GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2016 Yılı Merkezi Yönetim Geçici Bütçe Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:16
Tarih:17.12.2015

CHP GRUBU ADINA SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; neredeyse günaydın. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanım, size de tekrar hayırlı olmasını diliyorum.

Ülkemiz yangın yerine dönmüş durumda. Gün geçmiyor ki şehit haberi almayalım. Üstelik her gün polisimizi, askerimizi, gencimizi, kadınları, çocuklarımızı kaybetme korkusuyla yaşıyoruz. Demokrasi ve özgürlüklerin olmadığı, örtülü bir savaşın yaşandığı günlerden geçiyoruz. Hatalı dış politikalar sonucu, sınırlarımızın ötesindeki ateşi büyüttük, ülkemizin içine taşıdık.

Bu koşullar altında, demokrasimize, birliğimize, mutlu yarınlar arayışımıza daha sıkı sarılmalıyız. Evet, sorunlarımız büyük. Ancak, kadınıyla, genciyle, her kimlikten her coğrafyamızdan insanlarla yeni bir demokrasi yaratmak için her zamankinden daha kararlı olmalıyız. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak demokrasi, özgürlük, insan hakları ve üniter devletin takipçisi ve savunucusu olmaya devam edeceğiz.

7 Haziranda, Türkiye tam nefes almaya başlamışken, insanlarımız tekrar geleceğe umutla bakmayı hatırlamışken şiddet tırmanmaya başladı ve ekonomi yönetimi başıboş kaldı. Hoş, çok uzun zamandır ülkede ekonomi yönetimi zaten başıboş hâldeydi. Ekonomiye yön veriyor olması gereken bütüncül bir programın eksikliğinin sonuçları her alanda kendisini gösteriyor.

2016 yılına girerken 1 Kasım seçimleri nedeniyle bütçe kanunu çıkarılamadığı için Hükûmet geçici bütçe kanunu hazırladı. Oysa bugün, burada biz kesin bütçe kanununu konuşuyor olabilirdik. Eğer Hükûmet hesap vermekten kaçmasaydı, eğer Hükûmet şeffaflığı sadece sözle ifade edilmesi gereken bir unsur olarak değil de uygulanması gereken bir ihtiyaç olduğunun farkına varsaydı, eğer Hükûmet kesin hesap komisyonu kurulması yönündeki CHP önerisini kabul etseydi biz bugün, burada kesin bütçeyi görüşüyor olacaktık.

Kesin hesap komisyonu kurulmasına yönelik yasal altyapıyı hazırlayalım istedik çünkü halkımızın, alın teriyle elde ettiği kazançtan ödediği vergilerin nereye harcandığını bilme hakkı var. Çünkü bütçeler millet adına vergi toplama, borçlanma ve harcama yetkisini hükûmetlere verir. Yapılan harcamaların da millet adına denetlenmesi, her kuruşun hesabının verilmesi ve şeffaf bir şekilde paylaşılması gerekmektedir. Gerçekten merak ediyorum, bir hükûmetin vatandaşın vergisinin hesabını vatandaşa vermekten kaçmasının gerekçesi ne olabilir? İşte, ister istemez insanın aklına 17 Aralık geliyor.

Biz bir kez daha, yine, vergilerimizin nereye harcandığının denetlenmesine Hükûmetin engel olduğu bir 17 Aralık yıl dönümü yaşıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Ne yazık ki 17 Aralıklar siyasi tarihimize, bir Hükûmetin yurttaşa hesap verme gerekliliğini yok saydığı kara bir leke olarak geçiyor.

5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu yasalaştıktan sonra Meclisimiz ilk defa geçici bütçe yapacak. Ancak, Hükûmetin hazırlamış olduğu tasarıda ne görüyoruz? Sadece üç ay için 2015 yılı Bütçe Kanunu başlangıç ödeneklerinin belirli oranda arttırılmış olduğunu görüyoruz. Gelir tahmini yok, borç tahmini yok, aynı gün açıklanan eylem planıyla ilişki yok. Oysa en küçük işletmeler bile bütçe yaparken gelirini, giderini ve ihtiyaç varsa borcunu tahmin eder. Ancak, devletin bütçesinde, bu geçici bütçe tasarısında bunların hiçbirisi yok. Siz millet adına borçlanacaksınız ama bunu milletten saklayacaksınız, bunun için de Meclisten izin almayacaksınız; gerçekten, bunun herhangi bir izahı yok.

Unutmayın, bütçe devletin cüzdanıdır. Bu bütçenin yansıttığı cüzdana paranın nereden gireceğini bilmediğimiz gibi, çıkanın da nereye harcandığını bilmiyoruz. Hiçbir biçimde denetlenmek istemeyen Hükûmet, vatandaşın cüzdanını vatandaştan saklıyor ama biz unutturmayacağız; bütçe devletin cüzdanıdır, bütçe vatandaşın cüzdanıdır. Biz maalesef bu cüzdanın kutulardan yapıldığını biliyoruz ama içine girenin nereden geldiğini, çıkanın nereye harcandığını saklayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu kabul edilemez bir durum.

Değerli arkadaşlar, siz on üç yıldır iktidardasınız, sanki bugün her şey yeni başlıyor gibi davranamazsınız. Kesin hesap vermekten kaçamazsınız. Madem bütçenin kesin hesap komisyonunu kurmuyoruz o zaman izninizle ben bugün sizinle vatandaşımızın bütçesinin kesin hesabını paylaşayım, on üç yıllık bir kesin hesap. Biliyorum, şuradan başlayacaksınız: "Vatandaşımızın geliri 3 katına çıktı." Hadi, peki, kabul edelim, sizin hesabınızla devam edelim ama unutmayın ki 2015'te saklamaya çalıştığınız gerçek şuydu: O hesapla vatandaşın geliri şu anda sadece 2,5 katına çıktı. Biz bunun böyle olmadığını biliyoruz ama saklamaya da gerek olmadığını buradan anımsatmak istiyoruz. Peki, diyelim ki bu gelir arttı ama o zaman unutmayalım ki halkımız aç. 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2002'den bu güne 380 liradan 1.391 liraya çıkmış. Açlık sınırının artış oranı yüzde 258. 2,5 kattan fazla. Halkımız yoksul. 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 2002'den bugüne 1.155 liradan 4.530 liraya çıkmış. Yoksulluk sınırının artış oranı yüzde 284. Halkımız temel gereksinimlerini alırken cebi yanıyor, mutfak yangın yeri. Bir kilo ekmeğin fiyatı 1 lira 3 kuruştan 4 liraya çıkmış. Bir kilo ekmeğin fiyatının artış oranı neredeyse yüzde 300, yüzde 300! Halkımız borç altında eziliyor. Tüketici borcu olan kişilerin sayısı 2002'de 1 milyon 565 binden, bugün 15 milyon 466 bine yükselmiş. Artış oranı yüzde 988, neredeyse 10 katına çıkmış. Üstelik bu artış vatandaşımızın ödeme kapasitesinin artışının da çok üzerinde. 2002'de tüketicilerin banka borcu, gelirlerinin yüzde 5,5'i iken, şimdi tüketicinin banka borcu, gelirlerinin yüzde 48,2'si. Yani cebinde 2 lirası olan vatandaş 1 lirasını bankaya borçlu. Neredeyse 10 katına çıkmış bir borçluluktan bahsediyoruz. İktidar, bankalar karşısında vatandaşın ezilmesine göz yummuştur. Bankalara borcunu ödeyemeyen vatandaşlarımızın sayısı 847.572'den 2 milyon 616 bine yükselmiştir. Yüzde 308 artmış. Vatandaşımız icralık. İcra müdürlüklerine gelen dosya sayısı 8 milyon 226 binden 23 milyon 825 bine yükselmiş. Yüzde 289 artmış.

Bakın, vicdanı olan bir bütçe işte bu sorunları çözecek adımları atar. Vicdanı olan bir bütçe vatandaşın gelirini arttıracak somut adımları içerir. Vicdanı olan bir bütçe vatandaşını borç sarmalından kurtaracak somut adımları içerir. Vicdanı olan bir bütçe vatandaşının güvenceli çalışma koşullarında emeğinin karşılığını alacağı asgari ücret artışını sağlarken KOBİ'lerin bu yük altında ezilmemesini sağlar. Vicdanı olan bir bütçe her üç gencinden birisi boşta gezen, işsiz olan durumu kabul etmez; gençlerine umut, iş ve eğitim vermek için, işsiz kalmamaları için somut adımlar içerir. Geçici ya da kesin fark etmez, vicdanı olan bütçe sosyal ve ekonomik adalet sağlar. İşte biz, bu nedenle bu bütçenin ne cüzdanından ne de vicdanından memnun değiliz. (CHP sıralarından alkışlar)

Genel makro ekonomik durumun da hesabını yapmak önemli. Özellikle dün Amerikan Merkez Bankası FED'in faiz arttırmaya başlama kararı sonrasında bu konu daha da önem kazanıyor. Dünya değişiyor. Artık borçlanmanın zor olacağı bir dünyada borç alma ihtiyacı çok yüksek olan, sizin inşa ettiğiniz Türkiye ekonomisini yönetmeniz gerekecek. Ancak biraz önce üzüntüyle şunu dinledik: "Bugün ekonomimizde bir zarar görmedik." dendi, "Faiz ve dövizde bir oynama olmadı." dendi. Oysa iyi iktisatçılar şunu bilirler: İktisat faiz ve dövizle sınırlı değildir. Ekonomiden bizim anladığımız istihdamdır, gelirdir, bunların adil dağılımıdır ve çalışma koşullarının düzeltilmesidir. İşte buralarda bozulma yaşayacağımıza dair endişeleri bugün döviz ve faizde bir hareket olmamasından yola çıkarak okumak çok hatalı olacaktır ve bizim yadırgadığımız bir anlayış olduğunu da buradan paylaşmak durumundayım.

Bu derece büyük bir değişikliğin etkisinin bir günde ortaya çıkacağını düşünmek hakikaten sığ bir düşünce şekli olacaktır, bu yaklaşım kabul edilemez. Artık programsız, bütünlüğü olmayan ekonomi politikalarıyla adına "reform" dediğiniz ama bir dizi harcama eylem maddesinin bir araya gelmesinden oluşan adımlarla bu ekonomi büyümez, işsizliği çözemez, borç yükünü de hafifletemez. Bakın bunu biz söylemiyoruz, makroekonomik veriler söylüyor. Açık kesin hesabı zaten veriler veriyor. Ne yazık ki, Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihi boyunca ortalama büyüme hızı yüzde 5 civarındayken artık yıllık yüzde 3 olduğunda seviniyoruz. Türkiye orta gelir tuzağına yakalandı. 2015 yılında kişi başına gelirimiz 10 bin doların altına düşecek. Vatandaşın harcamaları kat kat artmış -biraz önce paylaştım- ama ortalama gelirimiz 2007'den beri olduğu yerde sayıyor. Türkiye orta teknoloji tuzağına takılmış. 2015'in ilk yedi ayında imalat sanayi ihracatımızın sadece yüzde 3'ü, 100 liralık ihracat yapmışız sadece 3'ü yüksek teknolojili ihracat. Türkiye orta insani gelişmişlik tuzağına takılmış. Bu sene üç sıra gerileyerek insani gelişmişlikte 69'unculuktan 72'nciliğe düştük. Yaklaşık 6 milyon yurttaş işsiz veya iş bulma umudunu kaybetmiş. İnsani gelişmişlikte şampiyonluğumuz yok ama genç işsizliğinde OECD'de 1'inciyiz. Türkiye, tarafınızdan vasatlığa mahkûm edildi. Üstelik görünen o ki, bu vasata sizin bir itirazınız da yok. "Biz gemimizi yürütüyoruz, zaten bizden mucit de çıkmaz, birinci sınıf demokrasi de olmaz, böyle gelmiş böyle gider." diyorsunuz. Vicdanı olan bir bütçe büyümeyi sağlar. Vicdanı olan bir bütçe Türkiye'yi vasatlıktan kurtarır. Vicdanı olan bir bütçe değişen küresel koşullara karşı vatandaşını korur. Bu geçici bütçe bu gerçeklerden kopuk, vicdanı olmayan bir bütçedir.

CHP için, bütçe, ekonominin kısıtlarını ortaya koyan değil kaynakların daha iyi yönetilmesi için yol haritası sunan bir araçtır. Sunulan geçici bütçe ise yöneten değil, kısıtlar altında ezilen bir yönetimin göstergesidir. Kısıtları nasıl yöneteceğini bilmeyen iktidar, uzun zamandır geleceği belli olan FED faiz artırımı kararına yönelik herhangi bir hazırlık yapmamış, vatandaşın cebinin kaderini ve Türkiye'deki faizleri Amerikan Merkez Bankasına teslim etmiştir. Sorunu çözecek adımlar atılmadığı gibi kısa vadeli siyasi kaygılarla Merkez Bankasına doğrudan müdahale etmeye varacak düzeyde ekonomi yönetimi siyasileşmiştir. Kısacası, iktidarın siyasi öncelikleri Türkiye'nin ekonomik önceliklerinin önüne konulmuş, keyfî yönetimin faturası da vatandaşa kesilmiştir. Bu geçici bütçe de işte bu anlayışın devamıdır.

Dış kaynağa bağımlı, tüm risklerden en çok etkilenen ülke konumunda bulunmak Türkiye gibi güçlü rekabetçi potansiyele sahip bir ülkenin kaderi olamaz. İhtiyacımız olan güven veren, Türkiye'nin rekabet potansiyelini harekete geçirecek reformları yapmaktan siyasi kaygılarla tereddüt etmeyen; demokrasi, hukuk devleti, saydamlık ve özgürlüklerin ekonomik kalkınmanın ayrılmaz bir parçası olduğunu idrak etmiş bir siyasi iradedir.

Muhalefetin size ders vermesini istemiştiniz. İzninizle, ben atılması gereken adımlarla ilgili de bir paylaşımda bulunayım: Hükûmetin, kısa vadede, derhâl Merkez Bankası bağımsızlığını tahkim edecek adımlar atması, tasarruf düzeyini artırıcı politikaları ortaya koymayı öncelemesi, mali politikaları şeffaflaştırarak, kamu kaynaklarının etkin kullanımını sağlaması ve hepsinden önemlisi Türkiye'yi yeni bir kalkınma rotasına sokacak gerçek bir reform paketi oluşturması şarttır. Bu atılacak adımlar, ekonominin ihtiyacı olan reformların da önemli ilk adımları olacaktır. Bu geçici bütçede bu adımların hiçbirisi yok.

Dün Şebiarus'tu. Sevgi adamı Mevlâna'nın bir sözüyle bitirmek istiyorum: "Bakın, toplumsal bunalımların, kavga ve dövüş ortamının tek ve en güçlü doğuş sebebi sevgi eksikliğidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) - Bunun en doğru tedavi yolu ise sevgiyi aramak, yaşamak, uygulamaktır. Hoşgörülü olursanız seversiniz, sevilirsiniz. Karar verirseniz ve de bu yolda çalışırsanız her şeye ulaşırsınız."

Ülkemizin her zamankinden daha çok sevgiye, hoşgörüye, barışa ve bunları içeren bütçelere ihtiyacı var.

Vicdanımıza ve cüzdanımıza sahip çıkalım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)