GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/2, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18) No.lu Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Ön Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:12
Tarih:09.12.2015

HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, değerli halkımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, öldürücü olan biber gazına hem tüm milletvekillerimizin hem de halkımızın maruz kalmaması ve daha özgür günlerde yaşama dileğimi ileterek geçmiş olsun dileklerimle sözüme başlamak istiyorum.

AK PARTİ Grubunun komisyon teklifi şu cümlelerle başlıyor: "Toplumun en küçük birimi olan aile kurumunun temelini evlilik oluşturmaktadır. Milletlerin tarih sahnesindeki varlıklarını devam ettirebilmelerinin en sağlam ve sağlıklı yolu da bu kurumun varlığını koruyabilmesidir." Oysa, ifade etmek isterim ki milletler, tarih sahnesindeki varlıklarını her alanda yaptıkları üretimlerle, insan haklarıyla, kadın-erkek eşitliğiyle, adaletle, istisnasız her bireyin özgürlüklerine ve yaşam hakkına verdikleri değerle ve adı ister evlilik olsun ister olmasın, sevgiyle devam eden gönüllü birlikteliklerle devam ettirebilirler. Bütün bunlar olmadan sadece bir kurum olarak adlandırılan evliliği devam ettirmeye yönelmek, yine sadece nüfusun çoğalması politikalarına bağlı olarak bir kalabalık ve ucuz iş gücü olarak tarihte yer almaktan başka bir anlam ifade etmez.

Teklif, AK PARTİ iktidarı döneminde aile kurumunu güçlendirmek için birçok düzenleme yapıldığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kurulduğu, çeyiz, konut, doğum yardımları çıkarıldığı hâlde boşanmaların arttığından dem vurarak, boşanmaların nedenlerini araştırmak ve evlilik kurumunu güçlendirmek için bir araştırma komisyonu kurulmasını önermektedir. Öncelikle sormak isteriz: Ayrılmaya çalıştığında defalarca öldürülmekle tehdit edilen, aldığı koruma kararlarına, devam eden ceza davalarına rağmen ve sürekli şiddet uygulayan kocasına direnen, "Ne olursa olsun bu hayatı kabul etmeyeceğim." diyen kadınlara sözünüz bu mudur?

Pek çok kadın boşanmak istediklerinde eşleri ve ailelerinin şiddetine maruz kalıyorlar, öldürülüyorlar. Evlilikleri sonlandırmak isteyen kadınların bir çoğu evlilik dışında kendilerini ve hanede birlikte yaşadıkları kişileri idame ettirebilecek ekonomik olanaklara sahip değiller. İş bulmakta güçlük çekiyor, cinsiyetçi iş bölümü nedeniyle düşük ücretli, güvencesiz işlerde çalışmak zorunda kalıyorlar. Ülkemizde yaygın, ücretsiz, ulaşılabilir çocuk bakım hizmeti de olmadığından kazandıklarıyla çocuk bakım masraflarını karşılayamıyorlar. Ön yargılar, toplumsal roller, boşanmış kadınlara yönelik çevre baskısı zaten kadınları evlilik içerisine sıkıştırmışken Hükûmetin kurmayı öngördüğü komisyon maalesef boşanmayı önleme komisyonu.

Meclisin bugün acil gündemle toplanıp böylesi taciz ve kötü muamele içeren evlilikler içindeki kadınlar için ne yapabiliriz? Ne yapabiliriz de bu kadınları tek seçeneklerinin bu şiddete maruz kalmak olmadığına, ayrılmaya cesaret ederse destek politikalarının onu gözeteceğine inandırabiliriz? Asıl bunun araştırılması gerekiyordu.

Boşanmaların neden arttığını araştırmak için hiç komisyon kurmadan ben size söyleyeyim: Siz ne kadar "Olur" derseniz deyin, zorla güzellik olmadığını kadınlar çok iyi biliyorlar. (HDP sıralarından alkışlar) Kendilerini güçlü hissedebildiklerinde, kötü evliliklerini sonlandırma cesareti gösteriyorlar. Örneğin Hasret'i, boşanmak istediği eşi 43 yerinden tornavidayla yaralamıştı. Hâkim "Nafaka istiyor musun?" diye sorduğunda Hasret "Sadece bu soyaddan kurtulmak istiyorum." demişti. Artık "Zorla güzellik olur." demeyin, "Kadınların hayatı güzel olsun." deyin. Siz bunları söyledikçe şiddetin dozu daha çok artıyor. Herkes şikâyetçi olduğu için, boyun eğmediği için, karşı çıktığı için erkeğin kadına şiddet uyguladığını söylerken bizlere düşen "Karşı çık, yeni bir hayat kurmana yardım edeceğiz." demektir. Boşanmalar neden olmasın istiyorsunuz? İnsanlar ne olursa olsun evli kalsınlar diye mi? Ayrıca, yine sormak isteriz: Evlilik ve aile kurumunu güçlendirme perspektifi dışında bir önermeniz var mıdır? Kadını değil, ne olursa olsun aileyi korudunuz. Şiddete karşı direnerek kendini savunan kadınlara hiçbir indirim uygulamazken şiddet uygulayan erkeğin kravatına dahi indirim uygulayan yargı politikalarıyla, kadınları güvencesiz, düşük ücretli işlere mahkûm ettiğiniz emek modelleriyle, Meclisteki temsilcilerine dahi "Hanımefendi, sus, bir kadın olarak sus!" diyebildiğiniz söylemlerle ya da "Zaten fıtratında eşitlik yoktur." dediğiniz kadın ve erkek arasında hangi gönüllü birlikteliği sağlamayı düşünüyorsunuz?

Sermayeyle erkek egemenliği arasındaki uzlaşıyı devam ettirmeyi amaçlayan istihdam politikalarıyla kadınları gönülsüz ama zorunlu evliliklere sıkıştırıyorsunuz. 2013 yılında Hükûmet kadın istihdamının artırılması için kadın istihdam paketini duyurmuştu. Kadın istihdamında kayıt dışılığın azaltılması için sürekli gündeme getirilen çözümlerden biri özel istihdam bürolarıydı. Daha önce yaşamlarını yitirdiklerinde dahi iş koşulları akla gelmeyen ev işçileri bu vesileyle sık sık gündeme geldi. İşçiler, özel istihdam büroları aracılığıyla -tırnak içerisinde- kiralanacaktı. Böylece işveren ihtiyaç duyduğu süre, ihtiyaç duyduğu kadar işçi çalıştırabilecekti. Hükûmetin yayınladığı son Ulusal İstihdam Stratejisi'nde, orta vadeli programda IMF'nin önerilerini kelimesi kelimesine tekrarlıyorlardı: "İş gücü piyasasındaki katılıklar böylece azaltılacak, istihdam artırılacak."

Şöyle bir hikâye anlatılır: Bill Clinton seçim kampanyası esnasında kendi döneminde yarattıkları 1 milyon istihdamdan bahseder. Bir kadın çıkıp "Evet, söylediği kesinlikle doğru, bende 3 tane var o istihdamdan." der. Yani Türkiye'de de aynen, kadınlara biçilen rol budur, 3 çocukla istihdam.

Türkiye'de bir yandan parça başı nakış işleyen, bir yandan özel istihdam büroları aracılığıyla kiralandığı iş yerinde günde dört saat temizlik yapan, altı ay boyunca istihdam edilirim umuduyla taşerondan beter toplum yararına çalışma programlarına başvuran işçiler yaratmak niyetiniz. Türkiye, ihracat hamlesi yapmak için, Avrupa'nın Çin'i olmak için hazır giyim, tekstil gibi sanayilere önem veriyor. Peki, kimler çalışıyor buralarda? Nasıl Asya'da kadınlar düşük ücretli işlerde çalıştırılarak yabancı yatırımı çektiyse ülkelerine, Türkiye'de de erkeklerden belirgin biçimde daha düşük ücret alan kadınlar güvencesiz, geçici işlerde çalışarak sermayeyi büyütecekler.

Pakette, ayrıca, annelik iznini bahane ederek kısmi zamanlı ve uzaktan çalışmayı yaygın bir emek forumu hâline getirmek de amaçlanmıştı. Kadınlar doğum sonrası yarı zamanlı çalışabilecek, yerlerine bürolardan kiralanan işçiler bakacaktı. Ne diyelim? Sermaye ileriyi göremedi, Hükûmetin iyi niyetini anlayamadı!

Aile, arkadaşlar, sizlerin bahsettiği gibi tarih ötesi, ekonomik ve politik şartlardan bağımsız, mutlak ve ideal bir yapı değildir. Batı ülkelerinde başta olmak üzere yeni muhafazakâr siyasetçiler, sermaye ve erkek egemenliğinin uzlaştığı, bakım emeğinin devlete yük olmadan kadınlar tarafından karşılandığı ucuz iş gücü üreten yeni bir ideal yapı tarifliyor, bunun geleneksel bir aile yapısı olduğunu vurguluyor ve bunu da kabul ettirmeye çalışıyor. Bu siyaset anlayışı ise aile içindeki iktidar ilişkilerini, kadın-erkek eşitliğini gizliyor, ev içi şiddet, işsizlik, boşanma, yoksulluk gibi konuları ailenin çözülmesiyle açıklıyor ve ailenin ne şartta olursa olsun korunmasını amaçlıyor.

Aslında bir başka gerçeklik de, bu politikaların tamamen görmezden geldiği biçimde, bugün aile ve evliliğin artık dünyada sadece heteroseksüel ve tek tip olarak da yaşanmadığıdır.

Bu teklife karşı vurgulamak istediğimiz bir başka nokta da şu: Tüm dünyada kentleşme, kadınların iş gücüne katılımının artması, kadınların güçlenmesi ve aile içinde yaşadıkları sorunlara karşı çıkabilmeleri sonucunda boşanma oranları artsa da, Sayın Bakanın da ifade ettiği gibi, Türkiye, OECD ülkeleri arasında 27'nci sırada. Yani, aslında, birçok konuda olduğu gibi boşanmada da sonlarda yer alıyoruz. Yani ortada suni bir gündem var şu anda. Böyle bir konu yok Türkiye'de. Asıl sorun, kadınların boşanmak istediklerinde eşleri ve aileleri tarafından baskıya, şiddete maruz kalmaları ve maalesef öldürülmeleridir.

Bizler, her gün sayın milletvekilleri, birden fazla kadın cinayetiyle sarsılıyoruz. Kadınlar aile içi şiddetle, canla başla mücadele ediyorlar. Ancak boşandıkları hâlde eski kocaları tarafından da öldürülüyorlar. Boşanmanın en önemli nedenleri arasında şiddet gösteriliyor. Bütün bunlar ortadayken siz hangi aileyi ve evlilik kurumunu güçlendirmeyi amaçlıyorsunuz? Dikkatinizden kaçan bir şey yok mu? Dünyanın yarısını oluşturan kadınları, kadın cinsini, bu cinsin haklarını asıl olarak güçlendirmek gerektiğini gözden kaçırmıyor musunuz ya da bunu mu tercih ettiğinizi söylemek gerekecek?

Sayın AK PARTİ milletvekilleri, sadece on üç yıldır iktidarda değilsiniz, aynı zamanda yirmi bir yıldır belediyecilik de yapıyorsunuz. Belediyeler Kanunu'na göre 100 bin nüfusu olan yerlerde kadın sığınakları açılması zorunluyken bunları neden yapmıyorsunuz? Ve hâlâ yirmi beş yıl önce bizim kurduğumuz Mor Çatıdan ve daha çok kısa süredir sahip olduğumuz belediyecilik deneyimlerimizle şiddeti önlemek, kadınları güçlendirmek için Kürt illerinde yapılan uygulamalar örnek olarak parmakla gösterilebiliyor.

En tepeden kurduğunuz söylemlerin, kadın ve erkeğin eşit olmadığını ifade etmenin, Türkiye'yi yöneten siyasetçiler "Kadın mı, kız mı olduğunu bilmediğimiz..." gibi sözler sarf ederken bir kadın bakan "Zorla güzellik olur." derken evdeki erkeğin ne yapmasını bekliyorsunuz? O hakkı, kadına şiddet uygulama hakkını o erkek bu söylemlerle en fazla kendisinde buluyor ve bu kadınların canına mal oluyor.

Türkiye'de çok net olarak bir kadın katliamı var ve besleyen en önemli kurum da kadın ve erkeğin hiçbir şekilde eşit olmadığı aile ne yazık ki. O çok kutsal sayılan aile kurumu, bugün, maalesef, birçok kadın için şiddet, hasta veya yaşlı bakımı, çocuk bakımı, ücretsiz ev emeği ve binbir entrikayla her türlü mülkiyetten yoksun bırakılma anlamını taşıyor.

Biliyoruz ki kadınlar, aynı zamanda, en çok en yakınları tarafından öldürülüyorlar. Daha uzaktaki, sokaktaki insanların şiddet uygulama sayısı çok daha az ve biliyoruz ki Türkiye'de hiç ağza alınmayan ensest, aile içi çocuk tacizi ve tecavüzü de var. Evlilik kurumu denilen şey kendinden menkul, bağımsız bireylerden oluşmayan bir şey değil. Siz bir önergeyle her şeye rağmen şiddetin olduğu bir evlilikte çocukların korunması maksadıyla bu evliliğin sürdürülmesini teşvik etmeye çalışırken Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne de aykırı davranmıyor musunuz? Ekonomik birçok zorlukla çocuk doğurmak istemeyen ya da "Benim bedenim, benim kararım." diyerek bu kararı kendi özgür iradesiyle almak isteyen, yine o aile içindeki kadınlar kürtaj olmak istediklerinde, yasal düzenlememiz olmasına rağmen şu anda kaç hastane buna razı ve kaç kadın ölümcül düşükler yapıyor, biliyor musunuz? Evet, biliyorsunuz ve bu verilere sizler de sahipsiniz ama birçok zaman olduğu gibi bazen bunları açıklıyorsunuz, istemediğinizde de gizliyorsunuz.

Biliyoruz ki kadınlar muhafazakâr politikalarla belirlenen makbul kadın rolünü benimsemediklerinde onlara gösterilen düşmanlık katbekat fazla olabiliyor. Bazen bir kırmızı ruj bile katline neden olabiliyor kadınların. Bu algıyı değiştirmek, kadınları başörtülü-başı açık, iffetli- iffetsiz gibi tasniflere tabi tutarak aralarında bölmeye, düşmanlaştırmaya çalışan algılara karşı mücadele etmek için neler yapıyorsunuz? Aylardır savaşın fitilini ateşlemişken Kürt illerinde o korumak istediğiniz kutsal aileler neler yaşıyor, çocuklar hangi şiddet sarmalı içinde güne uyanıyor? Savaşı önlemek için, bu travmaları önlemek için ne yapıyorsunuz?

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Terörle mücadele ediyoruz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU (Devamla) - Ülkenin bir yarısını Avrupa'ya vizesiz giriş hikâyeleriyle avuturken diğer yarısını çoluk çocuk demeden açlığa, ölüme, sokağa çıkma yasaklarına mahkûm edemezsiniz. İktidar fikir ya da yaşam biçimini kabul etmediği kişileri cezalandırma mevkisi ya da aracı değildir. Örneğin, neden eşi vefat eden kadınlar için sosyal yardım programı uygularken boşanmış kadınlar için aynı programı uygulamıyorsunuz?

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Uygulanıyor, sizin haberiniz yok herhâlde.

FİLİZ KERESTECİOĞLU (Devamla) - Haberim her şeyden var.

Oysa sizler de çok iyi biliyorsunuz ki ön yargılar, toplumsal roller, boşanmış kadınlara yönelik çevre baskısı nedeniyle şiddete rağmen boşanma ancak kadınlar için son çare olarak başvurulan bir durum. Bunu otuz yıllık avukatlık deneyimime dayanarak da söylüyorum. Kadınlar en son noktada boşanma için geliyorlar.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) - Sokakları yaşanmaz hâle getirenlere de bir cümle...

FİLİZ KERESTECİOĞLU (Devamla) - Kürsü var, buyurun, gelebilirsiniz.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) - Yo, yo, siz herhâlde sokakları yaşanmaz hâle getirenlere de bir cümle edersiniz hukukçu olarak diyorum.

FİLİZ KERESTECİOĞLU (Devamla) - Süremden yediniz sanırım on saniye.

Aileyi korumak adı altında kötü evliliklerin devamının özendirilmesi, şiddete karşı koruyucu, güçlendirici önlemler almak yerine, karakollar ve ŞÖNİM'ler, şiddet önleme ve izleme merkezleri aracılığıyla kadınların şiddet uygulayan erkeklerle bir araya getirilerek ara buluculuk yapılması, sığınaklarda kadınları güçlendirici, kadın dayanışmasını esas alan destek mekanizmaları bulunmadığından kadınların bir hapishane gibi tarif ettikleri sığınaklara yerleşmek istememeleri kadına yönelik şiddeti büyük ölçüde artırmakta. Bu yaklaşımla, kadını değil, aileyi korumayı esas alan politikalar ise kadınların kötü muameleye maruz kaldıkları evliliklerin içinde daha fazla sıkışmalarına sebep olmakta.

Sayın Bakan Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerine Türk Ceza Kanunu'ndaki 2004, 2005 yılındaki değişiklikler için teşekkür etti. Ama bence gözden kaçan ve asıl teşekkür edilmesi gereken bir grup daha var ki o da yıllardır bunun mücadelesini veren kadın örgütleridir. (HDP sıralarından alkışlar) Eğer kadın örgütleri gerek Medeni Kanun gerek şiddete karşı yaptıkları kampanyalarla mücadele etmiş olmasalardı o gündemler bu Meclise gelmez ve kabul de görmezdi. Kabul edildiği için tabii ki o dönem milletvekillerine ayrıca teşekkür ederiz.

Yıllardır feministler, Kürt kadın özgürlük hareketi ve tüm kadın hakları mücadelesinde yer alan kadınlar; şiddeti besleyen bu ailenin rolünü sorgulamak, şiddeti engellemek, aslında sadece şiddeti engellemek değil, kadınları güçlendirmek için neler yapılması gerektiğini haykırıyorlar. Lütfen artık dinleyin ve kendi kendinize suni gündemler yaratmayın.

Biz de diyoruz ki şimdi: Kadın cinayetlerini önlemenin, kadınları güçlendirmenin en önemli koşullarından biri, cinsiyetçilikle mücadele etme kararlılığına sahip bir siyasal iradedir, kadınların ekonomik olarak güçlendirilmesidir, eşitlikçi istihdam politikalarıdır, siyasal katılım eşitliği için özel önlemler alınmasıdır, eğitimde ilköğretimden başlayacak toplumsal cinsiyet eşitliği derslerinin verilmesidir. Bunları yapmadığınız zaman, aileyi koruma adı altında yaptığınız şeyler milyon liralık ödeneklerle üretilen, kâğıt üstünde kalan projecilik faaliyetlerinden öteye gitmez ne yazık ki. Bu nedenle özellikle ifade etmek isterim ki kurulması gereken komisyon, taciz ve kötü muamele içeren evlilikler içerisindeki kadınların yaşadıkları sorunların araştırılarak evlilik bağını sonlandırmak isteyen kadınlara yönelik sosyal destek politikalarının belirlenmesi için oluşturulacak bir araştırma komisyonu olmalıdır.

Sayın milletvekilleri, Mecliste, Halkların Demokratik Partisi olarak kurduğumuz kadın grubu sadece bize ait değildir. Bu grubu tüm kadın vekillerle birlikte, hemcinslerimize karşı her türlü ayrımcılığı önlemek için birlikte mücadele etmek üzere oluşturduk. Gelin, bu çatı altındaki başta tüm kadın vekiller olmak üzere hepimiz, gönüllü olmayan ve şiddeti yeniden üreten birliktelikler yerine kadınları güçlendirmek ve özgürleştirmek için çaba gösterelim, kadınların mücadelesine hep birlikte el verelim.

Hepinizi tekrar saygıyla selamlarım. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)