GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AK PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:29
Tarih:19.01.2016

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Sayın Başkan, sizleri ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, bugün kürdistanda kan gövdeyi götürürken, oluk oluk kan akarken bu gündemin değiştirilerek bu şekilde heba edilmesini ve asıl sorunlarımızın gözden kaçırılmasını anlamak mümkün değil. Ben, sözlerime başlamadan önce, burada daha önce ifade ettiğimiz üzere, Hrant Dink'i ve yakın tarihte kaybettiğimiz Tahir Elçi'yi anarak, önünde saygıyla eğildiğimi, özlemle andığımızı ifade ederek başlamak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, Fransa Cezayir'de katliamlar gerçekleştirirken Jean-Paul Sartre bu katliamları kabul etmedi ve katliamlara sessiz kalmanın bu katliamlara ortak olunması anlamına gelen cümleler sarf ettiği için zamanın muktedirleri tarafından Fransa'da yargılanmak istendi. O zamanın muktedirleri... Bu yargılama karşısında De Gaulle şunu söyledi: "Jean-Paul Sartre Fransa'dır." Bugün, Türkiye'nin aydınları güneydoğuda, kürdistanda yaşanan katliamlara "Bu Suça Ortak Olmayacağız" adında bir bildirgeye imza koydukları gerekçesiyle Cumhurbaşkanı tarafından hedefe konuldu. Aydınlar her zaman için muktedirler için birer hedefti, her zaman için aydınlar muktedirlerin hedefinde oldular. 1980 faşist darbesinin lideri Kenan Evren iktidara gelir gelmez önce 1402 sayılı Yasa'yla aydınları yani Türkiye'deki o faşist darbeye katılmayanları, ona ses çıkaranları üniversiteden kovmakla işe başladı ve o dönem, yaklaşık 5 bin kamu görevlisini işlerinden etti. 15 Mayıs 1984'te aydınlar bir bildirge imzaladığında ve katliamlara, işkencelere sessiz kalmayacaklarını ifade ettiklerinde, Kenan Evren doğrudan Nazım Hikmet'i de hedef alarak Nazım Hikmet üzerinden şunu söylemişti: "Ne yapayım öyle aydınları? Şairler vardı, onlar yurt dışına kaçtı! Böyle aydınları ne yapayım?" Şimdi, tam da böylesi bir dönemde güneydoğuda, kürdistanda yaşanan katliamlara ortak olmayan, ortak olmak istemeyen aydınlar, bu ülkenin vicdanı aydınlar, bir bildirge imzaladılar ve bu suça ortak olmayacaklarını ifade ettiler. Bu suç, biliyorsunuz.

16 Ağustostan bu yana, hiçbir hukuka, hiçbir iç ve dış hukuka dayanmayan sokağa çıkma yasakları altında bir katliamlar zinciri işlenmekte; ölen kadınlar, çocuklar, cenazeler günlerce sokakta kalmakta, Taybet İnan'ın cenazesini yedi gün sonra almaya giden kayını Yusuf İnan katledilmekte; yine Sur içinde ölenlerin cenazeleri yirmi sekiz gün sonra, bugün alınabilmekte. İşte, bu suçlar işlenirken Türkiye'nin vicdanı olan aydınlar, bu suça ortak olmak istemediklerini ifade ettiler. Ayşe öğretmen gibi "Çocuklar ölmesin." demesinler mi, ne yapsınlar? Yani, Bu ülkede kan gövdeyi götürsün, bu zulümler devam mı etsin desinler? Şimdi, durum bu iken Sayın Cumhurbaşkanı hemen, bu aydınlara yönelik bir linç kampanyası yürüttü. Bu linç kampanyasında Sayın Cumhurbaşkanı aydınlara yönelik şunu söylüyordu: "Aydın müsveddeleri, siz aydın değilsiniz, siz karanlıksınız." diyordu. (AK PARTİ sıralarından "Aynen öyle." sesleri) Evet, karanlık olanın kim olduğu belli. Bu ülkede kana ortak olanlar, bu ülkede çocukların ölümüne ortak olanlar karanlıktır, doğru söylüyorlar.

MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) - PKK mı?

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Bu ülkenin aydınları... Nasıl ki De Gaulle Sartre için "Sartre Fransa'dır." diyorsa bu ülkenin aydınları Türkiye'dir, bu ülkenin aydınları vicdandır. Cumhurbaşkanının bu açıklamasından hemen sonra, rektörler ve YÖK Başkanlığı devreye girmiş ve öğretim üyeleri üzerinden bir linç kampanyasına girişilmiştir.

Değerli arkadaşlar, öğretim üyesi, aydın demek -söylediklerinin illaki doğru olup olmadığı önemli değil- kendi doğru bildiklerini hesapsız ve sadece vicdanlarının sesini dinleyerek ifade eden insanlar demektir. İşte, o insanlar sadece ve sadece vicdanlarının sesini dinlediler. Hemen arkasından rektörler, hemen arkasından YÖK bir linç kampanyası başlattı. Akademisyenlerin bir konuda siyasi fikir beyan etmelerine YÖK nasıl karışabilmektedir? YÖK bir fikir suçları mahkemesi midir? Rektörler hemen öğretim üyeleri hakkında soruşturmalar açmakta, sabahın köründe savcılar, polisler öğretim üyelerinin, aydınların kapısına dayanmaktadır.

Biz bir kez daha şunu söylemek istiyoruz: Bu aydınlar Türkiye'nin aydınlık yüzüdür, Türkiye'nin vicdanıdır. Biz onların yanında olacağız.

MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) - Karanlık yüzü!

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Onlara "karanlık" diyenler, nasıl ki Kenan Evren aydınlar için "Ne yapayım öyle aydını?" diyorsa, evet, Tayyip Erdoğan Kenan Evren'dir, Tayyip Erdoğan Sedat Peker'dir ama o aydınlar Türkiye'nin vicdanıdırlar, o aydınlar Türkiye'dirler.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)