Konu: | Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 1 |
Birleşim: | 34 |
Tarih: | 28.01.2016 |
MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, partim ve grubum adına görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 31'inci maddesi üzerinde verilen önerge üzerine söz almış bulunuyorum.
Bu torba yasalar bir sürü hatip tarafından gayet güzel eleştirildi. Artık bu torbalıktan da çıktı, dilenci torbasına döndü gibi gözüküyor. Aslında yamalı bohça. Ne rengi ne şekli ne deseni hiç birbirine benzemeyen bir sürü yamayla bunları geçiştirip duruyoruz. Tabii, AKP'li hatipler de çoğu zaman torba yasayı şöyle savunmuşlardır: "Seçim meydanlarında halka verdiğimiz sözleri yerine getirmek için bu uygulamayı yapıyoruz." Sizlere ve Sayın Başbakana Bitlis mitinginde verdiği sözü -"Tatvan'a havaalanı yapacağım."- hatırlatmak istiyorum. Bu sözü sizlere periyodik ve sistematik bir şekilde hatırlatacağımı şimdiden belirteyim.
Günümüzde modern devletler şiddet tekeline sahip meşru güçlerdir. Bu gücü devletler uluslararası ve ulusal hukuk normları çerçevesinde kullanmak zorundadır. Bu normların hiçe sayıldığı ortamlarda devlet demokrasi, adalet, özgürlük, eşitlik gibi temel vasıflarını yitirerek modern öncesi vahşi kalıplara geri döner. Böylesi bir ortamda devleti yönetenlerce yaşamın, hakikatlerin, insani değerlerin, evrensel normların hiçbir anlamı kalmaz. Barış, çözüm ve diyalog talepleri karşılıksız kalır. Devlet her defasında çok daha büyük bir şiddet dalgasıyla tüm suçlarıyla birlikte hakikatlerin üzerini örtmeye çalışır.
Değerli milletvekilleri, maalesef, bugün Türkiye'de yaşadığımız durum tam olarak bu duruma örnek olarak karşımızda durmaktadır. Bugün sokağa çıkma yasakları süresince devletin uyguladığı şiddetin uluslararası ve ulusal hukuk normlarını hiçe saydığını, yaşamı, hakikatleri, insani değerleri ve evrensel normları yok ettiğini, toplumsal kutuplaşmayı her geçen gün daha da artırdığını üzülerek belirtiyorum.
Ayşe öğretmen olayı, akademisyenlerin imzası karşısında başlatılan linç kampanyası hakikatlerin nasıl karartıldığını, barış ve çözüm taleplerinin nasıl susturulduğunu göstermesi açısından oldukça elzemdir. Ayrıca, bu olaylar bizi nasıl bir Türkiye'nin beklediğini ve bugün Hükûmet eliyle nasıl bir Türkiye inşa edildiğini göstermesi açısından oldukça önemlidir. En ufak bir eleştiriyi, toplumsal muhalefeti, farklı bir yaşam tarzını kabullenemeyen, kendileri gibi düşünmeyenin hain olduğu, vatandaş olarak bile görülmemesi gerektiği, güruh olarak nitelendirildiği bir Türkiye'yle karşı karşıyayız. "Demokratik bir cumhuriyet inşa edelim." derken bir korku imparatorluğunun inşa edildiğini görmek durumundayız.
Değerli milletvekilleri, bugün, Anayasa'nın değiştirilmesi ve sivil bir anayasa yapılması söz konusu. Lakin, bugün yeni bir anayasa için komisyon kurmak isteyen iktidar, 1982 Anayasası'nın bile çok gerisine düşen uygulamaları hayata geçirmiş durumdadır. Bu durum geleceğimiz açısından oldukça kaygı vericidir.
Değerli milletvekilleri, bugün ihtiyacımız olan tek şey birbirimizi anlamak ve sorunlarımızı diyalogla çözmektir. Aksi takdirde savaş ağırlaşarak devam edecektir. Siyaset sorunu ağırlaştırma değil, çözüm mercisidir ancak o zaman topluma karşı olan sorumluluğumuzu yerine getirmiş oluruz.
Burada hiçbir şey olmuyor gibi, ülkenin can yakıcı sorunlarıyla ilgisi olmayan konuların görüşülmek zorunda bırakılması, Meclisin topluma yabancılaştırılmasına neden olmaktadır. Bugün toplumun can yakıcı sorunları baypas edilerek Meclisin gündeminin oluşturulması hepimizin zararınadır. Burada Meclisin gündemi meşgul edilirken toplumsal barışımızın, ortak geleceğimizin, barışın elimizden kaydığını görmek durumundayız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)