GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:30
Tarih:20.01.2016

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 1'inci maddesi hakkında söz almış bulunmaktayım.

Kanun tasarısını eksik buluyoruz. Tasarının 1'inci maddesinde, her ne kadar 29 yaşını doldurmamış gerçek kişilerden ilk defa ticari yaşama atılacakların teşvik edilmesi amaçlanmış ise de ülkemizde gelir vergileri ücretlilerin üzerine yıkılmış durumdadır. Bu durumda ücretlilerin de vergilerinde istisna uygulamasının yapılmaması eşitlik ilkesine aykırı olacaktır. Bu sebeple, ilgili maddede ücret gelirlerinden alınan vergilere ilişkin de düzenleme yapılması gerektiğini düşünmekteyiz.

Sevgili arkadaşlar, ülkemizde ekonomik, sosyal, toplumsal sorunlara ilişkin çözüm yeri elbette Parlamento olmalıdır. Ancak, söz konusu tasarının aceleye getirildiği, kalıcı çözümler hedeflenmeden, ilgili komisyonların etraflıca bir çalışma yapmadan oluşturulduğu aşikârdır.

Bu eksiklikler bir yana, ülkemizde devam eden savaşın ekonomik boyutlarına ilişkin hiç kimseden ses çıkmamaktadır. Hepinizin bildiği üzere, çözüm sürecinin devam ettiği süre zarfında genç müteşebbislerin, tacirlerin, esnafın ve halkımızın barışın inşa edileceğine olan inancı sebebiyle yatırımların yapıldığı, yeni iş alanlarının ortaya çıktığı ve barış sözüne olan güven sebebiyle ekonomik kalkınmanın Kürdistan'da ve ülkemizde...

MUHAMMET BALTA (Trabzon) - Kürdistan değil!

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) - ...kendiliğinden ortaya çıktığı bilinmektedir.

MUHAMMET BALTA (Trabzon) - Kürdistan diye bir yer yok!

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) - Ancak ülkemizin son altı ayda getirildiği durum, Cizre, Silopi, Sur başta olmak üzere savaş konseptinin devam ettiği bölgelerde yaşayan halkımızın yaşam hakkını dahi koruyamazken ekonomik kalkınmadan bahsetmek mümkün değildir. Daha 1 yaşını bile doldurmamış bebeklerin, 16 yaşındaki Hüseyin Paksoyların ölümüne engel olamıyorken biz hangi genç müteşebbislerin ticari hayatından söz edebiliriz ki?

Bugün dahi, buranın bir üyesi olan Faysal Sarıyıldız'ın can güvenliği için bile beş saat bu Parlamentoda dil dökmek, Hükûmete söz anlatmak zorunda kaldık. O zaman şöyle düşünüyoruz: Ya bu gençler bu memleketin evlatları değil ya da siz bölgede olanların farkında değilsiniz.

Kendisinden olmayan ve açık bir şekilde barışı isteyenlerin öldürüldüğü, yöneticilerimizin ve bize oy verenlerin Sevgili Muş HDP İl Eş Başkanı Elif Çetinbaş gibi siyasi soykırımla tutuklandığı, yine kendisi gibi düşünmeyen öğretmenlerin sürgün edildiği, akademisyenlerin gözaltına alındığı bir süreçten geçiyoruz. "İleri demokrasi" sözünü ağzından düşürmeyenlere sormak istiyorum: Sizden olmayan, sizden farklı düşünen kişilerin, kesimlerin, kurumların, meslek örgütlerinin susturulmaya ve sindirilmeye çalışılmasını demokrasinin hangi özelliğiyle açıklayabiliyorsunuz?

Ankara'dan Silopi, Cizre, Sur ve savaş konseptinin sürdürüldüğü bölgeler nasıl görünüyor bilmiyorum ama kürdistanda savaşın devam ettiği bölgelerde bulunan biri olarak şunu söyleyebilirim ki: Çocuklarımızın, kadınlarımızın, gençlerimizin, bir bütün halkımızın mağduriyetini, acılarını, hüzünlerini sözlerle anlatmam mümkün değil. Ülkemizde devam eden savaş sosyolojik olarak barışa evrilmeden ekonomik hayatın normale dönmesinden bahsedemeyiz. Savaş, her anlamda yıkım ve ölüm getiren bir hüzün ve gözyaşı yumağıdır. Dünyaya gözlerini açan her insanın üzerinde bulunduğumuz bu topraklarda yeri vardır. İnsan hakları, insanın insan olarak doğmakla elde ettiği haklara denir -bilmeyenler için buradan tekrar söyleyelim- yani, insanlara doğuştan verilen, verilmesi gereken haklardır.

Yaşadığımız ülkede dini, ırkı, dili birbirinden farklı onlarca millet vardır. Bu farklılıkların derinleştirilerek, halklar arasında ayrıştırma yapılarak ülkenin savaşa sürüklenmesi kabul edilebilir değil. Savaş, halkımızın psikolojik, ekonomik ve siyasal durumlarını olumsuz yönde etkilemektedir. Tüm Türkiye halklarının beklentisi şudur: Barışçıl siyaset izleyerek anlaşmazlıkların müzakere ve diyalogla çözülmesi ve bunun sözleşmelerle garanti altına alınması ve çözüm yoluna varılmasıdır.

Bizler -benim de içinde olduğum bir kuşak vardır- 90'ların çocukları olarak 90'larda devam eden savaştan nasibini almış insanlarız. Şuna yürekten inanıyorum ki İstanbul'da, Ankara'da, Antalya'da, Artvin'de, Çankırı'da yaşayan çocuklar Sur'da, Silopi'de, Cizre'de yaşayan çocukların öldürülmesine anlam veremiyorlar, bizim de 90'larda anlam veremediğimiz gibi. 90'larda savaşı yaşayan ve bugün barış mücadelesi veren çocuklar olarak, başta çocuklarımız olmak üzere, tüm Türkiye halklarına barışı armağan etmek için mücadele ediyoruz ve etmeye devam edeceğiz.

Ben Hrant Dink'i tekrardan anarak sevgili Rakel Dink'in sözüyle sözlerime son vermek istiyorum. Rakel Dink şöyle söylüyor: "Ben 3 dil biliyorum: Ermenice, Kürtçe ve Türkçe. Benim içimde bu 3 dil hiç kavga etmiyorlar, barış içinde yaşıyorlar."

Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)