| Konu: | TÜRK TİCARET KANUNU İLE TÜRK TİCARET KANUNUNUN YÜRÜRLÜĞÜ VE UYGULAMA ŞEKLİ HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 124 |
| Tarih: | 26.06.2012 |
MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 303 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini aktarmak üzere söz almış bulunuyorum. Öncelikle Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Bu tasarının başlangıcına göz attığımız zaman, 57'nci Hükûmet döneminde, Türk ticaret hayatının beklentileri ve çağa ayak uydurma öngörüleri doğrultusunda 8 Aralık 1999 tarihinde çalışmalarına başlanılan ve çok uzun bir hazırlık dönemi geçirerek geçtiğimiz yasama dönemi içerisinde bizlerin de verdiği destekle yasalaşan ve 1 Temmuz 2012 tarihinde de yürürlüğe girecek olan bir yasayı görüşüyoruz ve bu yasa üzerindeki değişiklik tasarıları üzerinde konuşacağız.
Değerli milletvekilleri, 23'üncü Dönemde 6102 ve 6103 sayılı kanun tasarılarıyla ilgili oluşturulan uzlaşma komisyonunda dile getirdiğimiz ve bazı maddelerle ilgili olarak verdiğimiz önergelerin kabul edilmemesi bu alanda birtakım sıkıntıların yaşanabileceğini daha o günlerde göstermişti. O dönem, tasarıyla ilgili olarak tarafımıza değişik ekonomik ve sosyal kesimlerden iletilen talepler doğrultusunda gerçekleştirmek istediğimiz birçok düzenleme maalesef uzlaşma komisyonunda kabul edilmedi. Bu yüzden, 6102 ve 6103 sayılı yasaların Genel Kurul görüşmeleri esnasında da bu konuyu gene dile getirerek ileride birtakım eksikliklerin yapılacak yeni düzenlemelerle telafi edilmesi gerektiğini de belirttik.
Değerli milletvekilleri, uzunca bir süre bu konu hakkında hiçbir şey yapılmayıp kanunun yürürlüğe girmesine birkaç gün kala kamuoyundan da gelen tepkileri dikkate alarak bugün için bu tasarı hazırlanmış ve Genel Kurulun huzuruna getirilmiş gözükmektedir. Bu hâliyle, Hükûmetin konuya ne kadar az önem verdiğinin de gözlemlendiğini görüyoruz. Geldiğimiz noktada, o dönem dile getirdiğimiz eksikliklerin bir kısmı bu tasarı içerisinde yenilenme şansına sahip oldu.
Değerli milletvekilleri, esasen, Türk Ticaret Kanunu şeffaflık, hesap verilebilirlik, kurumsallaşma, elektronik ortamda hukuki işlem tesis edebilme gibi unsurlardan oluşan bir anlayışla ticari hayatın düzenlenmesi için hazırlanmış bir kanun ve oldukça büyük, geniş kapsamlı bir kanun. Hükûmet bugüne kadar ülkemizin acil ihtiyacı olan gerçek bir yargı reformunu gerçekleştiremediği için, elektronik ortamda hukuki işlem tesis edebilmeyle ilgili işlemlerde görüşmekte olduğumuz tasarıyla iptal edilmekte veyahut da yürürlük tarihleri ileri bir tarihe ötelenmektedir.
6102 sayılı Kanun çerçevesinde çalışacak işletmelerin şeffaflık, hesap verilebilirlik ve kurumsallaşmalarıyla ilgili olarak Hükûmetin gerekli tedbirleri zamanında almamasının tasarıdaki düzenlemelerin önemli bir kısmında yeniden ele alındığını gösteriyor. Bu kapsamda, Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunun da yapması gereken düzenlemeleri tamamlamadığı, yaptığı çalışmalarla ilgili olarak da kamuoyunu yeterince bilgilendirmediğini görüyoruz. Bunun sonucu olarak, hem kanunun ruhunu oluşturan hem de Türk ekonomisinin geleceği açısından önem arz eden, şeffaflık gibi, hesap verebilme gibi düzenlemeler, ya daha sonra yayınlanacak Bakanlar Kurulu kararı, yönetmelik gibi ikincil mevzuata bırakılmış durumda veyahut da uygulama tarihleri ileri atılarak ötelenmektedir.
Bu tasarıyla Türk Ticaret Kanunu'nda yapılacak değişiklikler bir kısım ilgi sahiplerini kısa süreliğine memnun edebilir. Ancak Hükûmetin yapması gereken, her şeyden önce, Türk Ticaret Kanunu'nda uluslararası gelişmeler ve yenilikleri göz önüne alarak, hem akademisyenler hem siyasi çevreler hem konunun taraflarını bir araya getirip ticari hayatın aktörleri de bunun içinde olmak üzere bir reform çalışmasına, yenileme çalışmasına başlamasıdır. Aksi takdirde, kanunun yürürlüğe girmesinden sonra ortaya çıkacak olan birtakım zararların telafisi herhâlde daha güç bir şekilde karşılanacaktır.
Değerli milletvekilleri, bugün görüştüğümüz tasarının -yukarıda da belirttiğim gibi- yüce Meclise sunuluş şekli ve içeriğine baktığımız zaman, Hükûmetin bu konuda esaslı bir değişiklik yerine, sadece ve sadece kamuoyundaki tepkileri dindirmek için bir tasarı hazırladığı sonucuna bizi götürmektedir.
Tasarının değişikliklerle ilgili 48 maddesinin çoğunluğu bakanlık ya da kurum isim değişikliklerinden ibarettir. Geçen yıl kanunun yasalaşmasıyla birlikte Hükûmet üyeleri tarafından övgüyle anlatılan bazı konularda da geri adım atılmıştır. Bugün görüştüğümüz tasarıyla ortadan kaldırılan "işlem denetçiliği" kavramı, kanun ilk yasalaştığında çok önemli ve kayıt dışılığı sona erdirecek bir araç gibi sunulmuştur Hükûmet tarafından. Hâlbuki bugünkü uygulamalarda muhtemel birtakım sorunların çıkması sebebiyle bu tasarıda tamamen çıkarılmaktadır. İşlem denetçiliği konusunda mevcut eksikliklerin giderilmesi hem gerekli hem de hemfikir olduğumuz bir konudur. Ancak bununla uğraşmak yerine toptan ortadan kaldırmak, belki de şu benzetmeyi bize yaptırmaktadır: Okulların sorunlarını gidermek yerine kapatma zihniyetinden çok farklı olmayan bir düşünceyle de karşı karşıyayız.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun Meclis görüşmeleri sırasında Hükûmet tarafından kayıt dışılığın bitirilmesinde çok önemli katkı sağlayacağı ifade edilen 358 ve 395'inci maddelerin de bu tasarıyla değiştirilmek istenmesi, yine Hükûmetin uzun vadeli plan yapma yeteneğini veyahut da yeteneksizliğini bizlere göstermektedir. AKP Hükûmetleri döneminde kayıt dışılıkla mücadelede her seferinde "bu son" diye çıkarılan vergi afları, bu duruma da bir başka örnek teşkil etmektedir.
Tasarıyla yapılan değişikliklerin bir bölümü kanunda yer alan hapis ve para cezalarının kaldırılması, şirketlere maliyet getiren yüklerin azaltılması, bağımsız denetim yaptırma gibi maliyet getirici konulardaki zorunlulukları hafifletme yönünde olup genel olarak bizlerin de olumlu karşıladığı konulardır ancak burada dikkat çekici olan konu, cezalarda yapılan indirimler ve zorunlulukların kaldırılmasıyla ilgili bir fayda maliyet analizinin yapılıp yapılmadığıdır. Kanun gerekçesinde somut hiçbir şey olmadan ve nasıl kararlaştırıldığı belirtilmeden cezalar indirilmiş, zorunluluklar da kaldırılmıştır.
Tasarıyla yapılan bir değişiklik grubu da -diğerinde- kamu kurumları arasında yetki ve görev paylaşımına dönük düzenlemelerle karşılaşıyoruz. Hükûmet, geçen dönem aldığı yetkiye istinaden çıkarttığı çok sayıda kanun hükmünde kararnameyle yaptığı değişikliklere ilave olarak, Türk Ticaret Kanunu'yla ilgili kamuoyundaki ilgiyi de kullanıp yine kamu kurumları arasında birtakım görev ve yetki değişikliklerine gidiyor. Bu değişiklikler, aynı zamanda kanunun kendi içerisinde de tutarsızlıklara yol açıyor. Örneğin Türk Ticaret Kanunu'nun 210'uncu maddesinde, bu kanun kapsamında yapılacak düzenlemelerle ilgili diğer bakanlık ve kurumların, Gümrük ve Ticaret Bakanlığından görüş alma şartı kaldırılırken, kanunun 528'inci maddesinde bankacılık, sigortacılık, sermaye piyasası gibi alanlarda, niteliği itibarıyla çok kısa bir sürede karar alınması gereken ve uygulanması zorunlu olan özel kanunlarla düzenlenen alanlarda ilgili kanunlarla getirilen hükümlerin saklı kalması istisnası da daraltılmaktadır. Yine 88'inci maddeyle, tüm işletmelerin muhasebe, defter tutma ve finansal raporlama zorunlulukları, Türkiye muhasebe standartlarına uyum getirilmekte ki bu da geçen yıl, Hükûmetin, Türk Ticaret Kanunu'nda yapılan önemli bir yenilik olarak tanıttığı bir husus idi. Tasarının 8'inci maddesiyle, Türk Ticaret Kanunu'nun 64'üncü maddesinde yapılan değişiklikle ortadan kaldırılmaktadır.
Netice itibarıyla bugünkü noktaya geri dönülmüş oluyor. Yani şirketler, yine Maliye Bakanlığı için farklı, diğer amaçlar için farklı finansal raporlar hazırlamak zorunda kalacaklar. Bu durumda "Hükûmetin bakanlıkları ya da kurumları arasında bir güç savaşı da mı yaşanıyor?" sorusu da akıllara gelmektedir çünkü bu konuyla ilgili olarak Hükûmetin bir üyesi 1 Temmuzda yürürlüğe girecek olan kanunla ilgili hiçbir maddesinin değişikliğe uğramayacağı ve aynen yürürlüğüne devam edileceği şeklinde demeçler verirken, bir başka Hükûmet üyesi ticari hayatın sekteye uğrayacağı gerekçesiyle, yürürlüğe girecek olan bu kanunda değişiklikler istemektedir.
Tasarının 33'üncü maddesiyle küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin yani KOBİ'lerin tanımlanması düzenlenmekte ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunun da görüşleri alınarak Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafından çıkarılacak bir yönetmeliğe bağlanmaktadır. Öncelikle, bu tanımlama yetkisine baktığımız zaman, geçtiğimiz yıl yayınlanan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının kurulması hakkındaki 635 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname'de bu yetki bu Bakanlığa verilmişti. Bu konuda ciddi bir yetki çakışmasına gidilmekte ve konunun burada netleşmesi gerekmektedir değerli milletvekilleri. Bununla birlikte, bugün bu tanım Bakanlar Kurulu kararıyla yayınlanırken yeni düzenlemede bir bakanlığın yetkisine devredilmekte, böylece etkinliği de azaltılmaktadır. Ayrıca, ilgili tüm kurum ve kuruluşların katkısı da düşmektedir. Zira, bu tanımla ilgili kurumlar kanunda belirtildiği gibi sadece Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu değil. En azından bu konuda geçmişte bu konuyu belirleyen Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, KOSGEB ve TESK gibi kuruluşların da bunun içerisinde yer alması gerekmekteydi.
Değerli milletvekilleri, 1 Temmuzda hukuki olarak Türk ticaret hayatına yenilikler getirecek olan bu yasaya belki bir müddet sonra yasalaşmasıyla göz atacağız ancak Türk ticaretinin son on yılda gelmiş olduğu noktaya da biraz bakmakta fayda var diye düşünüyorum. Ülkemizde şirketlerin bilançolarına baktığımız zaman genellikle yetersiz öz kaynak, kısa vadeli banka borçlarının ticari borçla finanse edildiklerini görüyoruz. İşletmelerimizi rekabet gücünden yoksun bırakan ve sadece mevcut performanslarıyla -yalnız bırakan- sürdürülebilir bir büyümenin devam etmesi mümkün değil. Nitekim, bu olumsuz duruma baktığımızda, açılan-kapanan şirket istatistiklerinde de bu durumu görmemiz mümkün oluyor. 2000 yılında 57'nci Hükûmet döneminde açılan-kapanan firma oranı yüzde 5,7 idi. Bu oran geçtiğimiz yılın sonunda -2011 yılının sonunda- yüzde 24,5'a ulaştı. Geldiğimiz nokta itibarıyla, en yakın oran olarak 2012 yılının Mayıs ayında kurulan şirket sayısı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 27 oranında azalır.
Değerli milletvekilleri, öte yandan, piyasanın en önemli göstergelerinden biri olan protestolu senet sayısına baktığımızda da durum ilginç: 2002 yılında 498 bin protestolu senet var piyasada, 2011 yılını 919 bin olarak kapatmış. Geçtiğimiz mayıs ayı içerisinde ise 401 bine ulaşmış protestolu senet sayısı.
Bu alandaki bir başka gösterge karşılıksız çek sayısı: 2002'de 742 bin iken 2011'de 977 bine yükselmiş. Mayıs ayı içerisinde 344 bin karşılıksız çek var. Karşılıksız çek için kaldırılan hapis cezası nedeniyle şu an için ticari hayatta elimizde patlamaya hazır bir bomba bulunmaktadır. 2011 yılı itibarıyla -yine yıl sonu itibarıyla- yaklaşık olarak Türkiye'nin dış borçları 307 milyar dolardır ve bu dış borç yükümlülüğü içerisinde özel kesimin dış borçluluğu 2002 yılında yüzde 33,2 iken 2011'in sonunda yüzde 66'ya gelmiş yani özel kesiminiz -bu kanunla piyasayı düzenleyecek, ticari hayata güç vermesi beklenilen özel kesiminizde- bir borçluluk yükümlülüğü altında kıvranmakta.
Değerli milletvekilleri, girişimcilerimizin son iki yıla göre artan satış ve kârlarına rağmen, öz sermayelerinin giderek erimesi, zararlarının ve borçlarının artması yapısal sorun olarak karşımızda durmaktadır. Bu yüzden, bir örnek vermek gerekirse, ekonominin yüzde 8,5 büyüdüğü bir yıl içerisinde, İzmir'de yüz büyük firmanın reel anlamda net katma değer ve net kârdaki artışlarının sadece ve sadece yüzde 2 olarak büyümesinin herhâlde hepimiz için düşündürücü bir rakam olması gerekir.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz son on yıldır katma değeri oldukça yüksek olan sanayi üretimine hâlâ geçememiş, güçlü bir sanayi toplumu da oluşturamamıştır. Bırakın bu sanayi toplumunu oluşturmayı, bugün tarım sektöründe bile birçok ürünü ithal eden bir ülke durumuna gelmiş durumdayız. Bu durumda Türkiye'nin maalesef üretmediğini ve tüketmeye devam ettiğini görüyoruz.
Tasarruf oranları, her konuşmamızda dile getirdiğimiz gibi, son on yıldır sürekli düşmektedir. Ülke tasarruf yapamamaktadır, yatırımlara yeterli kaynak aktaramamaktadır. Artık, kredi kullanan yatırımcılar yatırım yapmaktan da risk almaktan da kaçınmaktadırlar. Geldiğimiz noktada, çekilen krediler katma değer yaratacak yatırımlara değil, bir çoğumuzun bildiği gibi, market, gayrimenkul ve inşaat sektörlerine kaymış durumdadır ve bu sektörlerin katma değer yaratan sektörler olmadığı çok açıktır. Eğer bu durum böyle devam ederse ileride yaşanabilecek muhtemel kriz dalgalanmalarında ülkemiz beklenen güçlü karşılığı gösteremeyecektir. Bakın, bununla ilgili bir örnek vereyim size: Son günlerde "IMF'ye borç verir hâle geldik." diye birtakım hamasi söylemlerle de karşılaşıyoruz ancak bunun gerçeğinin ne olduğunu da dile getirmekte fayda var diye düşünüyorum değerli milletvekilleri. Her kulübe girmenin bir bedeli var. IMF'yi de bir kulüp gibi düşünün, aidatlarınız var, yükümlülükleriniz var ve bu kulübün kurucu üyesisiniz -Türkiye- yıllar önce anlaşmayla bu kulübe girmeyi kabul etmişsiniz ve taahhütlerde bulunmuşsunuz. Geçenlerde Genel Kurulda görüştüğümüz ve IMF'de kotamızı yükselten ve yükümlülüğümüzü artıran tasarıyı kabul ettiyseniz -ki ettik- bunun bedelini de ödemek zorundasınız.
Değerli milletvekilleri, bu bedelin artmasıyla IMF'ye bir para hibesi veya borç vermemiz söz konusu değil. Bu yüzden konu hakkında ucuz siyaset yapmanın da komik olduğunu düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, bu tasarı getirildiği zaman, tasarının Hükûmet tarafından getirilmesinden önce, bizler, geçen dönemde olduğu gibi bir uzlaşma komisyonu kurulacağı beklentisi içindeydik. Hatta, iktidar partisi grup başkan vekiliyle de bizzat ben, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunu temsilen görüştüm. O zaman bir teklif olarak getirilen, elli beş maddelik bir paket olarak getirilen bu tasarı, daha sonra ne hikmetse, ikinci kez toplanmamıza bile gerek kalmadan Hükûmet tasarısı olarak ve maddelerde de bazı tasarruflara gidilerek bugün karşımıza getirilmiş gözüküyor.
Değerli milletvekilleri, biraz önce de söyledim, maalesef, piyasa şartlarının dikte ettiği, doğru, yerinde, zamanında, şeffaf ve ticaret piyasasını düzenleyen bir kanunun yapılamayışı, bugün bizlerin burada tekrar mesai harcamasına sebep olmuş durumdadır.
Hükûmet üyelerinin kendi aralarındaki uyumsuzlukları bu kanunun yürürlüğe girmesi noktasında da bizleri endişeye sevk etmektedir.
Bugün getirilen tasarının derde derman olmasını dileyerek, ticari piyasamıza, girişimcilerimize hayırlı olmasını diliyorum.
Hepinize saygı ve sevgilerimizi sunuyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tanrıkulu.