| Konu: | Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 38 |
| Tarih: | 11.02.2016 |
ARZU ERDEM (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, her gün, şehidimiz olmasın diye dua ediyorum ancak ne yazık ki hemen hemen her gün içimiz yanıyor. Dün ve önceki gün ateş sadece vatan evlatlarımızın, polisimizin ve emniyet güçlerimizin evlerine düşmedi, memurlarımızın şehadet haberleriyle de içimiz yandı. Önceki gün Uludere'de yapılan hain saldırılar sonucu 2 memurumuz, 3 askerimiz ve 3 polisimiz şehit olmuştur. Dün ise yine 1 şehidimiz var. Kederli ailelerine sabır diliyorum, büyük Türk milletimizin başı sağ olsun.
Değerli milletvekilleri, Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 11'inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli "Çözüm çözülmedir." demedi mi? "Çözüm ihanettir." demedi mi? "Çözüm felakettir." demedi mi? İşte bugün bu ihanet sürecinin bedelini çiçeği burnunda vatan evlatlarımız, gencecik polislerimiz, o bölgede görev yapan öğretmenlerimiz, hemşirelerimiz, hocalarımız, doktorlarımız ve aziz Türk milletimiz ödemektedir. Milliyetçi Hareket Partisi "Terörle müzakere olmaz." derken bugünleri gördü "Terörle mücadele edelim." dedi. Evet, bugün Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli'nin söyledikleri hep doğru çıktı. İhanet süreci olan çözüm süreci, evimize şehit ateşlerini düşürmektedir, ekonomiden tutun turizme kadar olumsuz etkilerini katlayarak göstermektedir. İktidar partisi 7 Haziran ile 1 Kasım arasında meydana gelen terör olaylarına ve toprağa her gün düşen aziz şehitlerimize rağmen yanlış politikasını devam ettirdi. Neden biliyor musunuz? Tek bir sebebi vardı: Oy kaygısı. İktidar partisi ne kadar büyük bir yanlış yaptığını görmesine rağmen aziz Türk milletimize ülkemizde derin yaralar açan çözüm sürecini o gün bile "bitirdik" demek yerine buzdolabına kaldırmayı önerdi. Milliyetçi Hareket Partisi o gün de felaket süreci, ihanet süreci, çözülme süreci olan sözde çözüm sürecini sonlandırmaya ve terörle mücadele etmeye çağırdı.
Değerli milletvekilleri, 20 Temmuzdan bu tarafa 166 askerimiz, 125 polisimiz, 7 korucumuz ve 2 memurumuz yani toplam 300 kardeşimizi şehit verdik. Bugün verdiğimiz bu kayıplar düne kadar PKK'ya gösterilen yoğun sevgi ve sempatinin bedelidir. Yüce Türk milleti bu bedeli ağır ödemektedir. Çözüm süreci denilen bu süreçte şehirlere kadar terör inmiş, sokak savaşları çıkmıştır. Bu süreç Oslo'da verilen sözlerin sonucudur. Bu süreç İmralı'da kurulan kirli pazarlıkların sonucudur. Bu süreç Dolmabahçe Sarayı'nda AKP ve malum buluşmayla ilan edilen ihanet mutabakatının kanlı sonucudur. Bu süreç Türk milletimize gencecik fidanlarımızın al bayrağa sarılı tabutlarıyla ödetilmiştir. Buradan da anlaşılacağı gibi yapılanların bedelini ödeyen aziz milletimizin ta kendisidir.
Değerli milletvekilleri, sözde çözüm süreci denilen çözülme sürecinde rol alan iktidar partisi görevlilerinin birkaçı hâlâ aramızda. Hatırlıyorlar mı acaba söylediklerini? İsim vermeme gerek yok, söz sahibi sözünü bilir elbette. "Öcalan'ın olayları okuma kabiliyeti ve tecrübesi vardır." denildi iktidar partisi yetkilileri tarafından, hafızalarımızda. "Dağa çıkışlar eskiye oranla daha nitelikli hâl aldı." denildi yine iktidar partisi yetkilileri tarafından, hafızalarımızda. Bebek katili Öcalan'a methiyeler dizildi. O dönem değil mi terör örgütü PKK'nın şehirlerde silahlanması, mahalle mahalle, sokak sokak teşkilatlanması ve bunlara göz yuman iktidar partisi. İktidar partisi dağlardan "Ne mutlu Türk'üm diyene" yazılarının kaldırıldığını görmedi mi? Resmî dairelerin üzerindeki Türkçe tabelaların kaldırılıp yerine başka tabelaların konduğunu yine görmedi mi? Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak gördük ve uyardık ama dönemin Başbakanı Sayın Davutoğlu da gördü bunları. Hatta Diyarbakır mitinginde farklı pankartlarla karşılaşınca teşekkür etti.
Tabii ihanet sürecinin baş mimarlarından Sayın Cumhurbaşkanının da bugünkü tabloda vebali bir hayli büyük. 2 Haziran 2011'de "Kürt sorunu vardır." demiştir. Hamdolsun, doğruyu anlayıp 28 Nisan 2015'te "Kürt sorunu yoktur." demiştir. 23 Ağustos 2010'da "PKK'yla görüşen şerefsizdir. Bunu herkes bilsin." demiştir. 19 Eylül 2011'de ise "PKK'yla biz değil, devlet görüştü. Görüşecek." demiştir. 27 Eylül 2012'de "PKK'yla görüşme talimatını bizzat ben verdim." demiştir ve nihayet ülkemizin sürüklendiği felaketi anlayıp 28 Temmuz 2015'te "Çözüm sürecini devam ettirmek mümkün değil." diyebilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ARZU ERDEM (Devamla) - Yüce Meclis çatısı altında telaffuz edilen ve benim tekrar etmek istemediğim bir kelimeye karşılık son sözlerimi söylemek istiyorum. Etnik kimlik üzerinden siyaset yapılmaz. Bin yıllık kardeşliğimizi kimse bozamaz. Burası Türkiye'dir. Dilimiz Türkçedir. Bayrağımız beyaz ay yıldızlı al bayraktır ve bu vatan üzerinde yaşayan herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Ne mutlu Türk'üm diyene!
Saygılarımla. (MHP sıralarından alkışlar)