GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:36
Tarih:09.02.2016

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grup önerimiz üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, geçen hafta milletvekilleri olarak, Meclis olarak tatilde olduğunuz süre içerisinde Türkiye siyasi tarihinin en trajik katliamları maalesef Cizre içerisinde yaşandı ve Meclis tatil olmadan hemen önce de biz o katliam riskiyle ilgili yapmış olduğumuz çalışmaları ve bütün ülkemizin demokratik geleceğiyle ilgili önümüzde bulunan riski burada, defalarca bu kürsüden paylaştık, Meclisin bu olaya mutlaka müdahil olması gerektiğini, Cizre içerisinde yaşanacak toplu katliamlardan sonra önümüzdeki süreç açısından artık toparlayacak bir zemin bulamayacağımızı ısrarla bu kürsüden belirttik ama maalesef bütün ısrarlarımıza rağmen milletvekilleri, Parlamento grupları, bu bir haftalık süre içerisinde Cizre'de tarihimizin en trajik katliamları yaşanırken tatile gitmeyi, tatil yapmayı tercih ettiler.

Geçen hafta Cizre içerisinde 21'inci yüzyılın Kerbelâsı ve 21'inci yüzyılın Madımak katliamı AKP Hükûmeti eliyle, maalesef, tarih kayıtlarına geçmiştir. Bu her iki katliam da on sekiz günlük süre içerisinde âdeta canlı yayınla bütün Türkiye halklarına izlettirilmiş, Türkiye halklarının demokratik tepkileri, yürütülen dezenformasyon kampanyalarıyla köreltilmek suretiyle maalesef, göz göre göre insanlar diri diri ölüme yollanmıştır.

Bugün burada bu konuşmayı yaparken de hicap duyuyorum. Eğer o gün gerekli tedbirler alınmış olsaydı, Meclis gerekli inisiyatifi almış olsaydı, bir Meclis komisyonu Cizre'deki bodrum katlarında neler yaşanıyor diye gidip yerinde durumu tespit edip oradaki yaralı ve cenazeleri hastaneye nakletmeyle ilgili bir süreci başarmış olsaydı bugün biz bu grup önerisiyle buraya gelmiyor olacaktık.

O süreci kısaca hatırlatayım size: "Vahşet bodrumu" adını verdiğimiz Cizre'deki bodrumda 30'a yakın yurttaşımızın, ki sonradan sayının 31 olduğunu belirledik ve birçoğunun da yaralı olarak orada beklediğini, bizimle sağlamış oldukları iletişimle de hastaneye nakledilmek istendiklerini ifade ettik. Bunun için özellikle İçişleri Bakanlığı nezdinde sayısız girişimlerimiz ve görüşmelerimiz oldu. Maalesef, İçişleri Bakanlığının bize vermiş olduğu yanıt yani devletin ve Hükûmetin harekete geçeceğine dair yanıt 23 Ocak ile 27 Ocak arasında hiçbir şekilde iletilmedi. 27 Ocakta bizler 3 milletvekili olarak İçişleri Bakanlığına gidip orada gerekli bütün siyasi, diplomatik görüşmeleri yaptıktan ve sonuç almadıktan sonra, orada açlık grevine başladıktan sonra 28 Ocak tarihinde İçişleri Bakanı gece on ikide heyetimizle görüşmeye geldi ve gece on ikiden ikiye kadar 2 kez Başbakanla telefonla görüşerek İçişleri Bakanı "Bakan olarak Başbakanın talimatını da şu anda sizin yanınızda iletiyorum, yarın bu meseleyi tamamen çözeceğiz." dedi. Bizler de tabii, İçişleri Bakanı ve Başbakanın talimatı devredeyken, "Ne pahasına olursa olsun o yaralı ve cenazeler mutlaka hastaneye nakledilecek." sözü bize iletilmişken bunu hem Cizre yereline hem de Parlamento grubumuza aktardık. Ve ilk defa 28 Ocak tarihinde belediye ambulansının -ki altını çizerek söylüyorum, Sağlık Bakanlığı ambulansı değil- olay yerine 1 kilometreden daha yakın bir mesafeye geçişine izin verildi. 150-200 metre mesafeye yanaşan belediye ambulansı -Başbakanın talimatı olduğu için olacak ki- 11 kez aynı girişimde bulundu ama maalesef 11 kez de tek taraflı bir ateşle, güvenlik güçlerinin orada yarattığı bir çatışma mizanseniyle o ambulansların bodrum katında, vahşet bodrumunda bulunan yaralı ve cenazeleri alması engellendi. Böyle olduğu için akşam saatlerinde biz tekrar İçişleri Bakanlığı ve devlet yetkilileriyle temas kurduk. Nasıl oluyor da bir Başbakan talimat veriyor, bir İçişleri Bakanı "Mutlaka halledeceğiz" diyor ama orada yaratılan mizansenle, ki birçoğunun telefon kaydını Bakanlık yetkililerine dinlettik, "Biz Başbakanı tanımıyoruz, biz Bakanı tanımıyoruz, burada bütün süreci yöneten biziz." cevabıyla ambulansların yaralı ve cenazeleri almasına engel olunuyor. Buna bu saate kadar herhangi bir Hükûmet ya da devlet yetkilisinin vermiş olduğu tatmin edici bir cevap yok.

Sonra, gece saatlerinde bize dönüp, Başbakan, o direnç çıkaran merkezlerin Ankara'da bulunan genel koordinasyonlarıyla görüştü -ki bunun içerisinde Genelkurmay Başkanlığı da var- "Yarın yani 30 Ocak itibarıyla da mesele kesin çözülüyor." dediler. 30 Ocak tarihinde Sağlık Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Şırnak Valiliği ve Cizre Kaymakamlığının da içerisinde konferans iletişim imkânı sağladığı bir kriz masası kuruldu ve biz kriz masasıyla, yaralılarla ve sağlık ekipleriyle 3 milletvekili olarak sürekli canlı telefon bağlantısıyla o süreci sonuca götürmeye çalıştık. Kriz masası ve yaralılarla yaptığımız görüşmelerde yaralıların alınma şekli ve yöntemiyle ilgili bir ortaklaşma da sağladık ancak kriz masası bize "'Yaralılar bu saatte bina dışına çıkabilir.' onayını bekleyin." dediği süre içerisinde yaralılarla olan telefon bağlantımız sırasında binaya, belki de insanlık tarihinin en vahşi operasyonlarından biri yapıldı. Patlama sesleri, silah sesleri, oradaki yaralıların çığlık sesleri, sadece bizim tarafımızdan değil, aynı anda, iletişim hâlinde olduğumuz kriz masasına ve Başbakan Yardımcısına dinletildi. "Hemen müdahale ediyoruz." demelerine rağmen silah sesleri ve patlama sesleri susmadı ve bir saatlik süre içerisinde irtibatımız kesilen yaralılarla tekrar iletişim sağladığımızda "Enkaz altındayız, hareket edemiyoruz, nefes alamıyoruz." dediler. Otuz iki dakikalık o ses kayıtlarını yayınlasak Türkiye'de infial olur. "Sadece kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla kısa bir süreli olarak vermiş olduğumuz o ses kayıtları, istenirse bizim tarafımızdan ilgili savcılıklara verilebilir." açıklaması yaptık ama maalesef onunla ilgili hiçbir gelişme olmadı.

Süreç, SES ve TTB ekiplerinin oraya gitmesi için yaptığı girişimler, oradaki gençlerin analarının bina önüne kadar gitmesine rağmen oradaki güvenlik güçleri tarafından gözaltına alınması, eş başkan ve vekil heyetlerimizin oraya gitmesine izin verilmemesi, en son yine benim de dâhil olduğum bir heyetin Cizre'ye 40 kilometre öteden geri çevrilmesiyle maalesef bir katliam boyutuna ulaştı.

Biz, vahşet bodrumuyla ilgili bir gelişme beklerken, 4 Şubat tarihinde, bir sokak ötedeki bir binadan, "Cizre Madımak'ı" olarak adlandırdığımız bir binadan bize ulaşan bir yaralı, top atışıyla büyük bir yangın olduğunu, içeride 30'un üzerinde insan bulunduğunu, tamamının silahsız olduğunu ve ölüm tehlikesi olduğunu bize bildirdi. Sonrasında, sayılarının 62 olduğunu öğrendiğimiz "O insanların kurtarılması için itfaiye gönderilsin, sağlık ekipleri, kurtarma ekipleri gönderilsin." girişimlerimizin hiçbirine cevap verilmedi ve aynı binadan bizi arayan kişi ertesi sabah o yangın binasında, o cehennem binasında 9 yurttaşın yanarak yaşamını yitirdiği, 25 kişinin de ağır yaralı olduğu bilgisini iletti. Ona rağmen, yine "İtfaiye ekipleri ve kurtarma ekipleri gitsin." dedik ama maalesef gönderilmedi. O sürecin tamamını burada artık aktaramayacağım ama en son, TRT'nin 9 Şubat tarihindeki bir alt yazısında bodrum katlarına operasyon yapıldığı ve 60 teröristin etkisiz hâle getirildiği ifade edildi. Sonra, İçişleri Bakanlığı, Başbakan ve Anadolu Ajansı o olayı yalanladı ancak maalesef ki, Genel Kurulla paylaşıyorum, TRT'nin yazmış olduğu o alt yazı doğru çıktı. "10 kişi yaşamını yitirdi." şeklinde yapılan açıklama, demin Cizre yereliyle yapmış olduğumuz görüşmede belediye ambulanslarının bugün taşımış olduğu 27 cenazeyle birlikte kendi kendini tekzip eden bir pozisyona girmiş oldu. Yani göz göre göre, Türkiye halklarının gözünün içine baka baka Kürt halkına bir Kerbelâ katliamı, bir Madımak katliamı Cizre içerisinde AKP Hükûmeti tarafından yaşatıldı. Korkarım ki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Sayın Başkan, bir ek süre alabilir miyim?

BAŞKAN - Sayın Baluken, kürsüden hiç vermedim. Siz tamamlayın, sonra gerekirse yerinizden veririm, hiç vermedim çünkü, adil bir yönetim sergileyelim dedik.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Korkarım ki, önümüzdeki süreç açısından, bu AKP eliyle ortaya konulan bu katliamın yarattığı travmaları, yarattığı tahribatları artık onarma açısından son derece zorlu bir süreçle karşı karşıyayız. Hiç kimse şunun rahatlığı içerisinde olmasın: Cizre'de insanlar yanacak, Cizre'de, Sur'da her türlü hukuksuz, insan haklarını ihlal eden uygulamalar yapacağız ve bu ülkede de hiçbir şey olmamış gibi bir demokratik gelecek kuracağız. Bunun için maalesef, kullanabileceğimiz önemli süreleri heba ettik ve katliamlarla karşı karşıya kaldık. Şu anda o bodrum katlarında nelerin olduğunu araştırma açısından bu Meclisin oraya gidip bir araştırma yapması, bütün o sürecin tamamını kayıt altına alması ve Kürt halkına karşı işlenen bu katliamlarla ilgili bir özrü bütün dünya kamuoyuna duyurulacak şekilde yapması dışında hiçbir şansa sahip değiliz.

Biz, bu önergeyi de buradan bir çözüm beklentisi içerisinde olduğumuz için değil, artık pamuk ipliğiyle bağlı olan gelecek kaderimiz açısından Meclisin bu çalışmasının önemli olduğu, devlet adına, hükûmet adına işlenmiş olan bu katliamla ilgili Kürt halkından özürle ilgili bir sürecin işlemesi gerektiği açısından getirdik. Genel Kurulda umarım ki buna destek verirsiniz, umarım ki demin ifade ettiğim gibi -konuşmakta da zorlanıyorum- daha büyük tahribatlar olmadan bu sürecin bütün gerçeklerini bu Meclis bir an önce açığa çıkarır diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)