler peşindeyiz. Bunlardan vazgeçeceğiz. Efendim, yolcu hatalıysa yolun günahı yoktur. Burada yolla uğraşmayalım lütfen.

Evet, Türkiye'de neredeyse soykırıma bile "evet" diyecek duruma gelmiş iktidar partisi. Yapmayın bunu lütfen. Hatalar vardır ama soykırım derecesinde değildir. Hatalar vardır tabii ki, bireysel hatalar vardır, ama burada devleti zan altında bırakmak haksızlıktır. Bu çatı, devletin varlığının bir simgesidir.

Ben şimdi size soruyorum: Aynı duyarlılığımızı, Dersim için gösterdiğimiz aynı duyarlılığımızı Dersim'deki rakamların katbekat üstünde olan depremlerde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMİL AYDIN (Devamla) - ... hatalarımızdan dolayı kaybettiklerimiz için konuştuk mu? Her bayram trafik kazalarında kaybettiklerimizi on yıl üst üste koyun, inanın 50 tane Dersim hikâyesi çıkar. Niye bunları konuşmuyoruz? Neden sadece devletin bekasını yorumlayacak, sorgulayacak birtakım şeyleri dile getiriyorsunuz? Artık lütfen... Bu, siyaset üstü bir ifadedir.

Hepinizin affına sığınarak söylüyorum, siyasetimize bunu malzeme etmeyelim, o malikâneyi yıkmayalım. O devlet, o malikâne yıkılırsa altında ne yasama kalır ne yürütme kalır ne yargı kalır.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)