GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:18
Tarih:23.12.2015

ALTAN TAN (Diyarbakır) - Esselâmü aleykûm.

Değerli arkadaşlar, bu kürsüden defalarca Türkiye'nin dış politikası ve daha somut olarak da Suriye-Irak politikaları üzerine, Kürt politikası üzerine konuştuk.

Değerli arkadaşlar, şu an en önemli gündem konuları olarak IŞİD'le yapıldığı iddia edilen, söylenilen -Rus Devlet Başkanının bizzat kendi ağzından dile getirdiği iddialar- petrol ticareti, bir. İki: Yine, aynı şekilde, Kobani'nin yeniden inşasıyla ilgili oraya inşaat malzemelerinden tutun da sıhhi araç ve gereçlere kadar, sağlık malzemelerine kadar bu malzemelerin götürülememesi. Üçüncü olarak da, yine, sınır güvenliğinin sağlanamaması ve aynı şekilde, insan kaçakçılığı ve göçmenlerin yaşadıkları dram.

Bu kısa, on dakikalık zaman içerisinde bu maddeler üzerinde birer dakika konuştuktan sonra dış politikayla da ilgili bir şeyler söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, birincisi petrol ticareti. Ben bu kürsüden defalarca Sayın Taner Yıldız'a Enerji Bakanıyken seslendim, Meclis araştırma önergeleri verdim, soru önergeleri verdim ve şunu sordum: Türkiye, Orta Doğu'dan petrol alıyor. Önce Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi'nden petrol ticareti tartışılıyordu, şu an kısmen resmîleşti, alenileşti, Irak Merkezî Hükûmeti itiraz etse bile. Daha sonra da Orta Doğu'daki "illegal" dediğimiz yasa dışı yollardan gelen petrol... Türkiye kimden ne kadar petrol alıyor, kaça alıyor? Hangi yollardan bu petrol geliyor? Artı, bu paraların transferi nasıl oluyor? Maalesef bu konuda hiçbir ciddi bilgiye ulaşamadık ve bir ironi olsun diye yine aynen bu kürsüden şöyle seslenmiştim Sayın Taner Yıldız'a: Biz bu soru önergelerini CIA'e mi verelim, KGB'ye mi verelim, İngilizlere mi verelim, bilmiyoruz çünkü bu konularla ilgili bizim kendi idarecilerimiz hiçbir şey söylemiyor.

Birinci konu bu ve şu anda da Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosunun bir milletvekili olarak ve bu konuları merak eden, kafa yoran, bölgenin insanı olan bir arkadaşınız olarak bu soruların hiçbirisinin cevabını bilmiyorum, bilen varsa buyursun bilgi versin. Çıkıyor Rus Devlet Başkanı bir şey söylüyor, sonra Amerikalı bir yetkili çıkıyor, yine benzer iddialarda bulunuyor, çok diplomatik bir dil kullanıyor o, Putin gibi direkt söylemiyor ama bu Parlamento bu konularla ilgili hiçbir şey bilmiyor. Bunları dile getirdiğimiz vakit de üstü örtülü bir şekilde "Bunlar devlet sırrıdır. Türkiye'nin yararına işler yapılıyor. Ucuz petrol alınıyor." deniliyor ama maalesef ne oluyor ne bitiyor, bunların hiçbirisi söylenmiyor; birincisi bu. En genel ifadesiyle bunu söyleyeyim.

İkincisi: Kobani'nin şu an içinde bulunduğu durum. Değerli arkadaşlar, Kobani'ye hepimiz üzüldük ve bir müddet sonra, Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan da bu konuyla ilgili beyanatlarının yanlış anlaşıldığını, aslında oradaki insanların kardeş olduğunu, her türlü yardımın geçmişte yapıldığını, bundan sonra da yapılacağını söylediler. Ve kamuoyunun bazı iddialarını, bazı beyanatlarını, özellikle de "Kobani düştü, düşüyor." ifadelerinin yanlış anlaşıldığını söyleyerek kendilerince düzelttiler ama bugün bu dram yine aynı şekilde devam ediyor.

Yıkılmış bir kent var, inşa edilecek, nasıl edilecek? Yani, demir, çimento, inşaat malzemeleri, altyapı malzemeleri; bunlar en zaruri ihtiyaçlar. 2) Sağlık. 3) Gıda. 4, 5, 6, 15, 25'e kadar çıkarabiliriz bunları. Peki, bunlar Türkiye'den geçmezse nereden geçecek, nasıl geçecek? Halep'ten gelemiyor, IŞİD'den gelemiyor. Başka bir sınır yok, hudut yok, kapı yok, liman yok; geçeceği tek yer Suruç Kapısı. Burada da maalesef -yani arkadaşlarımız da dile getirdiler- ciddi bir insanlık dramı var, o yıkıntı ve o perişanlık devam ediyor. Bir tomografi makinesi, bir MR cihazı, bir röntgen cihazı ve en acil ilaçlar bile Türkiye izin vermediği için bugün itibarıyla gidemiyor. Ve şu söyleniyor: "İşte, PYD bizimle anlaşmazsa, PKK şunu yapmazsa biz şunları yapmayız." E peki, yapmazsın; e bir anlaşma çıksın, bir politika çıksın Orta Doğu'da, o da yok. Ve bunların hepsi şu an bekliyor.

Üçüncüsü: İnsan kaçakçılığı. En az 9-10 sefer ben bu kürsüden konuştum. Alan Kurdi; onun ismi de doğru söylenmiyor, "Aylan" yapan oldu, "İlan" yapan oldu. Alan Kurdi'nin üzerinden gözyaşları döküldü. İnan edin arkadaşlar, fotoğrafı çekilmeyen, magazine düşmeyen binlerce Alan Kurdi var, her gün ölüyor bunlar ve defalarca şunu sordum: Türkiye bu drama niye son vermiyor? Tamam, 2 milyon göçmen geldi, Türkiye bunları kaldıramıyor, ciddi bir para harcadı ama "Siz gidin, Avrupa'nın başını ağrıtın, ister botla gidin ister kayıkla gidin." diye bu insanları denize dökmek ne kadar insani bir şey? Oradan gelen bir insan, benim akrabalarım da dâhil, Aksaray'da insan kaçakçılarını bulabiliyor. Geçen hafta bile bir akrabam İstanbul üzerinden gitti. 5 bin avro, 6 bin avro Aksaray'da, Laleli'de aracılara, kaçakçılara veriyor. Aksaray Karakolunun haberi yok, İstanbul Emniyet Müdürünün haberi yok, valinin haberi yok, İçişleri Bakanının haberi yok. Peki, sizin "Bu insanlar başımızdan gitsin." derken, "Biz bu kadar yükü kaldıramayız." derken, bunları sandallarla, kayıklarla, şişme botlarla denize dökerken hiçbir mesuliyetiniz yok mu? En azından bu insanların doğru düzgün bir şekilde Türkiye'yi terk etmelerini sağlayın. İnan edin, buna da ortaksınız. Bakın, hiç alınmak, darılmak yok, 9'uncu, 10'uncu seferdir bunları söylüyorum.

Ve son olarak da son iki dakikada dış politikayla ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. Yani, bu petrol meselesi de bu söyleyeceklerime bağlı, Kobani'ye malzeme gitmesi de buna bağlı, insan kaçakçılığı da, hepsi buna bağlı. Makro bir fotoğraf koymak istiyorum önünüze.

Değerli arkadaşlar, yüz yıl evvel imparatorluğumuz, hepimizin imparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu Kürt'üyle, Türk'üyle, Arap'ıyla, Ermeni'siyle, Ezidi'siyle, Süryani'siyle, Müslim'iyle, gayrimüslimiyle, Sünni'siyle, Alevi'siyle bizim irademiz dışında parçalandı. Nasıl oldu, niye oldu, bizim hiçbir hatamız yok muydu, İttihat Terakki ne yaptı, bu yanlış politikalar nerede başladı, nereye geldi, bu başka bir konu ama bizim evimiz yıkıldı ve bu evimizin yerine o günkü dünyanın patronları yeni sınırlar çizdiler. Araplara 22 devlet çıktı; Kürtler dört parçaya bölündü, bir kulübe de çıkmadı; Türkler Anadolu'da küçücük bir yere hapsedildi. Sykes-Picot Anlaşması yapıldı 1916'da; bu tescillendi, mühürlendi, imzalandı. 100'üncü yılı, önümüzdeki on beş yirmi gün sonra 100'üncü yılı; yüz yıl bitti. Yüz yıl bu coğrafya Türk'üyle, Kürt'üyle, Arap'ıyla, Sünni'siyle, Alevi'siyle acı ve gözyaşından başka bir şey görmedi. Arap az ağladı, Kürt çok ağladı; Türk az ezildi, Süryani çok ezildi; bu tartışmalara da girmiyoruz. Ama şu an yeni bir Orta Doğu kuruluyor, şu an. Şu an o yüz yıl önce bölgede olanlar tekrar var. İşte, Antep'in kurtuluş günü bugün konuşuldu; İngiliz'i, Fransız'ı, Alman'ı, Rus'u herkes bu coğrafyada yine var. Bu soruları nasıl çözeceğiz? Türkiye Cumhuriyeti'nin bir makro planı var mı?

Osmanlı döneminde, üç yüz küsur yıl sorunsuz devam eden Kürtlerle olan o özerklik anlaşması, Yavuz Sultan Selim ile İdrisi Bitlisî'nin yaptığı bugün nasıl tartışılır, nasıl konuşulur? Kürtlersiz bir Orta Doğu mümkün mü? Yeni bir Orta Doğu kurulmadan, bunların cevapları verilmeden inan edin hiçbir şeyi çözemeyeceğiz.

Vaktim bitti, saygılar sunuyorum hepinize. (HDP sıralarından alkışlar)