Konu: | (10/2, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18) No.lu Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Ön Görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 1 |
Birleşim: | 13 |
Tarih: | 10.12.2015 |
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bugün İnsan Hakları Haftası'nın ilk günü. Hâlen Türkiye'de çok ciddi hak ihlalleri yaşandı ve yaşanmakta maalesef. Adalet, eşitlik ve özgürlük mücadelesi uğruna yaşamını veren, bu uğurda ciddi bedeller ödeyen herkesi saygıyla selamlıyorum. Özellikle sokağa çıkma yasaklarının olduğu yerlerde ellerinde beyaz bayraklarla sokaklarda dolaşmak zorunda kalan kadınlara buradan bir kez daha selam ve sevgilerimi gönderiyorum.
Benden önce söz alan kadın arkadaşlar aslında benzer şeyleri ifade ettiler. Ben de benzer şeyleri ifade edeceğim. Ta ki kadınların isyanı ve çığlığı bu Parlamentoda Hükûmet tarafından duyulana kadar, 1 milyon kez de olsa aynı şeyleri ısrarla burada söylemeye devam edeceğiz, onu da ifade edeyim.
Tüm dünya, kadınların insan haklarını insan hakları içinde özel bir düzenlemeye tabi tutarak ele alıyor olmasına karşın, Hükûmet hâlâ doğrudan kadınları ilgilendiren sorunları bile genel yaklaşımlar içerisinde cinsiyetsizleştirmektedir. "Kadın" kavramı bile kullanılmaktan özellikle çekinilmekte, Hükûmetin verdiği önergelerde, politikalarda "aile", "kadın" kavramına, kadına ilişkin sorunlara ikame gibi kullanılmaktadır. Daha geçenlerde Sayın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu'nun "Şiddeti sadece kadına indirgemiyoruz; kadına, çocuğa, yaşlılara, engellilere, hayvanlara, çevreye yönelik şiddeti toplumsal şiddet olarak görüyoruz." açıklaması bu yaklaşımı çok açık ve net bir şekilde ifade etmektedir.
Hükûmet programında kadına yönelik erkek şiddetinin kötü alışkanlıkların, bağımlılıkların azaltılmasıyla birlikte değerlendiriliyor olması Hükûmetin kadına yönelik erkek şiddetine yapısal bir çözüm üretebilecek niyette ve kapasitede olmadığını da göstermektedir.
Tersine, dün de arkadaşlarımın ifade ettiği örneklerle ortaya koyduğu gibi, Hükûmet, kadınları şiddet karşısında güçlendirecek politikalar bir yana, kadınları politikalarıyla güçsüzleştirebilecek bir meziyete de maalesef sahip.
Hükûmet, kadına yönelik erkek şiddetinin gerekçesi olarak her defasında karşımıza çıkan aile ve namus söylemleriyle halkın duygularını açıkçası sömürüyor.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Namus? Ne zaman "namus" demişiz? "Namus"u ne zaman kullanmışız?
DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) - Bakanlar, Hükûmetin valileri, kadınları ve kız çocuklarını bir hizmet sunacakları zaman değil, politik çekişmenin aracı hâline getirecekleri zaman hatırlayan devletin siyasi oyunlarını çeviriyor. Devlet, namus kavramını, yolsuzlukların önlenmesinde değil, kadınlar ve kız çocuklarının yaşamının kuşatılacağı zaman aklına getiriyor.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Kendi kurgunuzu bizim Hükûmetimizin üzerine atmayın.
DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) - Boşanma, Hükûmet için, çeşitli toplumsal sorunların çözümünde bir mazeret hâlini almış. Bütün hastalıklarda tek reçete olarak zayıflamayı öneren doktorlar gibi AKP de yoksulluk, kadın-erkek eşitsizliği, istihdam sorunu gibi toplumsal sorunların çözümüne boşanmanın önlenmesini koyuyor. Sebep-sonuç ilişkisi birbirine karıştırılıyor burada. Boşanma oranları azaltılmak isteniyorsa bile boşanmak istediği için öldürülen ya da psikolojik, ekonomik olarak erkeğe bağımlı hâle getirildiği için boşanamayan kadınların yaşadığı sorunlar da dikkate alınmak zorundadır.
Sayın vekil "İstatistiklerle konuşun." demişti; evet, ben birazdan tam da bunu yapacağım ama benim vereceğim rakamlar istihdam rakamları değil, daha çok, öldürülen, şiddete maruz kalan kadınların verileri. AKP'nin on üç yıllık iktidarında kadına yönelik erkek şiddetinin artışı bu nedenle de aslında tesadüf değildir.
2002-2015 yılları arasında 7.427 kadın katledildi. Günde en az 5 kadının ölümüyle sonuçlanan bir cins kırımından söz etmek mümkün. Son on ayda 271'i trans olmak üzere toplamda 617 kadın yaşamını erkek şiddeti nedeniyle de kaybetti.
Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosunun 2015 Raporu son on sekiz yılda büroya devlet kaynaklı cinsel şiddet nedeniyle tam 432 başvuru olduğunu belgeliyor. Bunlardan 420 tanesinin failinin de kolluk kuvvetleri olduğu belirtiliyor.
Hükûmet sözcülerinin ifadeleri, program ve uygulamaları bize bu sonucun bir politika nedeniyle ortaya çıktığını gösteriyor. Hükûmetin kendi kafasındaki dünyayı kadınlara dayatması, buna itiraz eden kadınlara evde erkek şiddeti, sokakta da devlet şiddeti olarak maalesef geri dönüyor.
Hükûmetin kadına yönelik erkek şiddeti sorununun ortaya çıkışındaki sorumluluğunu bu konuda vahim ifadelerde bulunmuş yetkililerinin Hükûmette ya da partide gelebildiği konumlardan da görebiliyoruz. Bunları şöyle de örnekleyebilirim... Biliyorum benzeyen örnekleri çok duydunuz ama tekrar etmekte bir sakınca yok çünkü önemli konumlarda yer alan erkek vekiller ya da kadın vekiller tarafından kullanılan sözler bunlar.
"Kadın mahallenin namusudur.", "Kreş eken huzurevi biçer." diyen bir vekil Mecliste Kadına Yönelik Şiddet Komisyonunun üyesi olabilmiştir. "Kadının fıtratında köle olmak var." diyen biri vekillik yapmıştır. Kadının kahkahasında erotizm arayanlar Hükûmette önemli görevler üstlenebilmiştir. "Allah hepimizi farklı yaratmış." diyerek kadın-erkek eşitliğini reddedenler KEFEK üyeliği bile yapmıştır bu Hükûmette.
Raporlar kadınların erkeğe ekonomik bağımlılığını kadına yönelik erkek şiddetinin başat sebeplerinden biri olarak ortaya koyarken, şu anda Başbakan Yardımcılığı yapan Mehmet Şimşek, üstelik Maliye Bakanı olarak "Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksektir." şeklinde ifadelerde bulunmuştur.
Bütün bu ifadeler, bu konuda gerçekten bir şey yapılmak isteniyorsa, Hükûmet programında yer aldığı gibi öncelikle yasaların gözden geçirilmesine değil, Hükûmette bir zihniyet devriminin yaşanmasına ihtiyaç olduğu da ortaya bu pratiklerle çıkmıştır.
Bugün Türkiye'de "erkeklik indirimi" olarak işlev gören "iyi hâl indirimleri" de kadın-erkek eşitliğine inanmadığını her yerde çeşitli biçimlerde beyan eden bu politikalardan güç alıyor. İşkence ve faili meçhul davalarında zaman aşımının işlevi neyse, kadın katliamı davalarında da iyi hâl indirimlerinin işlevi budur. Bu erkeklik indirimi, savaş ve cinsiyetçi politika ittifakına dair bir uygulama olarak da ortaya çıkmaktadır.
Daha geçen ay yasa gereği en az on altı yıl ceza alması gereken bir erkeğe verilen on aylık ceza "saygın tutum" gerekçe gösterilerek ertelendi. Boşanmak istediği için Hatice'yi üç kurşunla yaralayan erkeğin, bırakın "kaşı, gözü, kravatı düzgün" gerekçesini, mahkemeye gitmediği hâlde, suç işlemeyeceği kanaatiyle cezası ertelendi. Yani erkekler mahkemeye gitmeden bile iyi hâl indirimlerinden faydalanabilirken ölmemek için öldürmek zorunda kalan kadınların iyi hâl indiriminden asla yararlanamadığı bir erkeklik hukukundan söz etmek mümkün.
Biz HDP Grubu olarak kadına yönelik şiddetle ilgili kanun teklifimizde bu iyi hâl indirimleri konusuna ağırlık verdik. Teklifte genel olarak bu indirimlerin kadına yönelik erkek şiddeti suçları kapsamında uygulanmaması, bazı durumlarda ceza artırımı yapılması önerilerinde bulunduk. Bu meseleyi çözmek istiyorsanız, önce bu yasa teklifi konusundaki tavrınızı göstermeniz gerekmektedir.
Tarihi kendinizden başlatma sevdanızdan öncelikle vazgeçmeniz gerekiyor. On sekiz yıldır bir araya gelen kadın örgütlerinin deneyimlerine ve birikimlerine buradan biraz kulak verin ve saygı duyun.
Kadın cinayetleri davalarına kadın örgütlerinin müdahilliği bu anlamda da kabul edilmelidir. Kadın cinayetlerini önlemekle yükümlü olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bu davalarda müdahil değil, aslında faildir.
Politik kadınları, kadın hakları savunucularını hedef hâline bu anlamda getirmeyin.
Devletin öncelikle kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri verilerini tutması ve bunları kamuoyuyla paylaşma sorumluluğunu yerine getirmesi gerekiyor.
6284 sayılı Yasa'ya ve İstanbul Sözleşmesi'ne göre suç olan ara buluculuğu devlet eliyle uygulamaya sokmaktan vazgeçin. Kadınları erkeklere ekonomik olarak bağımlı hâle getirerek şiddete zemin hazırlayan, kadınların emeklilik hakkını gasbeden esnek çalışma programlarının bir sömürü biçimi olduğunu da kabul edin lütfen. İstanbul Sözleşmesi'nin uygulanabilmesi için gerekli altyapının hazırlanması yönünde siyasi iradenizi ortaya koyun.
Sadece 14 ilde bulunan, şehir merkezlerinden uzak yerlerde konumlandırılan ŞÖNİM'Ier Türkiye'deki bu erkek egemen zihniyetin ürettiği şiddete yetişemiyor. Kadınların istedikleri anda erişebilecekleri, şiddetten uzaklaşmak için her türlü hizmeti yedi gün yirmi dört saat alabileceği merkezlere ihtiyacı var.
Sayın Bakan Ramazanoğlu "Bizim övünerek söylediğimiz, 'Türk aile yapısı' dediğimiz şeyi tekrar inşa etmek, toplumu tekrar inşa etmek için adımlar atmak istiyoruz." açıklamalarıyla kendini salt Türk anlayışının Bakanı olarak ifşa etmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) - Sayın Bakandan tüm kadınlar olarak beklentimiz, kendisini Türk Aile Bakanı olarak değil... Tüm kadınları kucaklayacak bir Aile Bakanlığına ihtiyaç olduğunu buradan da söylemek istiyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)