| Konu: | Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 38 |
| Tarih: | 11.02.2016 |
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, önemli bir konu konuşuluyor. AR-GE üzerine yapılan bir yasal düzenleme ve yine akademiyadaki özgürlükler ve gelişme düzeyiyle ilgili palyatif çözüm arayan bir yasal düzenleme konuşuluyor. Bizim burada ifade ettiğimiz bütün görüşlerde bütün bu gelişme düzeyinin, ülkemizdeki demokrasi düzeyinin gelişmesiyle doğrudan ilişkili olduğunu hep ifade etmiştik. Yani bir ülkede demokrasi yoksa o ülkede ne akademiyada bir gelişme sağlamak mümkün olur ne de bu yönlü palyatif AR-GE yasalarıyla herhangi bir çözüm yaratmak mümkün olur düşüncesindeyiz. Türkiye'de maalesef hâlâ düşünce ve ifade özgürlüğü sorunu var, Türkiye'de hâlâ basın özgürlüğü sorunu var, Türkiye'de hâlâ demokratik, bilimsel, özerk üniversitelerle ilgili bir yapının hayata geçmesi sorunu var. Yani özerk olmayan bir üniversiteden, vesayet altında olan bir üniversiteden, bir akademi camiasından AR-GE'yle ilgili işte Mecliste yapılan palyatif çözümlemelerle birlikte bir gelişme beklemenin kendisi zaten gerçekçi değil kanaatindeyiz.
AKP Hükûmeti, üniversiteler üzerindeki vesayetçi anlayışı kaldıracağını defalarca seçim meydanlarında bütün Türkiye halklarına söz verecek şekilde haykırdı; 12 Eylül Anayasası'nı değiştireceğini, bu darbe anayasasının kurumları içerisinde olan YÖK'ü kaldıracağını, Millî Güvenlik Kuruluyla ilgili mevcut durumu düzelteceğini yapmış olduğu bütün seçim çalışmalarında bir taahhüt olarak defalarca ortaya koymasına rağmen hem bu darbe anayasasını hem de bu darbe kurumlarını devletin egemeni olduktan sonra canhıraş bir şekilde koruma altına aldı. Dolayısıyla yaşamış olduğumuz bütün sorunları da bir yönüyle AKP, kendi devletçi anlayışı üzerinden yeniden bir statükonun devamı şeklinde maalesef bugünlere kadar getirdi.
YÖK gibi bir garabet ortadayken, YÖK gibi bir vesayet anlayışı üniversiteler üzerindeyken o yetmedi bir de üniversiteler üzerine bir saray vesayeti getirdi yani bugün sarayla çelişen hiçbir akademisyenin, hiçbir rektörün üniversitelerde. Artık, bırakın bir bilimsel araştırma yapmasını, bilime katkı sunacak bir çalışma yapmasını üniversitede tutunması bile mümkün olmayacak bir ortamı AKP maalesef yarattı. İşte, geçen haftalarda bu Meclis kürsüsünde "Biz sizin savaş suçunuza ortak olmayacağız." diyen akademisyenlerin karşılaşmış olduğu akıbeti burada defalarca ifade ettik. 1.128 akademisyen sadece savaşa karşı oldukları için, sadece insanlığa karşı işlenen suçları kabul etmedikleri için, sadece "Bu ülkede artık çocuklar ölmesin." dedikleri için AKP'nin ve sarayın tam bir linç kampanyasına maruz kaldılar. Çoğu, üniversitelerden alınıp mahkeme salonlarına götürüldü; çoğu, günlerce gözaltında tutuldu; çoğu, işinden ayrılmak zorunda kaldı. Yani burada biz AR-GE'yi konuştuğumuz bir süre içerisinde birçok akademisyenin fikirlerinden dolayı işsiz kaldığı bir ortam üzerinden değerlendirme yapmak durumunda kalıyoruz. Dolayısıyla böylesi bir ortam içinde AR-GE'nin geliştirilmesi, akademiyada bir özgürlüğün sağlanması mümkün değil.
Bir de, tabii, özellikle AKP döneminde bu bilimsel kurulların tamamının bir kadrolaşmaya tabi tutulması ve kendi içerisinde Türk-İslam sentezine uygun bir şekilde yapılandırılmasıyla ilgili süreçler işletildi. Yani düşünün ki TÜBİTAK, bu ülkedeki 50 bin kitabı toplayıp yerlilik ve millîlik üzerinden bir değerlendirmeye tabi tutma cesaretini, akademi dünyasının gözünün içine baka baka kendinde görebiliyor. Burada herhangi bir bilimsel özgürlükten söz etmek mümkün değil, düşünce ve ifade özgürlüğünden söz etmek mümkün değil, özgürlüğün olmadığı bir yerde de bu şekilde palyatif AR-GE yasalarıyla herhangi bir çözüm geliştirmek mümkün değil diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)