GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Suç Gelirlerinin Aklanması, Araştırılması, El Konulması, Müsaderesi ve Terörizmin Finansmanına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:35
Tarih:29.01.2016

HDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle şunu ifade edeyim: Cizre'de bir vahşet bodrumunda ağır ağır insanlık katledilirken defalarca burada vicdanlarınıza, yüreğinize, insanlığınıza, aklınıza seslenmeye çalıştık. Bugünkü konuşmamı kesinlikle bu bahsettiğim hiçbir özelliğinize hitaben yapmayacağım çünkü bütün bunları yedi gün içerisinde sayısız defa test ettik ve maalesef, adım adım sona doğru, oradaki 28 yurttaşın yaşam haklarının adım adım gasbedilerek onların ölüme doğru gittiği saatlerde sadece tarihe not düşme adına yapıyorum. Günün birinde çocuklarımız Meclis tutanaklarını açıp baktıklarında, Cizre'deki vahşet bodrumunda yaşananları merak edip araştırdıklarında neler yaşandığını ifade etmek için bu konuşmayı yapıyorum.

Tam yedi gündür 28 yaralı yurttaş bir hastaneye nakledilerek yaşam hakları ve sağlık hakkı sağlamak için bekledikleri bir ortamda adım adım ölüme gönderildi. Şu ana kadar 6 yurttaşımızın yaşamını yitirdiğine dair bilgiler vardı elimizde. 22 yurttaşın hâlâ yaralı olarak kurtarılabileceğine dair bilgiler vardı bizde. Ancak, bu konuşmaya çıkmadan hemen önce vahşet bodrumundan beni arayan parti meclisi üyesi arkadaşımız, binanın şu anda havan toplarıyla vurulduğunu, yaralıların bulunduğu yerde, o katta tamamen duman altında kaldıklarını ve birkaç kişi dışında diğerlerinden herhangi bir ses duymadıklarını ifade etti. Umarım ve dilerim ki, bir hekim olarak aklıma gelebilecek o ihtimal gerçekleşmesin; Suruç'ta, Diyarbakır'da, Ankara'da ambulans gitmesi gereken yerde gaz gönderdiğiniz ölümler Cizre'deki vahşet bodrumunda bu saat itibarıyla yaşanmasın.

Tam bir haftadır bu devlet ve bu Hükûmet, Cizre'deki bir evden 28 yaralıyı Cizre Devlet Hastanesine taşıyamamıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin tedbir kararlarına rağmen, bu konuyla ilgili insanlık ayıbını ortadan kaldırmaya yönelik Türkiye kamuoyunda ve dünya kamuoyunda oluşan yüksek duyarlılığa rağmen, maalesef, Hükûmet ve devlet, adım adım insanlığın öldüğü bu suçta açık bir şekilde sorumluluktan fail konumuna geçmiştir. Bunun altını net olarak ifade ediyorum: Bu ülkedeki her bir yurttaşın ölümüyle ilgili sorumluluk Hükûmettedir, ancak bu 28 yurttaşın -şu anda yaşamını yitiren kişi sayısı 6'dır ama olası farklı gelişmelerle birlikte yaşamını yitiren her yurttaşın- sadece sorumlusu değil, göstermiş olduğu duyarsızlıkla faili de açık bir şekilde AKP Hükûmetidir.

Biz bu süre içerisinde sayısız görüşmeler yaptık. İçişleri Bakanıyla, İçişleri Bakanlığının en üst düzey yetkilileriyle saatler süren görüşmeler yaptık. Başbakanın bilgisi dâhilinde İçişleri Bakanının bize aktarımları oldu. Hükûmet, kamuoyunda ortaya çıkan baskıdan sonra "Oradaki yaralıları bir an önce biz de almak istiyoruz, cenazeleri hastaneye göndermek istiyoruz." bilgisini ve iradesini bize aktardı. Başbakan Davutoğlu'nun bu konuda talimat verdiğini ifade etti. Biz bu talimat doğrultusunda, Cizre'deki arkadaşlarımıza, orada bekleyen çocuklarının kurtarılmasını bekleyen annelere ve bütün Türkiye kamuoyuna bu yönlü bir gelişmenin olduğunu ve olumlu sonuçların her an ortaya çıkabileceğini, ambulansların oraya gönderileceğini söyledik. Ama maalesef, bu süreçte, herhangi bir aksaklık oluşmasın diye, zamanla yarıştığımız bu süreçte en küçük bir akamete uğrama durumu yaşanmasın diye, İçişleri Bakanlığının içerisinde en üst düzeyde bulunan yetkililerle birlikte Cizre'deki bu vahşet bodrumuna her ambulans gönderme girişimimiz, maalesef birtakım yapay, suni çatışma mizansenleriyle engellendi. Orada yaralıları almaya giden sağlık ekipleriyle telefonun hoparlörünü açarak bütün o süreci kayıt altına aldık ve bakanlık yetkililerine dinlettik. Kontrol noktalarında o sağlık müdahalesini engelleyenler "Biz bu ülkenin Bakanını, Başbakanını tanımıyoruz." dediler ve bunu bizimle birlikte o süreci dinleyen İçişleri Bakanlığının en üst düzey yetkilileri de kendi kulaklarıyla duydular ve buna tanıklık ettiler. O kontrol noktalarının her biriyle saatler boyu süren telefon görüşmeleri sonucunda, gidip yaralıların olduğu bodrum katına 150 metre bir mesafeye yaklaşıldığında da -tamamen planlanmış bir şekilde- tek taraflı bir ateş açma, tek taraflı bir çatışma havası yaratma süsüyle tekrar o ekipleri geri çevirdiler. Bütün bunlar olurken de en hazin olan durum, İçişleri Bakanlığının en üst düzey yetkilileri "Bizim inisiyatifimizi gördünüz, biz güç geçiremiyoruz." deme durumunda kaldılar. Başbakan Davutoğlu'nun talimatı havada kaldı. İki gündür Başbakan Davutoğlu "O yaralılar ve cenazeler bir an önce oradan alınıp hastaneye gönderilsin." talimatı vermesine rağmen Ankara'daki devletle Cizre'deki devlet uyuşmadığı için, Cizre'deki devletin inisiyatifi artık mevcut Ankara'daki devleti ve AKP Hükûmetini aştığı için o yaralılar ve cenazeler alınmadı.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Öyle bir şey yok. Yalan, hepsi yalan!

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Öyle bir şey olmasaydı Başbakanının vermiş olduğu o talimat yerine getirilirdi. Başbakan dün yaptığı açıklamada bile...

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Başbakanımız da İçişleri Bakanımız da partimizin bütün sözcüleri de bütün söylediklerinizin yalan olduğunu söyledi.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Siz takip etmiyorsunuz.

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim arkadaşlar.

Lütfen Sayın Çamlı...

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bakın, dün bile kamuoyuna yapmış olduğu açıklamada, orada bulunanların kimliği ne olursa olsun kendi sorumluluklarının bir an önce onları hastaneye yetiştirmek olduğunu, gerekli müdahaleler yapıldıktan sonra da adli tahkikatların daha sonra gerçekleşeceğini ifade etti, bunu basına da söyledi. Hadi diyelim ki bizim söylediğimize güvenmiyorsan güvendiğin gazetelerin sayfalarını aç, Başbakan Davutoğlu'nun o konuyla ilgili yapmış olduğu açıklamayı oku.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Ambulanslar orada bekliyor.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Dolayısıyla, burada açık ve net bir şekilde Kürt illerini teslim ettiğiniz, bu savaş sürecini tamamen havale ettiğiniz bir savaş aygıtına söz geçiremeyecek düzeyde bir âcizlik durumuyla maalesef karşı karşıya kaldınız. Umarım ki şu anda yaşam mücadelesi veren o 22 yurttaş yaşamını yitirmez. Umarım ki çökmek üzere olan o bodrum tavanı, o insanların, yaralı insanların üstüne çökmez. İnanın ki o tavan eğer bu yaralı insanların, yardıma ihtiyaç duyan bu insanların, mağdurların üzerine çökerse bunun altında, tarih karşısında hem Hükûmet olarak hem grup olarak hem de tek tek bu grubun mensubu milletvekilleri olarak maalesef kalacaksınız. Büyük bir insanlık ayıbının altında her birinizin duyarsızlığı, katkı sağlamış olarak tarihe not geçmiş olacak.

Dünyadaki bütün savaşlarda, iki devlet arasındaki savaşta bile, yaralıların olduğu alana bir yaşam koridoru, bir insani koridor açmak, savaşan devletlerin uluslararası sözleşmelerle ve kendi hukuki mevzuatlarıyla güvence altına aldıkları bir husustur. Düşünün ki siz Cizre'de bir savaş olduğunu kabul etmiyorsunuz, siz Cizre'de bir terörle mücadele olduğunu ısrarla ifade ediyorsunuz ama yedi gün boyunca Cizre'nin en işlek ana caddesi olan Nusaybin caddesiyle 400 metre ötedeki bir ev arasına bir yaşam koridoru açamıyorsunuz veya bilinçli bir şekilde açmıyorsunuz. Bir insani koridor açmıyorsunuz. Yedi gün boyunca o insanların yanında tek bir yiyecek yok, tek bir damla su yok, tek bir ilaç yok. Bir hekim olarak ifade edeyim, orada o insanların ölüme gitmesi için yaralı olmalarına gerek yok; 6'sı zaten yaralı olduğu için kan kaybından yaşamını yitirdi ama yedi gün boyunca orada bir damla suya muhtaç olan insanların, böbrek fonksiyonları başta olmak üzere, bütün fonksiyonları zaten hızla iflasa doğru gider. Her biri, zaten bu iflas neticesinde takatsiz olarak son nefesini verecekleri anı bekler. Velev ki, o insanları oradan almadınız, o insanları hastaneye yetiştirme noktasında bir insani duyarlılık göstermediniz, en azından bu yedi gün içerisinde açmış olduğunuz bir insani koridorla, oraya, su ve ilaç başta olmak üzere, en temel insani malzemeleri gönderebilirdiniz ama bunu da yapmadınız ve bunu yapmadığınız için de maalesef 6 yurttaşımız yaşamını yitirdi. Son iki günde, 2 yurttaşımız, biz İçişleri Bakanlığının yetkilileriyle görüşme yaparken yaşamını yitirdi. Durumun vahametini öğrenmek için o anda yaptığımız görüşme esnasında ölüm haberlerini aktarmak zorunda kaldık. Bu kadar ağır, bu kadar vahşet boyutuna ulaşmış olan bir durumla karşı karşıyayız. Adım adım, Cizre'deki insanlar değil, bu ülkenin insanlığının nasıl göçük altında kaldığına, nasıl gözler önünde yerle bir edildiğine tanıklık ediyoruz.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Maalesef... Maalesef görüyoruz, burada bile şahit oluyoruz. Şu Mecliste bile o insanlığın kaybına şahit oluyoruz.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Tutanaklar...

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - O vicdanın kaybolduğuna şahit oluyoruz.

BAŞKAN - Sayın Çamlı, lütfen... Müdahale etmeyelim... Müdahale etmeyelim...

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Karşımıza çıkıyorsunuz, o vicdanın kaybolduğuna şahit oluyoruz.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Baluken, siz Genel Kurula hitap edin.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Ben, bu konuşmayı, hiçbirinizi ikna etmek için ya da hiçbirinizin vicdanına seslenmek için yapmadığımı ifade ettim.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Bizim de yok. Levhi mahfûza yazılıyor.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Sizin de şu anda söyledikleriniz tutanaklara geçiyor.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - O tutanaklardan önce levhi mahfûza yazılıyor.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Bir dinle be! Dinle!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Ne konuşuyorsun ya!

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Ahirette çıkacak hepsi, burada çıkmazsa ahirette çıkacak.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Ya, bir utanın ya!

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Umarım, günün birinde geriye dönüp baktığında, burada kullanmış olduğun cümlelerden dolayı utanç duymazsın, senin için söyleyeceğim tek şey budur.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Ben de senin için, iade ediyorum.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, niye müdahale etmiyorsunuz ya?

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Çünkü adım adım, insanlık tarihinde görülmeyen, vicdanları, insanlık vicdanını kanatacak olan bir ölüm sürecini, bir vahşet sürecini yaşıyoruz.

Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, bu süreçle ilgili bugüne kadar ortaya çıkan sonuçlar, maalesef, bu ülkenin demokratik geleceğiyle ilgili bütün kaygıları da düşünemeyeceğimiz ölçüde her birimizde artırmıştır, artırması gerekir. Halklarımız arasına bu şekilde bir yaklaşım koymak, Kürt analarının kendi çocuklarının adım adım ölüme gitmesini yedi gün boyunca Cizre'deki belediye koridorlarında mübah görmek, oradaki insanların bütün yardım çığlıklarına karşı göstermiş olduğumuz duyarlılığı sadece kürsüden konuşan milletvekiline, hatibe laf atmak olarak değerlendirdiğiniz için, bu ortaya çıkan manzarayı toparlama noktasında da sanırım hiçbir inisiyatif sahibi olamayacaksınız. Halklarımız arasına büyük bir kırılma, büyük bir duygusal kopuştan sonra bir düşünsel kopuşu da maalesef bu uygulamalarla birlikte adım adım örmeye devam ediyorsunuz.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Terörle büyük kopuş var, terörle.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim lütfen.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Yine, aynı şekilde, Hükûmetin ve devletin Kürt illerindeki bahsetmiş olduğum savaş aygıtına söz geçiremeyecek bir duruma gelmesi de Türkiye demokrasisi açısından her birinizde farklı kaygılar uyandırmalı. Ortadan kaldırıldığını gururla ifade ettiğiniz o vesayet anlayışının, aslında bugün Cizre sokaklarında, Şırnak, Sur sokaklarında nasıl adım adım bu ülkenin demokratik geleceğiyle ilgili süreçler işlettiğini her biriniz fark ettiğinizde inanın ki çok geç olacak.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Vesayetin can çekişmesi Cizre sokaklarında olanlar.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bu şekilde laf atma durumunu da maalesef önünüzde bulamayacaksınız.

Özetlemek gerekirse, bu 28 yurttaşın tamamının yaşam hakkının başta İçişleri Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı olmak üzere, o bölgedeki operasyonel süreçte dahliyeti bulunan Millî Savunma Bakanlığının, Genelkurmay Başkanlığının ve bu Hükûmetin sorumluluğunda olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum. O insanların kurtarılmasıyla ilgili yaptığımız görüşmelerin bütün detaylarını kamuoyuna da aktaracağız. Ancak hâlâ o insanların kurtarılabileceğine dair umudumuzu korumak ve bu konudaki çabalardan vazgeçmek istemiyoruz. Dolayısıyla, önümüzdeki günlerde de bu süreçle ilgili eğer olumsuz sonuçlar ortaya çıkmazsa bizim, Halkların Demokratik Partisi olarak çabamız son ana kadar aynı şekilde devam edecek.

Bakın, Mecliste böylesi bir gündemle yedi gün boyunca burada yapılan tartışmalar ortadayken, ülkenin bir yerinde alev alev yangına doğru giden, hepimizin vicdanını kanatan bir süreç yaşanıyorken siz bugün getirmiş olduğunuz grup önerisiyle bu Meclisi kapatarak bu Meclisin halkın gündemine, bu ülkenin gündemine ne kadar yakın ve uzak olduğunu da ortaya koymuş oldunuz.

Bu ülkede her gün asker, polis, sivil, gerilla, genç, yaşlı, kadın, çocuk cenazeleri kalkarken bu Meclisi bir hafta boyunca tatile götürmek açık söylemek gerekirse Parlamentoyu aleni bir şekilde işlevsizleştirmektir. Parlamentoyu işlevsizleştirdiğiniz an, Parlamentonun halkın gündeminden koptuğunu ortaya koyduğunuz an, oradan bir çözüm çıkmayacağını bütün kamuoyunun gözüne baka baka deklare ettiğiniz an, maalesef, demokratik siyasete ve onun çözüm gücüne olan inancı da kendi ellerinizle yerle bir etmiş olursunuz. Bu konuda AKP'nin mevcut tutumu belli ancak ben özellikle CHP Grubuna seslenmek istiyorum: 7 Haziran sonrasında da bu Meclis, saray ve AKP eliyle bilinçli bir şekilde işlevsiz bırakıldı, fiilî olarak kapısına kilit vuruldu ve otuz yedi gün boyunca da "istikşafi görüşmeler" adı altında CHP'nin bu duruma ses çıkarmamasıyla ilgili bir oyalama süreci yürütüldü. Oysaki CHP istemiş olsaydı, sahip olduğu 110 milletvekiliyle o otuz yedi günlük süreci de bu Meclisi her gün açık tutarak çok net bir şekilde teşhir edip Türkiye kamuoyuna ve Türkiye halklarına çok önemli mesajları verebilirdi.

Önümüzdeki haftada da önünüzde böyle bir sınav olacak. 110 milletvekilinin bu Meclisin kapanamayacağını, bu Meclisin, oluk oluk kan akan ülkenin gündemine sırtını dönemeyeceğini; bu Meclisin, halkının gerçek gündemini bir kenara bırakarak tatil yapamayacağını ortaya koymak durumunda olduğunu düşünüyoruz ve bu konuda özellikle Cumhuriyet Halk Partisi içerisindeki vicdanlı milletvekillerinin, bu ülkedeki demokrasiden yana olan bütün milletvekillerinin bir girişim başlatmasını özellikle rica ediyoruz.

Hiç kimsenin yaptığı suçlar yanına kâr kalmaz, tarih bunu böyle ortaya koymuştur. Bir Hükûmet, bir devlet savaşla çözüm isteyebilir, normaldir; işte, savaştığı gücün son savaşçısını öldürünceye kadar devam etmek isteyebilir, normaldir; biz tasvip etmiyoruz ama velev ki böyle bir karar verdi, normaldir ama her savaşın bir ahlakı ve hukuku vardır. Hiçbir Hükûmet ve hiçbir devlet, savaş hukukunu ve savaş ahlakını ortadan kaldıracak şekilde insanlığa karşı suç işleme özgürlüğüne sahip değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Eğer öyle bir pratik içerisinde olursa da insanlık tarihî o Hükûmetten de o devletten de mutlaka hesap sorar diyorum.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Biz terörle mücadele ediyoruz, en başta Kürt halkını kurtarmak için.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)