GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:32
Tarih:26.01.2016

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Sayın Başkan, saygıdeğer Meclis, milletvekili arkadaşlar; 68 sıra sayılı kanunun 16'ncı maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, aslında teknik içerikli bir konuşma hazırlamıştık ama bugün yaşadıklarımız ışığında, bir de bunlara karşı geliştirilen söylemler ışığında bir iki şeye değinmek istiyorum, çok kısa bir sürem var. Arkadaşların birçoğu malum yasayla ilgili bir şeyler söylediler.

Şimdi, gerçekten bu yüce Mecliste elbette ki demokrasiyi hepimiz biliyoruz. En basit, en kısa tabiriyle insanların, halkın kendi kendini idare etme yoludur. Bunların da teknik olarak tanımları farklı olabilir: Başkanlık, yarı başkanlık, güçlendirilmiş parlamenter sistem ya da İngiltere Parlamentosunda olduğu gibi bir monarşi yani anayasal bir monarşi de olabilir ama bugüne kadar özellikle muhalefet bir şey söylediği zaman sürekli... Ve hepimiz Anayasa'dan gücümüzü alırız. Burada yasama yetkisi bizde. Yasama da, yürütme de, yargı da Anayasa'daki kanunlardan gücünü alarak faaliyette bulunur. Biz bunu göz ardı ederek, özellikle Sayın Cumhurbaşkanıyla ilgili bir iki eleştiri olduğu zaman "O halk tarafından seçilmiş bir Cumhurbaşkanı, dokunulmaz, söylenmez, eleştirilmez..."

Arkadaşlar, bir yerde hata yapıyoruz sanki. Bakın, birbirimize haksızlık etmeyelim. 11'inci Cumhurbaşkanını da halk seçti biliyor musunuz, farkında mısınız? Siz seçtiniz, sizin oylarınızla seçildi. Dolaylı bir halk seçimiydi o. Halk sizi seçti, bizi seçti, biz de Parlamentoda Cumhurbaşkanını seçtik. Dolayısıyla, haksızlık etmeyin. Yani, 12'yi kurtaralım derken 11'e de hakaret etmeyelim lütfen. Geçmişte rahmetli Özal'ı da halk seçmişti, Demirel'i de halk seçmişti ama yöntemi biraz farklıydı. Şimdi yöntem biraz değişti, bu da demokratik bir sistemdir.

Böyle çok ısrarla üzerinde durduğumuz bir başka sıkıntı da, özellikle grup başkan vekillerimiz, saygıdeğer grup başkan vekillerimiz en ufak bir eleştiride "Bizim dediğimiz yanlış olsaydı, haksız olsaydık, uygulamamızda hata olsaydı biz yüzde 49,5 oy almazdık. Halk bizi seçti..." Efendim, çokluğa vurgu yapmayın lütfen. Çokluk demek hak demek değildir, doğruluk demek değildir, haklılık demek değildir. O zaman, tarihe döner bakarsanız, çok olup da haksız olan bir sürü olay vardır. Azdır ama haklıdır, çok olay vardır. Onun için tarih Muaviye'yi, Yezid'i, Ebu Cehil'i konuşmaz, değil mi? Tarih Hazreti Ali'yi konuşur, İmam-ı Azam'ı konuşur, Resulullah'ı konuşur, değil mi? O zaman Malazgirt olmazdı, Hendek olmazdı eğer çokluk her zaman haklılık anlamına gelseydi. Bunu da birazcık böyle, lütfen yani böyle bir ego patlaması gibi "Biz çoğuz, biz fazlayız, biz çok oy aldık..." E, nasıl aldığımızı hepimiz o seçim sürecinde yaşadık. Yani, Anayasa'daki yetkileri bağımsız olmasını gerektiren Sayın Cumhurbaşkanımızın -forsunun olduğu- muharrem ayında, ben, aşure dağıtılırken Cumhurbaşkanlığı bütçesinde kepçeleri AKP milletvekili arkadaşların tuttuğunu biliyorum, dağıttıklarını biliyorum. Şimdi, bunları yaşadık. Dolayısıyla, bu tür saplantılara fazla girmeyelim.

Şimdi malum kanunla ilgili bir iki şey de söylemek istiyorum. Gerçekten, bugün askerimizi, polisimizi, mücadele eden kolluk kuvvetimizi biraz incittik, yapmayalım bunu. Onlarla ilgili, sanki bölgede bunlar bir soykırım yapıyorlarmış gibi bir araştırma önergesi teklifinin okunması bile bizi incitti ziyadesiyle çünkü o insanlar orada çok zor şartlarda savaşıyorlar. Ve bugün aklıma gerçekten bir endişe düştü. Acaba geçmişte de büyük mücadeleler verip terörü sıfır noktasına getiren güvenlik kuvvetlerini, daha sonra uydurma şahitlerle, teröristleri gizli tanık yaparak, bunları birer birer, o kahramanları birer birer içeri mi attırdılar? Acaba bundan sonra da Özel Harekât başta olmak üzere, asker ve kolluk kuvvetlerimiz için ileride böyle bir şeyin mi emaresi gösteriliyor? Onu da büyük bir endişeyle karşılıyorum.

Değerli milletvekilleri, orada mücadele eden arkadaşların çok sorunları var, astsubaylarımızın temsil tazminat sıkıntıları var, uzman arkadaşlarımızın, kardeşlerimizin gerçekten şartları ağır. Bakın, görevlerini hafife dahi alabiliyoruz. Evet, yokluk içindeler, kıtlık içindeler, kerpiç evlerde oturuyorlar ama inanın, para için değil, bu memlekete sevdalarından dolayı orada görev alıyorlar, bile bile canlarını feda ediyorlar diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)