GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:14
Tarih:15.12.2015

ARZU ERDEM (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekilliği görevinizde başarılar diliyorum, hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde zırhlı araç geçişi sırasında 3 polisimiz şehit olmuştur, 2 polisimiz de yaralanmıştır. Şehitlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine sabır, yaralı polislerimize de acil şifalar diliyorum. Büyük Türk milletimizin başı sağ olsun.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce bilim alanında Nobel Ödülü alan ilk Türk Bilim Adamı olan Sayın Aziz Sancar'ı tıp ve bilim dünyasına yapmış olduğu bu mühim katkıdan dolayı da yürekten tebrik etmek istiyorum. Başarılarının devamını diliyorum.

Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu basın özgürlüğü araştırma önergesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, basın özgürlüğü, görüş ve düşünceleri basın ve yayın yoluyla açıklayabilme ve yayabilme hakkıdır. Özgür basın, demokratik sistemin korunması ve güçlendirilmesinde de son derece önemlidir. Örneğin, gazeteler veya televizyon önemli bir filtre görevini görmektedir. Gazetelerdeki özgür habercilik ve eleştirel bakış anlayışı ancak doğruları göstermektedir. Gazeteler bizim yani insanoğlunun günlük ibadeti gibidir; okuruz, öğreniriz ve özgürce analiz yaparız. Böylece milletimiz, özgür iradesiyle değerlendirir ve karar verir.

Günümüzde, cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk şaibesi hepimizin yüreğinde, vicdanında yatmaktadır, zihnimizde de hâlâ durmaktadır. Benim hissettiğimi eminim ki burada oturan tüm milletvekili arkadaşlarım da hissetmektedir. İşte, tam burada, yolsuzluk iddialarının aydınlığa kavuşması noktasında, gerçeğin ortaya çıkması noktasında basının devreye girme zamanıdır, basının görev alma zamanıdır.

Bakınız, bugün, basının görev yapması ve aziz milletimizin haber alma hakkı engelleniyor. Basın özgürlüğüyle ilgili tartışmalardan da anlaşılacağı gibi, kanunlar Cumhurbaşkanına ve AKP'ye uygulanmamaktadır. Bütün yandaş medya yazıyor, televizyonda bütün AKP temsilcileri ve yazarları konuşuyor. Onlara neden hukuk işlemiyor? İşin doğrusu anlamakta da zorlanıyoruz.

Demokratikleşmenin ve adaletin sadece Hükûmet programından ibaret olduğunu da görmekteyiz. Aslında basın özgür ama hangi konuda özgür? Muhalefete hakaret etme konusunda Türk basını özgür. Sıkıntı yok, mahkeme yok, herkes muhalefete hakaret edebilir. Türk milletine, devletine saldıran terör örgütlerini destekleme konusunda da Türk basını özgür, yine mahkeme yok, yine ceza yok. Buradan da anlaşılacağı gibi yandaş basın olarak gayet özgürler.

Sayın milletvekilleri, bugün Türkiye'de basın açıkça tehdit edilmekte, çoğu medya kanalı ve gazete basın hürriyeti konusunda yanlı bir politika izlemek zorunda bırakılmaktadır. Gazetecilik mesleğine sansür, yayın içeriklerine müdahale, manipülasyon ve yayını durdurma olarak tanımlanırken, pratikte yaşananların, diğer boyutunda ise meslekten kovulma, tasfiye edilme, kanal kapatma, yasal baskılar neticesinde tutuklama gibi kavramlarla da karşılaşmaktayız. AKP'ye yakın yandaş medya, her türlü hakaret, tehdit, şantaj özgürlüğüne sahiptir. Bu demek oluyor ki, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere AKP yetkililerine bulaşmayacaksınız. Gördüğünüz her türlü usulsüzlük ve yolsuzluk olaylarını da yazmayacaksınız. Aksine, Cumhurbaşkanı ve AKP yetkililerine ne kadar yakın olursanız, onların ne kadar doğru söylediğini söylerseniz ve yazarsanız her seferinde ödüllendirilirsiniz ve hatta yüceltilirsiniz. Maalesef bunları yaparsanız özgürsünüz, yapmazsanız özgür değilsiniz. Bunlara uymayan, AKP'ye güzelleme yapmayanların iki seçeneği var: Ya teslimat ya yargı. Bu da demek oluyor ki basının üzerinde kurulmuş bir korku imparatorluğu söz konusudur. Ülkemizde ne yazık ki doğru ve şeffaf haber yapanlar bedelini ağır ödemekte. Bu algı da hepimizin zihnine yerleşmiştir. Ya yanlı bir politika izleyeceksiniz ya da Silivri'yi ziyaret edeceksiniz. Yani özetle iktidara dokunma yanarsın. Bu korku imparatorluğu başta basın olmak üzere iş dünyasına, bürokrasiye, siyasi çevrelere ve hatta sosyal medya üzerinden paylaşımlar yapan gençler de bile tedirginlikler oluşturmakta.

AKP döneminde zorunlu sansürün artması sonucunda Türk basını özgürlük sıralamasında her geçen gün daha geriye gitmektedir. Bugün Türkiye basın özgürlüğünde 197 dünya ülkesinin 134'üncü sırasındadır.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz uluslararası camiada da basın özgürlüğü kısıtlamaları konusunda suçlanmaktadır. Maalesef her zeminde ve çok uzun zamandan bu yana ülkemiz basın özgürlüğü konusunda özgür değil kategorisinde gösteriliyor. Bunu kabullenmek mümkün değil, hiçbirimiz için mümkün değil ve eğer Türkiye demokratik bir hukuk devletiyse basının özgür olması zorunludur. Eğer Türkiye demokrasisini geliştirmek istiyorsa, ileri demokrasiye taşımak gibi bir iddianın sahibiyse öncelikle ifade özgürlüğünün, en geniş kapsamlı hâliyle basın özgürlüğünün önündeki tüm kısıtlamaların kaldırılması gerekmektedir. Ancak bu sorun çözülmez ise uluslararası camiada suçlanmamızı engellemeyen bu süreç devam eder.

Türkiye, basın özgürlüğü konusunda geri kalmış ülkelerin, her anlamda bizimle mukayese bile kabul edilmeyecek ülkelerin arasında gösterilmekte. Bunu bir onur, bir gurur meselesi yapmamız gerekiyor hep birlikte. Bu noktada sorumluluk öncelikle iktidar partisinin. Türkiye'yi, Türk milleti adına yöneten AKP Hükûmetidir ve sorumluluk da kendilerinindir. Anayasa'nın 138'inci maddesi der ki: "Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez. Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez." "Kimse müdahale edemez." derken biliyoruz ki bugün ağır müdahaleler yapılmakta; haberi yapan basın-yayın organları veya basın-yayın mensupları ağır bedeller ödemekte.

Basın özgürlüğü, elbette ki "Basın özgürlüğünü savunuyoruz." diyerek millî menfaatleri ayaklar altına almak demek de değildir, yani millî menfaatlerin oluşturulması adına devletin ciddi bir yapılanmaya gitmesi gerekmektedir. Daha fazla hamleyle millî basın özgürlüğümüz daha sağlam temeller ile daha güçlü hâle getirilmelidir. Millî basın millî menfaatleri savunur.

Ülkenin kalkınması ve itibarının artması adına çalışmalar yapmak Türk milletinin asli görevidir. Türkiye'nin bütün kazanımlarının korunması noktasında iradeye öncülük yapan Milliyetçi Hareket Partisi bu değerlerin korunması için mücadele etmektedir ve mücadele etmeye devam edecektir. Türk demokrasisinin bugün geldiği noktayı geriye götürmeye kimsenin gücü yetmeyecektir.

Sözlerime son verirken, dinimizin getirdiği ölçüler nispetinde, iş hayatında doğruluk ilkesi ışığında çalışmamak kul hakkını ihlal demektir. İşte yanlı haber yapan "havuz medyası" olarak adlandırdığımız medya kuruluşlarının her bir temsilcisine ve muhalif medyayı baskı altına alan ve korkuyla sindirmeye çalışanlara bu sözü hatırlatarak, kul hakkının Allah katında affının olmayacağını da belirtmek isterim.

Saygılarımla.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)