| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 31 |
| Tarih: | 21.01.2016 |
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sokağa çıkma yasaklarında sağlık emekçilerine yönelik saldırılarla ilgili vermiş olduğumuz grup önerisi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama geçmeden önce, uzun bir süredir "Ölüme karşı yaşam, siyaha karşı beyaz" şiarıyla bu ülkede barış nöbeti tutan sağlık emekçilerini buradan selamlıyorum. Diyarbakır'da sağlık emekçileri, hekim arkadaşlarımız yirmi dokuz gündür, İstanbul'da on gündür, Ankara'da da dört gündür bu ülkeye barış gelmesi için, bu ülkede ölüm yerine tekrar yaşamın güncellenmesi için gece gündüz demeden fedakâr bir şekilde nöbet tutuyorlar. Buradan, bütün grubumuz adına, içerisinde bulunmuş oldukları bu anlamlı, bu değerli eylem sürecini, etkinlik sürecini bir kez daha selamladığımı ifade etmek istiyorum.
Yine, acil olduğu için... Süre yetmeyebilir. Sayın bakanlar da buradayken kendilerine de ilettiğimiz acil bir konu var. Cizre'de şu anda Helin Öncü adındaki bir gencimiz dört buçuk saati aşkın bir süredir ambulans bekliyor. Güvenlik güçlerinin açmış olduğu ateşle ağır yaralanan arkadaşımız için hem yerelde hem Ankara'da her türlü girişimleri yapmamıza rağmen bu saate kadar Helin ambulansla hastaneye alınmadı. Âdeta, Helin'in de ölüme sürüklenmesi için...
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Ellerinde silah var, elinde silah var.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Ne diyorsun Sayın Vekil?
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Güvenlik güçlerini suçlayamazsın burada, elinde silah olana ateş açıyorlar. (HDP sıralarından gürültüler)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Ya müdahale etme! Sen uzayda mı yaşıyorsun!
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Helin Öncü'nün kimler tarafından vurulduğu bellidir. Bu kadar mı vicdanın köreldi? Genç bir üniversite öğrencisinin ailesinin de şu anda Cizre girişinde ambulans beklediğini söylüyoruz, şu ortaya koyduğun vicdansızlığa bak! Yani gerçekten büyük bir...
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Vicdansız diyemezsiniz, lütfen sözünüzü geri alınız.
Sayın Başkan...
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Neyin sözünü geri alacağım? Büyük bir vicdansızlık yapıyorsun! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Vicdansız diyemezsiniz. Vicdansız sizsiniz! Vicdansız sizsiniz!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bir üniversite öğrencisi ambulans gitmedi diye ölüme terk ediliyorsa, sen de bunu savunuyorsan vicdansızlığın en büyüğünü yapıyorsun demektir.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Elhamdülillah, şerefle savunuyorum.
BAŞKAN - Sayın Baluken, lütfen Genel Kurula hitap ediniz.
Buyurunuz.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Sayın Bakan, size iletilen bilgiler doğrultusunda, şu anda Helin Öncü'nün de ailesi Cizre girişinde bekliyor, saatlerdir. Bir ambulans gidip, o genci alıp hastaneye götürecek ve yaşam hakkıyla, sağlık hakkıyla ilgili bir süreci işletecek. Daha önce bu süreç yerine getirilmediği için, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tedbir kararı almasına rağmen, maalesef, Hüseyin Paksoy'u ve Serkan Altun'u kaybettik. Helin'in de başına aynı şeyin gelmemesi Hükûmetinizin sorumluluğu altındadır. Orada yaralanan herkesin, orada cenaze sahibi olarak bulunan herkesin mağduriyetini gidermek Hükûmet olarak sorumluluğunuz altındadır. Dolayısıyla, özellikle kürsüden de belirtiyorum ve rica ediyorum, bu gencimizin bir an önce hastane koşullarında tedavi sürecinin başlaması için gerekli duyarlılık yapılsın. Şu anda ailesine müsaade edilirse babası gidip kızını ambulansa alacak ve hastaneye götürecek. Şu anda izin verilmeyen şey, Helin'in ailesinin gidip, Helin'i alıp hastaneye götürmesi meselesidir.
Değerli milletvekilleri, bunları belirttikten sonra -tabii süre de biraz kısıtlı, mümkün olduğunca özetlemeye çalışayım- aslında 7 Haziran öncesinden fragmanlarıyla sahaya sürülen bir savaş konseptiyle, bir savaş süreciyle karşı karşıyayız. 7 Hazirandan sonra da fragmanlarıyla seçim öncesi izlediğimiz savaşı, maalesef, bütün dehşetiyle birlikte AKP Hükûmeti sahaya sürdü. Çökertme planları, Millî Güvenlik Kurulu kararları, İmralı'daki tecrit konsepti ve en nihayetinde bahsetmiş olduğumuz 7 Hazirandan sonra devreye konulan bu savaş konseptinin bir tek amacı vardı; AKP'yi 1 Kasımda tek başına iktidara getirmek, mümkünse 367, mümkün değilse referanduma götürecek 330 milletvekilini bulmak.
Dolayısıyla, biz, 1 Kasımdan önce biraz daha hafif dozda sahaya sürülen bu savaşları, birinci saray savaşı ya da birinci saltanat savaşı olarak değerlendiriyoruz. 1 Kasım seçiminden sonra da anayasal çoğunluk elde edilmediği için daha pervasız bir savaş konsepti sahaya sürüldü; kırk elli gün süren sokağa çıkma yasaklarıyla sivil yerleşim alanları maalesef tank atışlarına, top atışlarına tabi tutuldu. Dolayısıyla, 1 Kasımdan sonra da ikinci saltanat savaşlarıyla, ikinci saray savaşlarıyla karşı karşıyayız.
Şimdi, tabii, bu saltanat savaşlarının mağduriyetini bütün toplum nasıl hissediyorsa, maalesef, sağlık emekçileri de bundan fazlasıyla payını alıyor, nasibini alıyor. Sağlık emekçilerine yönelik AKP Hükûmetinin talimatlandırdığı esedullah timleri, paramiliter güçler, JÖH, PÖH gibi birtakım savaş aygıtları bir taraftan bu emekçileri sokak ortasında infaz ederken, katlederken, bir taraftan da AKP'nin bakanları ve emirlerindeki yandaş medya aracılığıyla da oradaki gerçek ters yüz edilerek, sağlık emekçilerine yönelik şiddet ve bu infaz girişimi, katliam girişimi bir yönüyle meşrulaştırılmaya çalışılıyor.
Doğrusu, insan sağlığına saygı duymayan, sağlık emekçilerine yönelik bu yaklaşımı ortaya koyan bir zihniyetin, bir anlayışın oradaki sivil halka neler yaptığını da ben kamuoyunun takdirine bırakmak istiyorum.
Bakın, şu anda sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı yerlerden bahsediyoruz ama Dünya Sağlık Örgütünün "sağlık" tanımına göre sağlıklı olmak biyolojik, psikolojik ve sosyal olarak tam bir iyilik hâlidir. Şu anda Türkiye'de, İstanbul'dan Antalya'ya, Trabzon'dan Yozgat'a kadar, kendini biyolojik, psikolojik ve sosyal olarak tam bir iyilik hâli içerisinde hisseden bir tek yurttaşa rastlayamazsınız. Nedeni de bir tarafta oluk oluk kan akarken, bir tarafta bu ülkenin yurttaşları ölürken, askeri, polisi, genci, gerillası, sivili, çocuğu ölürken insanların rahat olmasını beklemek doğal olarak mümkün değildir.
Şimdi, bu sağlık emekçilerine yönelik, tabii süre kısıtlandığı için sadece birkaç örnek üzerinden ifade edeyim. Bakın değerli arkadaşlar, bu, en son, Cizre'de yaralandığını söylediğimiz, burada Genel Kurulda da dile getirdiğimiz, yine mutlaka hastaneye kaldırılması gerektiğini söylediğimiz Abdülaziz Yural arkadaşımızın fotoğrafı. Abdülaziz SES Cizre temsilcisiydi. Mahallede yine güvenlik güçlerinin tank atışıyla yaraladığı bir kadına yardım etmek için yaralının bulunduğu eve gitmek üzereyken, maalesef yine güvenlik güçleri tarafından açılan ateşle katledildi. Abdülaziz'in katlinden sonra, önce hem yandaş basında hem de Hükûmet çevrelerinde "Onu karşı taraftan gelen ateş vurdu." gibi açıklamalar yapıldı ama sonra otopsi raporları vesaire gibi birtakım belgeler ateşin nereden yapıldığını ve kimin katlettiğini açık ortaya koyduğu için de yandaş basın üzerinden bu sefer, Abdülaziz'in aslında güvenlik güçleriyle silahlı çatışmaya girdiği haberleri servis edilmeye başlandı. Abdülaziz'in başına gelenler oradaki sağlık emekçilerinin başına gelenlerin özetidir. Yani "Öldürünce, katledince önce bir inkâr edelim, önce bir karşı tarafa yükleyelim. Görüntüler ortaya çıkarsa, suçumuz teşhir olursa, gençse, işte böyle genç grubuna giriyorsa da mümkünse PKK'li olarak yaftalayıp bu suçun üstünü örtelim." anlayışıdır. Tabii, bunu kabul etmemiz mümkün değil.
Uzun süredir sağlık emekçilerinin maruz kaldığı bu sağlık hakkı gasbıyla ilgili Şehmuz Dursun örneği var, Eyüp Ergen örneği var. Her birini burada detaylandırmayacağım ama her biriyle ilgili hem Hükûmet yetkililerinin hem Sağlık Bakanlığının defalarca yapmış olduğu yanlış açıklamaları ifade etmek istiyorum.
Bakın, döneminizde Türkiye'de sağlık hakkı, maalesef uyguladığınız sokağa çıkma yasakları neticesinde işte bu beyaz bayrakla hastaneye gitmek isteyen kronik diyaliz hastalarının ya da kronik kanser hastalarının durumuyla burada rahat bir şekilde özetlenebilir.
Dolayısıyla, şu anda, mevcut, içerisinde bulunduğumuz durum, yaralıyı hastaneye götüremeyen, cenazesini kaldıramayan, bırakın sağlık hakkını, cenazesini defnetme hakkını da bulamayan bir yurttaşlık gerçeğidir.
Yani, şundan her birinizin utanması ve sıkılması gerekir: Eğer bir yaralıyı Cizre'deki bir mahalleden, Cizre Devlet Hastanesinden kaldırmak için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi karar almak zorunda kalıyorsa, oraya taşınması için önce bir AİHM koridorlarına kadar girişimler yapmak zorunda kalınıyorsa o ülkede sağlık hakkı diye bir şey kalmamıştır, o ülkede sağlık hakkı bizzat Hükûmetin uygulamalarıyla tamamen ortadan kaldırılmış demektir.
Zamanımız yeterli olmadığı için burada sözlerimi bitireceğim.
AKP'li bütün vekillerden özellikle ricam... Şimdi adınıza konuşacak sayın hatip de birçok iddia gündeme getirecek. Olsun, o iddiaları da gündeme getirsin, hepsini birlikte araştırmak için...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) - ...bu önergemize destek verin, hep birlikte gidip orada yerinde tespit edelim; sağlık emekçilerine yönelik kim saldırı yapıyorsa, kim katliam yapıyorsa hep birlikte gelip burada teşhir edelim ve kınayalım diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)