| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 28 |
| Tarih: | 14.01.2016 |
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; ilgili önerinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Milliyetçi Hareket Partisi adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, dünkü elim saldırıda kaybettiğimiz şehitlerimize Allah'tan rahmet, kederli ailelerine de başsağlığı diliyorum. Türk milletinin de başı sağ olsun diyoruz.
Evet, bir ilk daha gerçekleşti, bugüne kadar terör örgütünün ısrarla kabul etmediği bu bebek katilliği de artık tescil edilmiş bulunmaktadır. Bunu artık burada... Milliyetçi hareket Partisi bunu mütemadiyen söylüyordu ama bugün maalesef... Dün, yavrularımızı da hedef alarak, masum uykusunda uyuyan bebeklerimizi de hedef alacak kadar canileşen bir olaya tanıklık ettik. Bir başka...
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Önceden de öldürdüler.
KAMİL AYDIN (Devamla) - Biz her zaman söylüyorduk. Size bunu söylüyorum: "Bebek katili" diye söyleyin, korkmayın söyleyin. Katil katildir.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Yok yok, önceden de bebek öldürdüler ya!
AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) - Sana destek çıkıyor, "Önceden de öyleydi." diyor, yanlış anlaşılmasın.
KAMİL AYDIN (Devamla) - Evet öyleydi, biz onu söylüyoruz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Niye itiraz ediyorsunuz?
KAMİL AYDIN (Devamla) - Etmiyorum efendim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sen niye itiraz ediyorsun?
KAMİL AYDIN (Devamla) - Söyleyin, rahat söyleyin, bizimle beraber.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Ya "Önceden de öldürdüler." diyorum!
KAMİL AYDIN (Devamla) - Şimdi bakın, lütfen, zamanımı çalmaya çalışmayın, bir şeyler anlatacağım.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim efendim.
KAMİL AYDIN (Devamla) - Efendim, diğer önemli bir şey de yine çok idealize ettiğimiz, zaman zaman referanslarımızı hep verdiğimiz Batı'yla ilgili bir şeyi, yine dün yaşanan bir olayı da aynı şekilde kınıyorum. Bakın, sahile vurmuş bir bebek, değil mi, Aylan bebeğimizdi, hepimiz sahiplendik çünkü hepimiz ebeveyniz, anneyiz, babayız. Ama bizler milyonlarca Suriyeli göçmeni bağrımıza basarken onlar geçmişte uyguladıkları gibi... Yurt dışı seyahatleri yapan bütün arkadaşlarımız bilir, geçmişte uçaklara binerken daha uçak inmeden ilaçlanırdı uçaklar; nerede ise tırnak, diş muayenesi bile yaparlardı. Bu idealize ettiğimiz, hep örnek aldığımız, 400 de imzanın atıldığı bu Batı... Dün Charlie Hebdo'nun bir karikatürü yayımlandı, dikkatinize sunmak istiyorum. O karikatürde Aylan bebeği ima ederek koşan bir çocuk, bir bayanı kovalayan bir çocuk... Almanya'daki o yılbaşı gecesi yaşanan taciz olaylarına atfen "Kim bu?" diyor. Diyor ki: "İşte bu Aylan bebeğin büyümüş hâli. Gelecekte bunlar burada böyle tacizci olacaklar." Bunu da kınıyorum. Bu bir entelektüel tavırdır aynı zamanda.
Şimdi, efendim, gelelim bu 1.128 aydınımsı, sözde aydın ya da Gramsci'nin deyimiyle "organik aydın" müsveddelerinin ifade ettiği şeylere. Bunlar sadece bilgi teknisyenleridir, aydın değildir. Bunlar sadece belirli ideolojinin mahkûmlarıdır, onların sesleri olurlar.
Efendim, demokrasi ile anarşiyi ayıran ince bir çizgi vardır. Demokrasi kurallı yaşama rejimidir. Değerli milletvekilleri, anarşi ise kural tanımaz, özgürlükler ister, özgürlüklerden bahseder demokrasi gibi. Ama en büyük ayırıcı çizgi; biri kurallı yaşama rejimidir, biri kural tanımaz. İşte kural tanımayan anarşi; kaosu, kargaşayı, işi bir adım ileri götürerek silahlı teröre dönüştürerek öldürür, katleder, yok eder. Bugün ülkemizin çok güzide bir bölgesinde yaşanan budur. Orada bir terör olayı vardır.
Peki, aydın, entelektüel kimdir? Âcizane, felsefe sözlüğüne entelektüel sorumluluğu yazmaya çalışan bir kardeşiniz olarak, bir de "Entelektüel Yabancılar ve Ölümcül Kimlikler" diye bir çalışmam var, ondan biraz da esinlenerek bir iki şey söyleyeceğim partim adına.
Efendim, entelektüellik, aydınlık ya da eskilerin ifadesiyle münevver olmak, mesleğimiz ne olursa olsun... Profesyonelce yaptığımız mesleklerimiz vardır ama bir de, bunun dışında, toplumu yönlendirme, bilgilendirme, aydınlatma görevi üstlenmektir aydınlık, entelektüellik. Meslek ne olursa olsun; akademisyen olabilirsiniz, doktor olabilirsiniz, hemşire olabilirsiniz ama aynı zamanda entelektüel bir tavır da takınabilirsiniz çünkü böyle bir toplumsal sorumluluk vardır. Bunu yaparken profesyonel olamazsınız, amatör ruhla hareket etmek zorundasınız. Peki, o zaman ölçünüz ne olacak? Ölçümüz şu olacak: Hak ve hakikati her yerde, her şartta söylemek olacak; haksızlığı ifade etmek olacak; birilerinin sözcüsü olmamak olacak; Edward Said'in ifadesiyle -entelektüelliğin kuramcısıdır kendisi- gerekirse yabancı olmaktır, sürgün olmaktır, marjinal olmaktır, bir yerin yerlisi olmamaktır ama bir grubun, bir terör örgütünün, bir yapının güdümüne girmemektir entelektüel olmak, aydın olmak.
İşte, bu özellikleri taşıyıp taşımadıklarına bakarak bir yorumlamada bulunmak istiyorum. Efendim, güneydoğuda bir terör fırtınası yaşanmaktadır. Katil örgüt, sürekli yaşlı-genç, bebek, efendim, öğrenci ayrımı yapmadan, bay-bayan, kadın-erkek ayrımı yapmadan yine bütün terör olaylarına devam etmektedir. Hâlbuki burada, efendim, o Boğaziçi'nde, o Bebek'te, o Nişantaşı'nda, o güzel manzaralar eşliğinde ya da Avrupa başkentlerinde, aynı mekânlarda, dikkat ederseniz, imzaların gelme yoğunluğu oralarda.
Efendim, geçmişte de bu entelektüel tavır vardı, bu yapay entelektüellik, bu bilgi teknisyenliği. Zap Suyu'na ağıt yakarlardı geçmişte, biraz da, efendim, manzaranın ve aldıkları alkolün de etkisiyle şiirler, serenatlar, ağıtlar dizilirdi.
Hiç unutmuyorum, yaşadığım bir örneği vereceğim. Ben Doğu Anadolu'da şartları ağır bir üniversitede akademisyenlik yaptım. Ama yurt dışında da çok kalifiye, çok kalite... Bugün imzaların bazılarının geldiği üniversitelerde de bulundum, ikinci master ve doktoramı da orada yaptım ama bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, bir Türk evladı olarak, aynen Aziz Sancar gibi, hiçbir zaman ülkeme, ilkelerime, ülkülerime, vatanıma ihanet etmedim, edenlerin de hep karşısında durdum. (MHP sıralarından alkışlar) Nasıl durdum biliyor musunuz, burada, söyleyen değil, söyletene de vebal yükleyerek ifade etmek istiyorum. Dönemin rektörlerini uyardık -biri de zatımuhterem, şu anda burada yok, Kırıkkale Üniversitesi rektörümüzdü- "Efendim, yurt dışına öğrenci gönderiyorsunuz ama geliyorlar, burada ilgili bilim dallarıyla ilgili hiçbir faaliyetleri yok, tamamen bölücü mihrakların güdümüne girip Türkiye aleyhine birtakım faaliyetlerde bulunuyorlar." dedik, dikkate alınmadık.
Bu ağıtları yakanlara, bugün bu imzayı atanlardan bazılarına böyle bilimsel bazı etkinliklerde söylediklerimiz oldu. Şunu dedim: Evet, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu gerçekten her anlamda eksikleri olan, doğa şartları ağır, iklim şartları ağır, imkânlar dâhilinde birtakım eksikleri olan bir bölge. Akademik olarak da eksikleri vardı. Lütfedin de o sırça köşklerinizden gelin, Kenan Evren gibi bir diktatörün zorlamasıyla olmasın, madem bu kadar idealistsiniz, bu kadar entelektüel bir birikiminiz var, gelin, buradaki üniversitelere gönüllü olarak katkıda bulunun." Ama hiçbiri gelmedi, sözde kaldı. "Ricky Martin in Mardin." diye bir bildiri verip gittiler.
Şimdi, bunu buradan haykırıyorum, yüce Meclisten, Türk milletinin önünde, bizi izleyenlere de söylüyorum, akademisyen arkadaşları da uyarıyorum: Arkadaşlar, Erol Güngör'ün ifade ettiği gibi, aydın olmak bilgi ve belgeye, araştırmaya dayalı olmaktır. Başka bir aydınımız Yusuf Has Hacip -bunu artık belleteceğiz inşallah, okuyacağız hep beraber, okutacağız, bakanlarımıza da okutacağız inşallah- o bilge insan diyor ki: "Aydın, münevver, toplum içerisinde, halk içerisinde yüreğini avucuna alıp hakkı söyleyen, hakkı savunan insandır." İşte, benim anladığım aydın budur, benim tavrım, aydın tavrım budur.
Şimdi, Batı'da örneklerimiz var, biraz önce Fransa'yı örnek verdim. Efendim, Amerika'da bir sürü "think tank" grupları var ve onların adlarına çeşitli söylemlerin altyapısını oluşturan entelektüelimsi tipler var. İşte, Chomsky de onlardan bir tanesi. Çok iyi tanırım çünkü ben de bir dil bilimciyim, o da bir dil bilimci. Gerçekten profesyonel mesleğine, bilimsel yönüne diyecek bir şeyimiz yok, özellikle uygulamalı dil bilimde çok yetkindir ama nedense kendi ülkesindeki -biraz önce konuşmacı da zikretti- cadı avlarıyla ilgili fazla bir aktivitesi yok. Efendim, William Bush 1991'de Irak'a operasyon kararı aldığında "Biz Irak'ı özgürleştirmeye gidiyoruz." diyerek...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMİL AYDIN (Devamla) - ...Irak'ı bu hâle sokanlara söyleyecek iki lafı olmazken, bugün bilmediği, görmediği, tanımadığı, bilimsel bir araştırma dahi yapmadığı bir olay hakkında ahkâm kesmektedir. Bunları biz nefretle kınıyoruz Milliyetçi Hareket Partisi olarak. Artık, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Aziz Sancarlar gibi aydın, münevver insanlara ihtiyacı vardır. Bakın, onlar yalılarda büyüyüp, Bogaziçi gibi üniversitelerde Anadolu'da kurulacak bir üniversiteye -vakıayla konuşuyorum- "Orası şarktır, orada üniversite olmaz." diyenlerin bugün güneydoğuda yaşadığımız bu terör olayları hakkında söyleyecek hiçbir sözleri olamaz. Ya oradan vazgeçecekler, gelip orada bizimle beraber yaşayacaklar ya da Aziz Sancar gibi dürüst davranacaklar. Anadolu'nun bağrından kopmuş, ilim irfan adına gitmiş ve inanın, evi yok, banyo yapacak imkânı yok, laboratuvarında yangın hortumuyla duşunu alan bir bilim adamı, bir aydın. Münevver olmak en önemli şiarınız olmalı diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)