GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye'nin Ulusal Güvenliğine Yönelik Terör Tehdidi ve Her Türlü Güvenlik Riskine Karşı Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri Almak, Irak ve Suriye'deki Tüm Terörist Örgütlerden Ülkemize Yönelebilecek Saldırıları Bertaraf Etmek ve Kitlesel Göç Gibi Diğer Muhtemel Risklere Karşı Ulusal Güvenliğimizin İdame Ettirilmesini Sağlamak İçin Hudut, Şümul, Miktar ve Zamanı Hükümetçe Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde, Gerektiğinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin Yabancı Ülkelere Gönderilmesi, Yabancı Silahlı Kuvvetlerin Türkiye'de Bulunması ve Bu Kuvvetlerin Hükümetin Belirleyeceği Esaslara Göre Kullanılması ile Hükümet Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Gerekli Düzenlemelerin Yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 02.10.2014 Tarihli ve 1071 Sayılı Kararıyla Hükümete Verilen Bir Yıllık İzin Süresinin Anayasa'nın 92'nci Maddesi Uyarınca 02.10.2015 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Daha Uzatılmasına Dair Tezkeresi (3/12)
Yasama Yılı:1
Birleşim:9
Tarih:03.09.2015

CHP GRUBU ADINA AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Şimdi, değerli arkadaşlar, söylediği sözü bilen bir insanım, tutanaklara da bakarsanız tek bir hakaret kelimesi kullanmadığımı görürsünüz. Esasen, kayıtlara bakarsanız, daha elimdeki fotoğrafı kaldırdığımda, söze başlamadan AKP sıralarından kalkılıp üzerime doğru yüründüğünü görürsünüz.

Şimdi sizden bir ricam var. Tarihî bir oturum yapıyoruz, memleket meselesini konuşuyoruz, kanı konuşuyoruz, barışı konuşuyoruz, savaşı konuşuyoruz, sakince birbirimizi dinleyelim, beğeneceğiz ya da beğenmeyeceğiz. Eleştiriden münezzeh bir ter Allah vardır, onun dışında herkes eleştirilebilir bu yeryüzünde, bu kainatta yaşayan, Allah'tan başka herkes eleştirilebilir. Eğer yeni yapılacak listelerde ön sıralardan yer almak için beni dövmeniz gerekiyorsa onu da yapın. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Değmez, değmez. Sana değmez.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) - Senle olmaz o iş, o kadar ucuz değil çünkü.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) - Sana kimse dokunamaz Aytun Ağabey, merak etme.

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Bakın arkadaşlar, kimseyi kırmak gibi bir niyetim yok ama...

Bakın, burada, şurada, elimde Sayın Başbakan Yardımcınızın, Sayın Genel Başkan Yardımcınızın, sayın milletvekili adayınızın Sayın Tayyip Erdoğan için söylediği sözleri okumamı ister misiniz? (CHP sıralarından "Oku" sesleri) İster misiniz? Soruyorum: İster misiniz? Ben o sözleri kendime yakıştırmadığım için okumayacağım ama (CHP sıralarından alkışlar) bu süreçte eğer dikkatle beni dinlemek yerine kaba kuvvete başvurursanız bunu milletin önünde okurum. O zaman, saldırmanız gereken yeri de size işaret ederim, oraya gider, saldırırsınız.

Arkadaşlar, Türkiye zorlu bir süreçten geçiyor. Biraz önce bir grup başkan vekili Suriye politikası diye küçük bir çocuğun... 1990 Irak savaşının sembolü bir kuş vardı, petrole bulanmış, şimdi de bu kanlı savaşın sembolü o küçük çocuk olacak. Bu utanç suçları 3 yaşındaki yavruların cansız bedenleri olarak artık kıyılarımıza vuruyor, vicdanlarımızı parçalayıp, bizi insanlığımızdan utandırıyor.

Değerli vekiller, bunu eleştiren gazeteci hakkında bugün soruşturma açıldı yani bugün, Suriye'den kaçmak isterken hayatını, canını veren o yavrunun düştüğü durumu eleştiren gazete hakkında Hükûmet soruşturma açtı. Türkiye'nin geldiği nokta budur. Neyse ki 7 Haziranda toplumsal hafıza canlandı, milletimiz anayasal kılıf giydirilmeye çalışılan tek adam rejimine "Hayır" dedi, üstelik Anayasa'nın ayaklar altına alındığı bir seçimde, Cumhurbaşkanı ve Avatarı istedikleri sonucu alamadılar, ancak Saray sakini önüne gelen anketlerden bu sonucun çıkacağını iki üç haftadan önce biliyordu. Tek adam rejiminden vazgeçemeyeceğine göre, yeni duruma göre bir erken seçim planı yaptı. Ona göre millet yanlış yapmıştı, yani kendi iradesini yansıtmayan irade millî irade olamazdı.

Bakın, şimdi ne diyor: "1 Kasımda istikrarla istikrarsızlık arasında tercihte bulunacaksınız. Demek istiyor ki "İstikrar benim hâkimiyetimdir, aksi hâlde 17, 25 Aralıktan dolayı kendimi güvende hissetmem."

Yani "Ey millet, sen kim oluyorsun? Git, 1 Kasımda benim irademe uy, bana oy ver." diyor.

Değerli vekiller, bu anlayış çok ama çok tehlikeli bir zihniyetin tezahürüdür.

Bütün yurttaşlarımıza sesleniyorum: Allah korusun, 1 Kasımda zorbalığın istikrarına oy verirseniz, hepimizin ortak vatanı olan bu topraklarda gerçek istikrar ebediyen berhava olacaktır; bunu da zaten bir suç itirafı olarak kendi beyanlarıyla itiraf ediyorlar.

Bir bakan çıkmış, 7 Haziranda içine sokulduğumuz kan, gözyaşı ve acı sarmalını başkanlık sistemini kabul etmeyişimizle açıklıyor.

Ey demokrasi arlanmazı, sen bu millete gözdağı mı veriyorsun, şantaj mı yapıyorsun?

Değerli milletvekilleri, erken seçim planını diğer iki muhalefet partisinin uzlaşmayacağı varsayımı üzerine kurdular ve Sayın Davutoğlu sayesinde de planını tıkır tıkır işletti; koalisyonu sabote etti, istikrarı dinamitledi, "Beni eleştirenlere neden hükûmet kurma görevi vereyim?" diyerek de Anayasa ve teamülleri ayaklar altına aldı.

Şimdi, "Kılıçdaroğlu'na koalisyon verilseydi hükûmet kurulamazdı." diyenlere bugünkü oylamayı hatırlatıyorum, bugünkü oylamayı. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Çünkü siyasette imkânlar tükenmez. Siyasette şartlar değişir, herkes yeni şartlara göre, gün gelir 2 parti, 3 parti birlikte oy verir.

Değerli arkadaşlar, peki, böyle durumlarda Batılı ülkelerde ne olur anayasaları ayaklar altına alınırsa? Böyle durumlarda kuvvetler ayrılığının diğer kurumları üzerine düşeni derhâl yaparlar. Bakın, ne yazık ki bizde böyle olmuyor. Bakın, saray muktediri Anayasa'yı ayaklar altına alıyor, Anayasa Mahkemesinden çıt çıkmıyor. Adil seçim koşulları yerle yeksan ediliyor, Yüksek Seçim Kurulundan çıt çıkmıyor.

Anayasa Mahkemesine buradan, ilga edilmiş 25'inci Meclisten sesleniyorum: Siz demokrasinin güvencesisiniz. Cumhurbaşkanının bu seçimde de Anayasa'yı ihlal etmesine göz yumamazsınız. Bu konuda benimki dahil yapılmış bütün başvuruların gereğini yapınız. Yoksa varlık nedeninizi yok farz edersiniz.

Aynı çağrıyı Yüksek Seçim Kuruluna yapıyorum: Başbakan taşımalı sandıktan söz ediyor. Başbakan yardımcısı "Seçim güvenliği yok." diyor. O zaman seçimin meşruiyeti tehdit altındadır. Sorumluluk altındasın Yüksek Seçim Kurulu, sorumluluk altındasın.

Değerli milletvekilleri, eski Enerji Bakanı ülke için şehit olmaya hazır olduğunu söylüyor. Ah Sayın Yıldız, siz ki Sayın Erdoğan'la birlikte maden facialarının en önde gelen 3 siyasi sorumlusundan biriydiniz. Sizin illaki bir şey olmanız gerekirse ta o zamandan müstafi bakan olmanız gerekirdi. Bu, madenlerde boğulan yüzlerce emekçinin ruhlarına, kalplerine evlat acısı düşürdüğünüz yüzlerce yoksul ana babaya, eşlerinden edip mutluluk haklarını bir ömür boyu ellerinden aldığınız çileli kadınlara, kim bilir hangi travmalara mahkûm ettiğiniz yüzlerce yetime karşı sizin tarihî bir sorumluluğunuzdu; istifa etmek. Ama pişkinliğe vurdunuz. Şimdi, şehit olmaya hazır olmaktan bahsediyorsunuz. Ucuz algı yöntemiyle milletimizi kandıracağınızı zannediyorsunuz. Ama 7 Haziranda kandıramadınız, 1 Kasımda hiç aldatamayacaksınız. Saraydaki zatın üslubuyla söylüyorum: "Yok öyle 3 kuruşa 5 köfte." "Vatan için evlatlarımızı feda etmeye hazırız." sözünüz demagoji bile değil çünkü saray muktedirinden Başbakana kadar tüm AKP üst düzey yönetiminin çocuklarının ya çürük raporu var ya da bedelli askerlik yapmış. (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, erkekseniz bu kürsüye gelin "Aytun Çıray yalan söylüyor." diye söyleyin. (AK PARTİ sıralarından "Yalan" sesleri)

Bakın, arkadaşlar, bunlarda icat çok. Paralel, dikdörtgen meselesi var ya, ondan sonra da "üst akıl" diye bir komplo kavramı ürettiler. Akılları sıra milletimizin başına açtıkları bütün belaları, tarihte eşi benzeri görülmemiş yolsuzlukları ucuz bir algı yöntemiyle "üst akıl" dedikleri belirsiz bir düşmanın üstüne atacaklar, milletimiz de bu yalanları yutacak. Sayın Davutoğlu, sayın AKP'liler belli ki sizde bir akıl var ama bu bir üst akıl değil, sizi kendi avatarına dönüştüren üstünüzdeki akıl. (CHP sıralarından alkışlar)

Üst akla gelince, başta Genel Başkanımız olmak üzere biz CHP'liler üst akıl filan bilmeyiz. Demokratlar bir tane akıl bilir; ortak akıl, ortak, milletin aklını bilir! (CHP sıralarından alkışlar) Nitekim, koalisyon görüşmeleri üstünüzdeki aklın talimatlarıyla ortaya çıkan bir utanç şahikasıdır. Siz neden koalisyon görüşmelerinde masayı terk ettiniz? Üstünüzdeki akıl sizin elinize hükûmet kurma görevi değil de seçim tarihi verdiği için terk ettiniz. Aksini iddia ediyorsanız eğer, gelin o zaman, tutanakları Türk milletine açıklayalım, çağrı yapın buradan bize.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin dış politikası on üç yıldır medeni değerlere antipati duyan tarih cahilleri tarafından yönetilmektedir. Yanlış bir zihniyeti yansıtan bu dış politika tam bir fiyaskoya dönüşmüştür. Bu fiyaskoda sarayın emellerinin rolü büyüktür. Bunda "Yurtta sulh, cihanda sulh!" ilkesindeki stratejik bilgeliği idrak edememiş olan Sayın Davutoğlu'nun stratejik sığlığının etkisi de büyüktür. Nitekim bu yanlış siyaset Reyhanlı'da 50'den fazla yurttaşımızın, Niğde'de 3 insanımızın, Suruç'ta 30'dan fazla gencimizin kaybıyla bizi dayanılmaz acılara gark etmiştir.

Değerli arkadaşlar, burada ironik olan şey ne, biliyor musunuz? Sayın Davutoğlu koalisyonun kurulmayışını güya CHP'yle dış politika konusunda anlaşamamış olmalarına bağlıyor, onu vurguluyor. Ah Sayın Başbakan, keşke öyle olsaydı, ki öyle değil, hayatınızın şansını kaçırmışsınız demektir. CHP sizin dış politikadaki bütün yanlışlardan dönmenizi kolaylaştırabilir, emekliliğinizde bir üniversitede yeniden ders vermenizi sağlayabilirdi; mezhep eksenli yayılmacı politikalarınıza kurban ettiğiniz Suriyeliler belki siz affedebilirlerdi. Koalisyondan kaçarak şimdi içte ve dışta iyice sıkıştınız. Bugün, Sayın Kılıçdaroğlu'na kızmıştınız geçmişte ama, "çapsız Dışişleri Bakanı" teşhisi koymakta ne kadar haklı olduğunu Türkiye kamuoyu görmedi mi? (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli vekiller, gelelim sözde barış sürecine. Bozulmamış hafızalar hatırlıyor: AKP 2002 yılında terörü neredeyse sıfırlanmış bir şekilde devralmıştı; Asker, sivil kaybettiğimiz yurttaşlarımızın sayısı tekli rakamlara düşmüştü; kalıcı bir barış ortamının sağlanması için bütün siyasi ve sosyal koşullar hazırdı; siyasi iktidar müzakere süreçlerini rahatlıkla başlatabilecek bir pozisyondaydı ama saray muktedirinin cumhuriyetle rövanş hesapları yüzünden, sırf bu nedenle bu tarihî şansı kasten bozuk para gibi harcadılar. Ama hakkını da yemeyelim, algı yönetimindeki becerisiyle Kürt vatandaşlarımıza uzun süre kendilerini demokrat diye yutturdular, bunun meyvesini de sandıklarda aldılar. Ancak saray sakini çözüm sürecini esasen seçimlere kilitlenmiş bir çatışma ve çatışmasızlık döngüsüne endekslemişti, ta ki milletimiz AKP'yi iktidardan düşürünceye kadar. Orada Başkanlık hayalleri suya düştü. Şimdi Güneydoğu'da şahit olduğumuz kanlı manzaranın tercümesi budur.

Bugün artık bir saray gladyosundan söz ediliyorsa burada meşru devletten ayrışmış bir başka yapı oluşmuş demektir. Ben buna "zorbalığın devletleşmesi" diyorum ya da "devletleşmiş zorbalık." (CHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) - "Paralel" diyelim, olsun bitsin.

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - İçine sokulduğumuz kan, gözyaşı ve acı döngüsünün açıklaması kısaca budur. Yarbay Mehmet Alkan'ın sorduğu sorunun da cevabı budur. Yani, arkadaşlar, birilerine elde ettiği güvenceler yetmiyor çünkü kendilerini dünya tarihinin en büyük yanlışlıklarına karşı güvence altına alacak anayasal yeni bir zırh istiyorlar. Bunun için anayasal yeminlerini defalarca ihlal ettiler, bunun için çözüm masasını devirdiler.

Sonuç olarak Türkiye'nin en büyük sorunu, sistemin defakto olarak değiştiğini ilan eden saray sakinidir. Bu beyan, fiilî bir Anayasa darbesidir -tutanaklara geçiriyorum- ama bu yanlış hesapları millet 1 Kasımda sandıkta bozacaktır.

SALİM USLU (Çorum) - Siz 7 Hazirandan önce de aynı şeyleri söylüyordunuz.

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Böylece, biz CHP olarak Kürt sorununu Mecliste tarafların yurttaş kardeşliğini esas alan, şeffaf, açık, katılımcı bir siyasi hassasiyetle çözmenin önünü açacağız; ortak vatanımız olan bu toprakların birliğini ve bütünlüğünü koruyacağız. Yapacaklarımızın teminatıysa CHP'nin çoğulcu demokratik anlayışıdır. (AK PARTİ sıralarından "Yaptığınız zulümlerdir." sesi) Çünkü biz her birimizin iyiliğinin barış içinde kardeşçe yaşamaktan geçtiğini biliyoruz.

Değerli vekiller, Sayın Cumhurbaşkanının Orta Doğu'daki emelleri Türkiye'yi güçsüz, savunmasız, güvenliksiz ve AKP Hükûmetini de itibarsız hâle getirmiştir. O kadar itibarsız hâle getirmiştir ki Pentagon, IŞİD'i vurmak için İncirlik'ten kalkan uçakların nereyi vuracaklarını son anda haber veriyor Hükûmete. Yani, kadim müttefik, Türkiye Cumhuriyeti devleti Hükûmetine güvenmiyor. Siz ise milletin yüksek menfaatleriyle değil, bu işlerle değil, 1 Kasım seçimlerini nasıl manipüle ederim hesaplarıyla meşgulsünüz. Bu yüzden bu tezkere bir sonuçtur, sizin siyasetsizliğinizin, beceriksizliğinizin ve hatta gafletinizin sonucudur. Bu tezkerenin anlamı nedir, biliyor musunuz? "Biz beceremedik, gel bizi kurtar ey CHP." demektir. (AK PARTİ sıralarından "Vah vah" sesleri, gülüşmeler) Şimdi sormak hakkımız değil mi?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Oy verme, katılma!

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Tezkereye, Irak'ın toprak bütünlüğünün, birlik ve beraberliğinin korunmasına önem atfettiğinizi yazmışsınız. Kuzey Irak'ta gizli petrol anlaşmaları yaparak Irak'ı biz mi böldük? Orta Doğu'da bazı liderler neden sizi IŞİD destekçiliğiyle suçluyor? Neden hâlâ Kapıköy ve Üzümlü gümrük kapılarından kaçırılan yurttaşlarımızı kurtaramıyorsunuz?

Orta Doğu göz göre göre Kerbela kıyametine sürükleniyor. Müttefiklerimizle oluşturulmuş ortak eylem anlayışını kim zedeledi? Başta İran Nükleer Anlaşması olmak üzere her soruna ilişkin diplomatik süreçlerden dışlanan siz değil misiniz? Arkadaşlar, bugün itibarıyla Akdeniz'deki doğal gazı Mısır, İsrail ve Rum üçlüsüne kaptırdınız Şimdi, Kıbrıs'a gittiniz, yalvar yakar ağlayarak "Çözüm, çözüm." diyerek "Acaba biz bu ortaklığa girebilir miyiz?" diye uğraşıyorsunuz. Akdeniz'e gönderecek deniz kuvvetleri bırakmadınız, gönderemiyorsunuz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Vah! Vah!

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Türk vatandaşları bulundukları ülkelerde güvenlik riskiyle karşı karşıya kalmışken Türkiye'yi kim yönetiyordu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çıray, iki dakika ek süre veriyorum.

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Süleyman Şah Türbesi'ni müteharrik hâle getirdiniz, komik duruma düştünüz. Müteharrik türbe, oradan oraya taşıyorlar.

Şimdi "Bu tezkere çıksın." diye kapımıza geldiniz. Ama CHP buraya "Terör araştırılsın." diye araştırma önergesi getirdi, teklif verdi. Orada kalktınız, ret oyu verdiniz terörün araştırılmasına. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!

Şimdi, arkadaşlar, ama endişe etmeyin, biz varız.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Vah! Vah!

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - CHP maceracı değildir, CHP rövanşist değildir. Bizim Genel Başkanımız devlet adamıdır. Ne diyor bu yüzden? "Önce CHP, önce ben yok." diyor.

SALİM USLU (Çorum) - Altmış yıldır millet güvenmedi size.

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - "Önce vatan, önce barış, önce Türkiye." diyor arkadaşlar. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) İşte, emin olun, 2014'te de, şimdi de vereceğimiz kararın arkasında hep aynı ilke oldu, hep aynı ilkenin peşindeyiz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Toplantıda itiraz etmiştin. Niye çark ettin şimdi?

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Bugün sarayın oyuncu kadrosunu oluşturduğu, müsamere hükûmetiyle tartıştığımız bu tezkereyi onun için reddetmememiz gerekiyor. Ama IŞİD'in ülkemizin güvenliğini tehdit ettiği, her gün şehitlerin geldiği bu konjonktürde bu tezkereye evet dememiz gerekiyor.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Yani, Suriye politikanız nerede kaldı?

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - İnsanımıza "değerli yalnızlık" diye yutturulmaya kalkışılan muazzam fiyaskoyu, medeni dış politikaya ancak biz çevirebileceğimiz için "Evet." dememiz gerekiyor. Bölgedeki vatandaşlarımıza bir Suruç faciası daha yaşatmamak için "Evet." dememiz gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, tekrar Yarbay Alkan'ın sözleriyle sesleniyorum: "Çözüm derken ne oldu da bir anda 'savaş' diye haykırmaya başladınız?"

Teşekkür ederim arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)