GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: MHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:24
Tarih:06.01.2016

DENİZ DEPBOYLU (Aydın) - Sayın Meclis Başkanı, saygıdeğer milletvekilleri; bugün, burada, Meclis gündemine sunduğumuz kayıp çocuklarla ilgili araştırma önergemizin gerekçesini sizlerle paylaşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan önce sizleri saygıyla selamlıyorum.

Çocukluk dönemi, toplumun geleceğini oluşturacak olan bireylerin sağlıklı kişilik yapısının temellerinin atıldığı özel ve çok değerli bir süreçtir. Sağlıklı ve gelişmiş bir toplumun temelleri ise özenle yetiştirilmiş bireylerin mevcudiyetiyle mümkündür. Bu nedenle, sağlıklı, huzurlu, uzun ömürlü bir toplum hayalini kuran herkesin çocuklarının geleceğine, güvenliğine, sağlığına ilk planda dikkat etmesi gerekmektedir. Çocukların fizyolojik ve psikolojik açıdan sağlıklı gelişebilmeleri için temel ihtiyaçlarının karşılanması gerekiyor, hem fizyolojik hem de psikolojik ihtiyaçlarının karşılanmasıysa onların güvenli bir ortamda yaşamalarıyla mümkün.

Ne yazık ki kayıp çocuklarla ilgili istatistik verilerine baktığımızda, ülkemizde çocuklarımızın güvenliğiyle ilgili ciddi bir tedbirsizlik ve ihmal kusurlarının yaşandığını görmekteyiz. En son yaşadığımız kayıp olayı hâlâ gündemde. Tokat'ın Reşadiye ilçesinde 29 Aralıkta kaybolan 8 yaşındaki Bayram Erol ve 5 yaşındaki Dursun Kaan Taşçı hâlâ kayıptır, bulunamamıştır. Maalesef, ülkemizde kaybolan ve bulunamayan çocukların sayısı da oldukça fazla. Türkiye İstatistik Kurumunun 2008-2011 verilerine göre kayıp çocuk sayısı 27 binden fazla. 2008-2012 yılları arasında toplam 40.220 kişi kayıp çocuk ilanı vermiş. 2008-2011 yılları arasında toplamda 5.724 çocuk bulunabilmiş. İçişleri Bakanlığının verilerine göre ise 15.900 çocuk kayıp. Yine, Yakınlarını Kaybetmiş Aileler Derneğinin verilerine göre kayıp çocuk sayısı 30 bin civarında. Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine göre 2012 yılı 12.474'le en fazla kayıp çocuk ilanı verilmiş yıl olarak görünüyor ki bulunan kayıp çocuk sayısı da henüz verilmemiş. Yine, Emniyet müdürlüklerine kayıp olarak teslim edilen ve kayıp başvurusu yapılan çocuk sayısında da artış var. 2008'de yapılan kayıp başvurusu sayısı 4.517 iken 2012'de bu sayı 12.474. Yani bu sayı 2008'den itibaren yüzde 123 artmış anlamına geliyor.

Meclisimizin literatürü araştırıldığında ise konuyla ilgili olarak 2010 yılının Mart ayında, kayıp çocuklar başta olmak üzere çocukların mağdur olduğu sorunların araştırılarak alınması gereken önlemler üzerine kurulmuş bir komisyon olduğunu görüyoruz ve bu komisyon da gerekli çalışmaları yaparak raporunu Meclise sunmuş ancak bu komisyonun çalışmaları sonucunda da sorunun çözülemediğini görüyoruz. Neye dayanarak görüyoruz? Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının sunduğu istatistik verilerine göre bu çalışmanın amacına ulaşamadığı, 2010 yılındaki kayıp çocuk sayısı 8.081 iken 2014 yılındaki verinin 18.696 olarak kaydedilmesinden anlaşılmaktadır. Yine, sunulan bilgilerde bulunamayan çocukların bilgisi de maalesef yoktur. Bulunanlara baktığımızda... Bulunmuş veya bulunamamış olsun kayıp çocuk sayısının arttığını görmekteyiz. Yine, aynı tabloda sokakta çalışma oranı 2010 yılında 2.768 iken 2014 yılında 3.267 olmuştur. Suça sürüklenme 2010 yılında 83.393 iken 2014 yılında 117.486'ya yükselmiştir. Yine, mağdur çocukların sayısı 2010 yılında 76.428 iken 2014 yılındaki rakam 131.172'ye yükselmiştir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan tanımda, çocukların her türlü istismardan korunmasında, güvenliğinin sağlanmasında ailesi, bağlı olduğu kurumlar -ki bunlara okul da dâhil- ve devlet, kasıtlı veya kasıtsız olsun, aldığı önlemlerle sorumluluk taşımaktadır.

Çocukluk döneminde yaşanan her türlü istismar, geleceğin yetişkinlerinin hayatını etkilemektedir. Bu nedenle, kayıp olan çocukların güvenlikten uzak bir ortamda yaşayabileceği başta fiziksel ve cinsel istismar olmak üzere her türlü mağduriyet, can güvenliklerini ve ruh sağlıklarını ciddi bir şekilde zora, sıkıntıya sokmakta, etkilemektedir.

Çocuğun kayıplık durumundan etkilenmesi, kayıplık anında yaşayacağı olaylara bağlıdır. Yine, kayıplık durumundan etkilenen de sadece çocuklar değildir, özellikle çocukların içinde yaşadığı aile, sosyal kurumlar, akrabaları, arkadaşları direkt kayıplık sürecinden etkilenmektedir.

Kayıp çocukları aslında üç bölüme ayırabiliriz birincisi, kendi rızasıyla kaçanlar; ikincisi, aldatılarak kaçırılanlar ya da direkt kaçırılanlar; üçüncüsü ise bu çocukların kötü muamele, istismar ve aile sorunları nedeniyle kaçmış olması şeklinde sıralayabiliriz.

Çocuklar evlerinden veya yetiştirildikleri kurumdan heyecan, macera veya para arayışı içerisinde kaçıyor olabilirler. Ancak yine, evde yaşadıkları istismar, kötü muamele, boşanma sonucu yaşadıkları sorunlar nedeniyle de kaçtıklarını söyleyebiliriz.

Yine, evlenme vaadi veya daha farklı tuzaklarla kaçırılan çocuklarımız da mevcut. İdeolojik amaçlı, terör örgütlerinde kullanılmak üzere kaçırılan çocuklarımızın sayısının da az olmadığını biliyoruz.

Yine, organ mafyası veya oluşmuş suç çetelerince bu çocukların istismar etmek amacıyla kaçırıldıklarını, bu örgütler tarafından kaçırıldığını da bilmekteyiz.

Kaybolan çocuklar kaybolma olayında elbette direkt etkilenen taraf ama az önce de söylediğim gibi, kaybolma olayından sadece çocuklar etkilenmiyor, yakınları da etkileniyor. Bu nasıl oluyor? Yakınları patolojik bir yas sürecine giriyor. Bunu size açıklayabilmem için, önce bir patolojik yas sürecinin ne olduğunu anlatmam gerekiyor. Bu süreç, kayıp olayına yönelik verilen, ruhsal ya da fiziksel sağlık sorunlarının da eşlik ettiği anormal bir tepkidir. Patolojik yası anlamak için, aslında biraz da normal olan yas sürecine bakmamız lazım. Yas süreci belli bölümlerden, devrelerden oluşur: Şok ve inkâr, kızgınlık ve isyan, arkadan gelen pazarlık dönemi, depresyon ve kabullenme. Bütün bu evrelerin, bireyin yaşamında gerçekleştirmek zorunda olduğu bir görev var, bu görevi de biz dörde ayırıyoruz: Birincisi, kaybın gerçekliğini kabul etmek. Eğer yaşadığınız kayıp bir ölümse bu kaybı sindirmek ve zamanla kabul etmek belki biraz daha kolay. İkincisi ise yasla oluşan acı üzerinde çalışmak ve duyguları ifade etmek. Burada tabii ki sevilen birinin kaybı söz konusudur; bu, hem duygusal hem fiziksel bir acıdır ve bununla başa çıkmak da bu süreci, yas süreçlerini sağlıklı bir şekilde yaşayarak bu olayı anlamlandırmakla mümkündür. Yine ölen kişinin bulunmadığı bir çevreye de uyum sağlamayı öğrenmesi gerekiyor kayıp yaşayan kişinin. Duygusal anlamda, ölen kişiyle ilişkileri yeniden düzenlemek ve yaşama devam etmekse yas sürecinin getireceği en son görevlerden biri çünkü bu süreçte kişi artık olayı kabulleniyor ve ondan sonra normal yaşamına dönüp yaşamaya devam ediyor. Çocuğunun cenazesini görmeyen bir aile, asla yas sürecinin evrelerini tamamlayamıyor; duygu ve düşünceleri kızgınlık, pazarlık ve depresyon süreçleri arasında gelir gider; kaybı kabullenmesi mümkün değildir, çocuğunun bulunmasına yönelik kurduğu hayaller de zamanla kanayan bir yara, büyük bir acıya dönüşecektir.

Çocuk ve gençlerin sağlıklı gelişimlerini sağlamak ebeveynlerin, ailenin ve en başta devletin en büyük sorumluluğudur. Tabii ki çağdaşlaşmayla gelen birçok sorun çocukların istismarı ve kayıplığıyla ilgili sorunları da artırmaktadır. Biz biliyoruz ki siyasetçilerimizin kullandığı Hazreti Ali'nin kıssası vardır; "Fırat boyunda bir koyun kaybolsa hesabı Hazreti Ömer'den sorulur." demiştir, hatırlıyorsanız eğer, kıssanın sonunda. Eğer burada çocuklar kayboluyorsa biz bundan sorumluyuz. Zira kaybolan çocuklar devletin malı değil, en değerli hazinesi. Onların kaybını önlemek, güvenliğini sağlamak zorundayız ve bu güvenliği sağlamak için, yaşayacakları mağduriyeti önlemek için Meclise getirdiğimiz, gündeme getirdiğimiz bu önergeyi takdirlerinize sunuyor, yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)