GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2016 Yılı Merkezi Yönetim Geçici Bütçe Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:16
Tarih:17.12.2015

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Son derece gerilimli oturumlardan sonra artık son sözleri söylüyoruz.

Öncelikle şunu ifade edeyim: Ne kadar birbirimize kızsak da bağırsak da çağırsak da bu çatı altında olan bütün milletvekillerinin ortak bir derdi var. Bu ülkenin selameti, halklarımızın ortak geleceği, toplumsal barışımızın inşası için her birimiz kendi bakış açımızdan meseleleri değerlendirerek burada ifade etmeye, birbirimizi ikna etmeye çalışıyoruz. Zaman zaman birbirimizi iknada zorlandığımız noktalarda da o tarz gerilimli şeyler yaşanıyor ama önemli olan ortak aklı bulabilmek, konuşabilmek, diyaloğu, müzakereyi bu Meclis çatısı altında başarabilmektir. Dikkat ederseniz grubumuz adına konuşan her hatip kendi seçim bölgesindeki savaş pratiğini bu kürsüde ifade etti. Bizler de isterdik buraya her geldiğimizde bu ülkenin kalkınmasıyla ilgili temel konuşmalar yapmayı, bu ülkenin bütçe kalemleriyle ilgili, ekonomi politikalarıyla ilgili temel perspektiflerimizi sunmayı. Ama, yanı başımızda cenazeler kalkıyorken öncelikli gündemin, acil gündemin bu cenazelerin kalkmasını önlemek olduğunu düşündüğümüz için hep dikkatlerinizi bu savaş pratiğine çektik. Çünkü, biz şunu biliyoruz, bütün o sürecin içerisinde olan bir milletvekili arkadaşınız olarak söylüyorum. 19 Martta İmralı'da Sayın Öcalan'ın ve devlet heyetinin hazır bulunduğu toplantıda şu karara varmıştık: İki gün sonra Sayın Öcalan'ın "Nevroz"da bir mesajı okunacaktı. O toplantıda üzerinde anlaştığımız izleme heyeti "Nevroz"dan bir hafta sonra İmralı'ya gittiğinde otuz yıllık bir çatışmalı süreç tamamen bitmek üzere Sayın Öcalan tarafından PKK'ye Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı silahlı mücadeleye son verme çağrısı yapılacaktı. Keşke o izleme heyeti kurulsaydı, keşke izleme heyeti adaya gitseydi, keşke o çağrı gelseydi, keşke PKK hazırlıklarına başladığı o silahsızlanma kongresini toplamış olsaydı. Ama, hâlâ böyle oldu diye birbirimizi burada yıpratmanın bir anlamı yok. "Buradan nasıl bir çıkış bulabiliriz." üzerinde her birimizin tartışması, yoğunlaşması gerekiyor. Biz iki buçuk yıl boyunca iki şeyi konuştuk. O iki şeye eminim ki buradaki milletvekillerinin tamamı karşı çıkmaz, vicdani olarak karşı çıkmaz.

Bir: Demokratik siyasetin önünü açacaktık. Yani 6 milyon oy almış bir partinin genel merkezi yakılmayacaktı. 6 milyon oy almış bir partinin diğer illerdeki 400 merkezi, partililere ait ev ve iş yerleri yakılmayacaktı, barış mitingleri bombalanmayacaktı, Türkiye projesiyle çalışmaya giden, Türkiye'nin herhangi bir yerine giden bu partinin çalışmaları lince tabi tutulmayacaktı. Listeyi uzatmak mümkün ama maalesef bu başarılamadı.

İki, Rojava özelinde Orta Doğu'da Kürtlere karşı doksan yıldır sürdürülen hasmane politikalar bir kenara bırakılacaktı. Rojava'daki Kürtler de, diğer parçadaki Kürtler de bu ülkenin düşmanı değil. Bakın, o kadar düşmanca tutum sergilediğimiz Rojava'dan bugüne kadar Türkiye'ye yapılmış tek bir saldırı yok. PYD üzerinden yürüttüğümüz o diplomatik çalışmaları bir gözünüzün önüne getirin, bir de bugüne kadar PYD'nin koruduğu sınırlardan Türkiye'ye tek bir saldırı gelip gelmediğini gözlerinizin önüne getirin.

"Böyle bir tablo varken, Kürtleri düşman olarak görmenin, oradaki iradeyi düşman olarak görmenin hiçbir gereği yok." diyoruz. Hatta tam tersine, Süleyman Şah Türbesi tehdit altındayken, orada Türk askeri, IŞİD canilerinin silahları altında, bıçakları altında can vermesin diye PYD yetkilileri ve PYD savaşçıları kendilerinin ne kadar güvenilir olduğunu ortaya koydular. Ancak, bu resimlerin artık görülmesi, rasyonel bir aklın devreye girmesi, bu savaş tablosunun bir an önce devreden çıkması gerektiğini düşünüyoruz. Hamasi kardeşlik ve barış duygularıyla bu işler olmaz. Ben bir Kürt'üm, kardeşlik olarak eşit yurttaşlık istiyorum. Beni eşit yurttaşlık olarak görmeyen, tanımayan, Anayasal güvence altına almayanı kardeş olarak tanımıyorum. Barış olarak da onurlu bir barış istiyorum. "Bir Türk'ün hakkı neyse, bu topraklarda bir Kürt'ün, bir Laz'ın, bir Çerkez'in, bir Arap'ın hakkı da o olmalı, barış onurlu olmalı." diyorum.

Son bir söz, özellikle bir hayal kırıklığımı dile getirerek bitireceğim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Sayın Başkanım, toparlayabilir miyim?

BAŞKAN - Kimseye süre vermedim Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Burada her bir arkadaşımızdan zaman zaman âdeta bizi öldürecek şekilde nefret bakışları görüyoruz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Yanlış...

İDRİS BALUKEN (Devamla) - O bizi çok yaralamıyor ama özellikle büyük bedellerle, büyük mücadelelerle buraya gelen türbanlı kardeşlerimizden bunu gördüğümüzde inanın ki yüreğimiz yanıyor çünkü onlar, doksan yıl boyunca ötekileştirilmenin, dışlanmanın, hor görülmenin, bu Mecliste had bildirilmenin ne olduğunu en iyi bilen kardeşlerimizdir. Dolayısıyla bugün kendisi gibi düşünmeyenleri, böyle nefret sözleriyle, nefret bakışlarıyla değil, en fazla sahiplenen bir duyguyla karşılamalıdırlar. Şahsi olarak bu sorumlulukları olmayabilir ama yürüttükleri ve bizim de parti olarak bugüne kadar sahiplendiğimiz o mücadelenin değerleri bunu gerektirir diyorum.

Barış dolu günlerde kalkınmayı konuştuğumuz bütçeleri temenni ediyorum.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Biz birlikten yanayız, ayrıştırmaktan yana değiliz.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Böyle olduğu için de bu bütçeye ret oyu vereceğimizi ifade ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)