GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: MHP Grubunun, Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve arkadaşları tarafından, son günlerde Irak ve Doğu Türkistan Türklerine karşı artan saldırılar ve katliamların araştırılarak Hükûmetin gereken tedbirleri alması amacıyla 1/7/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4 Nisan 2015 Cumartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:91
Tarih:04.04.2015

EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de konuşmama başlamadan önce, Sayın Başkanın bu dört sene çerçevesinde Meclisin yönetiminde bütün siyasi partilere eşit bir şekilde, demokratik ölçüler çerçevesinde davranmış olduğundan dolayı öncelikle kendisini bu nezaketinden dolayı tebrik ediyorum. Gelecek dönemde de kendisini o makamda görmek istediğimi ifade etmek istiyorum.

Milliyetçi Hareket Partisinin Irak Türkleri ve Doğu Türkistan Türklerine karşı yapılmış olan saldırılarla ilgili olarak vermiş olduğu araştırma önergesi üzerine düşüncelerimi ben de ifade etmek istiyorum.

Gerçekten biz, bütün halklara, bütün farklı inançlara eşit bir gözle bakan bir zihniyete sahibiz. Dolayısıyla, hem Irak'taki Türkmenlere ve Doğu Türkistan'daki Türkmenlere yapılan saldırıları kabul etmemiz mümkün değildir, bunları öncelikle kınadığımızı ifade etmek istiyorum.

Siz de biliyorsunuz bu son süreçte Irak'ta meydana gelen gelişmeleri. Özellikle Türkmenlere, Asuri Süryanilere, Ezidilere, orada yaşayan Şii Türkmenlere aslında bütün dünyanın gözü önünde bir neosoykırım uygulanmaktadır, bu insanlar kendi habitatlarından, yaşam alanlarından sökülmektedir. Yaklaşık 200 bin Asuri-Süryani Ninova bölgesini IŞİD saldırıları sonucunda terk etmek zorunda kaldı ama Türkiye'den bu anlamda herhangi bir ses çıkmadı. Keza, Ezidilerin başına gelenleri biliyorsunuz, Şengal bölgesinde yaklaşık 600 bin Ezidi insanımız bölgelerinden söküldüler, bu kadar kadın, kız, çocuk şu anda IŞİD'in elindedir ama maalesef, başta Türkiye olmak üzere, dünyamız, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği bu anlamda gereken duyarlılığı göstermediler. Biz aslında Irak'ta bu yaşananlardan küresel güçleri de Amerika'yı da Birleşmiş Milletleri de sorumlu tutuyoruz. Eğer bu küresel güçler Orta Doğu'yu yeniden dizayn etmek amacıyla yapmış oldukları bu vekâlet savaşlarını başlatmamış olsaydılar bugün oradaki Türkmenler, Asuri-Süryaniler, Ezidiler ve oradaki diğer farklı inanç grupları belki şu anda bu felaketleri yaşamamış olacaklardı. Dolayısıyla, en büyük sorumluluğu ben bunlara yüklüyorum.

Bugün Birleşmiş Milletler diye bir örgüt var. Bunun görevinin ne olduğunu ben algılayabilmiş değilim. Eğer gerçekten Birleşmiş Milletler gerçek rolünü oynamak istiyorsa yeniden yapılanması gerektiğine inanıyorum. Tabii ki bizim bugün Meclisten bu sorunları dile getirmemiz çok önemlidir ama aslında, bunun somut anlamda da sorunlarımızı çözmediğini görmekteyiz. Dolayısıyla, artık devletlerin, Birleşmiş Milletlerin fonksiyonlarını tartışmaları gerekir. Bugün eğer Irak'ta Türkmenler, Telafer'de, Tuzhurmatu'da, Kerkük'te korunmuyorsa, keza Asuri Süryaniler, Ezidiler, yani, artık bu anlamda, bu mazlum ve kendini savunamayacak halkların korunması gerekir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından. Bu anlamda da Birleşmiş Milletlerin yalnız Amerika'nın istediği zamanlarda bazı bölgelere müdahale etmesi değil, gerçek anlamda, bütün sivil toplum kuruluşları ve dünya parlamentoları tarafından artık Birleşmiş Milletlerin de görevlerinin yeniden tartışılması ve yeni bir görev ve sorumlulukla, özellikle bu mazlum halkların, farklı inançların, etnik grupların korunması yönünde bir görev üstlenmesi gerektiğine inanıyoruz. Yakın tarihte de bildiğiniz gibi yine Haseke'de, Suriye'de IŞİD saldırıları sonucunda 250'ye yakın Asuri-Süryani, kadın, kız, çocuk kaçırıldı. Hâlâ IŞİD'in, DAİŞ'in elindedir ama yine Türkiye'den bir ses çıkmadı. İşte, Türkiye kendini bir zamanlar Osmanlının varisi olarak kabul ediyor. Buradaki insanların çoğu da aslında Hakkârilidir, Şırnaklıdır, Mardinlidir. Değişik zamanlarda, değişik siyasi baskılardan, katliamlardan kaçarak oraya yerleşmiş olan aslında Türkiyeli insanlardır. Biz, Halkların Demokratik Partisi olarak başta Türkmenler olmak üzere, Kürtler, Asuri-Süryaniler, Ezidiler, Şii Türkmenler, bütün halkların kardeşliğine inanan bir partiyiz ve dolayısıyla, Türkmenlerin de korunması noktasında, Asuri-Süryanilerin, Ezidilerin ve orada yaşayan bütün farklılıkların, farklı inançların korunması noktasında, Türkiye eğer gerçek anlamda insan haklarına değer veriyorsa bütün bu halkların korunması yönünde daha somut politikalar üretmesi... Bu anlamda, geçenlerde Fransa, Asuri-Süryaniler için, hem Irak'ta hem de Suriye'deki durumlarıyla ilgili olarak Birleşmiş Milletleri toplantıya çağırdı. Aslında bu görevi bana göre Türkiye'nin yapması gerekirdi ama bugün Türkiye bu anlamda henüz kınayıcı bir beyanda dahi bulunmamıştır. Biz de bu konuda Türkiye'nin politikalarını eleştiriyoruz, yetersiz buluyoruz. Dolayısıyla, Irak'ta yaşayan, oradaki bütün halkların kültürlerinin, ana dillerinin korunması, özellikle fiziki anlamda korunmaları ve kaçmış olanların, kaçmak zorunda kalmış olanların tekrar kendi ana yurtlarına, köylerine, ilçelerine, şehirlerine dönmesi noktasında Türkiye'ye büyük görev ve sorumluluklar düştüğüne inanıyorum. Buradaki bütün siyasi partilere de sesleniyorum: Yalnız Türkmenlere değil -tabii ki biz halkların kardeşliğine inandığımızdan dolayı tabii ki Türkmenlerin hakları da dile getirilecektir- ama orada Asuri-Süryanilere, Ezidilere, Şii Türkmenlere, Araplara, bütün farklı etnik ve inanç gruplarına yapılan saldırıları bu Parlamentonun dile getirmesi gerekir, bunları kınaması gerekir. Yalnız teorik anlamda da kınamak değil, Türkiye'nin devlet olarak bu konuda görev ve sorumluluklar üstlenmesi gerektiğine inanıyorum. Dolayısıyla da Irak'taki bütün farklılıkların, Türkmenlerin ve diğer bütün grupların aslında korunmasının tek yöntemi vardır, o da bu farklı etnik gruplara Birleşmiş Milletler güvencesi çerçevesinde otonomi, özerkliğin tanınmasıdır. Bunun dışında, başka, farklı halkların inisiyatifine bırakılmaları durumunda daima bu tür katliamlarla karşılaşacaklarını somut örnekler de bize göstermektedir. Bu anlamda da bu hassasiyetimizi ifade etmek istiyorum. Biz yine diyoruz ki: "Yaşasın halkların kardeşliği." Ve empati duygusu çerçevesinde de artık yalnız kendi haklarımızı savunmanın bir öneminin kalmadığını düşünüyoruz. Önemli olan, erdemli olan davranış başka farklı inançlara, farklı etnik gruplara yapılan saldırıları kınamak ve onların önlenmesi noktasında da hem devlet olarak hem Parlamento olarak hem de siyasi partiler olarak gereken duyarlılığın gösterilmesidir.

Bu duygu ve düşüncelerle tekrar hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)