GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: MHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:13
Tarih:10.12.2015

HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum öncelikle.

"Hişyar" ne diye sordular, "uyanık, zihni açık" demek. Hem "literal" anlamda "zihni açık" hem de metaforik anlamda "zihni açık" demek, Kürtçe.

Şimdi, ben şuradan başlamak istiyorum.

Az önce bence çok talihsiz bir tartışma oldu "kürdistan" kavramı üzerinden. O tartışmayı bir daha başlatmak gibi bir niyetimiz yok. Yalnız, o tartışmada yani neredeyse hiçbir cümlesine katılmadığım Sayın Caniklioğlu'nun bir belirlemesine katıldığımı ifade ederek başlamak istiyorum.

Sayın Caniklioğlu yaptığı konuşmada...

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - "Caniklioğlu" değil, Canikli.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Pardon, özür dilerim.

Sayın Canikli yaptığı konuşmasında şöyle dedi: "Meselelere ırki yaklaşmamak lazım." "Kürt" ve "kürdistan" kelimelerinin kullanılışınıda herhâlde bu anlamda kullandı yani ırki bir çerçevede kullanılmış gibi konuştu; ona katılmıyorum ama evet, meselelerimize bizim ırki, soy üzerinden yaklaşmamamız gerekiyor.

Bu, bugün tartıştığımız konu açısından şu anlamda önemli: Evet, orada Türkmen vatandaşlarımız, Türkmen halkımız ciddi sıkıntılar içerisinde ancak Suriye'de yaşayan bütün halklar ciddi sıkıntılar içerisinde. Bakın, Türkmen halkı konusundaki bu hassasiyeti, biz mesela Mart 2014'te Ermeniler oradan sürülürken de keşke insani bir yaklaşımla gösterebilseydik, mesela Kürtler Kobani'de direnirken keşke gösterebilseydik. Onlara da... İnsani temelde biz meseleye baktığımız zaman, mesele artık soy, ırk kavramının dışına çıkmış olurdu. Belki, o anlamda bütünlüklü bir insani yaklaşımı da biz geliştirebilirdik.

Şimdi, Türkmenler dört yıldır, sadece dört değil altmış yıldır Suriye'de dünya kadar sıkıntı yaşıyorlar. Sormak lazım: Neden 2015 yılında Türkmenler bu kadar önemli bir konu oldu bir anda Türkiye gündeminde, insanlar sokaklara döküldüler? Esad beş yıl önce Türkmenlere çok mu iyi davranıyordu? Ne oldu? Ne değişti? Değişen şudur: Bakın, Türkiye'nin Suriye'ye dair tehdit algısını değiştirmesi gerekiyor. Türkiye'nin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve Hükûmetinin Suriye'ye bakış açısı maalesef, Kürt tehdidiyle şekillenmiş durumda. Özellikle, Kürtlerin 3 tane kantonu var biliyorsunuz, birbirinden coğrafik anlamda ayrılmış 3 kanton; o 3 kantondan 2 tanesi bu yazın birleşince tehdit algısı güçlendi. Zaten, o tehditten hemen sonra... Biliyorsunuz, bu 2 kantonun, Cizire ve Kobani kantonlarının birleştirilmesinden sonra Türkiye mevzuyu bir ulusal güvenlik mevzusu olarak iyice belirledi. Ondan sonra, hatırlarsınız, Suruç'taki katliam oldu. Ondan sonra, hâlâ aydınlatılmamış 2 polisin öldürülmesiyle birlikte bir anda İncirlik Amerika'ya gitti ve devlet Kandil'i bombalamaya başladı.

O gün bugündür de biz, bölge milletvekilleri olarak gerçekten savaşın tahribatını onarmaya çalışıyoruz. Cenazelere gidiyoruz, insan hakları ihlallerini rapor ediyoruz, bunu buraya getirmeye çalışıyoruz. Dönem dönem konuşuyoruz, kimsenin bizi çok fazla dinlemediğini düşünüyoruz. O gün bugündür bir girdabın içerisindeyiz.

Şimdi, bizim siyasetçiler olarak sorumluluğumuz, hele hele muhalefet olarak düşüncelerimizi olgusal bir şekilde Türkiye'nin, Meclisin gündemine sunmak. Bizim söylediğimiz şudur: Türkiye, Kürtleri bir tehdit olarak algılamaktan artık uzak durmalıdır.

Bakın, 2003 yılında Kürtler Irak'ta bir statü sahibi oldukları zaman Türkiye'deki tartışmaları hatırlıyorsunuz değil mi? Yine AKP Hükûmeti iktidardaydı. 2006, 2007 yıllarına kadar "Efendim, orası Kuzey Irak; biz aşiret liderleriyle, kabile liderleriyle görüşmeyiz." diyorlardı. Bakın, iki gün önce Sayın Barzani Türkiye'ye geldi, buraya geldi ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin Başkanı olarak buraya geldi, kıyametler filan da kopmadı. Şimdi, Türkiye, bizim düşüncemiz "Irak'ta biz bir hata yaptık -bu, zaten dönem dönem dillendirildi- Suriye'de aynı hatayı yapmayacağız..." Orada da bir Kuzey Irak, kuzey Suriye sendromu söz konusu. Yani isimlendirmeye bile yanaşmayan, bir şekilde Kürtler orada herhangi bir siyasal statü elde etmesin diye binbir türlü sorunlu ilişkiye girmiş durumdadır Türkiye.

Bakın, çok öyle... Zaman da çok çabuk geçiyor bu kürsüde. Çok fazla, ben böyle şahsi anekdotlar vermek istemiyorum ama şu anekdotla belki paylaşabiliriz Türkiye'nin Orta Doğu ve Suriye politikasını. Ortaokul 2'deydim, bir arkadaşım yanıma geldi, çok canı sıkılmış, öyle kıvranıyor. Ne oldu, hayırdır, dedim. "Ya, hiç sorma, vallahi, ben geçen hafta anneme bir yalan söyledim." dedi. Ee dedim. "O yalanı desteklemek için 10 tane daha yalan uydurmak zorunda kaldım. Annem ısrarla da soruyor, her defasında bir yalan daha uydurmak zorunda kalıyorum, bir yalan daha uydurmak zorunda kalıyorum. Artık, kendi yalanlarıma ben kendim inanmaya başladım." Dedim ki: O zaman doğruyu söyle, doğruyu söyle. Gözleri kocaman açıldı, şu kadar, doğruyu söylemekten bu kadar korktuğuna kendisi utandı. Sonra, gitmiş annesiyle konuşmuş, annesi de çok fazla kızmamış. Bunu şunun için anlattım: Teşbihte hata olmaz, yalan da demiyorum ama AKP Hükûmetinin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Suriye'de yaptığı çok temel bir yanlış var. Bu temel yanlış, sürekli olarak başka yanlışlara götürüyor. Bu temel yanlış şudur: Hâlâ belli bir inkârcılık üzerinden, bizim Rojava dediğimiz bölgede Kürtleri bir tehdit olarak görüyor, hatta ve hatta pratikte IŞİD'i Kürtlere tercih ediyor. Bakın, bütün bu mesele, bütün bu kızıl kıyamet niye kopuyor, biliyor musunuz, şu an Türkmen mevzusunun Türkiye'de bu kadar tartışılması? Kürtlerin 2 kantonu birleşmiş, Afrin ve Kobani arasındaki 82 kilometrelik, 90 kilometrelik bölgede...

RUHİ ERSOY (Osmaniye) - Tabii, daha çok tartışılır.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Tartışacağız tabii ki.

Cerablus mıntıkasında, olur da IŞİD oradan çıkarsa Kürtler oraya girmesin diye Türkmen kartını oynuyor. Şu an yapılan şey budur, bu şekilde görüyoruz yoksa üç sene önce de Türkmenlerle ilgili konuşsalardı, gündem oluştursalardı. Biz de şunu söylüyoruz, bakın, bizim söylediğimiz şudur: Suriye'de siz, bakın, isteseniz de istemeseniz de Orta Doğu'da... Evet, Ümit Bey bir şey söyledi "Orta Doğu alt üst oluyor." Evet, Orta Doğu alt üst oluyor ve Kürtler, hem Irak'ta hem Suriye'de hem Türkiye'de statükonun dibine gömülmüş Kürtler bu sistemler çatırdadıkça bir siyasal aktör olarak ortaya çıkıyorlar. Bakın, şu an Suriye'de, Türkiye'de ve Irak'ta Kürtler olmadan siyasal denklem kurulamıyor. Dolayısıyla, bir daha "Kürtleri götüreceğiz biz, tarihin dibine gömeceğiz, o siyasal statükonun dibine gömeceğiz..." Gerçekten beyhude bir çabadır, gerek de yoktur. Kürtlerle sağlıklı bir temelde, demokratik bir temelde ilişkilenmek mümkündür, bizim söylediğimiz budur.

Oturup Kürtler illaki orada hak sahibi olmasın diye her türlü karanlık güçle iş tutmak, ilişki tutmak, silah sevkiyatları, bütün bunların hiçbirisine gerek yok. O yalan hikâyesini bunun için anlattım. Bu Kürt karşıtlığı durumdan çıkabilirse Hükûmet ve devlet aklı, Kürtlerle daha demokratik bir temelde bir ilişki kurabilir ve hem Suriye'de hem Irak'ta hem Türkiye'de siyasal istikrarın toplumsal adalet bağlamında tesis edilmesine katkı sunabilir diye düşünüyoruz. Bu bir fırsattır, şu an Kürtlerin de elinde Türklerin de elinde işleri daha farklı idare etmenin imkânları ve araçları mevcuttur. Ama biz bunu görmüyoruz. Ne görüyoruz? Rojava'da son derece sert bir vekâlet savaşı var. Türkmenler de maalesef, Türkiye'nin vekâlet savaşını yürütmek için orada Kürtlere karşı konumlandırılmaya çalışılıyor, böyle düşünüyoruz.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - 1996 Ankara anlaşmasının maddelerine bakın.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Sınırın bu tarafında da...

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Genel Kurulu yanıltıyorsunuz siz.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Düşüncemi ifade ediyorum.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - 1996 Ankara anlaşmasının maddesine bakın.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Başkan, müdahale edebilir misiniz.

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim kürsüdeki hatibe, o düşüncelerini ifade ediyor. Sonradan...

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Sayın Başkan, Genel Kurulu yanıltıyor deminden beri. 1996 Ankara anlaşmasının Türkmenlerle ilgili maddesine bak.

BAŞKAN - Lütfen kürsüdeki hatibe müdahale etmeyin.

Buyurun Sayın Özsoy.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Başkan, zamanımı yedi.

BAŞKAN - Buyurun, buyurun. Tamam, buyurun.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Bu kadar yanıltılır mı ya Genel Kurul!

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Tamam.

Sataşmamaya çalışıyorum arkadaşlar.

Sınırın o tarafında son derece sıkıntılı bir durum var, vekâlet savaşları var. Bizim düşüncemiz Türkmenlerin bir kart olarak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - ...o vekâlet savaşında konumlandırıldıkları, diğer taraftan...

Biraz sesi açabilir misiniz, zamanımdan yemişti Sayın Başkanım. Bir de toparlayayım, ilk defa çıkıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Özsoy, tamamladınız. Buyurun.

Süreyi uzatamayacağım maalesef. Bütün arkadaşlara aynı şekilde şey yaptım.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Bir dakikadan fazla oradan müdahale vardı.

BAŞKAN - Ya, şimdi, tüm konuşmalara zaman zaman müdahaleler oluyor. Buyurun Özsoy, o şekilde tamamlayın. Bir kural koyduk, onu herkese adil bir şekilde uygulayalım, o şekilde tamamlayın.

Tamam, buyurun.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Bağlasın Başkan ya.

BAŞKAN - Kayda geçiyor zaten, siz tamamlayın bu şekilde.

Buyurun.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Yeni bir vekil olarak Meclise karşı olan gerçekten saygımızı...

BAŞKAN - Nezaketinizi görüyorum. Teşekkür ediyorum.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Bir toparlayalım.

BAŞKAN - Ben de adil bir yönetim sergilemek istiyorum herkese eşit bir şekilde, adil bir şekilde.

Buyurun, bitirin cümleyi.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Söz hakkı alındı Başkan, söz hakkı alındı yani.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Şunu söylüyoruz: Suriye'de bir vekâlet savaşı yürürken... Bakın, Türkiye'de bu yaz boyunca... O bölgelerin bazılarına ben de gittim, bu sokağa çıkma yasakları...

Arkadaşlar, tek bir şey hatırlatarak bu kürsüden ayrılmak istiyorum. Bu sokağa çıkma yasaklarını -yani "İçeride militanlar var." diye gidip, komple bölgeleri ablukaya alıp susuz, elektriksiz bırakma- bu yöntemi kim kullanıyor biliyor musunuz arkadaşlar, en yaygın, en baskın şekilde? Kim kullanıyor biliyor musunuz? İsrail Batı Şeria'da ve Gazze'de kullanıyor. "4 militan buraya girdi, ben bütün mahalleyi alıyorum." diye, böyle bir teknikleri, yöntemleri var. Kullandığınız tekniklerin de şeceresine bir bakın diyoruz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)