| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Somali Federal Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 35 |
| Tarih: | 29.01.2016 |
MHP GRUBU ADINA NURİ OKUTAN (Isparta) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına Türkiye Cumhuriyeti ile Somali Federal Cumhuriyeti arasında savunma sanayi anlaşmasının onaylanmasıyla ilgili söz almış bulunmaktayım. Herkesi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.
Madem inada bindi, ben de bütün bu çalışmalarımızı sizlere aktarmak arzusundayım. Esasen Somali'den çok, Afrika'yı belki konuşmamız icap eder çünkü Afrika, bizim için hem ülkemizin ekonomik geleceğiyle ilgili hem kültürel bağımızla ilgili fevkalade önemli bir kıta ve bu konuda da çok ciddi boşluğun olduğunu düşünüyorum. Bu bakımdan Somali'yle ilgili, Afrika'yla ilgili kısaca tarihî süreci de içine alacak ve...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, salonda bir uğultu var. Lütfen, hatip kürsüde konuşuyor, hatibin insicamını bozmayalım.
NURİ OKUTAN (Devamla) - ...daha sonra da belki, son dönemde Afrika'yla ilgili güzel çalışmalar var, onların da burada yâd edilmesi lazım geldiği kanaatindeyim. Belki de bununla birlikte birtakım eksiklikler var, onları da burada dile getirmek arzusundayım.
Esasen, bizim Afrika'yla ilişkimiz 860'lı yıllara dayanıyor ve Tolunoğulları'yla başlıyor, İhşidiler, Eyyubiler ve Memluklar'la devam ediyor. Daha sonra da Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti'yle beraber bin iki yüz yıllık ilişkimiz söz konusu.
Yıllar öncesine uzanan ve ilkeli bir tarihî geçmişe dayanan Türkiye'nin Afrika'yla ilişkileri, zaman zaman inişler çıkışlar arz etmekle birlikte hep güçlü olmuş. Cezayir, Tunus, Trablusgarp, Mısır ve Habeşistan yaklaşık 500 -doğrudan İstanbul'dan gönderilen- yönetici tarafından idare edilmiş. Diğer taraftan, Türkiye, İkinci Dünya Savaşı akabinde Afrika ülkelerinin bağımsızlığını kazanma süreçlerini aktif biçimde desteklemiş. Yine, birçok Afrika ülkesi, bağımsızlık mücadelesi, laik, demokratik kurumların inşası gibi konularda ülkemizi örnek almış. Bağımsızlıklarını kazanan bu ülkelerin pek çoğu, muhakkak genç cumhuriyetimizi, Atatürk ve arkadaşlarının Millî Mücadele ruhunu ilham kaynağı olarak görmüşler ve Türkiye, 1985 yılında Devlet Planlama Teşkilatının Gambia, Gine, Moritanya, Senegal, Somali ve Sudan'ı içine alan kapsamlı bir yardım paketi programı başlatmıştır. Ülkemizin 1998 yılında Afrika Eylem Planı'nın kabulüyle Afrika'ya yönelik artan ilgisi, 2003 yılı başında Afrika ülkeleriyle ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi stratejisi hazırlanmasına ve 2005 yılının da "Afrika Yılı" ilan edilmesine zemin hazırlamıştır.
2008 yılında Türkiye-Afrika İş Birliği Zirvesi'nin düzenlenmesiyle ilişkilerde bir yeniden yapılanma dönemi süregelmiştir. Bugün bu anlaşmaları onaylıyor ve ilişkilerin bu noktaya gelmesini tartışıyorsak bugüne kadar yapılan çalışmaları takdirle karşılamak ve anmak icap eder düşüncesindeyim.
Toparlayıcı güç ve sinerji oluşturma özelliğiyle bilhassa TİKA ve sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarını hayırla yâd etmek de hakkın teslimi anlamına gelecektir. Kapasite geliştirme faaliyetlerinin yanı sıra Türkiye, TİKA ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla okul ve hastanelerin yapımı gibi sosyal hizmetlerin sağlanması için altyapıları inşa ederek birçok projeye imza atmaktadır. Bunlar güzel çalışmalar, bu güzel çalışmalara sivil toplum kuruluşlarının örnek çalışmaları da katılınca... Ve bilhassa Isparta'dan, Yalvaç'tan, Sücüllü'den Büyükkabaca kasabasından hemşehrilerimin de kendi imkânlarıyla hem içme suyu hem de sulama suyu ve tarım teknikleri, küçük bakım onarım atölyeleri kurma gibi fevkalade faydalı ve başarılı çalışma yaptıklarını da buradan övünerek paylaşmak isterim. "Patpat" diye bilinen, çok amaçlı tasarımı ve mühendisliği yine hemşehrilerim tarafından yapılan araçları orada ürettiler ve o insanlara bilhassa meccanen yardımda bulundular, onlara taban suyunun çıkarılması ve tarımda kullanılmasını öğrettiler.
Yine, Isparta Valimiz Vahdettin Özkan'ın kıymetli eşi Ruhan Özkan'ın himayesinde Isparta Valiliği, Avrupa Birliği Projeleri Koordinasyon Merkezi Heyeti tarafından organize edilen ildeki ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının yanında bazı sivil toplum kuruluşları ve mahalle muhtarlarının da katkısıyla Mahalle Anneleri Projesi uygulandı. Ancak, bu iyi niyetli güzel çalışmalar daha kapsamlı ve ülke genelinde yaygınlaştırılarak kurumsal hâle getirilme ve bilhassa hanımların üretici hâle getirilmesi bakımından Afrika'ya örnek proje olarak taşınmalıdır. Yine, Türkiye Barolar Birliği desteğiyle Isparta Barosu Başkanı Avukat Gökmen Hakkı Gökmenoğlu'yla yine Baro Kadın ve Çocuk Hakları Komisyonu Başkanı Avukat Ayfer Eseryel ve barodan bir grup avukat arkadaşlar tarafından bir çalışma başlatılmış ve bu çalışma aile birliğinin güçlendirilmesi ve suçun önlenmesine yönelik bilhassa kız ve kadınlarımızın fırsat eşitliğinden faydalanmasını içeren çalışmalarını model alıp belki de değerli Isparta Valiliği ve Baro Başkanlığıyla iş birliği yapılıp Afrika coğrafyasında bu tecrübelerden muhakkak faydalanmalıdır.
Uluslararası alanda rekabetin acımasızlığı dikkate alındığında ise ülkemiz adına müspet girişimler olarak algılanan Afrika süreci, Çin, Hindistan, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Japonya, Brezilya gibi ülkelerin faaliyetleriyle mutlaka devamlı mukayese edilmelidir. Bu ülkeleri dikkate aldığımızda, Afrika'da maalesef henüz daha biz yolun başında sayılmaktayız. Aksi takdirde, küçük büyük atılan adımları sadece kendi içimizde değerlendirmiş olacağız. Oysaki, bu acımasız çark eğer yakından takip edilmezse bir süre sonra sınırlı etkileşimlerle yetinmiş kalacak ve çok da fazla etkisini gösteremeyecek.
Son dönem Afrika'da büyükelçilik sayımız da artırıldı, bu, iyi bir gelişme. Ancak açılan büyük elçiliklerimiz için yeterli personel temin edilmekte midir? Hatta bir diplomat, büyükelçi yapılırken sadece Dışişlerinde büyükelçi olmak için kadronun yeterli olması mı gözetilmektedir? Görev alacağı ülke hakkında asgari bilgi seviyesi dahi olmayan bir diplomat orada ülkemizi ne ölçüde temsil edecektir? Sadece Ankara ile bulunduğu başkent arasında sıradan diplomatik işlemlerin takibiyle mi yetinecektir? Kıtayı tanımayan, kıtayla gönül bağı kuramayan diplomatın hangi ülkeye ait olması önemli değil, başarılı olma şansının çok zayıf olacağı hepimizin malumlarıdır. Açılan büyükelçiliklerimizin kaçında son derece önemli olan ekonomik müşavirlik bulunmaktadır? Bunların Afrika ülkelerinin gerçekleri konusunda birikimlerinin daima tartışma konusu olarak iş çevrelerine yansımakta olduğunu biliyor muyuz? Genç memurlarla ve de gittikleri ülkelerin dillerini gereği gibi bilmeyen diplomatlarla alınacak mesafe son derece sınırlı kalıyor; bunun farkında değil miyiz? Aslında mesele, ülkemizde yeterli insan bulunmadığı değil, gerekli seçimlerin itinayla yapılıp yetiştirilmediği meselesidir. Kamu kurumlarımız adına gönderilen görevliler de Afrika konusunda diplomatlarımız gibi donanım yapılmadan gönderildiği bir başka eleştiri konusu değil midir? Eğer bir an evvel hayati görevler için Afrika konusunda ciddi bir eğitim verilmeden gidecek görevliler sadece o makamı doldurmakla yetineceklerse bu, fevkalade vahim bir sonuç doğuracaktır. Bir an evvel, bu hayati görevler için atanan memurlar, atanmadan önce bölge ve ülkeyle ilgili ciddi eğitimden geçirilmeli, buna göre atama yapılmalıdır.
Sivil toplum kuruluşlarımızın kıta ülkelerinde çok değişik insani yardım yaptıkları bilinmektedir. Afrika'nın kıta içi ve kıtalar arası etkinliğinde Türkiye'nin çok çekingen davrandığına dair ciddi işaretler de vardır maalesef. Diplomatlarımız, sömürgecilerin geçmişteki etkinliğinin hâlâ devam etmesi konusunda ülkemizi onların önüne geçirecek ilişkiler ağını aradan geçen yaklaşık on senedir kuramamışlar ve acemilikleri devam etmektedir.
Afrika araştırmaları konusunda ülkemizin yeterli akademisyene sahip olmadığı ortadayken bu alanda en ufak uzmanlığı olmayanlar, açılan araştırma merkezlerine idareci, hatta öğretim görevlisi yapılmaktadır. Burada Afrika'nın önemi, idarecilerimiz tarafından ya da karar vericilerimiz tarafından anlaşılmıştır ama bu anlaşılma yeterince uygulamaya yansımamaktadır. Tam bir adam kayırmacılık, adama kadro bulma anlayışı hüküm sürmekte ve bu çok hayati görevler maalesef tam anlaşılan, beklenilen gibi sonuç doğurmamaktadır.
Afrika'nın önde gelen yerel dilleri, Paris, Londra ve daha birçok Batı kentinde akademik programlarla öğretilmekte ama Afrika'da bilhassa kamuda ciddi yetişmiş eleman açığı bulunmakta olup, bir hafta, on günlük kurslarla sağlanması yerine en az altı ay, bir sene, bunlar gerek ülkemizden gitmeden gerekse ülkemizden gittikten sonra formasyon programlarına tabi tutulmalılar. Kıtada eğitim seviyesi çok düşük ve sınırlı, matbuat birçok ülkede yok denecek kadar az, Türkiye bu konuda henüz ciddi hamlelere girişmedi, bunun ne anlama geldiğinin farkında değil gibi görünüyor. Türkiye'de okuyan Afrikalı öğrencilerin, getirildikleri ülkelerin genelde en zeki çocukları olmadıkları dile getiriliyor. Türkiye, milyonlarca dolar harcadığı bu projeye çok sıkı bir seçim süreci geçirmelidir, üç beş dakikalık mülakatlarla doktora ve yüksek lisans, hatta lisans öğrencileri almamalıdır. Eğitim konusunda bilhassa üniversitelerimizde öğrenci akışı için vize dâhil ciddi kolaylıklar sağlanmalıdır. Bilhassa Libya'da tedavi hizmetleri için Türkiye'ye gelmek isteyen vatandaşlara vize kolaylığı sağlanmalıdır. Ekonomik anlamda Afrikalı iş adamları ve tüccarlarla ortak iş yapan vatandaşlarımızın haklarının korunması için gerekli hukuki süreçlerin bir an evvel tamamlanması; yine, çifte vergilenme anlaşmalarının tüm ülkelerle bir an evvel tamamlanması sağlanmalıdır. Hükûmet, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere onların dümen suyuna girme yerine oralarda "muhalif gruplar" adı altında ne idüğü belirsiz çetelerle yan yana durmak yerine doğrudan halkla irtibata geçmeli ve halkın temsilcileriyle temas kurmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)