GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Basın ve ifade özgürlüğü ile Cumhurbaşkanına hakaret suçuna ilişkin gündem dışı konuşması
Yasama Yılı:1
Birleşim:30
Tarih:20.01.2016

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, gördüğünüz gibi sıralarımızda şu anda hiçbir arkadaşımız bulunmuyor, çünkü Faysal Sarıyıldız Vekilimiz, bulunduğu evde, Cizre'de ateş altında. Yani öncelikle, Meclis olarak, gerçekten hepimiz milletvekiliysek -bu sizin de başınıza başka bir dönemde gelebilir, sizin de gelebilir, sizin de gelebilir- bir şey yapmamız lazım.

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) - Bize gelmez.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Size de gelebilir, gelmiştir zamanında ya da gelmiyorsa, tamam, vicdanınızı bırakın, size hitap etmiyorum o zaman, ama anlayan insanlara hitap ediyorum.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Teröristlerle aynı evde mi bulunuyordu?

BAŞKAN - Lütfen dinleyelim sayın milletvekilleri.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Ben, şu anda bir milletvekilinin ateş altında olduğundan bahsediyorum, elinde silah olduğundan bahsetmiyorum. Buna karşı sessizseniz sessiz kalmaya devam edin. Meclisi buna ilişkin görev yapmaya çağırıyorum.

Konuşma konum bu değildi, ama şu anda gerçekten tehlike altında olduğunu, Cizre'de aynı şekilde 10 kişinin yaralı olduğunu, yaralılardan 7 kişinin cenaze aracında üst üste konularak götürüldüğünü, 3 kişinin ise hâlen yaralı olduğunun bilgisini veriyorum; isteyen istediğini yapar, isteyen istediğini yapmaz, gerisi size kalmış olan bir şey.

Evet...

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - PKK'ya silah taşıyan arkadaş değil mi o?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - PKK yönetmiyor bu ülkeyi Beyefendi, devlet yönetiyor.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Öyle mi?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - İktidar var, o nedenle muhatap olan sizsiniz. Onlar yönetiyor olsaydı onlara söylerdik "Ateş altında vekilimiz" diye ama siz yönettiğiniz için size söylüyoruz.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Teröristlerle aynı mekânı mı paylaşıyordu?

OKTAY VURAL (İzmir) - Keşke müzakere etmeseydi de bu noktalara gelmeseydik. Zararın neresinden dönülürse dönsün kârdır, ibret almışlarsa.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Uzun zamandır, ancak özellikle de Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olmasından bu yana Türkiye'de adalet sisteminin mesaisi, Cumhurbaşkanına hakaret edilip edilmediğini saptamakla geçiyor. Adalet Bakanlığının geçtiğimiz nisan ayında yaptığı açıklamaya göre, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yedi yıllık görev süresince 1.359 dava izni talebi gelmiş, 545'i kabul edilmiş ancak hiç tutuklama yaşanmamış. Buna karşılık Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı döneminde bir buçuk yılda 1.500 kişi davalık şu anda ve 400 talep bekliyor, tutuklanan insanlar da var.

Peki, sürekli hakarete uğradığı iddia edilen kişinin kendisi nasıl davranmaktadır? "Alçaklar, zalimler", "Kadın mı kız mı bilemediğim", "Mert değil namertsin.", "Artistlik yapma.", "Ananı da al git.", "Haşhaşiler", "nebbaşlar", "mezarlık soyguncusu", "sapıklar", "Niye kaçıyorsun ulan İsrail dölü?", "Haddini bil edepsiz kadın.", "Aydın müsveddeleri, karanlıksınız."... Evet, ağza almaya gerçekten aslında gücümün yetmediği bu sözleri söyleyen kişiye karşı birdenbire ülkenin birçok farklı yerinde tüm savcı ve hâkimlerin harekete geçmiş olmasının ceza hukukundaki dayanağı Ceza Kanunu'nun 299'uncu maddesi. Oysa Cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenleyen bu madde aslında yok hükmünde çünkü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10'uncu maddesine göre ifade özgürlüğü esas ve Anayasa 90'a göre, biz eğer bütün bunları kabul etmişsek kendi yasal düzenlememizle iç hukuktaki düzenleme aslında mülgadır, 299'uncu madde de uygulanmaması gereken bir maddedir.

Buradan anlamamız gereken, ifade özgürlüğünün yalnızca siyasi partinin ya da kişinin icraatını olumlayan, alkışlayan yayınlar için olmadığıdır. Geçtiğimiz günlerde bir suikast sonucu yitirdiğimiz Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi bunun en güncel örneğidir. Devletin, hatta geniş kesimlerin hoşuna gitmeyen bir beyanı dolayısıyla hukuksuzca yargılandı ve sonunda, failini belki asla bulamayacağımız şekilde katledildi. Aynı şekilde Hrant Dink'e de böyle olmuştu.

AİHM'in verdiği üç karar var. Colombani/Fransa davasında, Fas Kralına, misafir krala hakaret edildiği iddiasıyla başvurucu başvuruyor ancak AİHM, Fransa Hükûmetine yabancı devlet başkanlarının bu konuda ayrıcalığı olmadığını belirtiyor.

Aynı şekilde, Süleyman Demirel'in Cumhurbaşkanlığı döneminde bir karar var. Burada da "Bir kişi hakaret davasında salt devlet başkanı olduğu için diğer vatandaşlardan daha fazla koruma göremez." deniyor.

Son olarak, Mondragon-İspanya kararında ise davada İspanya Kralının diğer insanlardan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Sayın Başkan, özellikle bir vekilin durumunu belirtmek zorunda kaldığım için, eğer uygun görürseniz...

BAŞKAN - Toparlamanız için bir dakika ek süre veriyorum Sayın Kerestecioğlu.

Buyurunuz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Teşekkür ederim.

Sonuçta, üç örnekte de devlet başkanını o ülkede yaşayan diğer insanlardan daha fazla koruyan tüm ceza hükümleri AİHS 10'uncu maddesine aykırı görülüyor. Bugün ise bizde, Ceza Kanunu'nun 299'uncu maddesi siyasi bir susturucu olarak kullanılıyor âdeta. Muhalif olmanız yeterli, hatta "billboard"a yapıştırılmış "Cumhurbaşkanı" afişini söken 12-13 yaşında bir çocuk olmanız da yeterli ya da sosyal medyada onu "Gollum"a benzetmeniz de yeterli.

Ben son ve olumlu bir kararı örnek vererek bitireceğim sözlerimi. "Diktatörler sokakta devrilirler." diyen gençlere, hangi mahkeme olduğunu söylemeyeceğim başına bir şey gelmesin mahkeme başkanının diye, "Diktatör"ün siyasi bir eleştiri olduğu ve gençlerin siyasi bir kişilik olan Cumhurbaşkanına sevgisizliğini ifade ettiği söylenerek beraat kararı veriliyor.

Evet, sevilmediğinizde bu size ifade edilir. Burada siyasetçi olarak tercih sizindir. Ya gerçekten kendinize çeki düzen verirsiniz ya da despotlaşır ve nefret edilmeye devam edersiniz.

Saygılarımla.