| Konu: | Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 30 |
| Tarih: | 20.01.2016 |
MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu veya Adalet ve Kalkınma Partisi, Hükûmet, maalesef, kalitesiz yasa yapma konusunda ısrar ediyor. Bunu niçin söylüyorum? Yine bir torba yasa görüşüyoruz. Torba yasanın bütün mahzurlarını anlattık. Vakti bununla kullanmak istemiyorum. Şimdi, ayrıca, üstelik bir de temel kanun hâline getiriliyor.
Ben, şimdi, birinci bölüm üzerinde konuşacağım fakat birinci bölümün hiçbir mantığı yok. Yani birbirinden kopuk konular, gelir vergisi var, KDV Kanunu var, işte 657'de doğum, evlat edinme izinleri, yarı zamanlı çalışma, bazı meslek gruplarında iyileştirme, Sosyal Güvenlik Kanunu, Uzman Erbaş Kanunu gibi böyle değişik kanunlar var. Dolayısıyla, bölüm üzerinde konuşmanın da bir mantığı yok. Fakat, tabii, yine, burada içerilen konularla ilgili biz önemli gördüğümüz hususları dile getirmeye çalışacağız.
Kanun yapma usulü açısından, biz, burada yapılanlara karşıyız, bunu açıklıkla ifade etmek istiyorum. İçerik açısından, bu 1'den 18'e kadar olan maddelerde, elbette bizim de katıldığımız maddeler var ama bunların da önemli bir kısmını yetersiz buluyoruz, daha da geliştirilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Şimdi birinci husus: Özellikle bu yarı zamanlı çalışma, doğum sonrası izinlerle aslında yapılmak istenilen şey, iş gücümüzün daha fazla istihdam edilmesi. Bu, bizim de katıldığımız bir husus. Şimdi, şöyle bir rakamlara bakacak olursak, Türkiye'de 58,1 milyon 15 yaşın üzerinde yani çalışma yaşında insan var. Sistemde çalışan sayısı 26,9 milyon olarak gözüküyor fakat bunun 3,1 milyonu ücretsiz aile işçisi. Bunların geliri olmayan çalışan olduğunu düşünürsek, bunları düşersek, sistemde çalışan 23,8 milyon kişi var. 34,3 milyon kişi de sistemin dışında. Yani yuvarlarsak, bir tarafta 24 çalışan, 34 çalışmayan var. Bu, sürdürülebilir bir şey değil. Eğer biz gelişmiş, kalkınmış bir ekonomi olmak istiyorsak daha fazla istihdam etmemiz lazım.
İşsiz sayısına baktığımızda, en son ekim verileriyle konuştuğumuzda, 3 milyon 147 bin işsiz var ancak "İş bulsam çalışırım." diyen 2,4 milyon kişi var. Bunları da kattığımızda 5,5 milyon işsiz var.
Şimdi, ücretsiz aile işçileri veya ev hanımları... Mesela, 11,4 milyon ev işiyle uğraşan var. Bunların, biz biliyoruz ki önemli bir kısmı aslında çalışmak da ister, bir geliri olacak yani bir istihdam imkânı bulsa çalışmak isteyecek insanlar. Bunlar da sisteme katılırsa sistemde aslında çalışmaya meyilli olan fakat çalışamayan çok ciddi bir kesim var.
Tabii, burada, şimdi iki önemli husus var, iki boyutu var işin: Bir tanesi, çalışmak için iş alanının olması lazım. İkincisi de, çalışanın bir mesleğinin, bir becerisinin olması lazım. Maalesef, ülkemizde bu iki konuda da sıkıntı var. Yani yeteri kadar iş alanı yaratamıyoruz, ekonomiyi yeteri kadar büyütemiyoruz. Diğer taraftan da, bir mesleksizlik problemi var. Yani bir yandan da firmalar... Sanayide eleman aranıyor fakat yeterli nitelikte eleman bulunamıyor. Bu da, tabii, Hükûmetin yapması gereken şey. İşte, iş gücümüzün, mesleki olarak onların güçlendirilmesi lazım. On üç yıllık bir iktidar döneminde şimdi biz bunu konuşuyoruz arkadaşlar. Dolayısıyla bu eleştiriyi yapma hakkımızın olduğunu düşünüyorum. Hani, bir iki yıllık iktidarda ne yapacaksın iş gücünün niteliğiyle ilgili ama on üç yıllık iktidar, iş gücü niteliğini ciddi olarak artırabilmeliydi. Maalesef, rakamlara bakarsak iş gücü niteliğinde bir artış olmadığını görüyoruz.
Türkiye'nin, en son itibarıyla, yüzde 46'lık bir istihdam oranıyla gelişmiş ülkeler seviyesine veya üst gelir grubu ülkeler seviyesine çıkma imkânın olmadığını görmemiz lazım. Hele hele, tabii, şimdi -uzatmak istemiyorum- tarım dışında işsizliğimiz çok daha yüksek, gençlerde işsizlik yüzde 19'larda. Az önceki düzeltmeleri yaparsak, "İş bulsam çalışırım." diyenleri de katmış olsak, yüzde 19, çok daha yüksek oranlara çıkıyor, dolayısıyla burayı artırmamız lazım.
Şimdi, burada, tabii, önemli husus kadınlar. Erkeklerde aslında iş gücüne katılma oranı yüzde 71'lerde. Yani sistemin dışında olanları saymazsak sistemin içinde olanlarda katılım oranı fena değil ama kadınlarda yüzde 31'lik, yüzde 32'lik bir iş gücüne katılım oranı var. Bizim de Milliyetçi Hareket Partisi olarak seçim beyannamelerimizde kadınlarda iş gücüne katılım oranının artırılmasına yönelik ciddi tedbirlerimiz vardı. Yani onların iş kurmasına yönelik olarak... Mesela, işte, yüzde 50'si hibe girişimci desteği vermeyi biz taahhüt ediyorduk. İstihdam edilebilirliklerini geliştirmemiz lazım kadınlarımızın. Ev hanımlarına yönelik mesleki becerilerinin kazandırılması lazım. Bunlar da önümüzdeki dönemde bizim de beklediğimiz, bizim de bu konuda üzerinde çalışacağımız hususlar, kanun teklifleriyle veya önergelerle.
Şimdi, bir yandan kadın istihdamını artırmamız lazım, diğer taraftan da tabii, nüfus artışımızı da belli seviyede tutmamız gerekiyor. Aslında bu ikisi arasında bir optimizasyon, bir denge yapılması lazım çünkü dengeli bir şekilde yapmadığımız zaman alacağımız tedbirler kadınlarımızı istihdam piyasasının dışına itebilir, bundan da kaçınmamız lazım. Dolayısıyla, burada ilke olarak yapmamız gereken şey, bir defa, devlet tarafında problem olmaz yani her türlü esnekliği sağlayabiliriz, imkânları verebiliriz, iş güvenceleri var ancak esnekliği çok artırdığımız zaman özel sektör, kadını çalıştırmaktan kaçınabilir. Bu sefer, tabii, burada denetimleri etkin yapmamız lazım. Yani kadınlarımıza verilen bu hakların özel sektör, firmalar tarafından istismar edilmesinin önlenmesi lazım.
Diğer taraftan da bu bir devlet politikası madem, devlet olarak yükü de özel sektörün üzerine bırakmamak lazım, devletin bu yükü üstlenmesi lazım. Yani yarı zamanlı çalışmada, burada da o var ama bunu çok daha fazla geliştirerek bu işlerin hepsinde... Mesela, işte, şu kadar sayıda eleman çalıştıranlara kreş açma zorunluluğu getiriliyor. Hayır, bence bizim hiçbir firmaya kreş açma zorunluluğu getirmememiz lazım. Bu, devletin bir görevidir, devletin politikaları gereği yapılan bir şeydir. Zaten rekabetin zorlaştığı, firmalarımızın zor durumda olduğu bir ortamda ve kayıt dışılığın çok yüksek olduğu bir ortamda bu tür eşik değerler koyduğumuzda firmalar ya istihdamını artırmıyor ya da kayıt dışı çalıştırıyor. Bu yükleri devletin üstlenmesi lazım. Devletin de paralarını yani kaynaklarını buralara daha fazla aktararak istihdamı artırmaya yönelik işler yapması lazım.
Şimdi, zaman zaman ben bu demografik fırsat penceresini, nüfus fırsat penceresini kullanıyorum; bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Yani Türkiye için bu, 2000-2030 hesaplarda, yani bir fırsat. Şimdi, bunun on beş yılı geçti. Şunu deriz, bunu deriz; bir şekilde geçti, on beş yılın çok iyi değerlendirilmediği düşüncesindeyim, kalan bir on beş yılımız var. Yani Türkiye'nin üst gelir grubu ülkeler seviyesine çıkabilmesi için önünde bir on beş yıl var ve bu on beş yılın çok iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Burada hakikaten çok ciddi yasalar yapmamız lazım. Az önce Sayın Kuşoğlu'nun da ifade ettiği gibi, yani ileriyi görerek işler yapmamız lazım fakat -yani biz bunun mücadelesini Plan Bütçe Komisyonunda da çok veriyoruz- maalesef ve maalesef, üzülerek söylüyorum ki hep işi kötü yapmanın yollarını arıyormuş gibi bir hâli var iktidar grubunun.
Şimdi, tabii, burada tarımla ilgili hususlar var. Tarım sektöründe maalesef Türkiye'de verimlilik çok düşük. Tarımda verimliliği artırmamız lazım. Bu, birinci husus. Kısmi iş gücü verimliliği de düşük, genel olarak verimlilik de düşük.
İkinci husus da, ekilen arazi miktarında düşüş var. Yani son on iki yılda 2,7 milyon hektar alan daha az ekiliyor, on iki yıl öncesine göre yüzde 10 düşüş var, yani 26,6 milyon hektardan 23,9 milyon hektara düşmüş. "Niye ekmiyorsunuz?" diye genelde sorulduğunda ilk karşılaşılan şey, hatta vatandaş şöyle söylüyor: "Ya, mazotunu kurtarmıyor." diyor. Yani, şimdi siz o kadar, dünyanın en pahalı mazotunu satıyorsunuz, yani girdiler yüksek fiyattan satılıyor, o yüzden burada gübreyle ve yemle ilgili KDV... Zaten bunlar Bakanlar Kurulu kararıyla düşürülmüştü ama kanunen de yapılıyor, sıfırlanıyor, bunu destekliyoruz. Fakat bu, bunlarla sınırlı olmamalı, Milliyetçi Hareket Partisinin seçim beyannamesinde olduğu gibi bunu tohum ve ilacı da kapsayacak şekle getirmemiz lazım ve daha da önemlisi, mazot üzerinden aldığımız ÖTV ve KDV'yi de düşürmemiz gerekiyor. Bunun maliyetinin yüksek olduğunu biliyoruz ama işte bütçe yapmak böyle bir şey. Yani, şimdi, hâlâ istihdamın yüzde 22'lik, 23'lük kısmı bizim tarım sektöründe. Burada verimliliği artırmamız lazım, burada ekilebilir... Yani bütün dünya ekilebilir alanlarını artırmaya çalışırken biz mevcut ekim alanlarımızın düşmesiyle karşı karşıyayız. Bu, önemli bir husustur. Yani millî gelirin yüzde 8'i, 10'udur ama burada çok daha fazla işleri Türkiye yapabilir, yapmalıdır.
Diğer taraftan, tabii, tarımla ilgili olarak, söz sırası gelmişken, bizim mesela tarımsal sulamayı da artırmak için KDV alınmaması şeklinde de bir önerimiz vardı. Bunların da Hükûmet tarafından bir an evvel hayata geçirilmesini arzu ediyoruz, bekliyoruz.
Tabii, bir de diğer tarafı var işin. Yani üretiyorsunuz, mahsul ortaya çıkıyor fakat fiyatla ilgili sıkıntılar var. Biz belli ürünlerde fiyat garantisi verilmesinden yana olduğumuzu beyannamelerimizde hep ifade etmiştik.
Bir diğer husus da, tarımsal ürünün en kısa zincirle tarladan vatandaşa ulaştırılması lazım. Buradaki sıkıntılar da çok uzun meseleler, onları bir ara yeri geldiğinde konuşuruz.
Şimdi, diğer bir husus, iş kurmak önemli. Burada vergiyle ilgili düzenlemelerimiz var, biz bunları önemsiyoruz fakat bunların da yetersiz olduğunu düşünüyorum, 1'inci maddeyle getirilen düzenlemede özellikle. Şimdi, üç yıl 12.600 liraya kadar ilk dilim, yani yıllık 1.890 lira civarında bir teşvik var. Bu teşvik, arkadaşlar yani kimse bunun için yeni iş kurmaz. Bu ancak olsa olsa mevcut birisi iş kuracaksa bu teşvikten de faydalanmış olur. Hâlbuki bu tür teşviklerin amacının o trendin dışında bir iş kurmayı oluşturması lazım. Onun için daha agresif, daha güçlü teşvikler olması lazım. Mesela bizim burada önerimiz, bunun beş yıl süreyle olması ve vergi ve sosyal güvenlik primlerini de kapsayacak şekilde, verginin tamamını ve sosyal güvenlik primlerini kapsayacak şekilde olması aslında yeni iş kurmayı daha fazla etkileyebilirdi.
Şimdi, bir de esnafın durumunun sıkıntıda olduğunu biliyoruz. Şimdi, ücretlide ne yapıyoruz? Asgari geçim indirimi uyguluyoruz. Yani geçinilecek bir miktarı verginin dışına alıyoruz. Bunun aynısı Milliyetçi Hareket Partisinin seçim beyannamesinde de vardı. Esnafta da aslında uygulamamız lazım. Bir kısım gelirini verginin dışına, asgari geçim indirimi uygulamasıyla -normal, yeni iş kuranlarda zaten tamamen beş yıl süreyle ama- mevcut işletmeler için de bunu yapmamız lazım.
Şoför esnafına ilişkin olarak da... Bakın, bunlar şimdi, hiç olmazsa kapımıza iş diye gelmiyor, devletin kapısında değil, öbür tarafta sıkıntı çıkartmıyorlar. Kendi yağıyla kavrulmaya çalışan çok yüksek miktarda bir kesim var. Bunların da bir miktar işlerini daha verimli, daha kârlı yapmasını sağlayacak, devletin vergisel teşvikler uygulaması lazım. Şoför esnafı diyoruz. Mesela burada araç yenilemelerinde ÖTV alınmamasını biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak seçim beyannamemize koymuştuk. Bu tür şeyleri bekliyoruz.
Akaryakıtla ilgili olarak da yine, yük ve yolcu taşımacılığında vergisiz akaryakıt verilmesine yönelik de gayretler içerisinde olunmalıdır. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bunu şu şekilde formüle etmiştik: Akaryakıt kaçakçılığından elde ettiğimiz kaynağı, bu tür teşviklerde kullanma yönünde bizim bir öngörümüz vardı.
Şimdi, sanayicimize yönelik olarak da burada olanlar... Burada bir şey yok şu anda sanayiciye yönelik olarak fakat yapılması lazım. Çünkü hep şunu söylüyoruz, daha önceki konuşmalarımda ifade ettim: Türkiye maalesef emsal ülkelere göre millî gelirine kıyasla emsal ülkelerimizin yarısı kadar yatırım yapan bir ülke. Yatırım yapmadığımız zaman üretim olmuyor, üretim olmadığı zaman büyüme olmuyor ve gelir olmuyor. Yani yatırım yapmıyoruz, millî gelirin yüzde 20'si kadar toplam bir yatırım var. Bizim emsal ülkelerde, gelişmekte olan ülkelerin ortalaması yüzde 40 civarında. Özellikle Uzak Doğu ülkelerinde çok yüksek yatırım oranları var ve o yüzden hızlı büyümeler yapıyorlar. Tabii, Hükûmet böyle, burada bir kurnazlık yapıyor; yeri gelince kendisini az gelişmiş ülkeyle, yeri gelince gelişmiş ülkeyle, yeri gelince şu ülkeyle, bu ülkeyle mukayese ediyor. İşte, büyümede kendimizi tutuyoruz gelişmiş ekonomilerle mukayese ediyoruz. Bizim büyümede kendimizi gelişmekte olan ekonomilerle mukayese etmemiz lazım, onlarla da büyüme farkımızın bizim aleyhimize ne kadar açıldığını o zaman göreceğiz. Dolayısıyla, sanayicimizin ve yatırımların teşvik edilmesi lazım. Burada da çok daha detaylı şeyler söylenilebilir. Burada şunu özellikle söylememiz lazım: Tabii, AR-GE destekleri önemli yani bütçe içerisinde AR-GE'ye çok daha fazla kaynak ayırmamız lazım, bu son derece yetersiz.
Bir de dar bölge teşvik sistemi... Şimdi, bizim teşvik sistemimiz çalışmıyor. İl bazında bir teşvik sistemi var, bu sistem de çalışmıyor. Ben mesela burada dar bölge veya ilçe bazında teşvik sisteminin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Kendi seçim bölgem Samsun'dan örnek vermek istiyorum. Örneğin Samsun'un bir merkez ilçesi, ilçelerin gelişmişlik endeksinde 25'inci sırada, en son sırada da -bizim Samsun için- Asarcık ilçesi var, 796'ncı sırada. Bakın, 872 ilçe arasında 796'da var, 789'da Ayvacık var; geriye doğru 761'de Salıpazarı, 710'da Vezirköprü gibi. Yani Samsun'un ilçelerinin yarısından fazlası, 500'den daha alt sıralarda ama 25'inci sırada olan merkez ilçelerimiz de var. Şimdi, bunların hepsini aynı teşvik sistemi üzerinden yani il bazında yapıyoruz. Bunların aralarında ciddi gelişmişlik farkları var, birçok ilde böyle bir sorun var. Teşvik etmek istiyorsak biz yatırımları, burada ilçe bazlı teşvik sistemine veya dar bölge bazlı teşvik sistemine geçmemiz gerekiyor.
Çalışanlarla ilgili olarak... Burada bir kısım gruplar da var ama emniyet mensuplarına ilişkin biz onları destekledik Plan ve Bütçe Komisyonunda da burada da, hatta biz polisler için 3600 ek göstergeyi talep ettik, onda da ısrar ettik ama buna ilave olarak özellikle öğretmenlerin de hem tazminatlarını hem de ek göstergelerini artıracak, ek göstergelerini 3600'e yükseltecek düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Bunun dışında da aslında Plan ve Bütçe Komisyonunda bütün devlet memurlarının özel hizmet tazminatlarının 21 puan artırılmasına yönelik bir önerge vermiştik, o da Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu tarafından maalesef reddedildi.
Burada diğer bir husus, kamu çalışanlarına ilişkin olarak, bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum; çalışırken ve emeklilik arasındaki makasın daraltılması için kamu çalışanlarına yapılan tüm ödemelerin emekli aylıklarına yansıtılmasına ilişkin de düzenlemenin bir an evvel yapılması lazım. Gençlere ilişkin de bir kısım tedbirlerimiz vardı, onları ifade edecektim ancak sürem kalmadı.
Özet olarak şunu söylüyorum: Yani millet sıkıntı içerisinde, milletimiz fakirleşiyor. Buna ilişkin, kişi başı gelire ilişkin rakamları defalarca ifade ettim. Ekonomiyi büyütmek için daha güçlü teşvikler vermemiz lazım.
Genel Kurulu saygıyla selamlarım. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)