| Konu: | Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan'ın, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde terör örgütüne yönelik yapılan mücadeleye ve Cizre'de yaşanan olaylara ilişkin Hükûmet adına gündem dışı açıklaması nedeniyle AK PARTİ Grubu adına konuşması |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 30 |
| Tarih: | 20.01.2016 |
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle bir durum yaşadık, Meclisin oturumuna ara verildi.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - İlk defa mı oldu Sayın Bostancı?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Daha önce de sayın başkan vekili orada görev yaparken aynı durumu yaşamıştık. İstikrarlı bir şekilde böyle bir durumla karşılaşılınca, olaylardan bağımsız, acaba sistematik bir hâlle mi karşı karşıyayız diye ister istemez düşünüyoruz.
Sayın Başkan Vekili, Meclis İç Tüzüğü'nün 15 ve 64'üncü maddeleri başkan vekillerinin görevi ve ne yapacaklarına ilişkin açıklayışı hükümleri içeriyor. O çerçevede baktığımızda, elbette burada siyasi partilerden çeşitli olaylara ilişkin Hükûmetin açıklama yapmasına yönelik talep gelebilir, siz de bu talebi iletebilirsiniz. Ama bu talep yerine getirilirken Meclise ara vermek, Meclise ara verilmesini talep etmek doğru bir tutum değil, esasen talep edilen konuya katkı sağlayacak bir durum da değil. Biz Meclisin çalışmasına ara verdiğimizde Sayın Faysal Sarıyıldız'ın bahsedilen konuya ilişkin durumu hakkında Meclis olarak hangi pozitif işi yapıyoruz, bahsedilen durumla ilgili olarak? Sadece ara vermiş oluyoruz. Yapılması gereken, evet, bir bilgi talep ediliyorsa Hükûmetin bu bilgiyi vermesi ama Meclisin de kendi çalışmasına devam etmesidir. Şunu biliyoruz: Talep edilen bu bilgiler esasen Meclis görüşmelerinin ötesinde alttan alta ilgili bakanlara da iletiliyor. Şahsen benim aldığım bilgi, Grup Başkan Vekili Sayın İdris Baluken'in İçişleri Bakanıyla da bu konuya ilişkin daha bu durum ortaya çıkmadan yarım saat önce konuştuğu. Yani bilgilenme, ne olup bittiğini anlama konusunda bir temas son derece doğru ve haklı olarak mevcut. Meclise ara vermek doğru olmamıştır. Meclis çalışmalarına devam eder, bilgilendirme talepleri de elbette yerine getirilir. Her zaman Hükûmetin bu tür bilgilendirmelere karşı talep olması hâlinde ne olup bittiğini anlatması olağandır.
Kıymetli arkadaşlar, Sayın Faysal Sarıyıldız, tıpkı buradaki milletvekilleri gibi, bütün Türkiye'nin vekilidir; belli bir kesimin vekili değildir, belli işle meşgul olanların vekili değildir, bütün Türkiye'nin vekilidir. Ben de öyleyim, bütün Türkiye'nin vekiliyim. Böyle bir hassasiyet ve böyle bir moral anlayışla davranmak hepimizin görevi.
Daha dün Amasya'da bir şehit cenazesi vardı. O şehit cenazesinde o çocuğun tabutunun önündeyken... Doğum tarihi 10 Aralık 1990; vefat tarihi, şehit düştüğü tarih 18 Ocak 2016. 26 yaşında bir çocuk, evet, çocuk, 1990 yılında doğmuş. Bu olaylar 1984'te başladı; İdil, Eruh baskınlarıyla birlikte, hatırlayınız, tabii, geçmişi de var. Hepimiz biliyoruz, aslında çok acılı bir coğrafyada yaşıyoruz ve şahsen benim hayatım, buradaki başka birçok vekilin hayatı gibi, genç çocukların cenazelerini morgdan almakla geçti. Evet, böyle bir durumla karşı karşıyayız ve Meclisin bu tür meselelere ilişkin ara vererek filan değil tabii ki çalışarak bu işleri görüşmesi, bunlara nezaret etmesi lazım, bunlara ilişkin fikir üretmesi lazım. Asli görevin de demokrasi esasında iktidarın olduğunu unutmayalım. İktidarın yanlış yaptığını düşünebilirsiniz, hataları olduğunu düşünebilirsiniz ama unutmayın, bir tane Türkiye var. O malum klişe ama kesinlikle doğru olan sözde olduğu gibi hepimizin Türkiye'si. Bugün bana yarın sana anlayışı çerçevesinde davranmak kesinlikle yanlış olur.
Terörle mücadele, bu ülkenin âdeta coğrafi kaderi gibi karşısında yaşadığı bir durum. Dün de öyleydi, ümit ederim yarın olmaz. Eğer hepimiz akıllı olursak, muhtemelen, bu tür risklere karşı daha ortak bir biçimde tutum alabiliriz. Bu ülkenin problemleri var mı? Var. Kürt meselesine ilişkin yüz yıldır konuşuyoruz, var. Ve demokratik meşru zeminlerde bu işleri konuşma, tartışma, müzakere etme hususlarında Türkiye'nin ne kadar büyük mesafeler aldığını görmek lazım. Keşke bir konuşmayla her şeyi halledebilsek, olmuyor, toplumların değişimi böyle olmuyor ama demokrasiden, özgürlüklerden ve sonuçta Parlamenter sistemin işleyişinden bizim beklediğimiz ülkelerin yaşadığı problemleri meşruiyet içerisinde konuşmak ve tartışmaktır.
Her kim, bu işler olurken, demokratik zeminlerde bu işler müzakere edilirken "Ben de elime silah alıyorum kardeşim, ben de hendek açıyorum, ben de kafama göre öz yönetim uyguluyorum, ben de Orta Doğu'daki gelişmelerden faydalanarak, Suriye'den esen rüzgârlar üzerinden yelkenlerimi doldurarak bu ülkede birtakım oldubittiler yaratmak istiyorum." derse, bunu diyenler Türklerin de Kürtlerin de düşmanıdır, herkesin düşmanıdır. Çünkü, demokratik zeminler açıkken, insanlar konuşabilirken elinde silah olan insanların bu topluma söyleyeceği ne olabilir? Her devlet -iktidar kim olursa olsun CHP olsun, HDP olsun, MHP olsun, AK PARTİ olsun- topluma ve devlete elindeki silahla meydan okuyan insanlara karşı ricacı olmaz; onlara karşı devletin meşru gücünü, kudretini kullanmak durumundadır. Bu meşru gücün kullanımı... Biz burada çok konuşmalar yapabiliriz ama lütfen o sahada sokak sokak elinde devletin silahı, elinde devletin imkânlarıyla hendek açılmış, içi doldurulmuş, pusu kurulmuş, Kanas'la, bombalarla, her yer tuzaklarla doldurulmuş böyle bir yere karşı mücadelede o güvenlik görevlilerinin ne kadar zorlu şartlarda uğraş verdiğini, sivil halk ile teröristleri birbirinden ayırmak için ne kadar dikkat ve ihtimam gösterdiğini, bırakın her şeyi insan olarak bu coğrafyada yaşayan herkesin -siyasal görüşü ne olursa olsun- bu ihtimamı göstereceğini takdir edersiniz.
Güvenlik görevlileri de insan, bu ülkenin vatandaşlarını kucaklayan ama teröriste karşı da mücadele etmek durumunda olan insanlar.
Emin olun bu ülkede hiç kimsenin ölmesinden biz memnun olmayız, teröristleri şeytanlaştırmayız, onları suçlu olarak görürüz. Devletin asli görevi "Daha çok terörist öldürelim." değildir, kesinlikle değildir. Devletin asli görevi, devlete karşı suç işleyen, halka karşı suç işleyen insanlar varsa onları hukukun karşısına çıkartmaktır ama keşke bu kadar, konuştuğumuz kadar kolay bu işler yapılabilse; olmaz. Sana pusu kurmuş, içeriden üzerine ateş ediyor. Üstelik, devrimci halk savaşı stratejisi çerçevesinde, krizi derinleştirmek için "Halkın da başına çorap örülsün, halk ile devlet karşı karşıya gelsin, böylelikle krizi derinleştirerek ben de buradan bir devrimci durum yaratayım." stratejisi çerçevesinde davranan, böyle bir akılla hareket eden terör örgütüne karşı devletin mücadelesi çok zor bir mücadeledir. Ama hepsini alnından öpüyorum; hem insanlar hem de birer Türk güvenlik görevlisi olarak, Türkiye Cumhuriyeti devletinin güvenlik görevlileri olarak teröre karşı mücadele ederken düşmanlaştırmadan, onları gerektiğinde hukukun karşısına çıkartacak bir anlayışla bu mücadeleyi sürdürüyorlar. Bu istikamette de devam etmeleri gerekir.
Teröre karşı ortak tavır şu çatının altında bulunan herkesin her şeyden önce ahlaki ödevidir, hepimizin ahlaki ödevidir. Çünkü bizler burada, bütün partiler, bütün vekiller demokratik meşruiyetin temsilcileri olarak buradayız ve varlığımızı, konuşma hakkımızı buna borçluyuz. Teröre karşı açık tavır almak; bunu bir siyasi spekülasyon mevzusu yapmamak... Evet, iktidarı eleştirin ama "Bu vesileyle iktidara da bir tane çakalım, terörü de görmezden gelelim." şeklinde anlaşılabilecek diskurlarla konuşmamak...
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Diyorsun(!)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - ...kararlı bir tavırla devletin vermiş olduğu bir mücadeleyi destekleyen o güvenlik görevlilerine bu Meclisin, demokratik Türkiye için, Kürt'üyle, Türk'üyle buradaki insanların özgürlüğü ve hakları için arkasında olduğumuzu gösterecek bir yaklaşım lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bostancı, ek süre veriyorum.
Buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Esasen, Parlamentodaki bütün partilerde bu esasta bir yaklaşım olduğunu biliyorum ama konjonktürel şartlar, yaşanan durumlar, siyasetin karmaşık ilişkileri, vesaire, bu kürsüde benim konuşmaya zamanımın ve fırsatımın olmadığı başka bir sürü iş farklı akletmeleri insanın zihnine getirebilir ama nihai noktada unutmayalım; hepimiz varlığımızı demokrasiye, demokratik meşruiyete borçluyuz. Hepimiz ancak teröre karşı çıkarak bu ülkedeki çocuğun, kadının, bütün insanların hakkını ve hukukunu koruyan bir Parlamento olarak görev yaparız. Görevimizi yapalım.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)