| Konu: | Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü Bünyesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin 5 Eylül 2015 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Daha UNIFIL Harekâtına İştirak Etmesi Hususunda Anayasa'nın 92'nci Maddesi Uyarınca Hükümete İzin Verilmesine Dair Tezkeresi (3/3) |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 5 |
| Tarih: | 08.07.2015 |
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin Lübnan'daki Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücüyle yapmış olduğu katkının bir yıl daha uzatılması konusundaki tezkere hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım. Bu arada Sayın Bakanıma da hayırlı olsun dileklerinde bulunuyorum.
2006 yılında başlayan bu harekât ile yasaklanmış silah ve malzemenin Lübnan kara suları ve limanlarına giriş çıkışını caydırma amacı güdülüyor. Tabii, böyle bir amaca olumsuz bakmak, eleştirel bakmak mümkün değil. Ancak, burada iki önemli noktaya değinmek gerekiyor değerli milletvekilleri. Bunlardan birincisi: Lübnan'a silah ve mühimmat girişini caydırma kararı var, burada bir sıkıntı yok ancak böyle bir karar Suriye için neden uygulanmıyor? Dört yıldır, geçtiğimiz dönem hep bundan bahsettik, niçin Suriye'ye silah girişini caydırmıyoruz, engellemiyoruz da Lübnan'a girişini engelliyoruz? Evet, engelleyelim Lübnan'a girişini ama Suriye'ye girişini de engellememiz gerekiyordu. Türkiye, Suriye'deki örgütlere silah sevkiyatının güzergâhı hâline geldi, bunu dünyada bilmeyen yok; bir tek bizim iktidarımız bilmiyor.
MUSA ÇAM (İzmir) - O yapıyor.
MEHMET ŞEKER (Devamla) - Bunlar arasında başka ülkelerden getirilen silahlar var, buradan gidenler var. Bizzat iktidarın döneminde gönderilen silahlar var ki, bunlar, kayıtlarla, bütün basın mensuplarının her gün konuştuğu ve gündeme getirdiği silahlar. 2011 yılı başında -bakın, ilk kez o zaman olmuştu- Öncüpınar Sınır Kapısı'nda içinde silah ve mühimmat olan bir tır yakalandı. O dönem, geçtiğimiz dönem, 24'üncü dönemde, ilk kez milletvekili olduğumuz dönemdi. Ondan sonra, 12 Ocak 2012 tarihinde içinde kimyasal maddeler, silah yapımında kullanılan, bomba yapımında kullanılan, mühimmat olan beş tane tır yakalandı; bununla ilgili soru önergesi verdim, dedim ki: Bu tırlar nedir, nereden geliyor kime gidiyor, Suriye'ye gidiyorsa kim gönderiyor, bu silahların menşei nedir, bunu kim organize ediyor? Bana o zaman, İdris Naim Şahin imzalı İçişleri Bakanlığından bir cevap geldi, cevap aynen şöyle: "Yurt yüzeyinde görülen patlayıcı madde ve şüpheli cisimlere uygulanacak esaslara ilişkin kanunun -bilmem kaçıncı- maddesine istinaden Genelkurmay Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı ile Bakanlığımız arasında yapılan yazışmalar neticesine söz konusu patlayıcı ve kimyasal maddelerin imhasıyla ilgili sürecin Genelkurmay Başkanlığının eş güdümünde yürütülmesine karar verilmiştir." Benim sorum "Bu silahlar nereden geliyor, kime gidiyor, Türkiye'nin içinde nasıl denetimsiz geziyor?" idi ama cevap çok ilginç değerli milletvekilleri.
Gürbulak Sınır Kapısı'ndan geçtiği iddia ettiler, Kilis'in Öncüpınar Sınır Kapısı'ndan Suriye'ye girerken yakalanan bu tırlar, yaklaşık on ilden sorunsuz geçti arkadaşlar. Kontrol yok, durdurma yok, arama yok, istihbarat yok. Bunlarla ilgili defalarca soru önergesi verdim. Bu tırların nereden geldiğine, taşıdıkları silahların menşeinin ne olduğuna, Suriye'deki isyancılara gidip gitmediğine yönelik sorularım bilinçli şekilde cevapsız bırakıldı. Suçüstü yakalanan suçlu psikolojisiyle AKP İktidarı susmayı tercih etti. Bu tırlar yakalananlar, bir de yakalanamayan, yakalanamadığı için de haberdar olamadıklarımız var; bunlar da yüzlerce değerli arkadaşlar. İktidarın eliyle Suriye'ye gönderilen silah mühimmat konusu da MİT tırları olayıyla artık kamuoyunun da bilgisi dâhilinde. İktidar, önce, bu MİT tırlarının içerisinde gıda olduğunu, silah olmadığını söyledi, bunu da tüm Türkiye'ye ve dünyaya deklare etti. "Türkmenlere yardımcı oluyoruz." dediler. Biz, Türkmenlerle görüştük, "Şimdiye kadar Türkiye'den ne aldınız?" diye sorduk. Onların cevabı "Hiç yardım almadık." oldu. Sonra o tırların içerisinde silah olduğuna dair görüntüler ortaya çıktı yani AKP iktidarı bütün Türk halkına -çok özür diliyorum ama- yalan söyledi. Bizi kandırdınız. Gerek başka ülkelerden gönderilen silahların Suriye'ye sokulmasında gerekse direkt silah gönderme konusunda oldukça istekli hareket eden iktidar, Suriye'de kaç Müslüman'ın kanının akmasından sorumlu olduğunu hesap etti mi acaba?
Eğer Lübnan benzeri bir faaliyet planı oluşturulsaydı yani buraya silah girmesi engellenebilseydi, bugün askerin sınırda aldığı güvenlik önlemleri karşıya geçişi, karşıdan da buraya geçişi engelleseydi belki bugün orada bu savaş olmayacaktı, Müslüman kanı akmayacaktı, kadınlar kocasız, çocuklar babasız kalmayacaktı ama maalesef bunda Türkiye'nin de çok ciddi vebali var. Suriye'ye silah, mühimmat girişi konusunda önleyici, caydırıcı tedbirler alsaydık Suriye'deki iç savaş bu kadar uzun sürer miydi değerli arkadaşlar, canından olan Müslüman sayısı azalmaz mıydı?
Değerli arkadaşlar, burada değinilmesi gereken bir diğer nokta da IŞİD konusu. Geçen yıldan beri Irak ve Suriye'de kontrol ettiği bölgeleri genişleten IŞİD militanlarının gözlerini Lübnan'a diktiği herkesin malumu. Beyrut'taki istihbarat birimleri de IŞİD'in Lübnan'da etkili olmaya çalıştığını itiraf etmekteler. Bu tezkereyle Lübnan'da bir yıl daha görev yapacak askerlerimizin IŞİD nedeniyle aldığı risk artacak. Bu risk göz önünde bulunduruldu mu? Ne tür tedbirler alındı? Bu konularda açıklama bekliyoruz.
Değerli arkadaşlar, IŞİD nedeniyle özellikle Suriye sınırındaki illerde yaşayan vatandaşlarımızın da can güvenliği ciddi risk altında. Bir yanda sınıra dayanmış IŞİD militanları, diğer yanda da dünyanın dört bir tarafından IŞİD'e katılmak üzere bu illere gelen terör örgütü sempatizanları var. Buradaki halk bunlarla yaşamak zorunda bırakılıyor. Bunlar istenirse rahatlıkla önlenebilir ve halk, yaşadığı tedirginlikten kurtarılabilir. Bakınız, çok zor değil bunları yapmak. IŞİD'e katılmak üzere Türkiye'yi güzergâh olarak kullananların başını Sudan kökenli Avrupa pasaportular çekiyor. Bunlar İstanbul veya Ankara havalimanına geldikten sonra takip edilebilirler, bunların sınır illerine gitmesi engellenebilir. Benim bildiğimi Millî İstihbarat Teşkilatı bilmiyor mu? Hartum Özel Tıp Bilimleri ve Teknoloji Üniversitesi öğrencileri yine gruplar hâlinde Türkiye üzerinden Suriye'ye geçip IŞİD'e katılıyorlar. Mart ayında 11 kişilik bir grup, haziran ayında 3 anne, 9 çocuktan oluşan bir grup, geçtiğimiz günlerde yine 18 veya 12 kişilik bir grup yine IŞİD'e katılmak üzere güzergâh olarak Türkiye'yi kullandı. Sonra bunların aileleri geliyorlar, hâliyle çocuklarını terör örgütünün elinden kurtarabilmek için çırpınıyorlar. Tüm bunlara ne gerek var arkadaşlar? Neden bölge halkını tedirgin ediyoruz, neden gençlerin bir terör örgütüne katılmasına göz yumuyoruz, neden bu gençlerin ailelerinin acı, tedirginlik ve belirsizlik içinde yaşamasına vesile oluyoruz? Hartum Özel Tıp Bilimleri ve Teknoloji Üniversitesi öğrencileri Türkiye'ye geldikten sonra takip altına alınırsa hem de bu gençlerin Suriye bataklığında yitip gitmesi önlenmiş olurdu ama bunları yapmadık. Peki, Türkiye'den kaç kişi katıldı? Değerli arkadaşlar, Türkiye'den 10 bine yakın gencimiz katıldı. Kaç tanesinin öldüğünü bilmiyoruz. Sadece Gaziantep'te 22'ye yakın ailenin yakınları çocuklarının orada hayatını kaybettiğini bizleri arayarak söyledi. Türkiye'nin değişik illerinden çocuklarının Suriye'de öldüğünü, en azından cenazesini alıp getirebilmek için bizlerden yardım istediler. Böyle bir facia yaşanıyor. Çocuklarımız orada hayatını kaybediyor ama kimse bir şey yapmıyor. En son, HDP'nin Diyarbakır mitinginde bombayı koyduğu iddia edilen kişinin babası diyor ki: "Benim çocuğumun pasaportu yok, hiçbir şeyi yok. Ben bunun IŞİD'e katıldığını söyledim. Gittim, uğraştım, yakalandı asker kaçağı olarak ama bir işlem yapılmadı." "Sayın Başbakandan rica ettim 'İlgileneceğim' dedi, ama herhangi bir sonuç elde edemedim." dedi.
Değerli arkadaşlar, bir risk daha var şimdi. Şu anda dünyanın değişik ülkelerinden IŞİD'e katılanlar bugün, yarın çekilip kendi ülkelerine gidecekler. Türkiye'den katılan gençler de dönüp kendi ülkesine gelecekler. O zaman her ülkenin bir IŞİD'i olacak, her ülkenin bir terör örgütü olacak, buna da hazırlıklı olmalıyız, bu da çok önemli bir sorun.
Şu anda asker, orada, karşıya müdahale eder etmez, yapar yazmaz, bunlar çok ciddiye aldığım şeyler değil. Müdahale etmesine gerek yok askerin, sınırı korusun, buradan o tarafa terörist geçmesine engel olsun, silah, mühimmat geçmesine engel olsun. Kesinlikle bu sınırı koruyarak Türkiye'yi terörden, Suriye'deki insanları da ölmekten ancak böyle kurtarabiliriz.
Değerli arkadaşlar, Türkiye, bu üzerine düşen görevi yapmadı. Müteaddit defalar söyledik ama orada kardeş kanının, Müslüman kanının akıtılmasına sebep oldu. Bu sınırı korursak, tedbir alırsak, bu sınırdaki tedbirleri artırırsak, silah karşıya geçmezse ölümler de olmaz. Onun için, Türkiye'ye Lübnan'dakinden daha büyük bir görev düşüyor.
Hepinize teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)