GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:6
Tarih:28.11.2015

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; "..."(x)

Öncelikle, sevgili barış güvercini Tahir Elçi'ye Allah'tan rahmet diliyorum, ailesine sabırlar diliyorum ve aynı şekilde, hayatını kaybeden polis memurumuza Allah'tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Tahir Elçi bir barış güverciniydi, tıpkı Hrant Dink gibi. Hrant Dink öldürülmeden iki gün önce bir güvercin tedirginliğinden bahsetmişti. "Evet, bir güvercin tedirginliği içindeyim ama biliyorum ki bu ülkede güvercinlere dokunmazlar." demişti. Bu satırları yazdığı dakikalarda Trabzon Pelitli'den Ogün Samast yolcu ediliyordu bu devletin istihbarat görevlileri tarafından; Jandarma İstihbarat, Emniyet İstihbarat ve o görevliler oradan yolcu ettiler, İstanbul'da da istihbarat görevlileri karşıladılar ve cinayet anında da eşlik ettiler. Tam sekiz yıldır bu açığa çıksın diye uğraşıyoruz.

Sayın Başkan az önce "Devlete toz kondurmam." dedi. Bu devletin üzerinde üç parmak toz vardır arkadaşlar, tam üç parmak. Bizim görevimiz o tozları temizlemektir, üstünü örtmek değil! Biz o tozları temizlemezsek suçlar tekrarlar. Tıpkı Hrant Dink cinayetinin üstünü örttüğümüz için suçlar tekrarladı ve bugün başka bir barış güvercini katledildi, Tahir Elçi katledildi. Tahir Elçi barışa inanıyordu, kardeşliğe inanıyordu, müzakereye inanıyordu, konuşmaya inanıyordu, demokrasiye inanıyordu. Bugün bir barış güvercini daha maalesef katledildi. Bakın, Tahir Elçi bunun için mücadele ederken -bir gazeteciden bahsettik, Hrant Dink- Hrant Dink de barışın mücadelesini yapıyordu ve katledildi.

İki gün önce de başka 2 gazeteci tutuklandı, Can Dündar ve Erdem Gül. Can Dündar ve Erdem Gül neyin mücadelesini veriyorlardı? Devletin üzerine konmuş o bir parmak tozu gösteriyorlardı. Devlet suç işlerse kim ortaya çıkaracak, kim denetleyecek arkadaşlar? 3 tane organ var demokrasilerde benim bildiğim, eğer bir diktatörlük değilse. Yürütmeyi kim denetleyecek? Bir: Parlamento. Bu yetkimiz var mı? Hayır. Çoğunluk el kaldırıyor ve maalesef o tozu kaldırmıyor her zaman. Parlamento denetlemezse peki kim denetleyecek? Demokrasilerde dördüncü güç basındır. Yargıyı saymadım bile çünkü yargı zaten, geçmiş olsun... Ben mahkeme salonundaydım Can Dündar ve Erdem Gül sorgulanırken. Karşımızda bir hâkim var zannediyorduk, hani bağımsız olması gerekiyor ya. Biz girdiğimiz anda hâkim zaten kararını vermişti. Ulusal ve uluslararası bütün normları önüne koyduk, niçin bunu yapamayacağınız üzerine bütün normları, hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını hem ulusal kararları hem Anayasa'yı hem de yasaları. O kadar acemice bir iddianameyle tutuklandılar ki maalesef. Hani, beş yıl önce tutuklayanlar biraz daha ustalardı, biraz kılıfına uyduruyorlardı, o "Paralelci." dedikleriniz, iyi algı yönetiyorlardı; ancak bugünkü tutuklamalara baktığımızda hiçbir kılıfa uymayan, ne Anayasa'ya ne yasalara ne uluslararası normlara uymayan bir şekilde Can Dündar ve Erdem Gül tutuklandı. Ne yapmışlardı? Dediler ki: "Devlet suç işliyor. Devlet Suriye'ye silah gönderiyor." Bunu ortaya çıkardılar. Önce reddedildi, sonra denildi ki: "İnsani yardım gönderiliyor." Dönemin Başbakanı tarafından bunlar denildi. Sayın Başbakan Yardımcımız Tuğrul Türkeş: "Vallahi de billahi de Türkmenlere gitmiyordu." dedi. Şimdi, Türkmenlere gittiği söyleniyor ve "Gittiyse ne olacak, gitmediyse ne olacak?" diyor Cumhurbaşkanı. Cumhurbaşkanı sorumsuz, Anayasa'ya göre. Kim denetleyecek Cumhurbaşkanını? "Ben gönderdim." diyor çünkü. Şimdi, Türkmenlere gidince niçin hafifletici sebep oluyor arkadaşlar? Bu ülke bir soy devleti mi yoksa bir vatandaşlık devleti mi? Soy devleti mi bu? Türkmen'e gidince niye hafifletici sebep oluyor? Aynı bölgede Ermeni var, Süryani var, Arap var, Kürt var, Türkmen var, hepsi bir arada yaşıyorlar. Niye biz bir taraf tutarak o yangına benzin döküyoruz? Niçin döküyoruz?

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) - Anlayamazsın!

GARO PAYLAN (Devamla) - Biz niye o yangına benzin döküyoruz?

Bakın, gönderen kim? MİT. MİT Yasası'nda "silah göndermek" diye bir şey var mı? Var mı? Yok. Peki, bu, devletin üzerine düşmüş bir toz değil midir Sayın Başkan? Evet, devletin üzerine düşmüş büyük bir tozdur. Suriye bugün ateş çemberi, cayır cayır yanıyor. Bizim yanlış politikalarımız o yangına benzin döktü ve dökmeye devam ediyor. Bu akılla gidersek Suriye'deki yangına yalnızca benzin dökeceğiz. Biz istiyoruz ki, evet, bu silahların nereye gittiği ortaya çıksın ve bunu ancak ya yargı yapar -yargı yapamıyor maalesef çünkü sizin kontrolünüzde- ya da basın yapacak, şerefli gazeteciler yapacak. Can Dündar ve Erdem Gül, bunun için, gazeteciliklerini yapmışlardır, yalnızca gazetecilik görevlerini yapmışlardır. Eğer bir gazeteciye bu haber geliyorsa ve bunu sümen altı ediyorsa o gazetecilik görevini yapmamış demektir. Üstelik, bu haberler defalarca ifşa oldu.

Bakın, Cumhurbaşkanı "Bu casusluk faaliyetinin içine o gazete de girmiştir. Haberini yapan bedelini ağır ödeyecek, onu bırakmam öyle." demiştir. Had bildiriyor Cumhurbaşkanı. Her türlü muhalefete had bildirme noktasında olduğu gibi, bu noktada da bir haber yapan gazeteciye had bildiriyor ve şikâyet dilekçesinde bulundu 2 Haziran tarihinde. Normalde dört ay içinde bu dava açılmak zorunda arkadaşlar Basın Yasası'na göre. Ancak, beş buçuk ay sonra Can Dündar ve Erdem Gül tutuklandılar. Şimdi, nasıl bu girdaptan çıkacağız?

Bakın "Devlete toz kondurmam." diyen Sayın Başkan, siz de dinleyin lütfen. Ogün Samast istihbarat görevlileri tarafından yollandı İstanbul'a ve sekiz yıldır da bunun adaleti ortaya çıkarılamıyor. Devletimiz, maalesef... Yüz yıldır pek çok suçun içinde oldu devlet görevlileri ve hiçbiri hesabını vermedi. Suç da cezasız kaldıkça tekrarlıyor arkadaşlar ve bu suçları ortaya çıkarabilecek yalnızca özgür basındır. Basını bu şekilde susturdukça... Bakın, devletimiz, ülkemiz şu anda Afganistan, İran, Rusya ve Somali liginde basın özgürlüğünde. Basının özgür olmadığı yerde demokrasi olmaz. 317 değil, 400 vekil de alsanız, onu başkan ilan etseniz de ülkemiz bir demokrasi olmaz.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Millet ilan ediyor, millet.

GARO PAYLAN (Devamla) - Hayır.

Şimdi, az önce bir haber daha geldi. Tahir Elçi soruşturmasıyla ilgili gizlilik kararı verilmiş arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından "Doğru" sesleri, gürültüler)

Bakın, bir soruşturmayla ilgili -biz şunu çok iyi biliyoruz ki- bir gizlilik kararı verilmişse mutlaka o suçun üstü örtülecektir.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Ne alakası var!

GARO PAYLAN (Devamla) - Hrant Dink'le ilgili bunu yaptınız, Ankara'yla ilgili bunu yaptınız, Suruç'la ilgili bunu yaptınız ve üstünü örttükçe suç tekrarladı.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Fransa'yı eleştirsene biraz.

GARO PAYLAN (Devamla) - Fransa... Aynı gün savcısı çıktı açıkladı, gizlilik kararı yoktur.

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) - Hadi canım!

GARO PAYLAN (Devamla) - Aynı gün çıktı savcı açıkladı, "IŞİD'tir." dedi. Siz "Kokteyl terör" dediğiniz için, bugün, manipüle ettiğiniz için Ankara ortaya çıkarılamıyor, Suruç ortaya çıkarılamıyor ve Tahir Elçi'nin de üstünü örtmeye çalışıyorsunuz. Bizler o suçun üstünü örttürmeyeceğiz arkadaşlar ve Can Dündar ve Erdem Gül yalnız değildir, basın özgür olmadıkça da burası bir demokrasi olmayacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)