| Konu: | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Geçici Bütçe Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 16 |
| Tarih: | 17.12.2015 |
HDP GRUBU ADINA ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; geçici bütçe tasarısının tartışıldığı ve aynı zamanda ülkemizde önemli siyasal gelişmelerin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz.
Ekonominin doğru planlanması mevcut toplumdaki gidişatı da o çerçevede önemli oranda etkiliyor. Ülkemiz de dünyanın en zengin ülkelerinden bir tanesi durumunda, 17'nci büyük ekonomiye sahip ama maalesef ülkemizde ekonomik gelirin dağılımı büyük adaletsizlikler taşıyor. Ekonominin toplumun büyük çoğunluğunun önemli oranda yararlanamadığı biçimde planlandığı, bütçe olarak bu çerçevelere alındığı bir iktidar anlayışı söz konusu. Yaklaşık 80 milyon insan, 35 milyon çalışan insan ve bunların aileleriyle birlikte 70 milyona tekabül eden insan mevcut ekonomiden sadece yüzde 10 pay alabilmektedir. Çok küçük bir bölüm yani bu ülkenin belki de yüzde 1'i aileleriyle birlikte bu ülke ekonomisinin yüzde 90'ını elinde bulunduruyor. Böyle adaletsiz bir gelir dağılımı söz konusu ve mevcut iktidar da bu geliri aynı anlayışla devam ettiriyor.
35 milyon çalışan insanın içerisinde köylüler, tamamen devlet desteği üzerinden çekilerek özel şirketlerin ağına düşürüldü. Tarım tamamen öldürüldü ve özel işletmeler ülkemizdeki tarımın yüzde 90'ını şu an elinde bulunduruyor. Uygulanan tarım politikasıyla çiftçiler iflas etmiş durumda. Durum işçiler açısından da aynı böyle yani asgari ücret temelinde belirlenen bin liraya geçiniyor insanlar. Asgari ücretin artırılması üzerine sürdürülen tartışmalarda sadece yüzde 3, yüzde 5'lik bir durumun ayrılması üzerine, mevcut iktidar kesimleri de dâhil olmak üzere buna itiraz ederek son seçimlerde, yani tekrar iktidara gelme noktasında düzenledikleri bu seçimlerde, mevcut çalışan kesimlere 200 lira daha fazla zam yapacaklarını, asgari ücreti artıracaklarını ifade etseler de gelinen aşamada zamlarla, diğer farklı politikalarla, işçi ve emekçilerin elinden bu paralar da alınmaktadır.
Büyük bir işsizlik kesimi söz konusu ve bu günden güne artmaktadır. Ev emekçileri üzerinden yani evde ev işleriyle uğraşan kesim üzerinden 14 milyon insan -yani bu yaklaşık olarak 5 milyon işsiz insana tekabül ediyor, bunların bir kısmı zorunluluktan olabilir- bu insanların tümü ev emekçisi ya da evde çalışan insanlar olarak gösterilerek işsizlik gizleniyor. Oysaki Hükûmetin asıl görevi yani mevcut iktidarın asıl görevi gelen ekonominin istihdam alanları yaratılarak insanların buralarda yaşamlarını kolaylaştırmak olması gerekiyor. Engellilerin, emeklilerin, ev emekçilerin, bunların durumu zaten önemli oranda günden güne kötüleşiyor. İşsizler ve engelliler âdeta Hükûmet tarafından sürdürülen politikalarla kendi ellerine muhtaç hâle dönüştürülüyor durumda. Oy potansiyeline dönüştürülür ya da onların politikalarını destekleme zorunluluğuna sürükleniyor.
Ekonominin bu biçimde paylaşılması sadece bu temelde değil. Sadece yüzde 1'e denk gelen bu ekonomi ise üç ana biçimde harcanıyor. Bunun önemli bir bölümü rant kesimlerine sunuluyor. Özellikle kâr amaçlı olarak hem ekonomi çevrelerine yani sermaye kesimlerine sunulan bu ekonomi sadece bu alanda onların cebine gitmiyor, aynı zamanda ülkemizin doğal zenginlikleri, maden ve enerji kaynaklarının tümü de bu ekonomik gelir dağılımı üzerinden bir şekilde sömürülüyor ve tahrip ediliyor. Ülkemiz dünyanın en güzel ülkelerinden biri olmasına rağmen yaşanamaz hâle getirilmeye çalışılıyor. Nükleer santraller, GDO'lu üretim alanındaki saldırılar, yine bunun yanında çevre ve diğer alanlarda yapılan tahribatlar, şehirleşme alanında uygulanan rant politikaları bütün bu durumu çıkmaza sokmuş durumda.
Sadece bu da değil, inanç kesimlerine, bu ülkenin diğer dillerine, kültürlerine yönelik ayrılan bütçeler önemli oranda kısıtlanmakta hatta bunlar genel toplumun birbirine düşürülmesi siyasetiyle ekonomide önemli alanlara çevrilmektedir. Alevi-Sünni düşmanlığı, Kürt-Türk düşmanlığı önemli oranda bir politika olarak yüz yıldır sürdürülüyor. Mevcut iktidar da on üç yıldır aynı politikaları hatta artırarak devam ettiriyor. Ekonominin büyük bir bölümü de yani önemli bir bölümü de savaş rantına harcanıyor.
Ülke ekonomisinin küçük bir azınlığın cebine gitmesi siyasetini elinde bulundurmanın en iyi yöntemi, yüz yıldır uygulanan tekçi zihniyettir yani halkları birbirine düşürme, bir tarafı tutup diğerine saldırma, birini diğerine düşman etme siyaseti önemli bir politika olarak yüz yıldır sürdürüldü. Bizzat binlerce yıldır bu ülkede yaşayan insanların büyük bir bölümü yok sayıldı. Sadece bir dile dayalı siyaset önemli oranda tekçi bir zihniyetle bu ülke halklarına dayatılmış durumda. Dünyanın diğer yerleriyle karşılaştırılmayacak büyük adaletsizlikler var. Kürtler başta olmak üzere; Araplar, Lazlar, Çerkezler, Ermeniler, Abazalar, bunların bir bütünü, dilleri, inançları, kültürleri yasaklanarak yok sayılmış, kendi haklarına yönelik sürdürdükleri mücadele bu ülkede katliam, baskı ve yok saymayla karşı karşıya kalmış durumda. Gelinen aşamada bugün ülkemizin özellikle doğusunda, Kürtlerin yaşadığı bölgelerde sürdürülen bu savaş politikası tam da bu ekonomiyi cebine indirme anlayışıyla hareket eden bu zihniyetin devam ettirmek istediği anlayıştan ileri geliyor.
Kürtler yüz yıldır kendi dilini konuşamamakta. Dünyanın belki 250 tane ülkesi var yani irili, ufaklı. Bunun 200 tanesi Birleşmiş Milletler tarafından kabul ediliyor. Bu ülkelerin belki de 200'e yakınında insanlar kendi dillerini konuşuyor, kendi inançlarını kendi dillerinde yerine getiriyor, ibadetlerini bu çerçevede yapıyor. Ama bizim ülkemizde maalesef hakim olan zihniyet, Kürtlere ve diğer bütün kesimlere dillerini yasaklamış, onlara sadece katliamı reva görüyor.
Bugün, yüz yıldır sürdürülen mücadeleler sonucunda elde edilmiş haklar dahi inkâr edilir pozisyona gelindi. Kürtlerin sürdürdüğü, her alanda sürdürdükleri mücadele müthiş derecede bir baskı politikasıyla yok sayılıyor ve katliamlarla karşı karşıya geliyor. Hiç bizimle alakası olmayan alanlarda bile, yani "Rojava" dediğimiz Suriye'nin kuzeyinde, insanlar IŞİD gibi gerici, tecavüzcü bir zihniyete karşı kendi topraklarında, bin yıldır yaşadıkları topraklarda, orayı korumak için, kendi ülkelerini, kendi evlerini korumak için sürdürdükleri mücadele karşısında bu ülkenin ekonomisi oradaki bu gerici zihniyete peşkeş çekiliyor; onlara tırlarca silahlar gönderilerek bu ülkenin emekçilerinin paraları oralarda emekçilerin, Kürtlerin, Arapların, oradaki bütün kesimlerin demokratik olarak ortaya çıkarmış oldukları bu mevziyi yok etmek için kullanılıyor. İşte, bizim karşı çıktığımız, bütçe meselesinde karşı çıktığımız mesele budur.
MARKAR ESEYAN (İstanbul) - 500 köyü bombaladınız o zaman.
ERDAL ATAŞ (Devamla) - Aynı şekilde, Kürt illerinin bulunduğu bütün yerlerde insanların dillerini tanımak, onları demokratik bir Anayasa'da kabul etmek yerine yok sayma siyasetiyle, katliam siyasetiyle insanlar baskı altında tutulmaya ve Türkleştirilmeye çalışılıyor ya da başka biçimde inkâr ediliyor. "Bana boyun bükeceksin ve teslim olacaksın." anlayışı sürdürülüyor. Ama biz biliyoruz ki bu ülke halklarının kardeşliğini bozma, bunun üzerine sürdürülen politikalar ve buna dayalı olarak sürdürülen ekonomi politikalarının tümü halklarımız tarafından boşa çıkarılarak bu mevcut iktidardaki zihniyetin de çok yakın bir gelecekte demokratik bir anlayışla mahkûm edileceğine inanıyoruz. Zaten, bunun da mücadelesini sürdürüyoruz, halklarda da bunun yansıması önemli oranda gelişiyor.
Özellikle Kürt illerinde yapılan sokağa çıkma yasakları, bütün bu baskıların tümü işte tam da bu ekonomik politikanın sürdürülmesi siyasetidir, bizler de bu siyasetin iflas edeceği anlayışını buradan ilan ederek hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)