GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Toplumsal barışı tehdit eden artan terör olaylarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin (10/3) ön görüşmesi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:8
Tarih:29.07.2015

CHP GRUBU ADINA MURAT ÖZÇELİK (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; efendim, bugün, burada toplumsal barışımızı tehdit eden, yurttaşlarımıza kasteden bu terör eylemleri ve onların faillerini kınamak ve onların bu yaptıkları eylemleri inceleyerek, onunla ilgili olarak nasıl tedbirler alacağımızı görüşmek üzere bizim teklifimizle ortaya konulan araştırma önergesi hakkında CHP Grubu adına partimizin görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Malum, son bir hafta içerisinde efendim, 46 vatandaşımız vefat etti, yüzlerce vatandaşımız yaralandı ve acımız hakikaten çok büyük. Bu olayların tamamına değinildi ama malumunuz, Suruç'ta kendini patlatan şahıs dâhil 32 kişi, özellikle 31 vatandaşımız, gencimiz hayata veda etti, yüzlercesi yaralandı ve ardından maalesef polislerimiz, binbaşımız, astsubaylarımız, askerlerimiz şehit edildi ve bunlardan dolayı gerçekten büyük üzüntü duyuyoruz, bu terör eylemlerini gerçekleştirenleri lanetle kınıyoruz ve bu olaylarda hayatını kaybeden şehitlerimize, vatandaşlarımıza rahmet diliyoruz, kalanlara sabır diliyoruz ve onun ötesinde yaralılarımızın da acil şifa bulmasını yine diliyoruz efendim.

Şimdi, bir şeyden dolayı çok umutlandığımızı söylemek istiyorum. Arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; şu elimde tuttuğum kitapçık ve biraz da kalın kitapçık Cumhuriyet Halk Partisinin bugüne kadar özellikle IŞİD eylemleriyle ilgili olarak Hükûmete ve bu Meclise sunduğu 1 gensoru, 5 genel görüşme ve onun dışında 153 soru önergesini içeren koskocaman bir kitapçıktır. Bugüne kadar maalesef iktidar kanadından herhangi bir cevap almaz iken bu konularla ilgili olarak ilk defa bugün Sayın Bülent Arınç vasıtasıyla eleştirilerin, kendilerine yöneltilen bazı eleştirilerin kabul edilmiş olması en azından bu olağanüstü toplantıda bizlerin bir sonuç alabileceğimize ilişkin inancımızı ve umudumuzu artırmıştır. Ben de, dolayısıyla, kendilerine teşekkür ediyorum efendim.

Şimdi, eğer izin verirseniz, yine sabrınıza, biraz, inanarak ben olayları biraz analitik izlemek istiyorum, incelemek istiyorum ve sizlere öyle arz etmek istiyorum.

Bakınız, şimdi, hatırlayacaksınız, olan olaylara birazcık silsileyle bakarsak Suriye'deki olaylar ile, Suriye'deki iç savaş ile Türkiye'de başımıza gelenler arasında bazı irtibatları kurmamız mümkün olacak ve bunun neticesinde de esas ulaşmak istediğimiz mesele... Hakikaten, biz hangi sorunlarla gerçekten karşı karşıyayız? Yani, sorunu iyi tespit etmeliyiz ki çözümle ilgili önerilerimiz de o ölçüde dayanaklı ve sağlam olsun.

Şimdi, 2013 yılında Cilvegözü'nde patlama oluyor; bunda 3 yurttaşımız ve 11 Suriyeli olmak üzere 14 kişi ölüyor.

11 Mayıs 2013'te Hatay'da Reyhanlı'da bomba yüklü araçlarla gerçekleştirilen art arda 2 patlamada 50 kişi, vatandaşımız hayatını kaybediyor ve çok sayıda kişi yaralanıyor.

Bundan sonra, bakıyoruz, 2014 Ocak ayının 1'inci gününde Hatay'dan Suriye'ye silah götürdüğü iddia edilen bir tır durduruluyor ancak jandarmanın bu tırı aramasına MİT mensupları tarafından izin verilmiyor. Ve oradaki savcımız da aynı amaçla bir girişimde bulunuyor ama buna da izin verilmiyor. Dolayısıyla, ardından da bu tır Suriye'ye geçiş yapıyor. Bununla ilgili olarak birçok tartışma çıktı, bu konuyla ilgili olarak birçok soru işareti insanların kafasında kaldı. Hemen bundan birkaç gün sonra ise Adana-Gaziantep otoyolunun Ceyhan gişe girişlerinden benzeri bir olayla karşılaşıyoruz ve yine 4 tır aratılmıyor ve bunların da, işte daha sonra çeşitli iddialar var, Türkmenler "Hayır, böyle bir şey yapılmadı." dese dahi birtakım şeylerin gittiği söyleniliyor.

Şimdi, 2014 Mart ayında IŞİD Niğde'nin Ulukışla ilçesinde 1 polis ile 1 astsubayımızı şehit ediyor. Bunun dışında, Mayıs 2014'te Suriye'nin Türkiye sınırındaki Es-Selame Kapısı yakınlarında bomba yüklü bir araç infilak ediyor ve en az 29 kişi hayatını kaybediyor. Bu arada, yine Türkiye sınırına yakın Suriye'nin kuzeyindeki Serekaniye(Resulayn) bölgesinden de, oradan da katliam haberleri geliyor ve bölgedeki Tileliye köyü ve mezralarına saldıran IŞİD militanları aralarında çocuk ve kadınların da olduğu 15 kişiyi hunharca katlediyor.

Şimdi, bunun ötesinde, IŞİD 6 Haziranda Musul'a saldırıyor ve oradaki Musul Başkonsolosluğumuza Musul Valisi ve Kürt Bölgesel Yönetimi yetkililerince "Aman, IŞİD kapıda. Çok büyük bir tehdit altındasınız. Bakın, valinin kendisi dahi Musul'u terk ediyor." denmesine rağmen, maalesef Musul Başkonsolosumuza burayı tahliye etme talimatı gelmediğinden dolayı 49 arkadaşımız aylarca IŞİD elinde rehin oluyor. Bundan birkaç gün sonra hem Sincar'a giriyor IŞİD hem de, bakınız, on binlerce Türkmen'i Telafer'den sürüyor. Bütün bunlar gözümüzün önünde cereyan ediyor. Ve Musul ile Şengal'i hallettikten sonra da IŞİD Kobani'ye yöneliyor, bunun sonuçlarının ne olduğunu da görüyoruz.

Şimdi, Kobani sonrasında, tabii, 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde 40 vatandaşımızın ölümüyle sonuçlanan olayları görüyoruz kendi ülkemizde.

Yine, 5 Haziran 2015'te HDP'nin Diyarbakır'da düzenlediği mitinge bombalı saldırı düzenleniyor ve 3 kişi hayatını kaybediyor, 100'den fazla kişi de yaralanıyor.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Suruç ve sonrasını ise biliyorsunuz.

Şimdi, bütün bu olayları biz alt alta koyup birbirine baktığımızda şunları gördüğümüzü sizlere ifade etmek istiyorum: Bir defa, Suriye içerisinde "IŞİD" denen bir örgüt Başkonsolosluğumuza saldırmış, onları öldürmüş, bunu yapmış, perişan etmiş ortalığı. Fakat, maalesef, bu örgüte karşı Türkiye'nin aldığı tedbirlere baktığımızda bir şey yok başlangıçta, hiçbir şey yok. Yani, şunu anlamıyor değiliz: Evet, 49 vatandaşımız rehin iken bazı şeyleri yapamayabilirsiniz, bu kabul ama bir tavır, en azından kim olursa olsun tedhişe kapılmış olan insanlara karşı tedbir alacağımıza ilişkin bir tavır, Türkiye'nin o tavrı bütün camia -hem uluslararası camia ister Batı ister Orta Doğu, hepsi- için çok büyük önem taşıyor.

Ve kaldı ki şunu görüyoruz: Bir taraftan IŞİD ve bölgedeki, Suriye'deki Kürtler, PYD arasında bir savaş var, bir çatışma var -düzeneği var- ve diğer taraftan aynı çatışmanın Türkiye'ye yansımalarını bire bir görüyoruz. Çünkü diğer taraftakiler hem birbirlerinin akrabaları ve onun dışında, örgütlenmelerini tekrar içeriye taşımış vaziyetteler. Şimdi, şöyle diyelim: İlk başta Suriye'den bu gelenlere baktığınızda, mülteciler az sayıda geliyorlardı biliyorsunuz ve onlara ilişkin tedbirler alındı, zaten birçoğu başta akrabalarının yanında yattı. Fakat bir süre sonra sadece, işte Hatay, Kilis, Gaziantep, Adana, o civarda değil bütün güney illerimizde ve her tarafta çok ciddi sosyal sorunlar ortaya çıktı, ekonomik sorunlar ortaya çıktı. Ve öyle bir hâl aldı ki bu, Türkiye'de kendi vatandaşlarımız arasında da infiale yol açtı ama diğer taraftan, insan olarak bu insanlara insanlık adına Türk milleti bağrını açmaya da devam etti. Fakat keşke bu olaylar sadece sosyal boyutuyla kalsaydı, öyle olmadı maalesef. Bir de baktık ki IŞİD'e dünyanın çeşitli yerlerinden Türkiye'yi transit ülke olarak kullanan binlerce adam gitmeye başladı; binlerce adam, IŞİD'in oradaki faaliyetlerini desteklemek, o hunharca yapıya destek vermek ve onlarla birlikte katliamlara girişmek üzere o tarafa geçtiler. Ve öyle ki, orada yapılan çatışmalar neticesinde Türkiye'deki hastaneler kullanıldı, yaralılar bu hastanelerde iyileştirildikten sonra tekrar geriye gittiler. Yani bu destek, Türkiye'nin gözünü başka tarafa çevirmesi, orada on binlerce yabancı unsurun gidip de savaşmasının yanı sıra, Türkiye'de de önemli bir faaliyetin başlamasına neden oldu. Onu da şöyle söyleyelim: IŞİD bu zaman zarfında yine kendisine hiçbir tedbir konulmaksınız -basından, her yerden duyduğumuz için detayına hiç girmek istemiyorum ama- maalesef adam devşirme faaliyetine girişti, onun dışında burada eğitim faaliyetine girişti, lojistik hücrelerini kurdu ve Türk vatandaşları -inanabiliyor musunuz- yaklaşık 10 bin kendi vatandaşımız bir şekilde ya gitti orada IŞİD'in saflarında savaştı geldi ya orada o lojistik faaliyetler içerisinde oldu veyahut da içeride devşirme faaliyetlerine devam etti. Yani, o kadar ki, arkadaşlar -şu anda bir de onu söyleyeyim, biraz önce arkadaşlarım bana bir not ilettiler- IŞİD, şu anda, Gaziantep'in karşı tarafındaki Türkmen köylerinde 8 ile 15 yaş arasındaki çocuklarımıza kendi eğitimini vermek üzere gerekli talimatı kendi çevresine vermiş vaziyette. Yani, biz, çok ciddi bir biçimde, Suriye içerisinde süregiden bir iç savaşın Türkiye içerisine taşındığı ve bu savaşı, bir şekilde IŞİD ile PKK arasındaki savaşı bizim topraklarımızda da götüren ve onun ötesinde terörün farklı boyutlara doğru gittiği bir ulusal güvenlik sorunuyla karşı karşıyayız şu anda. Ve bu öyle bir şey ki arkadaşlar, maalesef şuna dikkat etmemiz lazım: Bir kesişme noktasıyla birlikte, maalesef, belli şekillerde kontrol altında tutulabilen bu terör faaliyetleri filan... İş çığrından çıktı. Sebebi şuydu: Dışarıda IŞİD böyle palazlanırken Türkiye'nin almaktan imtina ettiği tedbirler nedeniyle, PKK, ABD ve Batılıların gözünde bir aktör hâline getirilmiştir. Orada PKK ile IŞİD arasındaki savaş, bir de Türkiye'nin içerisinde, evet, saydam yürütülmeyen, ne olduğu bilinmeyen, bizlerin sürekli Meclis çatısı altına getirilmesi gerektiğini söylediğimiz çözüm sürecindeki inkıtayla birlikte, o kesişmeyle birlikte, artık, hakikaten, önü gelmez, çok daha vahim bir boyuta maalesef taşınmış vaziyette ve şu anda nasıl biliyor musunuz? Radikal selefî cihatçı örgütler, Türkiye'nin Batı ittifakının bir parçası olduğuna inanıp bize karşı bir şeyler yapmayı düşünürken ABD'yle bizim anlaştığımıza ve PYD'yi desteklediğimize inanıyorlar ve hesap sorma peşinde bekliyorlar. PKK ve diğer örgütler ise Türkiye'nin IŞİD ve El Nusra gibi örgütlere destek verdiğini söyleyip bu sefer onlar da bize karşı hesap sorma vaziyetine gelmiş vaziyetteler. Yani ne yazık ki Türkiye'de biz iki tane lanetin bize karşı çabalarıyla, eylemleriyle karşı karşıya bulunuyoruz.

Şimdi, bu kesişme noktası -biraz önce ifade ettiğim gibi- Türkiye'nin Suriye politikasındaki, maalesef, başarısızlık ile baştan beri yanlış formüle edilen çözüm sürecinin başarısızlığından kaynaklanmıştır. Şimdi değerli arkadaşlarım, biz şimdiki geçici Hükûmetle birlikte, Hükûmetin bugüne kadar "Yapmayacağım." dediği şeylerde tam bir U dönüşü yaptığını gördük. Nedir bunlar? Mesela, ABD tarafından İncirlik veyahut da diğer üslerin kullanılması eğer Beşar Esad'a karşı herhangi bir iş birliği yapılmadığı takdirde Türkiye tarafından kabul edilmez deniyordu en üst seviyede fakat bununla ilgili herhangi bir şey alınmadan, bal gibi, Türkiye Batılı ittifak üyelerine destek kararını vermiş bulunuyor. Şimdi, dolayısıyla, bir taraftan bizim uçaklarımız, diğer taraftan koalisyon, İncirlik'i ve diğer tarafları da kullanmak suretiyle bir şeyler yapacak. Ama burada biraz sonra geleceğim bir husus daha var ki ona çok dikkatle yaklaşmamız gerekiyor, bu da tampon bölgeye ilişkin olarak Türkiye'nin beklentileriyle ilgili meseledir.

Şimdi, arkadaşlar, her ne kadar Türkiye, bu son Hükûmetin aldığı kararlarla sanki politikada bir değişiklik yapma noktasına doğru gidiyor gibi görünse de maalesef sadece bu tedbirlerle Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu ulusal güvenlik sorununun çözümlenebilmesi mümkün değil yani -çünkü eş zamanlı olarak diyelim- IŞİD, PKK, DHKPC ve diğerlerine karşı başlatılan operasyon, diğer yandan PKK ve IŞİD'e yönelik sınır ötesi harekât Türkiye'nin artık bunu sadece bir sınır güvenliği ya da terör meselesinin ötesinde ulusal güvenlik meselesi olduğunu nispeten ortaya koyuyor ama bu noktadan sonra -ki bunun altını çizmek istiyorum- Türkiye'nin önceden izlediği Suriye politikası, çözüm süreci ve selefi gruplara yönelik göz yumma politikasının devam etmesi mümkün görünmemektedir.

Şimdi, arkadaşlar, halkımızda maalesef bu yüce Meclisin bugüne kadar ülkemizin önünde bulunduğu sorunlara gerçek anlamda el atmadığına ilişkin bir algı var neredeyse. Oysa gerçekten milletin iradesinin yansıtıldığı bu Meclis bütün bu sorunlara çözüm bulabilecek kabiliyet, irade ve kararlılık içerisinde olacaktır, olabilir, buna inancımız bizim sonsuzdur. Ve bu suretle bizim yapmamız gereken bütün milletvekilleri olarak bugün...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MURAT ÖZÇELİK (Devamla) - ...burada Türkiye'nin...

BAŞKAN - Sayın Özçelik, iki dakika ek sürenizi veriyorum.

MURAT ÖZÇELİK (Devamla) - ...sorunu olan bu çok önemli sorunları birlikte el ele vererek çözebileceğimize ilişkindir.

Burada Sayın Arınç birtakım figürler verdi ama ben bazı şeyler söylemek istiyorum hızla. Şimdi, efendim, birincisi, hakikaten biz bu araştırma komisyonunu kurmalıyız ki... Mesela 1.061 tane tutuklanandan 800 küsuru PKK, bunun içinde 137'si IŞİD filan, 77'si DHKP-C yani sadece gözaltına alınanlar bakımından söylüyorum.

Çok ciddi olarak şu olaya bakmamız lazım: IŞİD'e yönelik savaşımızda çok ciddi zaaflar var. İçeride bu örgüt mensuplarına ve kendi vatandaşlarımıza karşı almamız gereken tedbirlerin çok daha derin boyutta olması gerekiyor. Bu nedenle de ben bu araştırma komisyonunun kurulmasına çok büyük önem verdiğimizi bir kere daha söylemek istiyorum.

İkincisi şu husus: Çözüm süreci, maalesef eskiden şeffaf gitmemiş olan ve âdeta -nasıl söyleyeyim- bir PR aktivitesi gibi, ne bileyim, seçime kadar aman PKK çatışmasın diye yürütülmüş olan bu konunun artık gerçek anlamda Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisinin çatısı altında ele alınması büyük önem taşıyor

Şunu açıkça söylüyoruz arkadaşlar: PKK'nın bu yaptığı şeyler ne kadar lanetlenmesi gerekiyorsa... Çünkü herhâlde Suruç'taki öldürülen çocuklarımızın müsebbibi, faili orada iki tane polis memuru değildi, ensesine silah koyulup da vurulan, değil mi? Yani, burada hedefleri ve kime karşı savaşacağımızı iyi bilmek zorundayız ve de bunun gerçek nedenlerini hakikaten ortaya koyup tedbirleri birlikte burada görüşüp sonuca varmalıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MURAT ÖZÇELİK (Devamla) - Ezcümle, HDP'nin de diğer partiler gibi güçlü bir katılımla burada bulunmasını biz demokrasimiz açısından ve gerçekten demokratik çözümleri, siyasi çözümleri burada bulmamız açısından çok çok önemli bir fırsat penceresi olarak görmek durumundayız ve görüyoruz.

Bu düşüncelerle de Halk Partisi adına grubumuzun konuya ilişkin olarak verdiği Meclis araştırma önergesinin kabul edilerek TBMM'de bir araştırma komisyonu kurulmasının sorunun çözülmesine katkı vereceğini ifadeyle sözlerime son vermek istiyorum ve saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)