Konu: | Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 1 |
Birleşim: | 20 |
Tarih: | 25.12.2015 |
HDP GRUBU ADINA MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; partim ve grubum adına, görüşülmekte olan 11 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 7'nci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Öncelikle, sizleri ve bizleri takip eden tüm kamuoyunu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, üzerinde görüşmekte olduğumuz maddeyle dernek ve vakıfların bazı faaliyetleri ile bazı kurumların kurumlar vergisinden muaf olma süresinin 2020 tarihine kadar uzatılması amaçlanmaktadır. Parti olarak Türkiye'de sivil toplumun güçlendirilmesi ve temelde faaliyet sürdüren sendika, vakıf, dernek gibi kuruluşların desteklenmesini, güçlendirilmesini savunmaktayız. Bu düzenleme sendika, vakıf, dernek gibi kuruluşlar açısından kısmi ve yetersiz olan bir durumun 2020'ye kadar aynı şekilde devam ettirileceğini göstermektedir. Geniş mutabakatla ortaklaştırılmış kalıcı bir çözüm perspektifinden yoksun bir anlayışla tekrar karşı karşıyayız.
Derneklerin ve vakıfların birer amaçları vardır ve bu amaçlar doğrultusunda çalışırlar. Dernek ve vakıf kurucularıysa mevcut parasal durumlarını korumaya çalışır ve birikimlerin erimesini önlemekle sorumludurlar. Parasal mevcudiyeti korumak isteyen yöneticiler, önlem olarak kullanılmayan paralarını faiz getirisi amacıyla değerlendirirler. Bu mevcut parayla faiz geliri elde etmek ve sermaye piyasası işlemleri yapmak bu kurumların iktisadi işletme olduğu anlamına gelmez. Çünkü, yapılan bu faaliyetler ticari bir amaç için değil, mevcut parasal durumu korumak ve kurulma amaçları doğrultusunda hizmet vermek amacıyladır. Sonuç olarak, bu kuruluşlara yapılan bağışların temel nedeni de budur. Vakıf veya derneklerin yöneticileri de bu bağışların zamana ve şartlara göre değerini yitirmesini önlemek amacıyla gerek menkul kıymet alım satımı gerekse banka faizi kullanımı doğrultusunda değerlendirirler. 1 Seri No'lu Kurumlar Vergisi Kanunu Genel Tebliğ'inin de açıkça bahsettiği bir durum vardır. Bir derneğin nakit varlığının bir kısmını derneğin amaçlarını gerçekleştirebilmek için ihtiyaç duyduğu gelirleri sağlamak amacıyla menkul kıymet alımına tahsis edebileceğini ve yıl içinde birkaç kez elden çıkarabileceğini, devamlılık arz eden ticari, sınai ve zirai bir faaliyetten söz edilemeyeceğini belirtmektedir. Bu duruma göre, Kurumlar Vergisi Kanunu'nun geçici 2'nci maddesinde yer alan, dernek veya vakıflarca elde edilen kesinti suretiyle vergilendirilmiş kira geliri ile menkul kıymet ve faiz gelirleriyle elde ettikleri gelirler nedeniyle iktisadi işletme olmuş sayılamayacağına dair olan düzenlemeyi sadece belli bir süreyle kısıtlamak yersiz ve gereksizdir.
Hükûmetin sosyal devlet gereği yerine getirmesi gereken düzenlemeleri sürüncemede bırakmasının bir örneğini yaşıyoruz. Her defasında, şeffaflıktan, açık yönetimden, adil yönetimden beyanatlar veren iktidar partisinin geçici maddelerle, süre uzatmalarla sadece günü kurtarma çabasında olduğu bariz bir şekilde sergilenmektedir.
Sivil toplum örgütlerinin temel talebi, sadece kira ve faiz gelirleri değil, kendi üyelerine yönelik yürüttükleri tüm hizmetlerden aldıkları katkı paylarının da kurumlar vergisinden muaf olmasıdır. Bu noktada, geçici değil kalıcı çözümler gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de, yıllardır ifade edildiği üzere, kapsamlı ve demokratik bir vergi reformuna ihtiyaç duyulmaktadır. Türkiye'nin en temel sorunlarından biri, adaletli bir gelir vergisi sisteminin olmamasıdır. Uygulanan vergi sisteminin oluşturduğu adaletsizlik her yıl daha da üstüne koyarak hızla büyümeye devam etmektedir. Vergi sistemi, yoksulu daha yoksul ve zengini daha zengin yapan bir anlayışa sahiptir. Devlet, temel geliri olan vergilerden büyük bir kısmını yoksul halktan almaktadır. Her seçimde yoksullukla mücadele edileceği sözünü vererek iktidara gelenler yoksulluğu bitirme sözünü âdeta unutarak yoksul yurttaşı daha yoksul bir konuma itmeye çalışmaktadır. 2002 yılında, Türkiye'de en yoksul yüzde 5'lik kesimin vergi yükü en zengin yüzde 5'lik kesimin vergi yükünden 2 kat fazlayken bu adaletsizlik on yıl içinde 3 kata çıkmıştır.
Vergi adaletsizliğinin en önemli göstergesi olan dolaylı vergilerin tüm vergilere oranının Türkiye'de bu yıl yüzde 73 olduğu belirtilmektedir, Avrupa Birliğinde ise bu rakam yüzde 31 seviyesindedir. Dünyada, dar gelirlilerin alım gücünü artırmak için mal ve hizmetler üzerinden alınan dolaylı vergilerin genel vergi tahsilatı içerisindeki payının azaltılması yönünde bir eğilim bulunmaktadır. Türkiye'de ise KDV, ÖTV gibi vergilerden oluşan ve alışveriş sırasında peşin tahsil edilen dolaylı vergilerin vergi tahsilatı içindeki oranı sürekli artmaktadır. Buna karşılık, varlıklı vatandaşlardan gelir ve kâr üzerinden alınan gelir vergisi, şirketlerden alınan kurumlar vergisinin toplam vergi gelirleri içindeki payı da hızla azalmaktadır. Bu ülkede vergi adaleti sağlanmadığı sürece ekonomide kalıcı bir düzelme olmayacağı gibi, sosyal denge ve sosyal barışın da sağlanamayacağı aşikârdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gönül isterdi ki uzun uzun bu konuları konuşalım fakat şu an aklımız ve yüreğimiz Cizre, Nusaybin, Sur ve Dargeçit'te, orada zulme maruz kalan insanlarımızla birlikte. Memleket yangın yerine dönmüş durumda. Bugün 550 milletvekilinin ellerindeki kovalara dağarcıklarında ne varsa doldurup bu yangını söndürmesi beklenirken bizler elimize torbaları almışız, yangından mal kaçırır gibi torba yasalar çıkarma peşindeyiz. Bizler, milletvekilleri, politikacılar, siyasi partiler bu yaşananlar karşısında sessiz kalamayız. Bizlere ve Parlamentoya düşen tarihî sorumluluklarımız var. Demokratik siyasetin çözmesi gereken sorunları bombalar, silahlar, tanklar çözemez. Bir an önce diyalog kanallarının açılmasını sağlayacak politikalar üretmeliyiz, yan yana gelmekten, konuşmaktan, müzakere etmekten kaçınmamalıyız.
Sizlere çok samimi olarak sesleniyorum: Bugün diyalogla, müzakereyle bu sorunu çözme fırsatı ve imkânlarına sahibiz ama belki yarın çok geç olabilir. Şehirlerde, sokaklarda, evlerde çocuklar, yaşlılar, gençler, kadınlar öldürülmeye devam ettikçe bizleri bir arada tutan ortak, birlikte yaşam iradesi de kayboluyor. Bizim görevimiz bu iradeyi canlı tutmaktır, insanlarımızın birlikte, özgür, eşit olarak yaşayabileceği bir yaşamı inşa etmektir, demokratik bir ortak vatan yaratmaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 16 Ağustosta Varto'da başlayan "sokağa çıkma yasakları" adı altında uygulanan ablukalar, şu anda Cizre, Silopi, Nusaybin, Sur ve Dargeçit olmak üzere 5 ilçede devam etmektedir. Savaşın ulaştığı durumun vahametini bir örnek bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir. 19 Aralık gecesi özel harekâtçılar tarafından Silopi'de katledilen 57 yaşındaki 11 çocuk annesi Taybet İnan'ın cenazesi yoğun top atışları yüzünden hâlâ sokak ortasındadır. Ailesinin cenazesini almasına, ambulansın olay yerine girmesine izin verilmemektedir. Sokağa çıkma yasakları sırasında Nusaybin heyetinde bulunan bir vekil olarak şunu dile getirmek istiyorum: Dargeçit'te özel harekât timlerinin açtığı ateş sonucu yaralanan Sacide Gezginci maalesef, sol kolunu kaybetmiştir, kayınvalidesine de şarapnel parçası isabet etmiştir. 26 yaşında ve 4 çocuk annesi olan Sacide Gezginci Dicle Hastanesine kaldırılmıştır, çocukları Bahçebaşı Mahallesi'ndeki bir komşuda rehin kalmıştır. Bu çocuklardan biri sekiz aylıktır. Anneleri çocukları bu savaş ortamından uzaklaştırmak için yanına almak istedi, heyet olarak yaptığımız bütün girişimler sonuçsuz kaldı, valiler ve kaymakamlar telefonlarımıza çıkmadı.
Değerli milletvekilleri, bu ülkenin bir bölgesinde bu acılar yaşanırken, iş savaş her geçen gün daha da şiddetlenerek artarken maalesef, Batı kamuoyunun gerçekleri öğrenmesi engellenmektedir. Medya üzerine baskı hakikatin karartılması olarak...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT CELADET GAYDALI (Devamla) - ...dışa vurmaktadır.
Bir dakika daha alabilir miyim?
BAŞKAN - Sayın Gaydalı, toparlamanız için bir dakika süre veriyorum.
Buyurunuz.
MAHMUT CELADET GAYDALI (Devamla) - Yoğun bir kara propaganda izlenmektedir. 90'larda sadece TRT'den yayınlanan "Anadolu'dan Görünüm" bugün Hükûmete yakın olan medya tarafından manşet ve ekranlara taşınmaktadır ve algı operasyonu yapılmaktadır. Güneş balçıkla sıvanmayacağı gibi hakikat de yalanla gizlenemez. Bu ülkenin Kürt illerinde yoğun bir savaş konseptinin uygulandığı aşikârdır, savaş hukukunun bile tanınmadığı aşikârdır.
Değerli milletvekilleri, hâlâ bir şansımız varken sorunlarımızı görüşerek bu çatı altında çözmeliyiz. Aksi takdirde, yarın çok geç olabilir. Sorunu sadece hendek, barikat, üç beş isyancı olarak tanımlamak ülkeyi uçuruma götürmekten başka hiçbir işe hizmet etmeyecektir. Sorunun adı "Kürt sorunu"dur, çözümü ise diyalogdur, müzakeredir, barıştır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)