Konu: | Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 1 |
Birleşim: | 21 |
Tarih: | 29.12.2015 |
HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bu bir torba yasa diye hazırlanmıştım ama temel yasaya dönüştü sanıyorum; onun da ne olduğunu henüz bilmiyorum, yeni bir milletvekiliyim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Torba ya, torba.
GARO PAYLAN (Devamla) - Hâlâ torba mı, onu da bilmiyorum Sayın Tanal.
Şöyle: Bu temel yasa veya torba yasa... Ben yeni bir milletvekiliyim. Ancak gerçekten moralim çok bozuk. Şu Mecliste geçirdiğim vakte acıyorum şu anda. Umarım değişir çünkü Meclis, şu anda, bürokratik oligarşinin noteri durumunda. Az önce bir hatip konuşuyor. Mecliste, baktım herkesin yüzüne, dinleyen sayısı 10 değil, inanın yani 5 kişi filan dinliyordu. Yani bir milletvekili arkadaşımıza dahi saygı yok.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Sizinkiler nerede? 10 kişi bile yok burada.
GARO PAYLAN (Devamla) - Çünkü oligarşi bunu getirir, Meclis noter gibi el kaldırır ve indirir. Bu durumu değiştirmemiz lazım el birliğiyle.
Biliyorum, bu yasa yılbaşı zorunluluğuyla geldi ve geçmesi gerekiyor ama yasama kalitesi yok. Bu yasama kalitesini değiştirmemiz gerekiyor. Çoğunlukçu bir bakışla olmaması gerekiyor bu yasa bakışında, çoğulcu bir bakışla olması gerekiyor. "Çoğunluk olarak biz getirdik, dayattık..." En makul öneri bile reddediliyor mesela. Komisyonlarda şaşırdım; ya, şimdi, o kadar makul öneriler getiriyoruz ki bu kesin kabul edilir diyorsunuz; hayır. Sırf muhalefet getiriyor diye o öneri reddediliyor. Çünkü niye? Bürokrasi öyle göndermiş.
Sonuç olarak, bu yasama yetkisi veya yasamanın getirdiklerini düzeltme yetkisi yalnızca muhalefette değil, iktidarın da önerileri olmalı. Ama maalesef, iktidarın o anlamda da bir önerisi yok. Umalım ki bu yasama kalitesi bu anlamda düzelir.
Sözlerime böyle başlarken -birazdan maddelere geçeceğim ama- öncelikle güncelle ilgili, genel siyasetle ilgili şeyler söylemek istiyorum. Çünkü bu maddelerin hepsi, biliyorum, bir şekilde buradan geçecek ancak memleketin bir yerinde olan yangın devam ediyor. İnsanlar en temel haklarından yoksunlar. Bu yangın şu anda devam ediyor ancak bir de dört yıl önceye bakmamız gerekiyor. Dört yıl önce bugün, yani dün, Roboski'de 34 yurttaşımız katledildi. Roboski memleketin bir ucu ancak bu memleketin bir parçası. Normalde, vücudumuz gibi, vücudumuzun bir yerine bir acı düşerse o anda hayat durur, vücudumuzdaki o acıyı düzeltmeye çalışırız. Ancak ne hikmetse, doğudan gelen o ses, o acı, maalesef batıya bir türlü ulaşmıyor.
Şimdi, doğudan gelen bu sese, bu acıya bakmayanlar, o gün mesela... 28 Aralık 2011'de oldu bu katliam. Bundan tam üç gün sonra, Türkiye'nin her yerinde havai fişeklerle yılbaşı kutlandı. Ümit Kıvanç'ın bir belgeseli vardır, izlemenizi tavsiye ederim. Roboski'de acı varken, evlere o ateş düşmüşken batıda havai fişeklerle kutlamalar... Nasıl bir ülkeyiz biz, nasıl bir toplumuz biz? Bir yerimize bir acı düşüyor ve vücudun diğer parçaları eğlencede. Kabul edilemez, ancak maalesef olabiliyor.
Bu katliam oldu, denilebilir ki: "Bir hatadır." Biz öyle olduğunu düşünmüyoruz, Bir emir komuta zinciriyle oldu diyoruz ancak "Bir hatadır." diye de koyuluyor. Hata olsa dört yılda bunun üstü örtülmezdi, tam dört yıldır üstü örtülüyor ve hâlâ açık bir yara. Açık yaralar, bilirsiniz, kangren olur, üstü cerahat tutar, vücudu sarmaya devam eder, vücudu zehirler. Şu anda, bütün bünyemiz bu katliamla, üstü örtülmüş katliamla zehirleniyor. Biz o gün için, katil devlet, faili devlet dedik yalnızca ancak bugün, katili devlettir diyoruz çünkü şunu çok iyi biliyoruz: Üstü örtülen her suçun faili devlettir. Devlet kendi içindeki bu suçun faillerini saklar, gizler, hesabını vermez, onları görevden almaz ve üstü örtülen her suç da tekrarlar, bugün olduğu gibi. Bugün, Roboski'de üstünü örttüğümüz suç devam ediyor. Bir tek Roboski'yle biz bir yüzleşmeyi başlatabilirdik, Roboski'nin hesabı sorulsaydı, Kürt halkıyla bir empati kurulabilirdi ve bugünkü duruma belki gelmezdik. Ancak Ermeni halkının Hrant'la ilgili yaşadığı duyguyu -Hrant Dink bir semboldür- Kürt halkı Roboski'yle ilgili yaşıyor ve üstünü örttüğümüz sürece de bu duygusal kopuş emarelerinden bir tanesi Roboski olmaya devam edecek.
Değerli arkadaşlar, günlerdir Mardin'in sokaklarındayım, Mardin'in ilçelerini geziyorum. İnsanlarımız en temel haklarından yoksunlar. En temel haklarından -tabii- bir tanesi, cenazelerini dahi defnedemiyorlar. Bu anlamda, mesele de güvenlik güçlerine havale edilmiş. Vekiller olarak bizler bölgedeyiz, hiçbiriniz gelmediğiniz için bilmiyorsunuz, yalnızca güvenlik güçleriyle karşılaşıyoruz. Orada bir çavuş, onbaşı, yüzbaşı, binbaşı milletvekillerinin karşısına çıkıp "Buraya giremezsiniz, şuraya çıkamazsınız, şuradan geçemezsiniz." diyor.
Bakın, bu meseleyi nasıl çözeceğiz? Cizre-Nusaybin-Dargeçit halkı taleplerini iletiyorlar, bizlere her gördükleri yerde taleplerini iletiyorlar. Keşke siz de duyabilseniz.
Orada güvenlikçi politikalarla bu işin çözülemeyeceğini defalarca görmüş olan bizler -yaşlarınız müsait, 90'lı yılları iyi hatırlayanlar var- tekrar aynı sokağa girdiler ve tekrar Genelkurmaya havale ettiler bu meseleyi. Hâlbuki Genelkurmay bu meseleye girmek istemiyordu, ilçelere girmek istemiyordu, kendi halkıyla karşı karşıya gelmek istemiyordu. Ancak sizlerin zorlamasıyla, AKP'nin, Hükûmetin ve sarayın zorlamasıyla şu anda güvenlik kuvvetleri, Genelkurmay kendi halkını bombalıyor. Biz oradayken top sesleri geliyordu, ilçenin kenarındayken.
Ya, düşünebiliyor musunuz, iki yıl önce, geçen yıl, hâlâ, Esad'ı kendi halkını bombalamayla itham edenler, bugün kendi halkını bombalıyorlar. Basit bombalamalar da değil, bakın, obüs toplarıyla, tanklarla bombalıyorlar. Çocuklar, kadınlar ölüyor. Ancak biz hâlâ...
MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) - Sen yalan söylüyorsun! Teröristler...
GARO PAYLAN (Devamla) - Hayır efendim, yalan söylemiyorum. Gidip görebilirsiniz, kayıtları var.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Yalan söylüyorsun!
GARO PAYLAN (Devamla) - Gelin beraber gidelim, ben size göstereyim. Gelin beraber gidelim.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Teröristlerin bombaladığını gayet iyi biliyorsun.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Efendim, siz konuşmanızı yapın.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Cevap verme şuna ya! Rezil!
GARO PAYLAN (Devamla) - İnsanlar taleplerinin duyulmasını isterler. Türkiye toplumu çoğunlukçu, pek çok kimliğin olduğu bir toplum ve toplumun her kesimi taleplerinin duyulmasını ister. Ben bir azaltılmışların temsilcisiyim. Burada taleplerimi ilerleyen günlerde iletmeye çalışacağım. Kürt halkının da talepleri var, Alevi toplumunun da talepleri var, bunların burada duyulmasını istiyorlar. Düşünün ki bu tip toplumlarda, çoğulcu toplumlarda, çok kimlikli toplumlarda insanlar taleplerinin mecliste duyulmasını ister. Şırnak, Silopi, Nusaybin halkı da taleplerinin burada duyulmasını istiyor, yıllardır bunu talep ediyor, yüz yıldır bu talep içinde ancak bunu duymayan Meclis ve bir anlayış var, bir ceberut devlet geleneği anlayışı var. Ne istiyorlar? Çoğulcu bir bakış. Ne istiyorlar? Kendi demokratik özerklik haklarının kabul edilmesini. Ancak, maalesef, bunlara yalnızca güvenlikçi politikalarla bakabilen, tankla, topla cevap veren bir devlet anlayışı var. Oysa, iki yıl önceye kadar çok yakındık buna, iki yıl önce başlamış bu barış sürecinde bunlara çok yaklaşmıştık ancak masayı devirenler, bugün yalnızca fikre fikirle cevap vermek yerine, tankla, topla cevap veriyorlar. O açıdan, bu güvenlikçi politikalardan ivedilikle vazgeçilmesini ve...
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Hangi fikre tankla, topla cevap veriliyor ya?
GARO PAYLAN (Devamla) - Bakın, demokrasi dediğimiz şey... Hep "demokrasi, demokrasi" diyorsunuz...
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Kanallara mı, Kalaşnikoflara mı?
GARO PAYLAN (Devamla) - Sayın Başkan, müdahale eder misiniz.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, lütfen, kürsüdeki hatibe müdahale etmeyin.
Sayın Paylan, siz de Genel Kurula hitap edin.
Buyurun.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Onları yok kabul et.
GARO PAYLAN (Devamla) - "Demokrasi" dediğiniz, en aykırı fikirlerin bile konuşulabildiği bir sistemdir. "Demokrasi" dediğiniz, çoğunluğun el kaldırdığı, indirdiği sistem değildir. Siz "Millet, millet." diyorsunuz, "Bize yüzde 49,5 oy verdi." diyorsunuz ve "Biz ne dersek o olacak." diyorsunuz. Sizin dediğiniz olsa ne âlâ, sizin dediğiniz de olmuyor; saray ne gönderirse, bürokrasi ne gönderirse maalesef, o oluyor. (HDP sıralarından alkışlar) O açıdan, şimdi...
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Saray meşru bir yer, Kandil gayrimeşru bir yer!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Saray burayı yönetemez. Yürütme, yasama ayrıdır, onu anlamanız lazım. Saray burayı yönetemez! Seni yönetebilir ama burayı yönetemez.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, kürsüdeki hatibi dinleyelim.
Sayın Paylan, Genel Kurula hitap edin.
GARO PAYLAN (Devamla) - Demokrasi dediğimiz, çoğulcu bir yapıdır ve çoğulcu dediğimiz şey de toplumsal taleplerin duyulması esasına dayanır. Bu toplumsal talepleri duymalıyız. Bakın, yüz yıl önce Ermeni halkının talepleri vardı, tıpkı bugün olduğu gibi demokratik özerklik talep ediyorlardı. Her yerelde bu taleplerin esas alınmasını talep ediyorlardı ancak bu talepler o günkü ceberut devlet geleneği tarafından, ilk cunta tarafından bir soykırımla cevaplandırıldı.
FARUK ÖZLÜ (Düzce) - Hangi soykırım?
GARO PAYLAN (Devamla) - Bugün baktığımızda, Kürt halkının yüz yıldır kendi kimlik ve yönetim anlayışı anlamında demokratikleşme talepleri var ancak bunlara da bugün -tekrar maalesef diyorum- 2015 yılında tekrar tankla, topla cevap veriliyor.
Şimdi, evrensel standartlarda bir önerimiz var, tekrar dillendiriyoruz: Demokratik özerklik. Bunu biz keşfetmedik. Bakın, pek çok ülke bu faşizan dönemlerden geçtiler. İspanya, İngiltere, Yunanistan, pek çok ülke bu faşizan dönemlerden geçti. Bazı ülkeler iç savaşa girdiler, Yugoslavya parçalandı. Nihayetinde vardıkları yer demokratik özerklikti.
Demokratik özerkliğe biz bir iç karışma olmadan varalım diye mücadele veriyoruz ve bu taleplerin bu anlamda duyulmasını istiyoruz. Ve bu talebimiz, evrensel standartlarda olan talebimiz bir öneri. Bu önerinin maddelerini açıkladık. Programımızda var, Halkların Demokratik Partisinin programında var. Buna neyle cevap verildi? "Vay bölücüler!" Ya bu ülkede bir arada yaşama iradesini savunanlar olarak bizler, bu önerilere öneriyle, fikirle cevap verilmesini istiyoruz. Ancak verilebilecek bir fikir yok, iki cümle var: "Yeni Türkiye", "Başkanlık modeli." Nedir fikriniz? Nedir zikriniz?
Bakın, "Başkanlık modeli" dediğiniz şey, şu ana kadar anladığımız, pratik uygulamanızdan anlıyoruz, diktatörlüğe varan bir uygulama. Tek adamın karar vereceği bir uygulama çünkü. Parlamenter bir uygulama dahi değil, çoğunlukçu bir uygulama dahi değil, diktatoryal bir uygulama. Bunun denge denetim mekanizması nasıl olacak? Basın özgürlüğü bunun neresinde bulunacak? Hiçbir şekilde bir cevabı yok. Ancak ben buna dair bir siyasetçinin daha görüşlerini vermek istiyorum. Lütfen, dinleyin, buna da kızacaksınız biliyorum: "Bunlar tarihi falan bilmiyorlar. Şimdi Cumhuriyete savaş açmak" diyorlar. Dünyada gelişmiş ülkelere bakarsanız bunların hiçbirinde eyalet korkusu diye bir şey yok. Tam aksine, eyalet yapılanmaları o güçlü ülkelerde çok daha süratle kalkınmayı getiriyor. Bu, güçlenme alametidir. Gelin bizim tarihimize, Osmanlı'ya baktığımız zaman Lazistan eyaleti, Kürdistan eyaleti var. Güçlü Türkiye asla eyalet sisteminden korkmamalıdır. Siz eyalet sisteminde de üniter yapıyı muhafaza edebilirsiniz. Belediye başkanlarını seçiyoruz da valileri niye halk seçmesin." Kızdırır değil mi sizi bunlar?
FARUK ÖZLÜ (Düzce) - Kâğıdı eline Kandil mi verdi?
GARO PAYLAN (Devamla) - Bunlar sizi kızdırır, değil mi? Kim söylemiş bunu?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Hem de yeni söyledi, geçen yıl söyledi.
GARO PAYLAN (Devamla) - Bunu kim söyledi biliyor musunuz?
FARUK ÖZLÜ (Düzce) - Onu Kandil'de kim verdi? Kandil mi verdi eline o kâğıdı?
GARO PAYLAN (Devamla) - "Kandil mi tutturdu?" diyorsunuz, değil mi?
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Recep Tayyip Erdoğan geçen yıl söyledi.
GARO PAYLAN (Devamla) - Bunu, 30 Mart 2013'te Recep Tayyip Erdoğan söyledi. (HDP sıralarından alkışlar) "Kandil mi tutuşturdu?" diyorsunuz değil mi? Recep Tayyip Erdoğan tutuşturdu.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Bravo! Çok güzel konuşmuş ya, tebrikler!
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Bir yıl geçmedi, bir yıl.
GARO PAYLAN (Devamla) - Bakın, üzerinden daha iki yıl geçmedi, daha mürekkebi kurumadı. Gerçekten de, o gün, Recep Tayyip Erdoğan, hayatında ender zamanlarda olan bir şekilde, doğru bir şey söyledi. Gerçekten doğru bir şey söyledi, gerçekten demokratik bir şey söyledi çünkü pek çok ülke bu karışıklığı yaşadı ve nihayetinde vardığı yer burasıydı. Biz istiyoruz ki, bu karışıklıklar olmadan, ölümler olmadan oraya varalım.
Şimdi, değerli arkadaşlar, maddelere geçeyim, vaktim azalıyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ADNAN GÜNNAR (Trabzon) - Terörü niye kınamıyorsunuz öyleyse? Neden "terörist" demiyorsunuz? Neden kınamıyorsunuz? Hadi bakalım kınayın, hadi bakalım "terörist" deyin!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... Sayın Günnar... Sayın Günnar, lütfen...
GARO PAYLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu kanun teklifi bir torba yasa ve bununla ilgili ilk 4 maddeye baktığımda, er, erbaş maaşları, sözleşmeli personelle ilgili düzenlemeler var. Biz antimilitarist bir partiyiz. Elbette ki ülkenin savunulması gerektiğini düşünüyoruz ama bu görev sınırlarda yapılmalı. Belli oranda asker bulunabilir ama antimilitarist bir partiyiz, savaş karşıtı bir partiyiz. İçeride ve dışarıda barışı savunuyoruz, bunun için mücadele veriyoruz. Bu anlamda, bizler zorunlu askerliğe karşıyız.
SALİH CORA (Trabzon) - Dağa çıkmaya karşı mısınız?
GARO PAYLAN (Devamla) - Şu anda, silah altında 400 bin er, erbaş var. Bu anlamda, bizler vicdani ret hakkının ivedilikle ortaya konması ve Meclisin bu iradeyi ortaya koymasını talep ediyoruz. Ve er, erbaş maaşlarının da elbette artırılması... Şu anda harçlıkların önemli olduğunu biliyorum, ben de askerlik yaptım ve orada er, erbaş maaşının ne kadar önemli olduğunu biliyorum ancak bu çerçevede, vicdani ret hakkını mutlaka ivedilikle tanımalıyız.
FARUK ÖZLÜ (Düzce) - Dağa çıkan çocuklar için diyebiliyor musunuz?
GARO PAYLAN (Devamla) - Sırf Kıbrıs'ta görev yapan askerlerle ilgili de: Biz, Kıbrıs'ta -bakın, bugünlerde tekrar konuşuluyor- mutlaka müzakerelerin başlaması ve bitirilmesi ve oradaki askerlerimizin de mutlaka geri çekilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Kıbrıs halkları karar vermeli Kıbrıs'ın geleceğine, Türkiye'nin vesayeti olmamalı. Türkiye garantör ülkedir, evet, oradaki halkların güvenliğine ve geleceğine çalışmalıdır.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Ama Rusya'nın askeri Suriye'de dursun! Ondan söz et.
GARO PAYLAN (Devamla) - O çerçevede, Kıbrıs'taki askerî varlığın ivedilikle çekilmesini talep ediyoruz.
Askerî okullarla ilgili, oradaki öğrencilerin maaşlarının artışıyla ilgili önergeler var. Bakın, askerî okullarla ilgili eleştirileriniz vardı, hatırlayın: Oradaki eğitimle ilgili eleştirileriniz vardı, hatırlayın. "Orada dinle ilgili her şey gericilik olarak öğretiliyor." diye eleştirileriniz vardı, hatırlayın; haklıydınız. Bakın, şu anda, askerî okullarda hâlâ tekçi bir eğitim yapılıyor. Oradaki çocukların, gençlerin maaşlarını artırmayı öneriyorsunuz ama oranın, askerî okulların ne eğitim verdiğiyle ilgili, içeriğiyle ilgili hiçbir eleştiriniz yok. Çünkü, bakın, ben oraya gittiğimde askerlerin yüzünü görüyorum, oradaki halka düşman gözüyle bakıyorlar.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Sen öyle baktığın için sana öyle geliyor. Sen öyle bakıyorsun, sen.
GARO PAYLAN (Devamla) - Çoğulcu bir bakışları yok. Asker de bu halkın insanı ve çoğulcu bir bakışa sahip olmalı. Türkiye toplumu nasıl çok dilli, çok etnisiteliyse orası da öyle olmalı tıpkı geçmişte olduğu gibi. O anlamda, askerî okullardaki içeriğe mutlaka müdahale etmeliyiz, oranın da çoğulcu bir bakışa ve halkına eşitlikçi bakan askerler yetiştirmesi için belki mücadele vermeliyiz.
Türkiye dünyada askerî harcamalarda 15'inci sırada, 22,6 milyar dolar para harcıyor. Bu kadar para harcamamamıza gerek yok, bu paraları hayra harcayabiliriz. İçeride ve dışarıda barışçı politikalarla bu paraları hayra harcayabiliriz.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Hayra da harcıyoruz, hayra da.
GARO PAYLAN (Devamla) - Diğer bir madde üniversitelerle ilgili. Üniversitelerde eğitim görevlilerinin yaşlarını 67'den 72'ye çıkarıyoruz bu yılın sonuna kadar; ne âlâ. Bakın, bu yasa ne zaman çıkmış? 2547 no.lu YÖK Yasası 1981'de yani paşalar çıkarmış, darbeci paşalar. Biz, 2015 yılında, darbeci paşaların çıkardığı bir vesayet yasasını uzatmak için burada önerge getiriyoruz. Bu Meclisin utancıdır bu arkadaşlar, bu Meclisin utancıdır. Ve biz niye üniversitelerin öğretim görevlilerinin yaşını 67'den 72'ye çıkarmak için burada karar alalım ki? Bırakalım üniversiteler özgür olsunlar, kendi senatolarında karar versinler. Gazi Yaşargil bugün 90'ında ameliyat yapıyor. Niye müsaade etmiyoruz, niye bu vesayeti devam ettiriyoruz? Umalım ki önümüzdeki yıl bu vesayetçi yasaları Anayasa tartışmalarıyla beraber ortadan kaldırırız, üniversiteleri özgür kılarız.
Diğer bir madde, Devlet Su İşlerinin kiralama meselesi. Burada ekolojist bir bakış yok ve sivil toplum örgütlerinin eleştirilerine açık değil bu madde. Bu anlamda sivil toplum örgütlerinin eleştirilerine açık olunmasını ve esas alınmasını talep ediyoruz.
Vaktim azaldığı için... Ataması yapılmayan öğretmenler var arkadaşlar. Bununla ilgili 12.500 kişilik ihdas edilen bir kadro var. Bunun çok düşük olduğunu düşünüyoruz çünkü Eğitim Bakanlığı dâhil "120 bin açığımız var." diyor. Sendikalara göre 150 bin açık var. 300 bin öğretmen de atama bekliyor. Biz bu anlamda bu atamaların 150 bine çıkarılmasını öneriyoruz.
Son olarak, tekrar, memlekette bu 2016 yılının barışa vesile olmasını istiyorum. 2015 yılı maalesef hepimiz için kötü geçti. 2016 yılının hayırlara vesile olmasını diliyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)