| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 15 |
| Tarih: | 16.12.2015 |
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Son derece önemli bir önerge getirdik. Türkiye siyaset tarihinin, Türkiye demokrasi tarihinin hatta bölgesel tarih açısından düşündüğümüzde bütün bölge tarihinin en önemli katliamlarının araştırılması, gerçeklerin açığa çıkarılması ve bu konuda sorumlular hakkında kamuoyuna doğru bilgilerin aktarılması amacıyla buraya bir önerge getirmiş olduk.
Diyarbakır'da yüz binlerce insanın katıldığı bir mitingde yapılan katliam, Suruç'ta Kobani'ye yardım malzemesi götürmek isteyen Türkiyeli devrimci gençlere yönelik yapılan katliam ve en son, Ankara'ya savaş konseptine karşı barış ve demokrasi sesini haykırmak için gelen barışsever insanlara yönelik yapılan bu katliamın Meclis tarafından araştırılmasını istiyoruz. Bu konuda daha önce de, Suruç katliamından sonra buraya bir araştırma komisyonu talebi getirilmişti ama maalesef, o dönem iktidar partisinin kalkan elleriyle o önerge reddedilmiş, bir komisyon kurulmamış ve peşi sıra da, Suruç'tan sonra 100 yurttaşımızı yitirdiğimiz Ankara katliamı gerçekleşmiştir.
Diyarbakır'da 5 Haziranda patlayan bombayla 5 yurttaşımız yaşamını yitirdi, 400'den fazla yurttaşımız ağır yaralandı, birçok yurttaşımız eli ve ayağı kesilmek suretiyle, ampute edilmek suretiyle hayatının bundan sonraki kısımlarını böylesi bir fiziksel engelle geçirmek zorunda kaldı. Suruç'ta, 20 Temmuzda, Türkiye'nin dört bir tarafından Kobani halkıyla dayanışmak üzere, Kobani'deki çocuklara oyuncak ve kırtasiye malzemesi götürmek üzere toplanan Türkiyeli devrimci gençlere, SGDF mensubu gençlere yönelik bu toprakların en vahşi, en kanlı, en acımasız katliamı yapıldı ve maalesef 33 gencimiz bu katliam neticesinde paramparça olarak yaşamını yitirdi.
Biz bütün bu süreçlerin birbiriyle bağlantılı olduğunu düşünüyoruz; Diyarbakır katliamı, Suruç katliamı ve Ankara katliamı. Gerek planlayanlar gerekse göz yumup katliamcıları kollayanlar açısından birbiriyle ilişkili, birbiriyle bağlantılı katliamlar olduğunu düşünüyoruz. Ancak, bu bağlantıyı bir türlü açığa çıkarmak istemeyen AKP Hükûmetinin bugüne kadarki mevcut durumunu, mevcut tutumunu bütün Türkiye kamuoyuyla da paylaşmak istiyoruz. Biliyoruz ki Suruç katliamı birkaç sebepten dolayı yapıldı. Birincisi: Çözüm masasını devirmiş, müzakere mekanizmalarını reddetmiş, 7 Haziran öncesinden savaşın fragmanlarını sahaya sürmüş olan AKP'nin böyle kanlı bir savaş filmi için bir gerekçeye ihtiyaç vardı ve bu gerekçeyi de Suruç'taki katliamla aynı merkezden planlanmış olan Adıyaman ve Ceylânpınar'da 1 asker ve 2 polisin yaşamını yitirdiği o infazlarla birlikte hayata geçirdi.
Bakın, Suruç'taki katliamdan sonra "Ben savaşı başlatıyorum." diyenler, Suruç'un, Diyarbakır'ın, Ankara'nın faili olan IŞİD'e yönelik doğru dürüst tek bir operasyon bile yapmadılar. O tarihten itibaren, savaşı başlatan AKP Hükûmeti, Orta Doğu'da IŞİD'le en çok mücadele eden, Orta Doğu'yu IŞİD'e dar eden PKK'yle büyük ve kanlı bir savaşı başlattı, Kürt halkıyla büyük ve kanlı bir savaşı başlattı, birinci gerekçe bu.
İkincisi: "Rojava devrimiyle, Kobani devrimiyle dayanışma içerisinde olan hiç kimse kendisini rahat hissetmesin." mesajı verilmek istendi. Yani "Türkiye'nin dört bir tarafından toplanıp siz Kobani direnişiyle, Rojava devrimiyle dayanışma içerisinde olursanız bu tarz katliamlara da maruz kalırsınız." mesajı verilmek istendi.
Üçüncüsü: Kobani'de yenilen, Rojava'da yenilen ve bu anlamda da gerçek yüzü teşhir olan IŞİD'in bir nefes almaya ihtiyacı vardı. IŞİD beli kırılmış, omurgası kırılmış, bütün dünya tarafından lanetlenmiş bir pozisyonda tartışılıyorken IŞİD'e karşı mevcut sahayı rahatlatma, IŞİD'in bir nefes almasıyla ilgili birtakım kanlı süreçler devreye kondu.
Ve belki de bütün bunların özeti olarak da "Kobani düşmemiş olabilir ama IŞİD'le birlikte biz hâlâ Kobani'nin düşeceği o süreci takip ediyoruz."un mesajı verildi.
Bunlara karşı itirazınız olabilir, her itirazınıza da verecek bir cevabımız var. Öyle hamaset söylemleriyle burada konuşmuyoruz. Bakın, hem Diyarbakır'da hem Suruç'ta hem Ankara'da katliamın olduğu ilk saniyelerden itibaren oraya sağlık ekiplerinin gitmesi gerekirken oraya maalesef TOMA'lı ve gazlı müdahalelerle polis ekipleri gönderildi.
Bir hekim olarak ifade ediyorum, gerek Suruç'ta gerek Ankara'da birçok yaralının o yapılan gazlı müdahaleden dolayı nefessiz kalmak suretiyle yaşamını yitirdiğini, burada büyük bir ibretle ifade etmek istiyorum. Bu tablo ortadayken, katliamla ilgili bu gerçeklikler ortadayken hemen büyük bir panikle medyaya yayın yasağı getirildi. Aynı gün soruşturma dosyalarına gizlilik kararı getirildi ve her üç katliam için de bu yapıldı hem Diyarbakır için hem Suruç için hem Ankara için.
Oysaki ilk katliamdan itibaren, Diyarbakır'dan itibaren üstüne gidilmiş olsaydı, aynı hücreden çıkan bu katliamlar engellenmiş olacaktı çünkü biliyoruz ki Diyarbakır'ın İstasyon Meydanı'nda bombayı koyan da Suruç'ta kendini patlatan da Ankara'daki canlı bombalar da aynı hücrelerden çıkan kardeş faillerdi ama maalesef bunların üzerine gidilmediği için Diyarbakır'dan sonra Suruç, Suruç'tan sonra da Ankara katliamı oldu.
Bu katliamlara karşı demokratik tepkisini göstermek isteyenlere karşı Türkiye'nin her tarafında ölümcül müdahaleler yapıldı, itibarsızlaştırma operasyonları yapıldı. Bu katliamdan sağ kurtulanlar, âdeta "Niye kurtuldunuz?" denilmek suretiyle gece yarıları evlerine baskınlar yapılarak gözaltına alındı, darbedildi. Ben işin kriminal boyutunu artık çok fazla açamıyorum, zamanımız yok ama Diyarbakır bombacısının bir gece önceden polis tarafından kimlik kontrolüne tabi tutulduğu, bir yıldır takip altında olan bir terör zanlısının sadece hâl hatırının sorularak âdeta "Bir eksiğin var mı?" denilmek suretiyle o katliama yönlendirildiğini çok iyi biliyoruz.
Yine, aynı hücreden çıkanların Suruç'a elini kolunu sallayarak nasıl geldiklerini, Ankara katliamını yapanların Suriye'den Antep'e nasıl geldiklerini, o gece Antep'te geceyi nerede geçirdiklerini ve Antep-Ankara arasındaki yol kontrollerinden nasıl geçtiklerini çok iyi biliyoruz. Bütün bunların planlayıcısı olan kişi de, ilginçtir, Kobani direnişine kadar teknik takip altındadır, Kobani'de IŞİD yenildikten sonra teknik takipten çıkıyor, Emniyet kendisine ulaşılamadığını kayıtlara alıyor ama kendisini arayan gazeteciler bile cep telefonundan bu üç saldırıyı planlayana çok rahatlıkla ulaşabiliyor. Yani, bütün bu kriminal incelemeler de bu saldırıdaki bağlantıları ve bu saldırılardaki AKP Hükûmetinin sorumluluğunu çok net olarak ortaya çıkarıyor.
Başbakanın yapmış olduğu açıklamalar vardı, siyaset tarihine ve adalet tarihine geçecek olan açıklamalar. "Biz canlı bombaları biliyorduk ama onları tutuklamak için eylem yapmalarını bekliyorduk." açıklaması vardı. Yani, eylem yapan bir canlı bombanın tutuklanacağını sanan bir Başbakanla karşı karşıyayız. Aynı şekilde, "Suruç katliamını yapanı tutuklayıp yargıya teslim ettik." diyen bir ciddiyetsizlik vardı karşımızda.
Bütün bunları bir araya getirdiğimizde bu önergelere niçin ret oyu verdiğinizi çok açık bir şekilde görüyoruz.
Ben konuşmamın son kısmında... Aileler dün Meclis grubumuzu ziyaret ettiler, onların talepleri var, o talepleri son derece insani taleplerdir. O taleplerin bir tanesi de bu Meclisin bir soruşturma komisyonu kurması ve bu olayın arkasındaki bütün detayları kamuoyuna açıklamasıdır. Soruşturmadaki gizliliğin bir an önce kaldırılmasını, katledilenlerin özel eşyalarının, hatıralarının kendilerine verilmesini ve bugüne kadar bu konuyla ilgili hâlâ ailelerden özür dilemeyenlerin bir an önce ailelerden özür dilemesini talep ediyorlar. Gelin, özür için bu önerge bir ilk olsun, hep birlikte bir komisyon kurup tarihimizin bu en kanlı katliamlarını Meclis adına birlikte aydınlatalım diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)