| Konu: | (10/2, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18) No.lu Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Ön Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 13 |
| Tarih: | 10.12.2015 |
AYLİN NAZLIAKA (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ailenin korunması ve boşanmanın nedenlerinin araştırılmasıyla ilgili olarak verilmiş olan araştırma önergesine yönelik olarak söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, dün Sayın Başbakan bir konuşma yaptı, bu konuşmasında şöyle dedi: "Kadına el kalkmasın diye tüm tedbirleri alacağız." Dün gene Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı bir twit attı. Kendisi bu arada ne dün ne de bugün buradaydı. Hükûmeti temsilen maalesef kendisi burada bulunmuyor, herhâlde çok daha önemli konuları var. Attığı twit'te o da "Kadına yönelik şiddete sıfır tolerans." dedi. Yani bu cümleleri duyanlar sanır ki, siz, daha dün iktidara geldiniz, yarın kadına yönelik şiddetle, boşanmalarla, aileye dönük problemlerle baş etmeye başlayacaksınız. Gene, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı dün atmış olduğu twit'te İstanbul Sözleşmesi'ne de atıfta bulunuyor ve gene tek teselli kaynağı olan ilk imzacı olmanızla övünüyor. Tabii sadece bununla teselli bulabiliyorsunuz çünkü sözleşmeyi uygulamadığınız için elinizde kullanacak başka bir malzemeniz yok maalesef. Biz dilerdik ki kendisi İstanbul Sözleşmesi'nin uygulanmasıyla ilgili olarak gurur duyduğunu söyleyen bir twit atabilsin ve hatta bugün burada yer alarak neler yapmak istediğini, icraatlarını, bizim kendisine yönelik öneri ve eleştirilerimizi dinlesin, bunlara cevap versin. Öyle görünüyor ki Meclisi çok da önemsemiyor.
Değerli milletvekilleri, bu ülkede kadınlar en yakınları tarafından; eşleri, babaları, kayınpederleri, ağabeyleri, amcaları, dayıları tarafından şiddete, tacize, tecavüze maruz kalıyor ve öldürülüyor, yaşamını kaybediyor. Namus adına sözde, töre adına sözde, gene kıskançlık adına sözde, yaşamlarını kaybediyor. Bakın yılın ilk on bir ayında 259 kadın kardeşimiz yaşamını kaybetti. Tabii bu arada Bianet'e de bir kez daha teşekkür etmek istiyorum çünkü bu vermiş olduğum rakam Bianet'in basın haberlerinden derleyip toparlamış olduğu bir rakamdır.
Biz ne zamandır Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına ve Adalet Bakanlığına bu konuda önergeler veriyor olmamıza rağmen maalesef önergelerimize de herhangi bir yanıt alamıyoruz. En son 2009 yılında yanıt vermiştiniz, ondan sonra da, kadına yönelik şiddetin yüzde 1.400 oranında arttığı gerçekliğiyle karşılaşınca, anlaşılan, önergeleri geçiştirmeyi bir alışkanlık hâline dönüştürdünüz maalesef. Belki biz bugün burada bu önergeyi konuşurken bile dışarıda bazı kadın kardeşlerimiz katlediliyor, şiddet görüyor, tacize, tecavüze, cinsel istismara uğruyor, biliyor musunuz? Her 3 kadından 1'inin şiddet gördüğü, her gün kadınların katledildiği bu ülkede elbette ki sorumlular bellidir değerli arkadaşlar. Kadınların yürek dağlayan feryadına en yakınları bile bazen kulaklarını tıkıyor, adalet sistemi kulaklarını tıkıyor, üzülerek söylüyorum, sayenizde bu Parlamento da kulaklarını tıkıyor. İşte, yaşanan bu kara tablo karşısında vicdanlar suskun, gözler kör, kulaklar sağır âdeta. Öyle bir hâldesiniz ki, kadın haklarına aykırı olarak tüketilmiş olan cümlelere karşı bile hiçbir şey söylemiyorsunuz. Mesela, dönemin Başbakanı "Ben kadın-erkek eşitliğine inanmıyorum." diyor, susuyorsunuz; dönemin Maliye Bakanı "İşsizlik arttı çünkü kadınlar iş aramaya başladı." diyor, susuyorsunuz; dönemin Ekonomi Bakanı "Kriz bitti, artık, kadınlar eve dönebilir." diyor, gene susuyorsunuz; hem dönemin hem bugünün Orman ve Su İşleri Bakanı kendisinden iş isteyen bir kadına "Evdeki işler yetmedi mi?" diye kahkaha atıyor, e buna da susuyorsunuz, hepsine susuyorsunuz; kendi İl Başkanınız 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde bir yazı yayınlıyor ve bu yazıda "Kadını hafifçe dövebilirsiniz." diyor, buna da ses çıkarmıyorsunuz; İl Genel Meclisi üyeniz Erhan Emekçi diyor ki: "Kızlar çok okuyunca erkekler evlenecek kız bulamıyor." Buna da susuyorsunuz. Daha ne kadar susacaksınız sayın milletvekilleri?
Siz kendinize hiç şu soruyu sordunuz mu, bunu çok merak ediyorum: Neden sizin iktidarınız döneminde kadına yönelik şiddette yüzde 1.400 artış oldu. Neden? Hiç sordunuz mu bu soruyu kendinize? İşte bu sorunun cevabı, az önce bahsettiğim o cümleleri sarf edenler karşısında susmanızda yatıyor, o cümleleri sarf edenlerin zihniyetlerinde yatıyor. Hani, ben, AKP'li erkek milletvekilleri susuyor, onu zaten anlayamıyorum ama kadın milletvekilleri neden susuyor, açıkçası onu da anlayamıyorum. Dilerim bu sefer, bu dönem Parlamentoda fikri hür, vicdanı hür kadın vekiller olur da onlarla kadın hakları konusunu partilerüstü bir mesele gibi değerlendirebiliriz.
Bakın, biz İstanbul Sözleşmesi'ne destek vermiştik, tam destek vermiştik ve biz de gurur duymak istemiştik o sözleşmeyle ama maalesef demin de dediğim gibi iş sadece imza boyutunda yani göstermelik boyutta kaldı. İşte o yüzden diyorum "İnandırıcı değilsiniz." diye, o yüzden diyorum "Maalesef ikna edici değilsiniz." diye.
Şimdi, bugün, burada, biz, toplumun temeli olan, "kutsal çatı" diye tanımladığımız, içinde yaşayan insanların birbirine saygıyla, sevgiyle, özveriyle bağlı olduğunu varsaydığımız "aile"den bahsediyoruz. Eğer gerçekten de ailenin bireyleri birbirine sevgiyle, saygıyla, özveriyle bağlıysa elbette ki hepimizin düşüncesi ortaktır, hepimiz o ailenin korunmasını, o ailenin güçlendirilmesini isteriz. Bu bizim ortak duygumuzdur, ortak düşüncemizdir, ortak çabamızdır, ortak mücadelemizdir. Ama bir de sizin görmediğiniz, madalyonun bir farklı tarafı var; bu ülkede şiddet gördüğü için boşanmak istediği hâlde boşanma hakkı elinden alınan kadınlar var; dar kalıplar içine hapsedilmiş, gelenekler ve görenekler tarafından yürekleri mühürlenmiş, toplumsal baskıyla özgürlükleri hapsedilmiş, mutluluğunu haykırmaya kalkınca hayatları elinden alınan kadınlar var.
Bakın, ben sık sık sığınakları ziyarete gidiyorum. Bu arada, yanlış ifadeler kullanıyorsunuz, "konukevi" değil onların adı, "sığınak"tır, tekrar hatırlatayım. Sığınakları ziyarete gittiğimde kadınlara soruyorum "Ne zaman geldiniz?" diye. Enteresandır, kadınlar daha çok hangi ay sığınaklara gidiyor biliyor musunuz? Haziran ayında. Gerekçesini tahmin etmek ister misiniz? Kadınlar şiddet görüyorlar bütün yıl boyunca ama bekliyorlar. Ne zamana kadar? Çocukları karne alıncaya kadar. Ne zaman çocukları karne alıyor, o zaman dönüyor eşine "Ben artık daha fazla şiddet görmek istemiyorum, boşanmak istiyorum." diyor. İşte, en ağır şiddeti de o zaman görüyor. O yüzden kendini o sığınaklara dar atıyor biliyor musunuz.
O yüzden değerli arkadaşlar, evlilik nasıl bir haksa boşanmak da aynı temelde bir hukuki haktır. Boşanma, asla ve asla şiddetin ve öldürmenin bahanesi olamaz. Ama tabii, bugün aile kurumunun gelmiş olduğu bu noktada elbette sizin uygulamış olduğunuz politikaların yanlışlığı yatmaktadır. Boşanma bir neden değildir arkadaşlar, bir sonuçtur. O yüzden biz isterdik ki bugün sizin getirdiğiniz önergeyle boşanan kadının bundan sonra sahip olacağı sosyal politikalar neler olacak, sosyal haklar neler olacak onu tartışalım. Biz isterdik ki boşanma noktasına gelmiş olan kadının sorunları ve ona yönelik çözüm önerileri neler olacaktır bunları tartışalım. Ama tabii nafile çünkü sizin aklınız kadını değil aileyi korumayı hedef alan politikalar üretmeye yetiyor maalesef sadece. Biz bunu Mecliste de daha önce gördük.
Buradan bir teşekkürü de Bianet'e olduğu kadar kadın örgütlerine yapmak durumundayım. Gerçekten de kadın örgütleri bu Parlamentoda üretilmemiş olan politikaları üreterek ve müthiş bir kadın hakları mücadelesi vererek birçok şey üretti, birçok şey yaptı. Bunlardan bir tanesi de Kadına Yönelik Şiddeti Önleme Yasası'ydı. Burada gelip değerli fikirlerini, önerilerini aktardılar ancak maalesef kanunun, aylarca burada tartışıldıktan sonra Genel Kurula inerken yine ismi değişti ve kanunun ismi "Aileyi koruma ve kadına yönelik şiddeti önleme politikası" oldu. Diyeceksiniz ki ne fark var? Çok fark var. Siz kadına şu mesajı vermiş oluyorsunuz: Kol kırılır yen içinde kalır. Sen şiddet mi görüyorsun kardeşim, önceliğin aileyi korumaktır, otur oturduğun yerde. Sen önce bir aileni koru, şiddet görüyorsan da biraz daha sus, biraz daha tahammül et. İşte bu bakış açısıdır ki sizin bu Bakanlığın isminden bile "kadın"ı silmenize neden olmuştur.
Tabii, boşanmaların bir de çocuk boyutu var. Onlardan da gerekçenizde "Aile dramı" olarak bahsetmişsiniz ki elbette bu doğrudur. Ancak bundan bahsederken çocukların şiddet görülen bir ortamda yaşadığı travmatik ortamları, bundan dolayı yaşadıkları mutsuzlukları tamamen göz ardı etmişsiniz yine.
Değerli arkadaşlar, birçok kadın hayatlarından örnek vermek isterdim ancak sürem yetmedi. Onun için son söz olarak diyorum ki eşitlik bir demokrasinin mihenk taşıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) - Kadın-erkek eşitliğinin olmadığı bir yerde demokrasiden bahsedilemez. "Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi özgürce."
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)