GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:28
Tarih:14.01.2016

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan torba yasayla ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım.

Barışı savunmanın suç, savaş çığırtkanlığı yapmanın övgüyle söz edildiği bir dönemden geçiyoruz maalesef, bu da ancak Türkiye'mizde olur.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) - Maddeyle ne alakası var söylediğinin?

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) - Şu anda moda bir kelime vardır: Vatan haini. Bu ülkede gençlerimizin, çocuklarımızın yaşamalarını istemek, kalıcı barışı istemek vatan hainliği midir? Birazdan söyleyeceğim şeyler vatan hainliği midir?

Ölümü kutsadınız; onlara "Ne mutlu şehit." dediniz, "Herkese bu nasip olmaz." dediniz. Bu nasip hep yoksul çocuklarına mı oluyor? Dilim varmıyor söylemeye ama bu yoksullar dönüp size "Allah size nasip etsin." derse ne diyeceksiniz? Kimse İsrail'le gemiciklerle ticaret yaparak şehit olmuyor işte; olan, fakir fukaraya, garibana oluyor. "Vatan sağ olsun." İyi güzel, eyvallah, vatan sağ olsun da bunlar ölünce mi, insanlar ölünce mi vatan sağ oluyor? Kutsal olan bu çocukların tabutları değildir, kutsal olan bu çocukların ölümü değildir, kutsal olan bu gencecik fidanların kendi bağında, bahçesinde, evinde huzurlu bir şekilde yaşamalarıdır.

Bu vatan her kesimin. Laik, seküler yaşam tarzından tutun da Kürtlere, Kürtlerden tutun da diğer farklı inanç gruplarına kadar hepimiz eşit, özgür ve barış içerisinde bir arada yaşamak istediğimiz zaman ortak vatan olur yoksa sadece iktidara gelenlerin vatanı olacaktır.

Bakın, o kadar kutsadığınız ölümde bile ayrımcılık yapıyorsunuz. Bir Alevi askerin kendi inancına göre cemevinden cenazesi kaldırıldığında mülki ve idari amirler gitmiyorsunuz. Yeri geldiğinde "Affedersiniz Ermeni" diyebiliyorsunuz. Alevi'yi, Ermeni'yi şehit bile saymıyorsunuz. İşte, bu ayrımcılıktır, ölümde bile ayrımcılık yapıyorsunuz. Şahadet bu kadar mutlu olunabilecek bir şeyse, gelin, mevki, makam sahipleri, zenginler önce cepheye biz ve bizim çocuklarımız gitsin, fakir fukaranın çocuğu gitmesin. O zaman görürsünüz savaş bir gün sürer mi? Ha, bunu yapamıyorsak, gelin, oturalım, konuşalım, tartışalım; konuşabileceğimiz, tartışabileceğimiz asgari demokratik bir ortam yaratalım diyoruz. Ama, bakıyoruz, tam tersi istikamette, konuşmak isteyen her kimseyi susturmaya çalışıyorsunuz, kim konuşursa susturmaya çalışıyorsunuz.

Bir Ayşe öğretmenin, sadece bir kişinin düşüncelerinden bile korktu bu savaş anlayışı. "Çocuklar ölüyor." dediği için, "Bu çocuklar ölmesin, sessiz kalmayın." dediği için hakkında soruşturma açıldı. Çünkü bu ses yaşatmak üzerine bir sesti ve binlerce tankınızdan, topunuzdan çok daha etkili olduğunu biliyorsunuz.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) - Ayşe öğretmenden korkmadık, öğretmen olmadığı hâlde sahtekarlığının doğru olmadığını belirttik!

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) - Siz Ayşe öğretmeni susturmaya çalışırsanız soruşturmalarla tehdit ederseniz kim nasıl konuşacak, savaşa kapı açmaz mısınız?

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) - "Ayşe öğretmen" diye bir öğretmen yok, sahkekârı, PKK'lıyı öğretmen diye yansıtma! Bu, 900 bin öğretmene saygısızlıktır!

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) - Akademisyenler barış çağrısı yapıyor, ona cevabı mafya veriyor. Bu ülkede siyaseti, ülke yönetimini konuşmak mafyaya kalmışsa buna bir tepki vermezseniz gerçekten oluk oluk kan akacak ve hepimiz o kanda boğulacağız.

Bakın, bugün anayasa tartışmaları sürüp gidiyor. Peki "vatan haini" gibi insanı hapseden kavramlarla nasıl bir anayasa tartışması yapacağız? Bu çatışma, savaş ortamında nasıl bir anayasa tartışması yapacağız? Gerçek bir anayasa yapmak istiyorsak, gelin, sırf anayasayı tartışmak üzere karşılıklı bir ateşkes ilan edilsin.

Bugün basın özgürlüğü alanına bakın, tutuklu gazetecilere bakın, düşünceyi ifade mecrası olarak sosyal medyaya bakın, yargının durumuna bakın, yolsuzluklarla mücadeleye bakın, komşu ülkelerle ilişkilere bakın, uluslararası ilişkilerde ülkenin durumuna bakın, farklı inanç gruplarının, Alevi çalıştaylarının sonucuna bakın, IŞİD ile ilgili Türkiye'deki gelişmeye bakın, örtülü ödeneğe bakın, İhale Kanunu'na bakın; bu sorun alanlarına ilişkin getirin yasal düzenlemeleri, hepimiz tartışalım, konuşalım.

Ölümü değil yaşamı kutsayalım diyorum. Bakın, bedelli için TL, euro bedelli yasalar getiriyorsunuz. Bir insana hak olan bir şeyi yasaklıyorsunuz, ardından para istiyorsunuz. Bu iki açıdan sakıncalıdır: Fakir olanın bedeli canıdır. İşte, aynı ekonomik durumda olmayanlar insanlara "Ya askere ya bankaya." diyorsunuz. Parası olmayan askere, parası olan bankaya! Sizce bu, insani ve vicdani bir durum mudur? İnsanlara hak olan vicdani ret hakkını tanımayarak, bu ödemeleri yasal bir hâle getirerek insanlardan yasal haraç alıyorsunuz. Peki, bunun çözümü nedir? İnsanlara vicdani ret hakkını getirirsiniz; isteyen gider, isteyen gitmez. İnsanlar politik, kişisel ahlak veya dinî inançları gereği insan ölümlerine alet olmak istemeyebilir. Bu bir düşünce, yaşam biçimidir. Bize düşen buna saygı duymaktır. Yine aynı şekilde söylüyorum: "Çıkmaz sokaktan ne yazık ki güvenli bir dönüş yoktur."

Bu nedenle, hem Orta Doğu'da hem uluslararası ilişkilerde hem de bölgede yaşanan savaşta böyle devam ederse çıkmaz bir sokağa ramak kalmıştır. Gelin, bir çıkmaz sokağa girmeden bir an önce barışa ve barışçıl politikalara dönelim diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)