GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:39
Tarih:16.02.2016

MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 27'nci madde üzerine partim ve grubum adına söz almış bulunuyorum.

Şunu arz etmek istiyorum: AR-GE, teknolojinin olmazsa olmazıdır. Yalnız, bizim toplumumuzda muzdarip olduğumuz iki hastalık var. Tanıyı, teşhisi doğru yapmazsak tedaviyi de doğru yapamayız maalesef, bu hastalıkların birisi bencillik, ikincisi de megalomani hastalıklarımız. Biz, bunlardan kurtulamadığımız sürece hiçbir zaman teknoloji toplumu da olamayız, araştırma ve geliştirme ortamı da sağlayamayız.

Ben başımdan geçen bazı olayları size aktaracağım. Tabii, yaş ortalamasının üzerinde bir yaşım var. Sene 1976, genç bir mühendisken ben kendi arzumla Hakkâri'ye çalışmaya gittim. Oranın valisi -şimdi, tabii, rahmetlik olmuştur, Allah rahmet eylesi- benim oraya gittiğimi fark edince beni yemeğe çağırıp sohbet etti benimle, aynen valinin söylediğini size aktarıyorum: Sene 1957, ilk defa Hakkâri'ye İstanbul Teknik mezunu bir mühendis kendi arzusuyla çalışmaya gitmiş, aradan on dokuz sene geçiyor, sene 1976, benim ikinci kendi arzusuyla oraya çalışmaya giden mühendis olduğumu ifade etti. Tabii, etrafıma baktığım zaman, hakikaten de bütün insanlar sağdan, soldan sürgün olarak gönderilmiş. Hani hamaset nutukları yapıyoruz ya "Kardeşiz, her tarafta eşitlik olsun." Sayın Valiyle bu konuyu konuşurken "Sayın Valim, bu il pilot bölge ilan edilerek insanlara cazip hâle getirilebilir." Sayın Valinin ifadesi de aynen şu oldu: "Gaydalı, burası pilot bölge ilan edildi ama gelenler pilot oldu, buraya hiçbir şey olmadı." Şimdi, bu tür şeylerle, doğrudur, belki AR-GE'de de bazı insanları pilot yapmak için bir şeyler olur ama araştırma, geliştirme kesinlikle olmaz.

Hakkâri'deki bir anımı daha size anlatayım: Oradaki bir binayı bana gösterdiler, gezdirdiler, mükemmel bir binaydı; mimarisi, görünümü, her şeyiyle dört dörtlük. Zamanın birinde, Hakkâri mirine biri geliyor diyor ki: Ben şu kadar odalı şöyle bir bina yapacağım şu kadar sürede, zaman tanımını falan da yapıyor. Tabii, mirin pek hoşuna gitmiyor, "Peki, buyur, meydan ortada." diyor. Adam -tabii, başına da kontroller konuyor- söylediği süre içinde hatta kullanacak taş adedini de söyleyerek bitiriyor binayı "Bu kadar taş kullanacağım." Tabii, böyle bir ortam Batı toplumlarında olsa takdir edilir değil mi? Bu adamcağızın akıbeti ne olmuş biliyor musunuz? "Bunun ruhunda şeytan var." diye idam edilmiş. Ne yazık ki bu kafa yapısında, bizim genlerimizde var herhâlde bu şey; bir türlü kurtulamıyoruz bundan.

Aynı şey İznik çinilerinde de olur. İznik'te çinicilikte bizim bayağı ileri bir teknolojimiz vardı. Ama zamanın birinde bir tane Osman usta çıkıyor, "İznik mavisi" diye bir tane renk çıkarıyor ve sır kullanıyor, "Kesinlikle benden sonra kimse bunu bilmesin ve benim ismimle anılsın." İşte, ne yazık ki söylediğim bencillik ve megalomani hastalıkları toplumumuzda var. Önce bizim bunu tedavi etmemiz lazım, bundan kurtulmamız gerekiyor ki, böyle bir ortam yaratalım ki AR-GE gelişsin.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)