| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 28 |
| Tarih: | 14.01.2016 |
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, bugün Diyarbakır'da hayatını kaybeden başta çocuklar olmak üzere bütün insanlarımızın yakınlarına başsağlığı, yaralılara da şifalar diliyorum.
Bugün, okunduğu gibi, özellikle eğitimcilere ve akademisyenlere yönelik artan baskılar nedeniyle verilen bir araştırma önergesi için söz aldım. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan ifade özgürlüğü hakkını kullanan akademisyenler ve kamu emekçileri ciddi bir baskıya maruz kalıyorlar ve sadece can güvenlikleri değil aynı zamanda iş güvenceleri de baskı altında ve bununla ilgili derin endişe duyuyorlar.
Örneğin, 12-13 Ekimde KESK'ten, Kamu Emekçileri Sendikalarından üyeler Ankara katliamında kaybettikleri dostları, arkadaşları için, onların yasını tutmak ve sorumluları protesto etmek için greve çıkmışlardı. Aynı şekilde bir baskıyı o zaman da yaşamışlardı; disiplin soruşturmaları açıldı haklarında, disiplin cezaları verildi ve okunan basın metinleri gerekçe gösterilerek üyeler hakkında adli işlem başlatıldı.
Yine, 29 Aralıkta kamu emekçileri sokağa çıkma yasaklarının olduğu bölgelerde yaşam hakkı başta olmak üzere temel hakların ihlal edilmesine, eğitim, sağlık dâhil tüm kamu hizmetlerinin askıya alınmasına karşı bir günlük iş bırakma eylemi yaptılar ve hemen ardından valiliklere gönderilen "eğitim hakkını engelleyici eylemler" konulu talimatla greve katılan eğitimcilerin bilgileri istendi ve şimdi aynı şekilde tüm kamu emekçileri üzerinde çok ciddi bir baskı var. Onlara karşı yürütülen soruşturmalar Anayasa ve ILO'nun 87, 98 numaralı Sözleşmeleriyle güvence altına alınan, ceza hukukuyla da korunan grev hakkını açıkça çiğnemekte. Yöneticiler tarafından verilen kararlar ise tamamen siyasi kararlar.
Bu kamu emekçilerine yönelik idari baskılar yoğunlaşırken bir yandan da Vine Politik, Polis Memurları Dayanışma Grubu gibi sosyal medya platformları aracılığıyla, barış talebinde bulunan bu kamu çalışanlarının bilgileri teşhir ediliyor. Öğretmenler, psikologlar, sağlıkçılar, partimizi destekleyen iletiler paylaşan insanlar, yalnızca barış talebinde bulundukları için terör örgütü propagandası yapmakla suçlanıyorlar. Üstelik hedef gösterilen eğitimciler fiilî saldırılara maruz kalıyor ve görev yaptıkları ilçeleri terk etmek zorunda kalıyorlar. Artık "barış" sözü, gerçekten, sadece terör örgütü propagandası yapmak için yeterli bir söz hâline geldi.
Beni, gecenin bir yarısında aradılar Balıkesir Dursunbey ilçesinden. Bu durum gerçekten vahim arkadaşlar yani bununla ilgili ciddi tedbirler alınması, bir şeyler yapılması lazım. Tabii, özellikle iktidarda olan partinin milletvekillerine sesleniyorum. Balıkesir Dursunbey'de önce okul müdürü olarak görev yapan Ali Kürşat Özgüler ile aynı ilçede öğretmenlik yapan Çilem Seda Erdoğan'ın sosyal medyada teşhir edilmelerinin ardından -ki, bir gün içerisinde 940 paylaşım yapılıyor, bayağı linç girişimine yönelik paylaşım yapılıyor bu kişiler ardından- Ali Kürşat Özgüler'in evinin etrafı 25-30 kişilik bir grup tarafından sarılıyor.
Biraz sessiz olabilir misiniz, dikkatim dağılıyor çünkü, kusura bakmazsanız.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Tamam.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim efendim.
MEHMET METİNER (İstanbul) - Sayın Başkan, bir not iletiyoruz birbirimize, mahzuru yoksa.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Arkada da olabilir.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Siz konuşmanıza devam edin.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Edemedim ama kesildi, o yüzden.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Dinliyoruz biz sizi.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Umarım.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) - Sayın milletvekilim, böyle bir usul yok yani. Rica ediyorum...
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Böyle bir şey yok yani.
BAŞKAN - Devam edin efendim, Sayın Kerestecioğlu...
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Ben Başkan Bey'e söylüyorum. Tamam.
BAŞKAN - Lütfen...
METİN KÜLÜNK (İstanbul) - Biz ilkokul çocuğu değiliz.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Değiliz de bazen öyle davranılabiliyor maalesef.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri...
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Sizin...
BAŞKAN - Bir saniye Sayın Kerestecioğlu.
Hatibin sükûnet istemesi en doğal hakkıdır, buna saygı gösterelim efendim.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Evet yani.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) - Sayın Başkanım, burası ilkokul değil.
BAŞKAN - Lütfen Sayın Külünk...
METİN KÜLÜNK (İstanbul) - İlkokul değil, rica ediyorum.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Bir dakika da süre isteyeceğim.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) - Genel Kurula hatip hitap edebilir.
Buyurun.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Ben sizin "Buyurun." demenizle buyuracak değilim. Kulağımın dibinde konuşuyorsunuz, o nedenle sessiz olmanızı gayet kibar bir şekilde rica ettim.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, rica ediyorum...
Buyurun Sayın Kerestecioğlu, siz devam edin.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Kaba bir üslup da kullanmadım, tekrar etmeyin.
MEHMET METİNER (İstanbul) - Burada bir kasıt yok.
BAŞKAN - Siz devam edin efendim.
MEHMET METİNER (İstanbul) - Abartmanıza gerek yok ya, bir kasıt yok.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Abartan sizsiniz, "Buyurun." diyorsunuz, "ilkokul çocuğu" diyorsunuz. Ben herhangi bir şey söylemedim, sadece "Dikkatim dağılıyor." dedim, başka da bir şey söylemedim.
BAŞKAN - Sayın Kerestecioğlu, siz devam edin efendim. Siz devam edin.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Filiz Hanım, konuşmanıza devam edin.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Ben özellikle insanların, eğitimcilerin yaşam hakkıyla ilgili bir şeye dikkat çekmek istedim ve özellikle de sizlerin dikkatinizi çekmek istedim. Çünkü bununla ilgili önlem alacak olanlar biz değiliz.
Gecenin bir vaktinde Balıkesir Dursunbey'den çok genç bir kadın öğretmen arıyor ve evine eşyalarını bırakarak ilçeyi terk etmek zorunda kaldığını ifade ediyor. Bununla ilgili herhâlde sizler bir şey yapacaksınız. O yüzden dinlemek önemlidir.
Üstelik, tüm vatandaşların, sadece bu öğretmenimizin değil, yaşam, barınma haklarını korumakla yükümlü olan kamu emekçilerine yönelik linç girişimleri başlatanlar hakkında gerekli bilgileri cumhuriyet savcısına bildirmek... Soruşturmayı yürütmekle görevli olan ilçe emniyet yetkilileri ve kaymakamlığa başvuru yaptığında bu öğretmenler, kendilerinin dilekçeleri işleme dahi alınmıyor, "Almakta tereddüt ediyoruz." deniyor ve ondan sonrasında da kalkıp "Peki, siz ilçeyi terk etmemizi istiyorsunuz ama bizim güvenliğimizi, can güvenliğimizi sağlayabilecek misiniz?" dediklerinde "Hayır, bunun garantisini veremeyiz" deniyor. Bakanla konuşuyor kaymakamlık ve bakanlık diyor ki kendilerine: "Eğer bütün öğretmenlere biz görev değişikliği yaparsak o zaman o illerde, ilçelerde kim eğitim verecek?" Bunun üzerine, işte, "Can güvenliğimizi sağlayabilecek misiniz?" diye sorduklarında da "Hayır, bunun garantisini veremiyoruz." deniyor. Yani bir ülkede eğitim yapılmaya çalışılıyor. Eğer gerçekten bir suç varsa onunla ilgili soruşturma açarsınız, yaparsınız ama sosyal medyadan teşhir etmek, hedef göstermek, o insanların, kalkıp da eşyalarını dahi alamadan gencecik öğretmenlerin o okullardan ve ilçelerden uzaklaşmak zorunda kalmalarına sebep olmak gerçekten ciddi bir sorumluluktur ve bunu özellikle hatırlatmaya çalışıyorum.
Binlerce öğretmenin "hizmet içi eğitim" adı altında ilçelerden çıkarıldığı, sağlık emekçilerinin öldürüldüğü ve tüm kamu hizmetlerinin yeniden dizayn edildiği çatışma ortamında da kamu emekçilerinden âdeta her şeyi görmezden gelmeleri bekleniyor. Bugünkü icraatlar, bana, açıkçası, 12 Eylül Dönemi'nde yaklaşık 5 bin kamu görevlisinin 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu'yla işlerinden olmasını hatırlatıyor. 1402'likler arasında üniversite görevlilerinin yanı sıra ilkokul öğretmenleri, tiyatrocular gibi pek çok kamu görevlisi vardı. Ne kadar manidar değil mi? Bugün de Cumhurbaşkanı aynı hafta içinde bir yandan "Kamuda görev yapanlar süratle ayıklansınlar." derken bir yandan da devletin vatandaşlarına uyguladığı şiddete son vermesini talep eden bir barış çağrısı yayınlayan akademisyenlerden ağza alınmayacak sıfatlarla bahsedebiliyor. Bugün komutanlara yetki vermeye dahi gerek yok, 12 Eylülde komutanlara yetki vermek gerekiyordu, buna dahi gerek yok; Cumhurbaşkanının iki dudağının arasından çıkan bir talimatla tüm üniversitelerin rektörleri, akademisyenler hakkında soruşturma başlatabiliyor, akademisyenlerin siyasi bir konuda fikir beyan etmelerine YÖK de müdahale edebiliyor.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Terörü desteklemek siyasi bir konu mudur?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - YÖK bir fikir suçları mahkemesi mi arkadaşlar? YÖK nasıl müdahale edebilir? Üstelik, sadece fikir beyan etmekle de kalmıyor, Üniversitelerarası Kurulu ve rektörleri de bu konuda göreve çağıracağını söylüyor. Bu kadar keyfî, sınırsız bir müdahale ancak askerî darbe rejimlerinde olur. Cumhurbaşkanının açıklamasının ardından, atanan rektörler art arda bildiride imzası olan akademisyenleri nefretle kınadıklarını bildiren mesajlar yayınlıyorlar. Abdullah Gül Üniversitesi Rektörü, Profesör Doktor Bülent Tanju'nun istifasını isteyecek kadar ileri gidiyor. Dün, aynı şekilde, Maltepe Üniversitesinden arandım, Maltepe Üniversitesindeki akademisyenler de kendilerine şöyle iletildiğini söylüyorlar: "Ya istifa edin ya emekliliği gelenler emekli olsun ya da soruşturma açacağız hakkınızda."
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Ya da terörü desteklemesinler.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Böylesine açıkça bir destek.
Hamasetle bir yere varamayız. "Terör" diye her şeyin adı, ben IŞİD'i bile "terör" diye adlandırmıyorum. Gerçekten, kalkıp, terörün ne olduğunu, öncelikle, umarım bir gün bu Mecliste herkes birbirine "Kimin bebeğini kim öldürdü?", "Kim terörist?" suçlaması yapmadan konuşabiliriz.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - IŞİD de terörist değil mi?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - İşte, ancak bana böyle cevap verebilirsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Nasıl cevap verelim yani IŞİD'i terör olarak algılamıyorsunuz!
BAŞKAN - Sayın Kerestecioğlu, kaybettiğiniz süreyi telafi etmek için size iki dakika daha süre veriyorum efendim.
Buyurun.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Atatürk Üniversitesi Rektörü yaptığı açıklamada şöyle diyor: "İnsanın olduğu her yerde farklı düşünceler olabilir ama düşünce ayrı bir olay, devlete karşı çıkmak ayrı olaydır." Üniversite rektörü bunu söyleyen. "Atatürk Üniversitesinde herkes düşüncesini özgürce söyleyebilir ama devlete karşı gelemez. Devlet olmazsa üniversite de olmayacaktır."
Bakın, elimizde resmen bir cadı avı listesi var ki zamanında söylenen o cadıların şifacılar olduğunu sonradan tarih bize öğretti.
Aynı şekilde onlarca üniversite imzacı akademisyenler hakkında soruşturma açacağını söylüyor. Açıkça ilan etmeyenler de demin dediğim gibi iki seçenek koyuyor: "İstifa edin ya da emekli olun."
Şimdi, bir yandan devlet Mccarthycilik oynarken öte yandan da, aynı biçimde, akademisyenleri birtakım suç örgütü liderleri de hedef tahtasına oturtuyor. Sedat Peker "Oluk oluk kan akıtacağız, akan kanlarınızla duş alacağız." deme cüretinde bulunabiliyor. Aylardır sadece fikir açıklayanlar için her türlü talimatı verenler, bu şekilde şiddete çağrı yapan kişiyle ilgili tek bir açıklamada bulunmadılar, sizin sıralarınızdan da tek bir açıklama gelmedi maalesef. Ve bir başka merak konusu, gerçekten, talimatsız hareket eden savcılar kaldı mı, bunu merak ediyorum, bunun dışında da Sedat Peker'in söyledikleri birilerinin iç sesi ve o yüzden mi dokunulmuyor? Sizler de bununla ilgili bir şey söyleyecek misiniz?
Günümüz demokratik hukuk devletlerinde en çok önem verilen hakların başında ifade özgürlüğü gelir. Bunun için devlet gerekli güvenli ortamı sağlamak zorundadır, bunu yerine getirmek zorundadır.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - İfade özgürlüğü var da terör özgürlüğü yok.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Ben konuşmama son verirken özellikle sizlere bir hususu belirtmek isterim. Bugün birçok kişinin söylediği gibi, Ayşe öğretmen benim arkadaşlar, Ayşe öğretmen hepimiziz ve bunun için gerçekten gerekenler yapılmalı, ifade özgürlüğünün garantisi sağlanmalı.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)