| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 24 |
| Tarih: | 06.01.2016 |
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, 9 Ocak gününde Paris'te 3 Kürt kadın siyasetçisinin katledilmesinin 3'üncü ölüm yıl dönümü sebebiyle bu sözü almış bulunmaktayım. Meclis araştırma önergemizin bu dönemde özellikle kabulünün, 9 Ocağın hem şu anda devam eden ölümlerin, ablukaların, ağır insan hakları ihlallerinin ve Kürt meselesinin çözümü açısından tekrar masaya dönüp müzakerelerin başlatılmasına dair çok önemli bir tarih olduğunu, 3 Kürt kadın devrimcinin Paris'te katledilmesinin de bu sürecin başlangıcına denk geldiğini önemle hatırlatmak istiyorum.
3 Ocak 2013 tarihine size götürmek istiyorum. 3 Ocak 2013 tarihinde İmralı'da Sayın Öcalan'la ilk kez bir siyasi heyet görüştü ve o tarih, Türkiye'de, gerçekten, Kürt meselesinin çözümü, demokratikleşme açısından çok önemli bir tarih olarak kayıtlarda yerini aldı. Sonrasında, çözüm süreci askıya alınıncaya kadar, savaş kararı verilmeden önce, devam eden heyetlerimizin ziyaretleri, bütün taraflarla yapılan görüşmeler de 3 Ocak tarihinde atılan ilk adımın neticesinde oluşmuş bir sürece tekabül ediyor. Fakat maalesef 9 Ocakta, hemen altı gün sonra Paris'in göbeğinde 3 Kürt kadını katledildi ve aynı zamanda, barış görüşmelerinin, çözüm sürecinin başlandığı tarihte bunun uluslararası bir komplo olduğu, çözüm sürecini aksatmak amacıyla yürürlüğe girdiği konusunda, bir komplo olduğu konusunda çok ciddi tartışmalar da yapıldı. Bizim o dönemde de bu konuda çok sayıda araştırmalarımız ve farklı açıklamalarımız mevcut. Bu, çözüm sürecinin ilk siyasi cinayetleriydi, 3'ü de kadınlara yönelmişti ve çözüm sürecini istemeyenlerin, Kürt meselesinin çözümünü istemeyenlerin aynı zamanda açık bir mesajıydı bize. Sayın Öcalan, yaptığı görüşmelerin en başından beri, her zaman, siyasi iradenin bu çözüm sürecinin arkasında olması gerektiğini söylemişti ve devlet heyeti de her zaman siyasi iradenin bu çözüm sürecinin arkasında olduğunu ifade ediyordu. Fakat, Kürt hareketinin, aynı zamanda Kürt kadın hareketinin çok önemli 3 ismi, 3 siyasetçisi, MİT'in de parmağı olduğu iddia edilen ve bizce bunun artık belgelerle netleştiği bir siyasi cinayetler zinciri ciddi soru işaretleri yarattı. Bu cinayetler olduğunda henüz çözüm sürecinin başındaydık, buzdolabına da kalkmamıştı, ablukalar da başlamamıştı. Ondan sonra, maalesef, daha dün 3 Kürt kadın siyasetçi, devrimci yine Silopi'de katledildi. Bu, aynı zamanda, kadınlara yönelik, kadınların iradesine, kadınların özgürlük mücadelesine, tutkusuna ve yürüyüşüne bir müdahale, bir mesaj olarak ortaya konuluyor.
Dün Silopi'de katledilen arkadaşlarımız Seve Demir, Demokratik Bölgeler Partisi Meclisi üyesidir, parti meclisi üyesidir. Fatma Uyar, HDP ve KJA çalışanı, bizim seçimlerde birlikte çalıştığımız bir arkadaşımız. Yine, Pakize Nayır, Silopi'de, yerelde halk meclisi başkanı. Bu, aynı zamanda, direnen örgütlü kadın gücüne yönelik siyasi cinayetlerin de devamı niteliğindedir.
Leyla Şaylemez, Fidan Doğan ve Sakine Cansız... Âdeta bu komployu hazırlayanlar tarafından üç kuşak hedeflenmiştir. Leyla Şaylemez'le gençlik, son kuşak, Fidan Doğan'la orta kuşak ve ilk kuşaktan da Sakine Cansız hedeflenmiştir. Katliamın siyasi arka planının ne olduğunun ortaya çıkarılması, uluslararası çapta gerçekleşmiş ve planlanmış katliamın aydınlatılması için gerek Türkiye'de gerekse Fransa'da, Paris'te bizler çok sayıda görüşme yaptık. Ben, uzun süre, 3 kadının ailesinin de bu davada müdahil avukatı olarak da görev yaptım. Paris'te de defalarca oradaki hâkimlerle ve avukatlarla görüşmemiz oldu ama Türk yargı sistemi, ilk andan itibaren, maalesef, bu soruşturmayı örgüt içi hesaplaşma arka planıyla ve yargısıyla başlattı. İlk andan itibaren, bu açıklamalar, en üst düzeyden, o dönem Başbakan Yardımcısı Hüseyin Çelik ve diğer Hükûmet yetkilileri tarafından örgüt içi hesaplaşma şeklinde yapıldı.
Yine, o zaman cemaat ile AKP iktidarı arasında herhangi bir savaş ve çatışma yoktu, koalisyonları, iş birlikleri ve ittifakları çok aktif bir şekilde devam ediyordu. Her iki tarafa ait yayın organları da bunu örgüt içi hesaplaşma olarak ya da İmralı-Kandil çatışması olarak vermeyi tercih ettiler. Ama sonradan AKP iktidarının, "paralel" adı altında, cemaate yönelik -işte, bu bir hesaplaşma, o dönemde ve hâlen devam eden dönemde- o yapıyı yıkmak gibi bir çalışması oldu ve bu söylemler de çok ön plana çıktı. Ama maalesef, AKP iktidarı tarafından yargının ele geçirildiği ve talimatlarla hareket edildiği konusunda Türkiye vatandaşının hiçbir kuşkusunun olmadığı bir ortamda, şu anda, yargı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bu soruşturmayı avukatlara ve ailelere kapatmıştır ve bu kapatmayla da aynı zamanda dosyadaki bilgi ve belgeler de bizlerden gizlenmektedir.
Şimdi, Ömer Güney şu anda Fransa'da tutuklu, oradaki dava açıldı ancak Fransa'nın Türkiye'den istediği MİT'le ilgili bilgiler Fransa'ya uzun süre gönderilmediği hâlde bu konuda açıklamalar da farklı yönde yapıldı. Ve Ankara Savcılığının yaptığı soruşturma Ömer Güney'in PKK bağlantısını çözmek üzerinden yaklaşılan bir soruşturma oldu. Oysa ki Ömer Güney'in MİT'le irtibatlı olduğu, katliam tarihinden çok yakın bir süre önce Türkiye'ye üç defa -tarihleri de var, zaman olmadığı için ayrıntılara giremiyorum- giriş çıkış yaptığı açıkça delillerle sabit ve bu da bizim elimizde mevcut. Bu da, MİT ve uluslararası bir komplo sonucunda bu katliamın gerçekleştiğini ortaya koyuyor.
"Arz notu" başlıklı, 18/11/2012 tarihli, MİT'e ait olduğu iddia edilen bir evrak kamuoyuna yansıdı, ses kaydı yansıdı ve bu, aynı zamanda Ömer Güney'le bağlantılı olduğu, görüştüğü tespit edilen bir telefon numarası -bizde kayıtlı- Başbakanlık Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanlığına ait olduğu resmî olarak TELEKOM'dan bildirildi dava dosyasına.
Biz, bu süre zarfında, Millî İstihbarat Teşkilatının "İlgimiz yok." dediğini duymadık, sadece bu belgenin gerçek olduğunu kabul etti ve basına yaptığı açıklamayla dedi ki: "Bu belgeyi araştırıyoruz, sorumluları açığa çıkaracağız." Başbakanlık nezdinde de yaptığımız hiçbir girişime yanıt verilmedi.
Geçen süre zarfında, o "Arz notu" adı altındaki bilgi notunun... Millî İstihbarat Teşkilatının Paris katliamındaki sorumluluğunun açığa çıkarılması noktasında yaptığımız bütün başvurular yanıtsız kaldı. Ve şu anda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında yürütülen soruşturmada MİT'e bir yazı yazıldığını biliyoruz, çünkü o zaman dosya aleniydi, fakat bir yıldır dosyayı inceleyemediğimiz için Millî İstihbarat Teşkilatının bu soruya ne yanıt verdiğini, maalesef, henüz bilmiyoruz. Yani netice olarak bu davanın gidişatı, katliamın oluş tarihi ve sonucu, gerçekten Kürt meselesinin çözümü konusunda hayati bir öneme sahiptir. Bu katliamın faillerinin Türkiye'yle ilişkilerinin, çözüm süreci başlangıcında Sayın Öcalan'la yapılan görüşmelerden hemen sonra olması itibarıyla, açığa çıkarılması, Kürt meselesinin adil, eşit ve özgürlük temelinde onurlu bir barışın tesis edilmesi açısından da bu faillerin ortaya çıkarılması çok büyük bir aciliyet ve zorunluluk arz etmektedir.
Şunu da neticede söylemek istiyorum: Maalesef, bugün Sakinelerin, Fidanların, Leylaların, Sevelerin öldürüldüğü topraklarda her an yeni kadınlar toprağa düşüyorlar ve kadın ölümleri, kadına yönelik siyasi cinayetler asla dur durak bilmiyor.
Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi Halkların Demokratik Partisi Grubu üyesi kadınlar olarak, siyasi cinayete kurban giden kadınlara şu sözümüzü bir kez daha söylüyoruz: Onların özgürlük ve eşitlik mücadelesinin, kadın hakları mücadelesinin bayrağını asla yerde bırakmayacağız. Gözleri arkada kalmasın. Onların faillerini bulmak için sonuna kadar takipçisi olacağız.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)