| Konu: | Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 38 |
| Tarih: | 11.02.2016 |
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Başkan, bu arada size geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.
BAŞKAN - Çok teşekkür ederim.
BEHÇET YILDIRIM (Devamla) - Çok şanslısınız çünkü iyi bir tedavi süreci yaşadınız, birkaç yıl sonra bu güzel tedaviyi göremezsiniz.
BAŞKAN - "Bu güzel..."
BEHÇET YILDIRIM (Devamla) - Tedaviyi, bu güzel tedaviyi göremezsiniz çünkü tıpta kalite gittikçe düşüyor.
BAŞKAN - Hiç kimse hastalanmasın, hiç kimse dermansız dert yaşamasın.
BEHÇET YILDIRIM (Devamla) - İnşallah, inşallah.
Evet, korkarım bu gidişle, bu anlayışla iyi hekim yetişmesi güçleşecek, özellikle üniversitelerde, araştırma hastanelerinde, devlet hastanelerinde gün geçtikçe kalitenin düştüğü bir gerçek.
Söz aldığım 3'üncü madde şöyle: "Doktora Sonrası Araştırma: Doktora ile tıpta, diş hekimliğinde, eczacılıkta ve veteriner hekimlikte uzmanlık veya sanatta yeterlik eğitimi sonrasındaki yedi yıl içerisinde bir yükseköğretim kurumunda azami üç yıl süre ile gerçekleştirilen araştırma yoluyla deneyim kazanımıdır."
Şimdi, bunun özü, kaynağı YÖK'e dayanıyor arkadaşlar. Her kesimin, hepimizin sürekli eleştirdiği YÖK'e yama şeklinde bir bent eklenmiş. Son söyleyeceğim cümleyi başta söyleyeyim: Gelin, hep beraber eleştirdiğimiz bu faşist 12 Eylül Anayasası'nı, YÖK'ü, Yüksek Seçim Kurulunu kaldıralım; yerine özgür, çağdaş, insan haklarına saygılı bir anayasa yapalım. YÖK'ün de üniversitelerimizin de bilim adamlarımızın da üniversite çalışanlarının da öğrencilerin de bilimin de önünü açalım, ufuklarını genişletelim diyorum. Herkes özgürce ilimlerini yapsın, araştırmalarını yapsın, fikirlerini savunsun diyorum.
Daha önce yarı özerk olan üniversiteler bugün tek elden yönetilmektedir. Rektörlük seçimleri yapılıyor; liyakate bakılmaksızın, aldığı oya bakılmaksızın, iktidara yakın, biat edenler rektör olarak atanmaktadır. Örneğin, İstanbul Üniversitesi rektörlük seçimlerinde iki dönemde de en fazla oyu alan, gerçek bir bilim adamı Profesör Doktor Raşit Tükel 2 defa en fazla oyu almasına rağmen atanmamıştır, yerine başkaları atanmıştır. Bu sadece bir örnek. Rektör adayları sarayın ve iktidarın gözüne girmek için torpil peşinde koşuşturmakta, seçilince de yerlerini pekiştirmek için iktidarın ve sarayın emir kulu hâline gelmektedir. Geçen ay barış, kardeşlik, özgürlük adına basın açıklaması ve yürüyüş yapan Malatya İnönü Üniversitesinde 100'ün üstünde öğrenci Rektörlüğün keyfî uygulamasıyla okuldan uzaklaştırılmıştır. Yine, saray tarafından atanan bu rektörler kendi zihniyetine yakın kişilere pozitif ayrım yapmakta, dolayısıyla rektörleriyle anlaşamayan birçok öğretim görevlisi çeşitli baskılardan bıkarak işinden ayrılmakta, bu kıymetli bilim adamlarımız ya özel sektöre ya da istemeye istemeye daha periferideki bir üniversiteye gitmek zorunda bırakılmaktadır.
Bilim adamı toplumun aynasıdır. Bir tek kendi branşıyla yetinmemeli, toplumsal olaylara refleks göstermelidir. Aydın insan olmanın bilinciyle halk adına, toplum adına hareket etmeli, görüşleri topluma ışık tutmalıdır. İktidar da, toplum da bu görüşlerden, bu bilim yuvalarından yararlanmalıdır diyorum. Ama, biz ne yapıyoruz, daha doğrusu iktidar ne yapıyor? Şu an ülkemizde yaşanan bu kaotik ortamdan çıkmak adına birlik, beraberlik, kardeşlik, barış isteyen, çatışmalı ortamın sona ermesi için çağrı yapan akademisyenlerimizi âdeta bir linç kampanyasıyla karşı karşıya bırakıyor, tehdit ediyor, hakaret ediyor, işlerine bile son verebiliyor.
21'inci yüzyılda bilim adamlarını hiçe sayan, "Her şeyi ben bilirim, ben karar veririm." diyen, tek adam olma hevesleri olan bir siyasi iradeyle karşı karşıyayız. Bu anlayışla nasıl çağdaş, özgür, yeni bir anayasa yapacağız? Saray ne derse o olur. Sorgulamayan, eleştirmeyen Meclis çoğunluğunu elinde bulunduran bir iktidarla nasıl çoğulcu bir anayasa çıkaracağız kuşkuluyum, inşallah yanılırım ben diyorum.
Dün bu yasa maddelerini çıkaracaktık ama sırf "evet" veya "hayır" demek için burada bulunan milletvekili arkadaşlarımız Genel Kurula SMS'le çağrılıyor. Sanırım, dün akşam bu SMS'lerde bir yanlışlık oldu, kendileri buraya gelemedi, dün görüşülmesi gereken yasaları bugün görüşüyoruz.
Gelelim kendi mesleğimle ilgili çarpıklığa: Tıp fakültelerine bakıyoruz, temel bilimler çökmüş, yeterli yetişmiş eleman yok, yeterli eleman yok; kadavra yok, maketler üzerinden eğitim yapılıyor, mantar gibi tıp fakülteleri türemiş. Adıyaman'da mesela, altyapı yok, doktor yok, preklinik dediğimiz temel bilimlerde bir tane öğretim görevlisi, doktor yok; bunun yerine veterinerlerle, biyologlarla sürdürülüyor. On yedi yıl çalıştığım çocuk hastanesinde 1 profesör, 3 yan dal uzmanı ve 3-4 yardımcı doçentle idare edilmeye çalışılıyor.
Sürem azalıyor, onun için bazı yerleri geçmek zorundayım. Dün Sağlık Bakanlığı bütçesi görüşüldü. Eğer bir ilçemizde, Cizre'de bir binanın bodrum katında onlarca yaralı sivile ambulans gönderemiyorsak, gönüllü hekimler için oraya bir koridor açamıyorsak ben bu bütçeyi ne yapayım, halk bu bütçeyi ne yapsın?
Herkese saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)